Merkez Bankası ‘ittifak’ı sağladı
28 aralık 2024 yeni şafak
İletişim, sonuç odaklı bir iştir… Yani, bir hedef konulur ve o hedefe ulaşmak için strateji ve taktikler belirlenerek uygulanır. Hedefinize ulaşırsanız; başarılısınızdır. Değilse, geçmiş olsun…
Siyasi iletişimde ya da geniş halk kitlelerine yönelik iletişim çalışmalarında şu ilkeden sapmamak önemlidir: 3İ - ‘İstişare, İkna, İttifak’
Açıklayalım… Hedef kitlenizin sizin yanınızda konumlanmasını, yani sizinle ittifak içinde olmasını istiyorsanız, önce onu ikna etmeli, bunun için de istişare süreçlerini işletmelisiniz…
İstişare süreçlerinin anahtarı da iletişim disiplininde saklıdır… Saklı derken, gizlenmiş bir hâlde değil elbette… Ne yapılacağı, nasıl yapılacağı gerek teori düzeyinde gerekse de pratik örneklerle apaçık ortadadır… İşi, ‘öncesi-sırası-sonrası’ yaklaşımıyla yöneteceksiniz...
Bu bağlamda Merkez Bankası’nın faiz indirimi sürecini tam da iletişimin kitabına göre yönettiğini, o nedenle de pürüzsüz bir geçişe imza attığını söyleyebiliriz.
Malumunuz politika faizi 250 baz puan düşürüldü. ‘Öncesi-sırası-sonrası’ yaklaşımıyla uygulanmış iletişim sayesinde, piyasanın beklentisi yönetilebildiği için ne bir çatlak ses duyuldu ne de sarsıntı yaşandı… Piyasa, kararı ‘satın aldı’, ittifak sağlandı…
Merkez Bankası’nın faiz kararıyla ilgili iletişimi, doğru bir örnektir. Bu nedenle de kurum ve kuruluşlar, özellikle de bakanlıklar tarafından dikkatle incelenmelidir.
İlgili STK’lar, sektör temsilcileri, kurumlarla yapılan doğru ve kesintisiz iletişim, hedef kitleye ona uygun bir dille hitap etmek, belirli periyodlarla bilgilendirmeyi sürdürmek istişare ve ikna süreçlerinin başarıyla sürdürülmesini sağlamış, netice de ittifakla tamamlanmıştır.
Aynı tespiti ‘asgari ücret’ konusunda yapmak mümkün müdür? Bizce değildir. Durum böyle olunca da yangını söndürme görevi ne yazık ki yine Sayın Cumhurbaşkanı’na kalmaktadır…
İmaj uçar, ‘itibar’ kalır…
Casper, “Casper, Her Zaman Yanımdadır!” mesajıyla yeni bir reklam filmi hazırlamış.
Bunda bir sorun yok tabii… Sorun, iletişimin temelinin, ‘dili’ doğru kullanmak olduğunu bilenlerin kulaklarını tırmalayan ‘imaj’ kelimesinde…
Firmanın basın bülteninde şöyle yer alıyor: “Casper, Yeni İmaj Filmiyle Geleceği Bugüne Taşıyor! Casper’ın Yeni İmaj Filmi Teknoloji ve İnsan Bağını Vurguluyor”
Hemen olması gerekeni belirtelim; imaj filmi değil, ‘itibar filmi’… Bunlar, markanın ürün ya da hizmet satışına değil, hedef kitle nezdindeki algılanmalarına odaklanan yapımlardır… Hedef kitle için ‘özel gün’ sayılan dönemlerde olduğu gibi firmanın kurumsal yapısındaki çeşitli yenilik ya da değişiklik süreçlerinde de devreye alınabilirler. Bir başka vesile de stratejik iletişim planlamasında uygun görülmüş ‘tazeleme’ dönemleri olabilir…
Kulak tırmalama meselesinin sebebine gelince… İmaj yönetimi, Algılama Yönetimi’nin tam da karşıtı sayılmalıdır. Biri ne kadar gerçekçi ise diğer o kadar sahte olabilir, ‘mış gibi yapmak’ şeklinde algılanabilir…
Prof. Dr. James Grunig, 1993 yılında yazdığı bir makalesinde Scott M. Cutlib’ten alıntıyla durumu şöyle açıklıyordu:
“İmaj kelimesinden nefret ederim. Kotler ise bir imaj düşkünüdür; okuyucu ve izleyicilerine ‘imaj, insanın bir nesne hakkında sahip olduğu inançlar, fikirler ve izlenimler bütünüdür’ der. Webster ise ‘imaj, bir kişinin, bir şeyin reprodüksiyonu veya taklididir’ der. Eğer Kotler Latince bilseydi, imaj kelimesinin ‘imitari’, yani imitasyondan geldiğini de bilirdi. Biz ise halkla ilişkilerde eskimeyen o iyi kavramla, ‘itibarla’ ilgilenmeliyiz, ‘imaj’la değil.”
Sosyolog ve gazeteci Can Kozanoğlu’nun deyişiyle “Cilalı İmaj Devri”, artık iletişimde son bulmalı… İmajı cilalamak gibi nafile çabaların yerine, değerler üzerinde yükselen bir itibar yönetimine yönelmenin zamanı geldi de geçiyor bile…
Yeni yılda hangi ‘ünlü’yü tercih ediyoruz
Areda Survey, bu yıl da “Yılbaşı Araştırması”nın sonuçlarını yayınlamış. Türkiye genelinde 1.100 kişinin katıldığı araştırmaya göre; Türk halkının yüzde 51,2’si 2025’e kutlamayla girmeyi planlıyormuş.
Yılbaşı kutlaması planlayanların yüzde 68,1’i yeni yılı ailesiyle karşılayacağını belirtmiş. Yüzde 19,4’ü arkadaş grubuyla, yüzde 6,4’ü tek başına olacakmış.
Yani, çok açık biçimde görülüyor ki 31 Aralık akşamını kutlayacaklar, ‘en yakınlarını’ tercih ediyor… İş de burada eğlenceli bir hâl alıyor zaten…
AREDA, “Yeni yıla hangi ünlüyle girmek isterdiniz?” diye de sormuş… Katılımcıların yüzde 43,2’si futbolcu Barış Alper Yılmaz’ı, yüzde 25,7’si “Kızıl Goncalar” dizisindeki oyuncu Mert Yazıcıoğlu’nu seçmiş.
Başka bir deyişle, Yılmaz ve Yazıcıoğlu, aileyle, en yakınlarla kutlanmak istenen bu özel günde Türk halkının ‘buyur edebileceği’ iki ünlü olmuş…
Araştırma, söz konusu ünlüler açısından bir ‘güven algısı’ oluştuğunu da ortaya koyuyor. Acaba kaç firma, kendileri için uygun ‘marka yüzü’nü belirlerken bu türden çalışmaları dikkate alıyordur?..
İlişki yönetimine ‘meslek lisesi’ örneği
Enerji çözümleri sunan Chint Türkiye, Yıldız Teknik Üniversitesi Maçka Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde ‘mesleki eğitime destek’ veren bir projeye imza atmış.
Firmanın bu çalışmasını yalnızca Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) projesi olarak tanımlamak eksik kalabilir… İş hayatına atıldıklarında firmanın ‘paydaşı’ olacak bu grupla ve elbette öğretmenleriyle yürüttükleri çalışma, aynı zaman da bir ‘ilişki yönetimi’ aksiyonudur.
İletişim, ilişki ile bunların yönetimi süreçleri birbirleriyle çok sık karıştırılırlar. Oysa ikini birbirinden ayıramamak, iş hayatında olduğu kadar özel hayatta da başarısızlığa neden olabilmektedir.
Siyasi iletişimde ya da geniş halk kitlelerine yönelik iletişim çalışmalarında şu ilkeden sapmamak önemlidir: 3İ - ‘İstişare, İkna, İttifak’
Açıklayalım… Hedef kitlenizin sizin yanınızda konumlanmasını, yani sizinle ittifak içinde olmasını istiyorsanız, önce onu ikna etmeli, bunun için de istişare süreçlerini işletmelisiniz…
İstişare süreçlerinin anahtarı da iletişim disiplininde saklıdır… Saklı derken, gizlenmiş bir hâlde değil elbette… Ne yapılacağı, nasıl yapılacağı gerek teori düzeyinde gerekse de pratik örneklerle apaçık ortadadır… İşi, ‘öncesi-sırası-sonrası’ yaklaşımıyla yöneteceksiniz...
Bu bağlamda Merkez Bankası’nın faiz indirimi sürecini tam da iletişimin kitabına göre yönettiğini, o nedenle de pürüzsüz bir geçişe imza attığını söyleyebiliriz.
Malumunuz politika faizi 250 baz puan düşürüldü. ‘Öncesi-sırası-sonrası’ yaklaşımıyla uygulanmış iletişim sayesinde, piyasanın beklentisi yönetilebildiği için ne bir çatlak ses duyuldu ne de sarsıntı yaşandı… Piyasa, kararı ‘satın aldı’, ittifak sağlandı…
Merkez Bankası’nın faiz kararıyla ilgili iletişimi, doğru bir örnektir. Bu nedenle de kurum ve kuruluşlar, özellikle de bakanlıklar tarafından dikkatle incelenmelidir.
İlgili STK’lar, sektör temsilcileri, kurumlarla yapılan doğru ve kesintisiz iletişim, hedef kitleye ona uygun bir dille hitap etmek, belirli periyodlarla bilgilendirmeyi sürdürmek istişare ve ikna süreçlerinin başarıyla sürdürülmesini sağlamış, netice de ittifakla tamamlanmıştır.
Aynı tespiti ‘asgari ücret’ konusunda yapmak mümkün müdür? Bizce değildir. Durum böyle olunca da yangını söndürme görevi ne yazık ki yine Sayın Cumhurbaşkanı’na kalmaktadır…
İmaj uçar, ‘itibar’ kalır…
Casper, “Casper, Her Zaman Yanımdadır!” mesajıyla yeni bir reklam filmi hazırlamış.
Bunda bir sorun yok tabii… Sorun, iletişimin temelinin, ‘dili’ doğru kullanmak olduğunu bilenlerin kulaklarını tırmalayan ‘imaj’ kelimesinde…
Firmanın basın bülteninde şöyle yer alıyor: “Casper, Yeni İmaj Filmiyle Geleceği Bugüne Taşıyor! Casper’ın Yeni İmaj Filmi Teknoloji ve İnsan Bağını Vurguluyor”
Hemen olması gerekeni belirtelim; imaj filmi değil, ‘itibar filmi’… Bunlar, markanın ürün ya da hizmet satışına değil, hedef kitle nezdindeki algılanmalarına odaklanan yapımlardır… Hedef kitle için ‘özel gün’ sayılan dönemlerde olduğu gibi firmanın kurumsal yapısındaki çeşitli yenilik ya da değişiklik süreçlerinde de devreye alınabilirler. Bir başka vesile de stratejik iletişim planlamasında uygun görülmüş ‘tazeleme’ dönemleri olabilir…
Kulak tırmalama meselesinin sebebine gelince… İmaj yönetimi, Algılama Yönetimi’nin tam da karşıtı sayılmalıdır. Biri ne kadar gerçekçi ise diğer o kadar sahte olabilir, ‘mış gibi yapmak’ şeklinde algılanabilir…
Prof. Dr. James Grunig, 1993 yılında yazdığı bir makalesinde Scott M. Cutlib’ten alıntıyla durumu şöyle açıklıyordu:
“İmaj kelimesinden nefret ederim. Kotler ise bir imaj düşkünüdür; okuyucu ve izleyicilerine ‘imaj, insanın bir nesne hakkında sahip olduğu inançlar, fikirler ve izlenimler bütünüdür’ der. Webster ise ‘imaj, bir kişinin, bir şeyin reprodüksiyonu veya taklididir’ der. Eğer Kotler Latince bilseydi, imaj kelimesinin ‘imitari’, yani imitasyondan geldiğini de bilirdi. Biz ise halkla ilişkilerde eskimeyen o iyi kavramla, ‘itibarla’ ilgilenmeliyiz, ‘imaj’la değil.”
Sosyolog ve gazeteci Can Kozanoğlu’nun deyişiyle “Cilalı İmaj Devri”, artık iletişimde son bulmalı… İmajı cilalamak gibi nafile çabaların yerine, değerler üzerinde yükselen bir itibar yönetimine yönelmenin zamanı geldi de geçiyor bile…
Yeni yılda hangi ‘ünlü’yü tercih ediyoruz
Areda Survey, bu yıl da “Yılbaşı Araştırması”nın sonuçlarını yayınlamış. Türkiye genelinde 1.100 kişinin katıldığı araştırmaya göre; Türk halkının yüzde 51,2’si 2025’e kutlamayla girmeyi planlıyormuş.
Yılbaşı kutlaması planlayanların yüzde 68,1’i yeni yılı ailesiyle karşılayacağını belirtmiş. Yüzde 19,4’ü arkadaş grubuyla, yüzde 6,4’ü tek başına olacakmış.
Yani, çok açık biçimde görülüyor ki 31 Aralık akşamını kutlayacaklar, ‘en yakınlarını’ tercih ediyor… İş de burada eğlenceli bir hâl alıyor zaten…
AREDA, “Yeni yıla hangi ünlüyle girmek isterdiniz?” diye de sormuş… Katılımcıların yüzde 43,2’si futbolcu Barış Alper Yılmaz’ı, yüzde 25,7’si “Kızıl Goncalar” dizisindeki oyuncu Mert Yazıcıoğlu’nu seçmiş.
Başka bir deyişle, Yılmaz ve Yazıcıoğlu, aileyle, en yakınlarla kutlanmak istenen bu özel günde Türk halkının ‘buyur edebileceği’ iki ünlü olmuş…
Araştırma, söz konusu ünlüler açısından bir ‘güven algısı’ oluştuğunu da ortaya koyuyor. Acaba kaç firma, kendileri için uygun ‘marka yüzü’nü belirlerken bu türden çalışmaları dikkate alıyordur?..
İlişki yönetimine ‘meslek lisesi’ örneği
Enerji çözümleri sunan Chint Türkiye, Yıldız Teknik Üniversitesi Maçka Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde ‘mesleki eğitime destek’ veren bir projeye imza atmış.
Firmanın bu çalışmasını yalnızca Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) projesi olarak tanımlamak eksik kalabilir… İş hayatına atıldıklarında firmanın ‘paydaşı’ olacak bu grupla ve elbette öğretmenleriyle yürüttükleri çalışma, aynı zaman da bir ‘ilişki yönetimi’ aksiyonudur.
İletişim, ilişki ile bunların yönetimi süreçleri birbirleriyle çok sık karıştırılırlar. Oysa ikini birbirinden ayıramamak, iş hayatında olduğu kadar özel hayatta da başarısızlığa neden olabilmektedir.