“Ölümü öp!”
21 aralık 2024 yeni şafak
Ne iğrenç sözdür… Israrcılığın şantaja dönüştüğü, insanın maneviyatıyla, vicdanıyla oynayan, hiç duymamış olmayı dileyeceğimiz türden…
Şimdi bir de büyük şehirlerde açık hava ilanlarında, “Ölünce beni kim yıkayacak” afişleri var… Siyah zemin üzerine yazılmış… Logo yok, amblem yok… Başka bir deyişle; sahibi yok, mesajı kimin, ne niyetle gönderdiği belli değil.
Bu, anlaşıldığı üzere bir ‘tease’ çalışması… Türkçede ‘ön tanıtım’ ya da ‘dikkat çekme’ diye karşılayabiliriz… “Gassal” adıyla yakında TRT’de yayınlanacak dizi için yapılmış…
Göreni irkiltiyor… Lütfen, savunmaya geçip, kimse “ölüm gibi” demeye kalkmasın; yemeyiz…
Dikkat çekiyor mu? Allah için çekiyor… Peki doğru biçimde mi? Asla!.. Bizim için ‘Şeytan’la iş birliği’nden farksız dediğimiz bir yönteme, unsura yaslanmış. İlginç olmaya odaklanırken içerikte ilettiği mesajların karanlık oluşuyla, moral bozmasıyla hiç ilgilenmemiş… Afişlerden, dev bina giydirmelerinden depresif düşünceler ve duygular yaymayı hiç umursamamış…
Bunu yaparken de insanın ruhsal durumu kadar, toplumun maneviyatını da hiçe saymış… Oysa, iletişimin bir numaralı altın kuralı; hedef kitlenin kültür ve değerlerine uygun davranmaktır… Hele de TRT gibi ‘resmî’ bir kurumun bunu göz ardı etme lüksü yoktur… O bir devlet kurumudur ve Atatürk’ün son derece veciz ifade ettiği gibi “Devletin temeli millî kültürdür”…
Ülkemizde ise millî kültür, bütün araştırmalarda ortaya çıktığı gibi üç temel ögeye sırtını yaslamaktadır: Atatürkçülük, milliyetçilik ve muhafazakârlık. Bu üç ögeyi ve bunların alt başlıklarını oluşturan ‘değerler manzumesini’ dikkate almayan hiçbir iletişim çalışması, ülkemiz halkının ‘ortak ruhi şekillenmesi’nde kendine yer edinemez…
Maaşlar ne zaman ‘konu’ edilir
Yemek kartı firması Pluxee (eski adıyla Sodexo), beyaz yakalıların çalışma hayatına dair beklentilerini ortaya koyan bir araştırma yapmış. Çalışmanın sonuçlarına göre; her 10 çalışandan 7’si maaşını tatmin edici bulmadığını söylemiş. Zam beklentisinin yanı sıra çalışanlar, işverenlerinden daha fazla yan hak talep ediyorlarmış. Beyaz yakalı çalışanların yaklaşık yüzde 62’si haftada 4 gün çalışmak için maaşlarından bir miktar kesintiyi kabul etme eğilimindeymiş.
Başlıktaki, maaşlar ne zaman ‘konu’ edilir sorusuna dönecek olursak: Tam da şimdi edilir… Asgari ücret zam oranının tespit toplantıları sürerken… Neredeyse tüm çalışanlar, işverenler ve aileleri çıkacak sonucu beklerken…
Baklava, bizim baklavamız…
Baklava sever miyiz? Of bayılırız…
Kültürümüzün ayrılmaz parçası mıdır? Hem de nasıl!..
Peki tarihini bilir miyiz?.. Kem, küm…
Hangi yöreden çıkmış? Hımmm, tavana bakalım biraz…
Hangi aşamalardan geçmiş, nasıl yayılmış? Of çok mu sıcak burası…
“Yunanlar baklavaya sahip çıkmış…” Ne münasebet!
Popüler kültüre böyle sahip çıkılmıyor maalesef… Onu tanımak, anlatmak, yaşatmak ve geliştirmek gerek… Başka bir deyişle sahiplenmek…
Baklavayı Osmanlı arşivleri, kadı sicilleri, saray mutfağı defterleri, kent müzelerinin gazete arşivlerini tarayarak anlatan “Saraydan Çarşıya, Gaziantep’ten İstanbul’a: Kırk Kat Baklava Tarihi” kitabı, Burak Onaran ve Priscilla Mary Işın imzasıyla Mundi Yayınevi tarafından yayınlanmış…
İşte bilgilenmek için bir minik fırsat…
Değerlerimize uygun KSS’ler de var…
P&G’nin 10 yıl önce Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi iş birliğiyle başlattığı, geçen yıl Millî Paralimpik Komitesi’yle yaptığı anlaşmayla kapsamını genişlettiği “Yıldız Anneler” projesi kitaplaştırılmış. Ömür Kurt’un kaleme aldığı kitap, Firma’nın proje kapsamında desteklediği 37’si olimpik, 14’ü paralimpik olmak üzere 51 millî sporcunun anneleriyle yapılan röportajları içeriyormuş.
ABD merkezli bir firma olan P&G, tıpkı Coca-Cola gibi (Ramazan’la en çok özdeşleşen marka), bizi bizden iyi tanıyor olabilir mi?
Olabilir…
Anne, aile, çocuk, akraba bağları gibi değerler bizim kültürümüzün tam da ortasında yer alır. Peki bunu kim bilir?
Hedef kitleyi anlayarak, ona uygun mesajlarla ulaşmak için ölçümlemelere başvuranlar bilir…
İletişimi “Bence”lerle değil, hedef kitlenin kültür ve değerleriyle, başka bir deyişle ‘yerli ve millî’ unsurlarla yönetmek gerektiğini anlayanlar bilir…
“Ooo Avrupa’da, Amerika’da şunlar bunlar çok tutuyor” deyip, kopyala-yapıştır kampanyalara girişenler değil, kendi insanının tercihlerini, eğilimlerini ciddiye alanlar bilir…
Bir Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) projesi olarak “Yıldız Anneler” ve onun için yürütülen iletişim de o nedenle 10 yıldır aksamadan sürdürülebilmiştir… Projenin yeni aksiyonlarından ‘prestij kitabı’ da ‘devam’ ya da ‘sonrası’ dediğimiz iletişim safhasının doğru bir parçası olmuş…
Farklılaşmayı başarana ‘özel gün’ bahane…
Müzik uygulaması fizy, “En Uzun Gece” konserinde sanatçı Semicenk’i ağırlayacakmış. Kendisini en çok dinleyen 2 kişi Semicenk’le tanışma şansına sahip olacakmış, Firma başka sürprizler de hazırladığını açıklamış.
Malumunuz yarın, 21 Aralık, en uzun gece… İletişim yapmak için fırsat kollayanlara, özel günleri kaçırmak istemeyenlere fırsat çok… Hatta Dünya Havlu Günü bile var…
Bizimse iletişim çalışmaları bakımından yarın için beklentimiz hayli düşük… Nedeni şu; bir kere iletişim yapmak, dikkat çekmek ve sonuca ulaşmak isteyenlerin bu kadar beklemeleri, 21 Aralık’a yönelik çalışmalarını çoktan duyurmaları gerekirdi… Yangından mal kaçırır gibi, son anda ortaya konulan fikirler, kampanyalar güdük kalabiliyorlar…
Şimdi bir de büyük şehirlerde açık hava ilanlarında, “Ölünce beni kim yıkayacak” afişleri var… Siyah zemin üzerine yazılmış… Logo yok, amblem yok… Başka bir deyişle; sahibi yok, mesajı kimin, ne niyetle gönderdiği belli değil.
Bu, anlaşıldığı üzere bir ‘tease’ çalışması… Türkçede ‘ön tanıtım’ ya da ‘dikkat çekme’ diye karşılayabiliriz… “Gassal” adıyla yakında TRT’de yayınlanacak dizi için yapılmış…
Göreni irkiltiyor… Lütfen, savunmaya geçip, kimse “ölüm gibi” demeye kalkmasın; yemeyiz…
Dikkat çekiyor mu? Allah için çekiyor… Peki doğru biçimde mi? Asla!.. Bizim için ‘Şeytan’la iş birliği’nden farksız dediğimiz bir yönteme, unsura yaslanmış. İlginç olmaya odaklanırken içerikte ilettiği mesajların karanlık oluşuyla, moral bozmasıyla hiç ilgilenmemiş… Afişlerden, dev bina giydirmelerinden depresif düşünceler ve duygular yaymayı hiç umursamamış…
Bunu yaparken de insanın ruhsal durumu kadar, toplumun maneviyatını da hiçe saymış… Oysa, iletişimin bir numaralı altın kuralı; hedef kitlenin kültür ve değerlerine uygun davranmaktır… Hele de TRT gibi ‘resmî’ bir kurumun bunu göz ardı etme lüksü yoktur… O bir devlet kurumudur ve Atatürk’ün son derece veciz ifade ettiği gibi “Devletin temeli millî kültürdür”…
Ülkemizde ise millî kültür, bütün araştırmalarda ortaya çıktığı gibi üç temel ögeye sırtını yaslamaktadır: Atatürkçülük, milliyetçilik ve muhafazakârlık. Bu üç ögeyi ve bunların alt başlıklarını oluşturan ‘değerler manzumesini’ dikkate almayan hiçbir iletişim çalışması, ülkemiz halkının ‘ortak ruhi şekillenmesi’nde kendine yer edinemez…
Maaşlar ne zaman ‘konu’ edilir
Yemek kartı firması Pluxee (eski adıyla Sodexo), beyaz yakalıların çalışma hayatına dair beklentilerini ortaya koyan bir araştırma yapmış. Çalışmanın sonuçlarına göre; her 10 çalışandan 7’si maaşını tatmin edici bulmadığını söylemiş. Zam beklentisinin yanı sıra çalışanlar, işverenlerinden daha fazla yan hak talep ediyorlarmış. Beyaz yakalı çalışanların yaklaşık yüzde 62’si haftada 4 gün çalışmak için maaşlarından bir miktar kesintiyi kabul etme eğilimindeymiş.
Başlıktaki, maaşlar ne zaman ‘konu’ edilir sorusuna dönecek olursak: Tam da şimdi edilir… Asgari ücret zam oranının tespit toplantıları sürerken… Neredeyse tüm çalışanlar, işverenler ve aileleri çıkacak sonucu beklerken…
Baklava, bizim baklavamız…
Baklava sever miyiz? Of bayılırız…
Kültürümüzün ayrılmaz parçası mıdır? Hem de nasıl!..
Peki tarihini bilir miyiz?.. Kem, küm…
Hangi yöreden çıkmış? Hımmm, tavana bakalım biraz…
Hangi aşamalardan geçmiş, nasıl yayılmış? Of çok mu sıcak burası…
“Yunanlar baklavaya sahip çıkmış…” Ne münasebet!
Popüler kültüre böyle sahip çıkılmıyor maalesef… Onu tanımak, anlatmak, yaşatmak ve geliştirmek gerek… Başka bir deyişle sahiplenmek…
Baklavayı Osmanlı arşivleri, kadı sicilleri, saray mutfağı defterleri, kent müzelerinin gazete arşivlerini tarayarak anlatan “Saraydan Çarşıya, Gaziantep’ten İstanbul’a: Kırk Kat Baklava Tarihi” kitabı, Burak Onaran ve Priscilla Mary Işın imzasıyla Mundi Yayınevi tarafından yayınlanmış…
İşte bilgilenmek için bir minik fırsat…
Değerlerimize uygun KSS’ler de var…
P&G’nin 10 yıl önce Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi iş birliğiyle başlattığı, geçen yıl Millî Paralimpik Komitesi’yle yaptığı anlaşmayla kapsamını genişlettiği “Yıldız Anneler” projesi kitaplaştırılmış. Ömür Kurt’un kaleme aldığı kitap, Firma’nın proje kapsamında desteklediği 37’si olimpik, 14’ü paralimpik olmak üzere 51 millî sporcunun anneleriyle yapılan röportajları içeriyormuş.
ABD merkezli bir firma olan P&G, tıpkı Coca-Cola gibi (Ramazan’la en çok özdeşleşen marka), bizi bizden iyi tanıyor olabilir mi?
Olabilir…
Anne, aile, çocuk, akraba bağları gibi değerler bizim kültürümüzün tam da ortasında yer alır. Peki bunu kim bilir?
Hedef kitleyi anlayarak, ona uygun mesajlarla ulaşmak için ölçümlemelere başvuranlar bilir…
İletişimi “Bence”lerle değil, hedef kitlenin kültür ve değerleriyle, başka bir deyişle ‘yerli ve millî’ unsurlarla yönetmek gerektiğini anlayanlar bilir…
“Ooo Avrupa’da, Amerika’da şunlar bunlar çok tutuyor” deyip, kopyala-yapıştır kampanyalara girişenler değil, kendi insanının tercihlerini, eğilimlerini ciddiye alanlar bilir…
Bir Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) projesi olarak “Yıldız Anneler” ve onun için yürütülen iletişim de o nedenle 10 yıldır aksamadan sürdürülebilmiştir… Projenin yeni aksiyonlarından ‘prestij kitabı’ da ‘devam’ ya da ‘sonrası’ dediğimiz iletişim safhasının doğru bir parçası olmuş…
Farklılaşmayı başarana ‘özel gün’ bahane…
Müzik uygulaması fizy, “En Uzun Gece” konserinde sanatçı Semicenk’i ağırlayacakmış. Kendisini en çok dinleyen 2 kişi Semicenk’le tanışma şansına sahip olacakmış, Firma başka sürprizler de hazırladığını açıklamış.
Malumunuz yarın, 21 Aralık, en uzun gece… İletişim yapmak için fırsat kollayanlara, özel günleri kaçırmak istemeyenlere fırsat çok… Hatta Dünya Havlu Günü bile var…
Bizimse iletişim çalışmaları bakımından yarın için beklentimiz hayli düşük… Nedeni şu; bir kere iletişim yapmak, dikkat çekmek ve sonuca ulaşmak isteyenlerin bu kadar beklemeleri, 21 Aralık’a yönelik çalışmalarını çoktan duyurmaları gerekirdi… Yangından mal kaçırır gibi, son anda ortaya konulan fikirler, kampanyalar güdük kalabiliyorlar…