Pirincin taşını bakalım nasıl ayıklayacaklar…
17 eylül 2024
Kuram diyor ki… Hem ticaret hem de siyaset için hayati önem taşıyan bir iletişim uygulaması olan“gündem belirleme” (Agenda Setting), iki şekilde tezahür eder, daha doğrusu ‘etmeli’… Ya ortaya çıkmış/atılmış bir gündem konusunda ‘racon kesme’ şeklinde (pasif, reaktif) ya da ortada bir konu yokken tam da o konuyu kendiniz yaratarak, durduk yerde, dikkatleri bir anda üzerinize çekmek üzere hamle yaparak (aktif, proaktif)…
Örneğin, Ekrem İmamoğlu’nun “Beni bir an önce yargılayın!” çıkışı… Kılıçdaroğlu’nun veciz “Buradayım be, buradayım!” söylemi… Özgür Özel beyin AK Parti seçmenine ve Cumhurbaşkanı’na sövdüğü için hüküm giyen kadını tutukevinde ziyaret edip sonra da onur konuğu olarak hem Parti Merkezi’nde hem de etkinliklerinde ağırlaması… Cumhurbaşkanımızın “Dünya 5’ten büyüktür” şeklindeki dünya gündemini belirleyen çıkışı… Ticari hayattan da pek çok örnek bulmak mümkündür…
Öte yandan sivil, 12 Eylül travması altında inlemeyen yeni bir Anayasa tartışmasının ortaya atılması ise ‘gündem belirleme’ değil, ‘konu yönetimi’ dediğimiz, uzun soluklu bir iletişim adımıdır. Gündem belirleme gibi, dikkatleri istenen noktaya ‘anında’ ve ‘bir süreliğine’ odaklamak amacıyla atılan bir adım değildir.
Şimdi bu çerçevede HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun son çıkışına bir göz atalım: “Ahmağa anlatır gibi tek tek söyledim. Buna rağmen anlamamakta ısrar ediyorlar. O zaman onların bile anlayacağı bir şekilde söyleyeyim. Biz Anayasa’nın 4’üncü maddesi olmasın diyoruz.”
Anayasanın 4’üncü maddesi ne diyor? “Anayasanın 1. maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2. maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3. maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.”
Peki Anayasa 1. madde ne diyor? “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.”
2’nci madde ne diyor? “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir” diyor.
Ya 3’üncü madde ne diyor: “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı ‘İstiklal Marşı’dır. Başkenti Ankara'dır.”
“4’üncü made olmasın!” diyen ne istiyor peki?..
“İlk 3 maddenin değiştirilmesi mümkün olsun” diyor… Cumhuriyet, bayrak, başkent, bölünmez bütünlük, millî marş, laiklik, demokratlık tartışılsın, gerekirse değiştirilsin…
Muhalefet ve Saraçhane medyası hemen atladı üstüne… Kaleci çıkmış… Kale boş… Top altı pasın oralarda… Gol için en mükemmel şartlar ortada… Fakat o ne!.. Karşı tarafın değil, savunma durumundaki tarafın oyuncusu gelip topa öyle bir ters vuruş yapıyor ki… Top, kendi kalesinin filelerini havalandırıveriyor…
Zamanlama… Türkiye’nin siyasi gündemi… İktidarın mücadele ettiği her türden melanet… Başta enflasyon, ekonomik durum, Orta Vadeli Program’ın gelişimi, makro düzeyde çok iyi giden durumun mikro düzeye indirilebilmesi için gereken sabrın sağlanması adına yürütülecek iletişim stratejileri… Böyle bir ortamda Cumhur İttifakı’nın hayatını nasıl zorlaştırırız diye düşünülse, bundan daha etkili bir silah bulunulamazdı herhalde…
Ayağa sıkma mı, yoksa doğrudan kafaya mı; karar vermek zor… Pirincin taşını nasıl ayıklayacaklarına göre hasarın derecesi belli olacak…
Günün sözü
“Susarsan, konuşman daha aydınlık olur; çünkü sükûtta hem sessizliğin ışığı hem de konuşmanın faydası gizlidir.”
Şems-i Tebrîzî
Gözümüze takılanlar…
Örneğin, Ekrem İmamoğlu’nun “Beni bir an önce yargılayın!” çıkışı… Kılıçdaroğlu’nun veciz “Buradayım be, buradayım!” söylemi… Özgür Özel beyin AK Parti seçmenine ve Cumhurbaşkanı’na sövdüğü için hüküm giyen kadını tutukevinde ziyaret edip sonra da onur konuğu olarak hem Parti Merkezi’nde hem de etkinliklerinde ağırlaması… Cumhurbaşkanımızın “Dünya 5’ten büyüktür” şeklindeki dünya gündemini belirleyen çıkışı… Ticari hayattan da pek çok örnek bulmak mümkündür…
Öte yandan sivil, 12 Eylül travması altında inlemeyen yeni bir Anayasa tartışmasının ortaya atılması ise ‘gündem belirleme’ değil, ‘konu yönetimi’ dediğimiz, uzun soluklu bir iletişim adımıdır. Gündem belirleme gibi, dikkatleri istenen noktaya ‘anında’ ve ‘bir süreliğine’ odaklamak amacıyla atılan bir adım değildir.
Şimdi bu çerçevede HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun son çıkışına bir göz atalım: “Ahmağa anlatır gibi tek tek söyledim. Buna rağmen anlamamakta ısrar ediyorlar. O zaman onların bile anlayacağı bir şekilde söyleyeyim. Biz Anayasa’nın 4’üncü maddesi olmasın diyoruz.”
Anayasanın 4’üncü maddesi ne diyor? “Anayasanın 1. maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2. maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3. maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.”
Peki Anayasa 1. madde ne diyor? “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.”
2’nci madde ne diyor? “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir” diyor.
Ya 3’üncü madde ne diyor: “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı ‘İstiklal Marşı’dır. Başkenti Ankara'dır.”
“4’üncü made olmasın!” diyen ne istiyor peki?..
“İlk 3 maddenin değiştirilmesi mümkün olsun” diyor… Cumhuriyet, bayrak, başkent, bölünmez bütünlük, millî marş, laiklik, demokratlık tartışılsın, gerekirse değiştirilsin…
Muhalefet ve Saraçhane medyası hemen atladı üstüne… Kaleci çıkmış… Kale boş… Top altı pasın oralarda… Gol için en mükemmel şartlar ortada… Fakat o ne!.. Karşı tarafın değil, savunma durumundaki tarafın oyuncusu gelip topa öyle bir ters vuruş yapıyor ki… Top, kendi kalesinin filelerini havalandırıveriyor…
Zamanlama… Türkiye’nin siyasi gündemi… İktidarın mücadele ettiği her türden melanet… Başta enflasyon, ekonomik durum, Orta Vadeli Program’ın gelişimi, makro düzeyde çok iyi giden durumun mikro düzeye indirilebilmesi için gereken sabrın sağlanması adına yürütülecek iletişim stratejileri… Böyle bir ortamda Cumhur İttifakı’nın hayatını nasıl zorlaştırırız diye düşünülse, bundan daha etkili bir silah bulunulamazdı herhalde…
Ayağa sıkma mı, yoksa doğrudan kafaya mı; karar vermek zor… Pirincin taşını nasıl ayıklayacaklarına göre hasarın derecesi belli olacak…
Günün sözü
“Susarsan, konuşman daha aydınlık olur; çünkü sükûtta hem sessizliğin ışığı hem de konuşmanın faydası gizlidir.”
Şems-i Tebrîzî
Gözümüze takılanlar…
- Eyüp Sabri Tuncer, 1923 yılında kurulmuş, ülkemizin itibarlı markalarındandır... Bizim ajanstaki arkadaşlar da çoğunukla tercih ederler... Markanın bir kaç gündür ‘nur topu’ gibi bir krizi var... Kriz, cilt hassasiyeti yaratabilen ve üreme sisteminde hasara neden olan, özellikle hamile kadınlar için sakıncalı bir maddenin, Avrupa’daki pek çok marka gibi Mart 2022’den önce üretilen ürünlerde kullanıldığı bu nedenle ‘toplatma kararı’ verildiği Avrupa Komisyonu’nun internet sitesinde yayınlanınca başladı. Krizler başladıkları gibi devam etmek ya da büyümek zorunda değildirler... Elbette belirli bir hasara neden olacaklardır ama bu hasarı minimuma indirmek, kriz ile birlikte krizin iletişimini de ‘doğru yönetmek’le mümkün olabilir... Peki, firma ne yapmış? Sözcüsü aracılığıyla bir medya platformunda şu minvalde konuşmuş: “Bunlar zaten eski ürünler... Bu yasaklı ham madde o yıllarda bütün dünyadaki kozmetik ürünlerde serbestçe kullanılıyordu... Markamızı karalıyorlar... Biz zaten ürünleri geri çağırdık...” İşte buna krize benzin dökmek denir; daha teknik ifadeyle ‘krizi büyütmek’ ya da ‘kendi krizine neden olmak’ diye de adlandırılabilir. Keşke, 360 derece bir kampanyayla gerçeklerin ‘gerçekte’ nasıl olduğunu anlatmakla işe başlayabilselerdi...
- 100. yaşını kutlayan Türkiye İş Bankası, bu ‘özel yılı’ kültür ve sanat ürünlerine, etkinliklerine verdiği desteklerle görünür kılmaya devam ediyor. Bu bağlamda, Atatürk’ün banka için belirlediği “zekâ, dikkat ve iffet ile çalışma” anlayışı, Türkiye İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Suat Sözen beyin gönderme nezaketini gösterdiği “Zekâ, Dikkat ve İffet” adlı kitapta derlenmiş. İlk Genel Müdürü Celal Bayar olan ve yolculuğuna 37 çalışanla başlayan Banka’nın tarihi, belgeler, yazışmalar, telgraflar ve fotoğraflarla desteklenmiş. Bir tür ‘mikro tarih’ yaklaşımına sahip kitap, İş Bankası’nın tarihini ortaya koyarken aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin iktisadi bağımsızlık temellerinin nasıl atıldığını, yokluktan çıkan bir milletin ayağa kalkışının da portresini çiziyor. Tarihimizi kayıt altına alan bu değerli eser için İş Bankası’na, İş Sanat’a ve emeği geçenlere teşekkür borçluyuz.