Paris Olimpiyatları ve Diyarbakır karpuzu
30 temmuz 2024 yeni şafak
Paris’teki “Olimpiyat Oyunları”nda sergilenen ‘kültür ve değerler’ karşında şaşıran şaşırana… Şaşırmanın kaynağı ne ola ki?! Sağdan da baksan bilgisizlik, soldan da baksan bilgisizlik… Bilen insan şaşırır mı hiç?!..
Nazi propaganda bakanı Joseph Goebbels’e atfedilse de aslında Nazilere yakın bir koyu milliyetçi oyun yazarı olan Hanns Johst’un “Schlageter” adlı oyununda geçen ünlü sözdür: “Kültür lafını ne zaman duysam, elim silahıma gider”…
Tabii ki kültürle ilgili bu görüşe katılmak mümkün değil… Ancak kavramların içinin boşaltılıp, başka şeyleri perdelemek için kullanılması karşısında yaşanan bıkkınlığı anlamak mümkün…
İki başka kavramı duyunca da benim tüylerim diken diken olur: Evrensel ve küresel… Dünyaya kendi tezlerini “cebren ve hileyle” dikte etmek için her yolu kullanan ikiyüzlülüğün yılmaz kalesi Batı emperyalizmi (daha önceki maskesiyle kolonyalizm), bu iki kavramı ‘standart hareketleri’ hâline getirmiştir.
Coca-Cola bile bu gerçeği kavramıştı… Pek çok ulusal markanın iletişiminde “Think global, act local” ilkesini kullanmasına rağmen onlar, “Think local, act local” tespit ve uygulamasıyla hareket etmişlerdi (bkz. 27 Temmuz tarihli yazımız). En soyut duygu olan aşk bile evrensel, yani ‘bütün kâinat için geçerli’ değildir.
Bir başka tespiti de olgulara ‘bakmak’ değil, onları ‘okumak’ noktasında ortaya koyabiliriz. Konuşma dili her türlü eğip bükmeye, perdelemeye, -mış gibi yapmaya, yüzleşmeden kaçınmaya imkân sağlayabilir, ancak beden dilini ‘doğru’ okuyabilenlerin yolu gerçeklere çıkar…
2024 Paris Olimpiyatları’nın açılış töreni de tipik bir beden dili meselesidir. Zihni vaftizlenmiş, Batı hayranı, Batı’nın kültür ve değerleriyle hemhâl olmuş tek boyutlu zihinler, olayı tabii ki yerlere göklere sığdıramadılar… Biraz davranış ve beden dili ‘okuma yeteneği’ olanlar ise gerçekliğin arkasındaki hakikati gördüler. Bizdeki enteller ile münevverlerin, artık Diyarbakır standartlarına ulaşmış bir ‘karpuz efekti’ ile ikiye bölünmeleri millî kültür ve değerlerde buluşulamadıkça sürüp gidecektir.
Naom Chomsky’nin pek çok görüşüne katılmasam da “Requiem for the American Dream” belgeselini herkesin izlemesini tavsiye ederim. “Amerika maneviyatını kaybetti” diyor orada, “Onları ayakta tutan esas manevi değerleri” yitirdiklerini söylüyor. Sadece Amerika mı?! Fransa da, Gazze konusunda iki yüzlülüğün kitabını yazan Avrupa da ruhlarını şeytana nasıl sattıklarını Olimpiyat Oyunları’nın açılış töreninde bir kez daha gösterdiler…
Ha, ifade özgürlüğünün “şok edici fikirlerin dahi dile getirilmesi” olduğuna çok inanıyorlarsa, Gazze’ye destek için bir bayrak açsalardı da o zaman biz de edecek laf bulamasaydık. Yoksa bu bebek pışpışlayan numaralarla ancak ‘ruhu gelişmemiş ortalama’yı tatmin ederler…
Günün sözü
“Özgürlük için gökyüzünü satın almanıza gerek yok. Ruhunuzu satmayın yeter.”
Nelson Mandela
İletişim Aklı 48
İletişim Aklı, ister davranış ve beden dilinde isterse konuşma dilinde olsun, mesajın illaki kodlanmış olduğunu bilir. Davranış ve beden dilinin kodlarının çözümünde hata yapma ihtimalinin çok daha az olduğunu bildiği gibi…
Gözümüze takılanlar…
Nazi propaganda bakanı Joseph Goebbels’e atfedilse de aslında Nazilere yakın bir koyu milliyetçi oyun yazarı olan Hanns Johst’un “Schlageter” adlı oyununda geçen ünlü sözdür: “Kültür lafını ne zaman duysam, elim silahıma gider”…
Tabii ki kültürle ilgili bu görüşe katılmak mümkün değil… Ancak kavramların içinin boşaltılıp, başka şeyleri perdelemek için kullanılması karşısında yaşanan bıkkınlığı anlamak mümkün…
İki başka kavramı duyunca da benim tüylerim diken diken olur: Evrensel ve küresel… Dünyaya kendi tezlerini “cebren ve hileyle” dikte etmek için her yolu kullanan ikiyüzlülüğün yılmaz kalesi Batı emperyalizmi (daha önceki maskesiyle kolonyalizm), bu iki kavramı ‘standart hareketleri’ hâline getirmiştir.
Coca-Cola bile bu gerçeği kavramıştı… Pek çok ulusal markanın iletişiminde “Think global, act local” ilkesini kullanmasına rağmen onlar, “Think local, act local” tespit ve uygulamasıyla hareket etmişlerdi (bkz. 27 Temmuz tarihli yazımız). En soyut duygu olan aşk bile evrensel, yani ‘bütün kâinat için geçerli’ değildir.
Bir başka tespiti de olgulara ‘bakmak’ değil, onları ‘okumak’ noktasında ortaya koyabiliriz. Konuşma dili her türlü eğip bükmeye, perdelemeye, -mış gibi yapmaya, yüzleşmeden kaçınmaya imkân sağlayabilir, ancak beden dilini ‘doğru’ okuyabilenlerin yolu gerçeklere çıkar…
2024 Paris Olimpiyatları’nın açılış töreni de tipik bir beden dili meselesidir. Zihni vaftizlenmiş, Batı hayranı, Batı’nın kültür ve değerleriyle hemhâl olmuş tek boyutlu zihinler, olayı tabii ki yerlere göklere sığdıramadılar… Biraz davranış ve beden dili ‘okuma yeteneği’ olanlar ise gerçekliğin arkasındaki hakikati gördüler. Bizdeki enteller ile münevverlerin, artık Diyarbakır standartlarına ulaşmış bir ‘karpuz efekti’ ile ikiye bölünmeleri millî kültür ve değerlerde buluşulamadıkça sürüp gidecektir.
Naom Chomsky’nin pek çok görüşüne katılmasam da “Requiem for the American Dream” belgeselini herkesin izlemesini tavsiye ederim. “Amerika maneviyatını kaybetti” diyor orada, “Onları ayakta tutan esas manevi değerleri” yitirdiklerini söylüyor. Sadece Amerika mı?! Fransa da, Gazze konusunda iki yüzlülüğün kitabını yazan Avrupa da ruhlarını şeytana nasıl sattıklarını Olimpiyat Oyunları’nın açılış töreninde bir kez daha gösterdiler…
Ha, ifade özgürlüğünün “şok edici fikirlerin dahi dile getirilmesi” olduğuna çok inanıyorlarsa, Gazze’ye destek için bir bayrak açsalardı da o zaman biz de edecek laf bulamasaydık. Yoksa bu bebek pışpışlayan numaralarla ancak ‘ruhu gelişmemiş ortalama’yı tatmin ederler…
Günün sözü
“Özgürlük için gökyüzünü satın almanıza gerek yok. Ruhunuzu satmayın yeter.”
Nelson Mandela
İletişim Aklı 48
İletişim Aklı, ister davranış ve beden dilinde isterse konuşma dilinde olsun, mesajın illaki kodlanmış olduğunu bilir. Davranış ve beden dilinin kodlarının çözümünde hata yapma ihtimalinin çok daha az olduğunu bildiği gibi…
Gözümüze takılanlar…
- Sanko Holding, Türkiye Millî Paralimpik Komitesi ana sponsoru olmuş (Derya Zenginal, Ünite). İstanbul Caddebostan Etkinlik Alanı’ndaki Red Bull Back Line voleybol turnuvası Beymen Club partnerliğiyle hayata geçmiş (Özgenur Geris, BCW Effect). Turkcell, Paris Olimpiyatları’nda yüzme ve atletizmde yarışacak millî sporcularımızı konuk etmiş (Pelin Ateş, Desibel). İyi, hoş, çok güzel; peki iletişimleri etkili mi? İşte onu, markaların istikrarı, farklılaşmadaki becerileri ve kendilerini “spora destek veren firma olarak” akıllara kazıyabilmeleri gösterecek (bkz. 26 Haziran tarihli yazımız)…
- İGA İstanbul Havalimanı, Temmuz ayı itibarıyla çalışanlarına %20 zam yapacakmış, ayrıca yeni dönemde Performans Yönetim Sistemi ve Prim Sistemi’ni devreye alacaklarmış. Çelebi Yer Hizmetleri’nin de çalışanlarının maaşlarında ve tüm yan haklarında artış planladığı yine medyaya yansıyan haberlerde yer alıyor. Söyler dururuz; çalışan memnuniyetini artırmada pek çok faktör rol oynar. Ancak öncelik her zaman ücretlerdedir. O tatmin etmezse, başka hiçbir şey edemez…
- Malumunuz arıza nedeniyle İstanbul’un en turistik bölgesi Sultanahmet’te 10 gün elektrikler kesikti. Turistler otelleri terk etmiş, esnaf isyandaydı. Öte yandan 2023 yılında İstanbul Avrupa Yakası’nda elektrik tüketim rekoru 96 bin 443 MWh ile kırılırken, son 14 gün içinde söz konusu zirve şimdiden 6 kez aşılmış (Melih Kocagil, Mese). Eş, dost dert yanıyor; sıcaklar nedeniyle piyasada klima, vantilatör kalmamış durumda… Herkes şikayetçi, herkes söyleniyor. Peki alınan önlemlere, verilen tavsiyelere uymaya, nefes alamayacak hâle gelmeden önce Dünyamızı kurtarmaya kim hevesli?!