Morinho’dan iyisi Şam’da kayısı, ama…
04 haziran 2024 yeni şafak
Ortalık inliyor… José Mourinho da Fenerbahçe ile anlaşmasının imza töreninde öyle bir konuştu ki inlemesin de ne yapsın!.. “Artık ailenizin bir parçasıyım. Bu forma benim tenimdir” diyen teknik direktör sözlerini “Sizin hayalleriniz, benim hayallerimdir” ifadesiyle tamamladı.
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, “Gelmiş geçmiş en iyi beş teknik direktörden biri” sözleriyle takdim ettiği Morinho ile anlaşmalarını “Bu imza yer almayı istediğimiz kulvarların göstergesi” olarak tanımladı.
Morinho iddialı, yöneticiler ve taraftarlar coşkulu… Dünkü gazeteler, “Bizi nasıl göklere çıkarttılar, bu ne muhteşem olaydır” minvalinde başlıklarla dünya basınındaki haberlerle dolu… Avrupa ne dedi, dünya basını ne yazdı didik didik ediliyor… Bazıları şöyle:
NY Times: “Fenerbahçe’nin düzenlediği imza törenini YouTube’da 200 binden fazla kişi izledi…”, Independent: “Binlerce taraftar Mourinho’yu görmek için stada aktı...”, BBC Sport: “İstanbul Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda sahaya kurulan dev sahnedeki imza törenini binlerce kişi izledi…”, The Sun: “Küçük Ordu! FB, José Mourinho’yu tanıtırken on binlerce taraftar meşaleler, tezahüratlarla yeni teknik direktörlerini bağırlarına bastı…”, De Telegraaf: "Fenerbahçe taraftarları, Mourinho'yu kahraman olarak karşıladı…", The Athletic: “José Mourinho, gittiği her ülkede ligi kazandı. Türkiye ona bu listeye yeni bir kupa ekleme şansı verdi…”
Türkiye’nin, futbolumuzun ve Fenerbahçe’nin son derece pozitif bir gündemle dünya basınında yer alması çok kıymetli… Bu, yumuşak güç (soft power) diye diye altını çizdiğimiz kamu diplomasisinin temeli için bulunmaz bir fırsat… Amiyane tabirle “Bundan iyisi Şam’da kayısı”…
Yine de unutulmamalı ki her zaman bir ‘ama’ vardır… İşi dönülmez yollara tırmandırmadan o ‘ama’yı hatırlamak gerekir…
Beklentinin bu denli yukarı çekilmesi, olayın ‘beklenti yönetimi’ boyutunda gerektiği titizlikte ele alınmadığı endişesine yol açıyor. Oysa iletişim çalışmalarının son derece ‘bıçak sırtı’ konusudur ‘beklenti yönetimi’…
İşi matematiğe dökecek olursak; “Tatmin = Algılama - Beklenti” formülünden yararlanabiliriz. Kısaca, beklentiyi çok yüksek tutar ama hedef kitlenin algısını bu seviyeye çekemezseniz; ‘tatmin’ hanesi derhal negatif sonuç verir. Yani, yarın bir gün Morinho kalkıp FB, onun yönetimi, Türk futbolu, esas olarak da Türkiye’yle ilgili “Bunlardan bir cacık olmaz” türü bir söz ediverirse; negatif etki pozitifinden çok daha büyük olur…
Dahası, kamu diplomasisi bağlamında ‘Morinho fenomeni’ne bu kadar asılırsanız, böyle bir ihtimalin gerçek olmasının yol açacağı hasar çok can yakar… O nedenle hayatın her alanında olduğu gibi itidalden ve denge unsurundan vazgeçmemek gerekir…
Günün sözü
“Hayata dair her kurgumuz, her gelecek planımız başka başka hayatların, başka ruhların, kişiliklerin beklentileri ve hayatlarıyla ölçülür, orada her beklenti hayal kırıklıklarına gebedir…”
Stefan Zweig
İletişim Aklı (8):
Gözümüze takılanlar…
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, “Gelmiş geçmiş en iyi beş teknik direktörden biri” sözleriyle takdim ettiği Morinho ile anlaşmalarını “Bu imza yer almayı istediğimiz kulvarların göstergesi” olarak tanımladı.
Morinho iddialı, yöneticiler ve taraftarlar coşkulu… Dünkü gazeteler, “Bizi nasıl göklere çıkarttılar, bu ne muhteşem olaydır” minvalinde başlıklarla dünya basınındaki haberlerle dolu… Avrupa ne dedi, dünya basını ne yazdı didik didik ediliyor… Bazıları şöyle:
NY Times: “Fenerbahçe’nin düzenlediği imza törenini YouTube’da 200 binden fazla kişi izledi…”, Independent: “Binlerce taraftar Mourinho’yu görmek için stada aktı...”, BBC Sport: “İstanbul Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda sahaya kurulan dev sahnedeki imza törenini binlerce kişi izledi…”, The Sun: “Küçük Ordu! FB, José Mourinho’yu tanıtırken on binlerce taraftar meşaleler, tezahüratlarla yeni teknik direktörlerini bağırlarına bastı…”, De Telegraaf: "Fenerbahçe taraftarları, Mourinho'yu kahraman olarak karşıladı…", The Athletic: “José Mourinho, gittiği her ülkede ligi kazandı. Türkiye ona bu listeye yeni bir kupa ekleme şansı verdi…”
Türkiye’nin, futbolumuzun ve Fenerbahçe’nin son derece pozitif bir gündemle dünya basınında yer alması çok kıymetli… Bu, yumuşak güç (soft power) diye diye altını çizdiğimiz kamu diplomasisinin temeli için bulunmaz bir fırsat… Amiyane tabirle “Bundan iyisi Şam’da kayısı”…
Yine de unutulmamalı ki her zaman bir ‘ama’ vardır… İşi dönülmez yollara tırmandırmadan o ‘ama’yı hatırlamak gerekir…
Beklentinin bu denli yukarı çekilmesi, olayın ‘beklenti yönetimi’ boyutunda gerektiği titizlikte ele alınmadığı endişesine yol açıyor. Oysa iletişim çalışmalarının son derece ‘bıçak sırtı’ konusudur ‘beklenti yönetimi’…
İşi matematiğe dökecek olursak; “Tatmin = Algılama - Beklenti” formülünden yararlanabiliriz. Kısaca, beklentiyi çok yüksek tutar ama hedef kitlenin algısını bu seviyeye çekemezseniz; ‘tatmin’ hanesi derhal negatif sonuç verir. Yani, yarın bir gün Morinho kalkıp FB, onun yönetimi, Türk futbolu, esas olarak da Türkiye’yle ilgili “Bunlardan bir cacık olmaz” türü bir söz ediverirse; negatif etki pozitifinden çok daha büyük olur…
Dahası, kamu diplomasisi bağlamında ‘Morinho fenomeni’ne bu kadar asılırsanız, böyle bir ihtimalin gerçek olmasının yol açacağı hasar çok can yakar… O nedenle hayatın her alanında olduğu gibi itidalden ve denge unsurundan vazgeçmemek gerekir…
Günün sözü
“Hayata dair her kurgumuz, her gelecek planımız başka başka hayatların, başka ruhların, kişiliklerin beklentileri ve hayatlarıyla ölçülür, orada her beklenti hayal kırıklıklarına gebedir…”
Stefan Zweig
İletişim Aklı (8):
- İletişim Aklı, merak etmeyi bir yaşam biçimi hâline getirenlerde tıkır tıkır işler. Detaylarda dahi kusursuzluğa yaklaştıran; sormak, sorgulamak, önüne her konanı yememektir.
- İletişim Aklı, dile hâkimiyet konusunda üstün bir seviyeyi hedefler. Başvuru kaynağı olarak, ideolojik yaklaşımlara uygun tavır alan sözlükleri değil, Türk Dil Kurumu’nu kabullenir.
- İletişim Aklı, davranış ve tutumların sözler kadar, hatta onlardan da ileri derecede etkili olduğunu bilir; stratejik planında bunları da göz önünde bulundurur.
Gözümüze takılanlar…
- Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, İstanbul’un fethinin 571. yıl dönümü dolayısıyla üç ciltlik “Kutlu Çağrının İzinde” eserini yayınlamış: “İstanbul’un Fethi”, “Fatih Sultan Mehmed” ve “Ayasofya Camii” adlı ciltler; 1922’den günümüze gazete ve dergi gibi süreli yayınların taranmasıyla, pek çok ünlü düşünce insanı ve sanatçının makale ve şiirlerinden derlenmiş. Değerli bir arşiv çalışması ve eşsiz bir kaynak oluşturacak eser için kültür tarihçisi Dursun Gürlek’in 40 yıla yakın birikiminden faydalanılmış. Ayrıca başka başarılı çalışmalarından da tanıdığımız Doç. Dr. Oğuz Göksu ile Muhammet Özdemir de eserin hazırlanmasında emeklerini ortaya koymuşlar.
- Cumhuriyet’imiz dolu dolu 100 yaşında. Bu sayede pek çok etkinlik ve yayın gençlerimize millî mücadelemizin köşe taşlarını anlatmak için fırsatlar sunuyor. Araştırmacı yazar Metin Soylu’nun "Anadolu’da Yakılan Ateş” kitabı da bu bağlamda bir kaynak sunuyor. “Mustafa Kemal’in Samsun’dan hareketle Erzurum’da ateşlediği ‘Kurtuluş ve Diriliş Meşalesi’nin İzmir’e taşınma öyküsünün” yer aldığı eser, Cenova Yayınları’ndan çıkmış.
- BİM, TÜBİTAK iş birliğiyle yerli ve millî mayalarla geliştirilen Binvezir markalı yağlı yerli ve ekşi mayalı ayranını satışa sunmuş. Firma aynı yöntemle daha önce de yoğurt ürettiğini açıklamış (Gülseren Ayaz, C Partners). İletişimin altın kurallarından biridir; “Farklılaşmaları yönetebilmek…” Çeşitli alanlardaki öncü uygulamalar bu kapsama girerler. Tabii iş ‘yeni ve/veya farklı’ bir ürünü piyasaya sürmekle bitmez. Markalamadan tanınmaya, tutundurmadan beğeninin sağlanmasına ve sürdürülmesine hizmet edecek bir stratejik iletişim yaklaşımı ve uygulaması kritiktir. Binvezir’in bahtı açık olsun...
- Pirelli, Audi Sport’un 25. yılında aracın tek lastik partneri olduğunu açıklamış. (Osman Kurt, Ogilvy). Migros ve OMO, plastik atıkları azaltmak amacıyla hayata geçirdiği “Yeniden Dolum Üniteleri”nin sayısını artırıyormuş (Züleyha Keskin Kaymakçı, Sobraz). Marka iş birlikleri son derece hassas çalışmalardır. Güçlü marka, kendine oranla daha zayıf markayla aynı platformda olmadan önc, “Beni aşağı çeker mi” diye düşünmelidir. Çekiyorsa ya o işe hiç girilmemeli ya da iletişiminden uzak durulmalıdır. Zayıf marka ise tersini, yani güçlü markayla yan yana görünmek için elinden geleni yapmalıdır.