“Olur olur, bal gibi olur”
21 eylül 2024 yeni şafak
İngilizcede sıkça kullanılan kavramlardır; investigation, research, study, survey, poll… Türkçede ise bunların topuna birden ‘araştırma’ denilebiliyor… Peki aradaki nüansı yakalamak önemli midir? Tabii ki çok önemli… Çünkü, örneğin ‘poll’, çok az soruyla, birkaç saat içinde tamamlanması gereken bir ölçümlemedir. Buna karşılık ‘survey’ denen anketlerin sonuçlanması aylar alabilir, almalıdır da…
Herhangi bir kriz anında ya da ‘gündem belirleme’ veyahut ‘konu yönetimi’ uyguladığınızda yapmanız gereken zorunlu hareketlerden biri, hiç şüphesiz, attığınız adımların ‘toplum üzerindeki etkisi’ni (impact on society) tespit etmektir…
Diyelim ki partinizin grup toplantısında konuştunuz, yeni bir öneriyi ya da söylemi gündeme getirdiniz. Bu öneri nasıl algılanıyor, o söylemde ısrarlı olmalı mısınız; yoksa fazla üstelememeli misiniz?.. İşte bunu ölçmek için gerekli olan; bir-iki soruluk, hemen sonuç verecek ‘poll’ yöntemidir. Farz edelim, açıklamanız medyadan ya da sosyal medyadan negatif reaksiyon almaya başladı… Öyle uzun uzadıya anketlerle vakit kaybetmek aleyhinize olacaktır, o hâlde acilen bir hasar tespiti yapmak için de en pratik yol, yine poll’dur…
Amerikan seçimlerinde örneklerini çok gördüğümüz bu yöntem, özellikle iki aday ‘debate’ denen etkinliklerde karşı karşıya geldiğinde uygulanır? Poll’da sorarlar; “Hangi adayın performansını daha başarılı buldunuz?.. Adayların konuşmasındaki en büyük sorun sizce neydi?.. Oyunuzu kime vereceksiniz?.. Sizce seçimi kim kazanacak?..” Sonuçlara bakılır; problem alanı tespit edilir ve hemen buna göre yeni bir pozisyon alınır…
Bu yalın ve pratik yöntemi önerdiğimizde, karşımıza sürekli şu bahane çıkmakta: “Bizde bu iş yapılamıyor…” Neden derseniz? Araştırma şirketleri bir hafta, 10 günden önce sonuç veremiyor. O zamana kadar da iş işten geçmiş oluyor…
İletişim sektörünün ihtiyaçları konusunda “yapılamaz”, “olmaz” sözünü ilk defa duymuyoruz elbette… İlki ‘itibar ölçümlemesi’ içindi… Salim Kadıbeşegil ve Selim Oktar’la birlikte Koç Holding’e hizmet veriyorduk. Düşünsenize onca yatırım, istihdam, KSS, reklam, iletişim kampanyası nereye gidiyor, ne kadar etkili bilimsel bir cevap alamıyorsunuz. Tek cevap: “Bizde bu iş yapılamıyor…” Yaptık!
Strateji Mori’nin geliştirdiği ‘itibar ölçümlemesi kriter seti’ni oluşturduk. 1998-2002 arasında bu yöntemi kullanarak Koç Holding’e hizmet vermeye, alınan aksiyonların sonuçlarını değerlendirmeye ve yeniden tasarlamaya devam ettik.
İkinci “olmaz” duvarı, medya taramalarında örülmüştü. Basın yansımalarının takibi sağlıklı bir biçimde ilerlemiyor, gözle taranıyor, makasla kesilerek saklanıyordu. Olacak iş değildi. Salim Kadıbeşegil ile birlikte İngiltere ve ABD’ye gidip bu işi nasıl yaptıklarını anlamak üzere ajanslarla, araştırmacılarla görüştük. Sonunda dijitalize edilerek bu işin başarılacağını anladık. Yazılım (software) kısmını Rusya’da çözdürdük. Bu kez de “Gazete sayfasını tarayacak scanner yok, yapılamaz” dediler. Onu da hallettik. Aytül Gülçelik (Ogivly), rahmetli Özer Yelçe (Elit İletişim), Meral Saçkan (MPR) ve Selim Oktar (Orsa) ile kafa kafaya verip PRNET’i kurduk. Böylece yapılamaz, olmaz denilen medya taraması hizmetini ‘sıfır hata’ ile vermeyi de başardık… PRNET’i de daha sonra Ajans Press satın aldı…
İletişim sektörünün önünü tıkayan bir başka engel de yapılan işlerin, iletişim faaliyetlerin ‘ne kadar etkili’ olduğunun ölçümlenmesiydi. Hizmet alanlar reklam eş değeri ve pozitif-negatif haberlerin listelenmesine mahkûm edilmiş, yanıltıcı bilgilerle geçiştiriliyordu… Örneğin çok etkili bir köşe yazarının sizi konu etmesinin ‘karşılığını’ ölçemeyecek bir yöntemdi... Reklam eş değeri, tarih öncesinde kalmış, bütün gelişmiş iletişim dünyası bu yaklaşımı çoktan terk etmişti. Eksikti ve yanlıştı… Yahu şunu doğru dürüst ölçelim dedik; bir kez daha “Yapılamaz” dendi…
Öyle olmadı tabii… Tüm dünyadan iletişim danışmanlığı çatı örgütlerinin bir araya gelerek kurdukları “Uluslararası İletişimde Ölçümleme ve Değerlendirme Birliği” (AMEC) tarafından geliştirilen “Barcelona Principles” (Barcelona İlkeleri) burada da gayet güzel işleyebilirdi. Gittik, öğrendik ve yöntemi ülkemizdeki ilgili ajanslarla tanıştırdık. Bu ilkeler ışığında analiz edilen “İletişim Değeri” hizmeti bugün Interpress tarafından pek çok müşterisine sunuluyor.
Dönelim poll meselesine… Üç-dört saat içinde yönetime raporlanabilecek sonuçlara ulaşmayı sağlayan bu yöntem de mutlaka layıkıyla yapılacaktır. Yeter ki istensin…
Günün sözü
"Bir işi başarmak için önce o işin delisi olmak lazım.”
Necmettin Erbakan
Gözümüze takılanlar…
Herhangi bir kriz anında ya da ‘gündem belirleme’ veyahut ‘konu yönetimi’ uyguladığınızda yapmanız gereken zorunlu hareketlerden biri, hiç şüphesiz, attığınız adımların ‘toplum üzerindeki etkisi’ni (impact on society) tespit etmektir…
Diyelim ki partinizin grup toplantısında konuştunuz, yeni bir öneriyi ya da söylemi gündeme getirdiniz. Bu öneri nasıl algılanıyor, o söylemde ısrarlı olmalı mısınız; yoksa fazla üstelememeli misiniz?.. İşte bunu ölçmek için gerekli olan; bir-iki soruluk, hemen sonuç verecek ‘poll’ yöntemidir. Farz edelim, açıklamanız medyadan ya da sosyal medyadan negatif reaksiyon almaya başladı… Öyle uzun uzadıya anketlerle vakit kaybetmek aleyhinize olacaktır, o hâlde acilen bir hasar tespiti yapmak için de en pratik yol, yine poll’dur…
Amerikan seçimlerinde örneklerini çok gördüğümüz bu yöntem, özellikle iki aday ‘debate’ denen etkinliklerde karşı karşıya geldiğinde uygulanır? Poll’da sorarlar; “Hangi adayın performansını daha başarılı buldunuz?.. Adayların konuşmasındaki en büyük sorun sizce neydi?.. Oyunuzu kime vereceksiniz?.. Sizce seçimi kim kazanacak?..” Sonuçlara bakılır; problem alanı tespit edilir ve hemen buna göre yeni bir pozisyon alınır…
Bu yalın ve pratik yöntemi önerdiğimizde, karşımıza sürekli şu bahane çıkmakta: “Bizde bu iş yapılamıyor…” Neden derseniz? Araştırma şirketleri bir hafta, 10 günden önce sonuç veremiyor. O zamana kadar da iş işten geçmiş oluyor…
İletişim sektörünün ihtiyaçları konusunda “yapılamaz”, “olmaz” sözünü ilk defa duymuyoruz elbette… İlki ‘itibar ölçümlemesi’ içindi… Salim Kadıbeşegil ve Selim Oktar’la birlikte Koç Holding’e hizmet veriyorduk. Düşünsenize onca yatırım, istihdam, KSS, reklam, iletişim kampanyası nereye gidiyor, ne kadar etkili bilimsel bir cevap alamıyorsunuz. Tek cevap: “Bizde bu iş yapılamıyor…” Yaptık!
Strateji Mori’nin geliştirdiği ‘itibar ölçümlemesi kriter seti’ni oluşturduk. 1998-2002 arasında bu yöntemi kullanarak Koç Holding’e hizmet vermeye, alınan aksiyonların sonuçlarını değerlendirmeye ve yeniden tasarlamaya devam ettik.
İkinci “olmaz” duvarı, medya taramalarında örülmüştü. Basın yansımalarının takibi sağlıklı bir biçimde ilerlemiyor, gözle taranıyor, makasla kesilerek saklanıyordu. Olacak iş değildi. Salim Kadıbeşegil ile birlikte İngiltere ve ABD’ye gidip bu işi nasıl yaptıklarını anlamak üzere ajanslarla, araştırmacılarla görüştük. Sonunda dijitalize edilerek bu işin başarılacağını anladık. Yazılım (software) kısmını Rusya’da çözdürdük. Bu kez de “Gazete sayfasını tarayacak scanner yok, yapılamaz” dediler. Onu da hallettik. Aytül Gülçelik (Ogivly), rahmetli Özer Yelçe (Elit İletişim), Meral Saçkan (MPR) ve Selim Oktar (Orsa) ile kafa kafaya verip PRNET’i kurduk. Böylece yapılamaz, olmaz denilen medya taraması hizmetini ‘sıfır hata’ ile vermeyi de başardık… PRNET’i de daha sonra Ajans Press satın aldı…
İletişim sektörünün önünü tıkayan bir başka engel de yapılan işlerin, iletişim faaliyetlerin ‘ne kadar etkili’ olduğunun ölçümlenmesiydi. Hizmet alanlar reklam eş değeri ve pozitif-negatif haberlerin listelenmesine mahkûm edilmiş, yanıltıcı bilgilerle geçiştiriliyordu… Örneğin çok etkili bir köşe yazarının sizi konu etmesinin ‘karşılığını’ ölçemeyecek bir yöntemdi... Reklam eş değeri, tarih öncesinde kalmış, bütün gelişmiş iletişim dünyası bu yaklaşımı çoktan terk etmişti. Eksikti ve yanlıştı… Yahu şunu doğru dürüst ölçelim dedik; bir kez daha “Yapılamaz” dendi…
Öyle olmadı tabii… Tüm dünyadan iletişim danışmanlığı çatı örgütlerinin bir araya gelerek kurdukları “Uluslararası İletişimde Ölçümleme ve Değerlendirme Birliği” (AMEC) tarafından geliştirilen “Barcelona Principles” (Barcelona İlkeleri) burada da gayet güzel işleyebilirdi. Gittik, öğrendik ve yöntemi ülkemizdeki ilgili ajanslarla tanıştırdık. Bu ilkeler ışığında analiz edilen “İletişim Değeri” hizmeti bugün Interpress tarafından pek çok müşterisine sunuluyor.
Dönelim poll meselesine… Üç-dört saat içinde yönetime raporlanabilecek sonuçlara ulaşmayı sağlayan bu yöntem de mutlaka layıkıyla yapılacaktır. Yeter ki istensin…
Günün sözü
"Bir işi başarmak için önce o işin delisi olmak lazım.”
Necmettin Erbakan
Gözümüze takılanlar…
- Elektrikli araçların şarj sistemlerinde dev kabloların temel içeriği olan bakırın Türkiye’deki tedarikçilerinden Bakırsan’ın içinde bulunduğu Toptaş Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Toptaş, elektrikli araç piyasasında yaşanacak önemli kırılmalara dikkat çekmiş. Elektrikli araç şarj istasyonlarının ikinci nesle geçişe hazırlandığını hatırlatan Toptaş, İsrail’in saldırıları sonucu çağrı cihazlarının ve telsizlerin infilak etmesinin ardından durumun değiştiğini, “uzaktan kontrol edilebilirlik” durumunun gerçek bir tehdit olduğunu ve elektrikli araç piyasasının açığının da bu olduğunu belirtmiş (Selin Yurdakul, ContactMore). İşte ‘konu yönetimi’ (issue management) gibi konu yönetimi! Söz konusu saldırılar, teknolojik aletler, yazılımlar ve benzeri konularda pek çok soru işaretine neden olmuş, tüm dünyanın ilgisi bu konu üzerine toplanmış durumda. Konuyla bağlantılı her hususla ilgili tatmin edici yanıtlara ihtiyaç var… Bu, ilgili kurum ve kuruluşların ‘rüştünü ispatlaması’ ya da ‘uzmanlığını sergilemesi’ için önemli bir fırsat… Bu fırsatı yakalamayı başaranları kutlarız…
- Kafka’nın ölümünün 100. yılı kapsamında yayınlanan “Kafka ve Oyuncak Bebek” adlı çocuk kitabı, gerçek bir öyküden esinle dünyanın en şaşırtıcı ve ikonik yazarlarından birinin yaptığı dikkate değer bir iyiliği anlatıyormuş. Larissa Theule’ün kaleme aldığı, Rebecca Green’in resimlediği kitap, Sevin Okyay’ın İngilizceden Türkçeye çevirisiyle Ayrıntı Yayınları’nın çocuk kitapları markası Dinozor Çocuk’tan çıkmış (Hande Harmandalı). Çocukların, gençlerin gelişimi ve korunmasıyla ilgili zaman zaman eleştirilerimizi dile getiriyoruz. Bu kez de bir öneride bulunalım istedik…