‘İşgüzarlık’ deyip geçilemez
01 aĞUSTOS 2012
Konu Bakanlar Kurulu’nun gündemine geldi. Hatay Dörtyol’da ‘AK Parti Milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu’nun oğlu olmak’ ayrıcalığının ortaya çıkardığı ‘polis teşhisi’nde faturayı Emniyet Müdürü’ne kesmek, kamuoyundaki hakkaniyet beklentisini ‘kesmeye’ yeter mi? Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç yaptığı açıklamada “Emniyet Müdürü’nün yaptığı işgüzarlıktır, beceriksizliktir; yakışıksız bir davranıştır” dedi ve Başbakan’ın parti kurullarına bu olayın araştırılması için talimat vereceğini de ekledi.
Bu açıklamanın hemen ardından Emniyet Müdürü’nün terfisi askıya alınmış.
İşin “Başbakan olaya el attı” düzeyine taşınması ve Arınç’ın biraz da İçişleri Bakanını bypass yaparak sert açıklamalar yapmak durumunda kalmasının nedeni, meselenin bizim Pazar günü yayınlanan “Dörtyol’daki olay AK Parti’nin fıtratına aykırıdır” başlıklı yazımızda sözünü ettiğimiz adımlar atılmadığı içindir. Amerikalılar, bu durumda ‘rightly or wrongly’ diyorlar. Yani o milletvekili doğru da olsa yanlış da olsa disiplin kuruluna verilmeli hatta ihraç edilmeliydi… Hem de hiç gecikilmeden…
Olayı başlattığı iddia edilen yakınları AK Parti Gençlik Kolları Başkanı’nın nasıl olup da bir kamu kuruluşundan ihale aldığını açıklayamayan ve oğlunun davranışını onaylamadığını söylemekten bile imtina eden, tersine hâlâ savunmakta ısrar eden bir milletvekili için iktidarda olan Partisi’nin nasıl bir karar alacağı hâlâ merakla ‘bekleniyor’.
Sorun, Sayın Arınç’ın bir zamanlar Mehmet Ali Birand’a söylediği ‘yazılı kanun’ ifadesinde karşılığını bularak akıllarda yer edinen ‘yazılı olmayan kanun’larla ilişkilidir. Batılıların ‘nobless oblige’ dedikleri şey yani…
Ve ‘işgüzar’ olarak nitelendirirlen bir emniyet müdürünün terfisini engellemekle akıllarda kalan ‘Kayırma’, ‘Arkası olanın gücü’ ve yanı sıra ‘Aşağılama’ algısının ortadan kalkmayacağının, tersine bu üç izlenimin üzerine bir üçüncü hissin, ‘Geçiştirme’nin gelip oturacağının bir kez daha altını çizelim.
‘Geçiştirme’ duygusu, olayın özündeki ‘sıfır ilgi’nin açığa çıkmasında manasını bulur. ‘Sıfır ilgi’nin üzerine şal örtme çabası ise çok daha vahim bir ‘aşağılama’ yolu değil midir? Görmezden gelmenin bir tek telafi yolu vardır: Görmek!
Emniyet Müdürü’nün terfisini askıya almak, ‘Görmek’ değil; ‘Görüyor gibi yapmak’tır.
Umarız, bu terfinin askıya alınması bu olayı ‘Görme’nin ilk adımı olur ve AK Parti kendi içinde bulacağı çözümlerle ‘yazılı olmayan kanun’lar dediğimiz kamu vicdanını bir an önce rahatlatır.
‘Arkası olanın sırtı yere gelmez’ anlayışı, bizim milletin çok iyi bildiği ama asla ‘kabullenmediği’ yaygın bakış açılarından biridir. Hükümet de neye mal olursa olsun, bu yaklaşımı reddettiğini göstermek durumundadır.
‘Ben burdayım’ diyerek ‘yardım etme’ kültürü…
Mizah dünyamızın ustalarından Levent Kırca, medyada görünürlük (publicity) anlamında altın çağını yaşıyor olmalı. ‘Kültürünü yetersiz bulduğu’nu belirterek Hülya Avşar’ın Altın Portakal Jüri Başkanlığını protesto etmiş ve Seçici Kurul’daki görevinden istifa etmişti. Bu olaydan hemen sonra, bir başka usta oyuncu olan ve alkollüyken fotoğrafları yayımlanan Nurseli İdiz’e yardım etmek için harekete geçmiş.
Nurseli İdiz aslanlar gibi ekranlara çıkıp kendini gayet güzel ifade etti ve alkollü halinden kendisinin de memnun olmadığını belirterek, ‘düşkünlük’ olarak yansıtılan fotoğraflara, bunların üzerine atılan başlıklara, resimaltlarına ve çarpıtılmış haber metinlerine itiraz etti.
Nurseli Hanım’ın ekrandaki dik duruşu, hali tavrı bir yana ve Levent Kırca’nın ‘Nurseli’nin durumuna çok üzüldük. Sorunlarını halletmek istiyoruz. Alkol problemi varsa hastaneye yatmasında fayda var.’ diye görülmemiş bir ‘yardım seferberliği’ başlatması diğer yana... ‘Hayır hasenatın reklamı yapılmaz’ diyen geleneksel anlayışın uzağından yakınından geçmeyen bu yaklaşım da Levent Kırca’ya yakışmadı. Yardım etmek isteyenin başvuracağı yollar konusunda ustanın kimsenin nasihatine ihtiyacı yoktur herhalde değil mi?
Bu açıklamanın hemen ardından Emniyet Müdürü’nün terfisi askıya alınmış.
İşin “Başbakan olaya el attı” düzeyine taşınması ve Arınç’ın biraz da İçişleri Bakanını bypass yaparak sert açıklamalar yapmak durumunda kalmasının nedeni, meselenin bizim Pazar günü yayınlanan “Dörtyol’daki olay AK Parti’nin fıtratına aykırıdır” başlıklı yazımızda sözünü ettiğimiz adımlar atılmadığı içindir. Amerikalılar, bu durumda ‘rightly or wrongly’ diyorlar. Yani o milletvekili doğru da olsa yanlış da olsa disiplin kuruluna verilmeli hatta ihraç edilmeliydi… Hem de hiç gecikilmeden…
Olayı başlattığı iddia edilen yakınları AK Parti Gençlik Kolları Başkanı’nın nasıl olup da bir kamu kuruluşundan ihale aldığını açıklayamayan ve oğlunun davranışını onaylamadığını söylemekten bile imtina eden, tersine hâlâ savunmakta ısrar eden bir milletvekili için iktidarda olan Partisi’nin nasıl bir karar alacağı hâlâ merakla ‘bekleniyor’.
Sorun, Sayın Arınç’ın bir zamanlar Mehmet Ali Birand’a söylediği ‘yazılı kanun’ ifadesinde karşılığını bularak akıllarda yer edinen ‘yazılı olmayan kanun’larla ilişkilidir. Batılıların ‘nobless oblige’ dedikleri şey yani…
Ve ‘işgüzar’ olarak nitelendirirlen bir emniyet müdürünün terfisini engellemekle akıllarda kalan ‘Kayırma’, ‘Arkası olanın gücü’ ve yanı sıra ‘Aşağılama’ algısının ortadan kalkmayacağının, tersine bu üç izlenimin üzerine bir üçüncü hissin, ‘Geçiştirme’nin gelip oturacağının bir kez daha altını çizelim.
‘Geçiştirme’ duygusu, olayın özündeki ‘sıfır ilgi’nin açığa çıkmasında manasını bulur. ‘Sıfır ilgi’nin üzerine şal örtme çabası ise çok daha vahim bir ‘aşağılama’ yolu değil midir? Görmezden gelmenin bir tek telafi yolu vardır: Görmek!
Emniyet Müdürü’nün terfisini askıya almak, ‘Görmek’ değil; ‘Görüyor gibi yapmak’tır.
Umarız, bu terfinin askıya alınması bu olayı ‘Görme’nin ilk adımı olur ve AK Parti kendi içinde bulacağı çözümlerle ‘yazılı olmayan kanun’lar dediğimiz kamu vicdanını bir an önce rahatlatır.
‘Arkası olanın sırtı yere gelmez’ anlayışı, bizim milletin çok iyi bildiği ama asla ‘kabullenmediği’ yaygın bakış açılarından biridir. Hükümet de neye mal olursa olsun, bu yaklaşımı reddettiğini göstermek durumundadır.
‘Ben burdayım’ diyerek ‘yardım etme’ kültürü…
Mizah dünyamızın ustalarından Levent Kırca, medyada görünürlük (publicity) anlamında altın çağını yaşıyor olmalı. ‘Kültürünü yetersiz bulduğu’nu belirterek Hülya Avşar’ın Altın Portakal Jüri Başkanlığını protesto etmiş ve Seçici Kurul’daki görevinden istifa etmişti. Bu olaydan hemen sonra, bir başka usta oyuncu olan ve alkollüyken fotoğrafları yayımlanan Nurseli İdiz’e yardım etmek için harekete geçmiş.
Nurseli İdiz aslanlar gibi ekranlara çıkıp kendini gayet güzel ifade etti ve alkollü halinden kendisinin de memnun olmadığını belirterek, ‘düşkünlük’ olarak yansıtılan fotoğraflara, bunların üzerine atılan başlıklara, resimaltlarına ve çarpıtılmış haber metinlerine itiraz etti.
Nurseli Hanım’ın ekrandaki dik duruşu, hali tavrı bir yana ve Levent Kırca’nın ‘Nurseli’nin durumuna çok üzüldük. Sorunlarını halletmek istiyoruz. Alkol problemi varsa hastaneye yatmasında fayda var.’ diye görülmemiş bir ‘yardım seferberliği’ başlatması diğer yana... ‘Hayır hasenatın reklamı yapılmaz’ diyen geleneksel anlayışın uzağından yakınından geçmeyen bu yaklaşım da Levent Kırca’ya yakışmadı. Yardım etmek isteyenin başvuracağı yollar konusunda ustanın kimsenin nasihatine ihtiyacı yoktur herhalde değil mi?