Siber güvenliğin ne çok ‘uzmanı’ varmış…
19 eylül 2024 yeni şafak
Atom bombası benzeri kitle imha silahlarının ortaya çıkmasıyla birlikte teknolojinin ‘insanlığı yok etme’ potansiyelinin giderek ciddileşen bir tehdit hâline geldiği biliniyordu. Tabii buna karşılık millî savunma sanayinin de teknoloji kullanması kadar doğal bir şey olamazdı. Çünkü, Pazartesi günü Mete Yarar kardeşimin TVNet yayınında son derece veciz şekilde dile getirdiği gibi “Devlet riski yönetmelidir; krizi değil”…
Öte yandan Atatürk’ün “Millet hayatı tehlikeye maruz kalmıyorsa savaş cinayettir" sözünden hareketle, yaşamlara böyle kastedilmesini ne anlamak mümkündür ne de anlayışla karşılamak… ‘Cinayet’ ve ‘devlet terörü’ denince, bugün aklımıza ilk gelen, devlet postu giymiş katliam şebekesi İsrail, bu sefer siber terör ve cinayet eylemlerini hedef gözetmeksizin Lübnan’a yöneltmiş durumda… Onların bakış açısıyla; “Hizbullah bahane, toprakları Kuzey’e doğru genişletme stratejisi şahane…”
Pager (çağrı cihazı) demodeymiş… Güvenlik nedeniyle kullanılması caiz değilmiş, teleks aleti gibi müzeye kaldırılmışmış… Hizbullah bunlardan ısmarlamakla büyük hataya düşmüşmüş…
Pil patlamamış, MOSSAD ajanları üretim ya da tedarik sırasında cihazın içine yakın mesafeden bir insanı öldürecek güçte patlayıcı yerleştirmişlermiş, sonra da sinyali gönderip maddeyi patlatacak ısıyı sağlamışlarmış…
Hizbullah, bu ‘çağ dışı’ aletten 5 bin tane ısmarlamışmış…
İran’ın Lübnan Büyükelçisi de arada kaynamışmış…
Türkiye için herhangi bir tehdit söz konusu değilmişmiş…
Ölme eşeğim, ölme…
Bir iletişim kaosudur gidiyor… Bu sefer konu ‘siber güvenlik’… Bütün diğer mevzular ikinci, üçüncü plana itildiler… Herkes uzman… “Benceler”, kanaatler havada uçuşuyor… Pek çok görüşüne katılmasam da rahmetli Kürşat Bumin’in o sözü yine aklıma düşüverdi: “Bence diye başlayan cümleler; bir fikri değil, insanın ruh hâlini bildirir!”
Hele de ortada müphemiyet varsa… Eline çubuğu alan haritanın önüne koşturuyor… Hadi güvenlik uzmanlarını anladık; avukatı, doktoru, gazetecisi, siyasetçisi, akademisyeni İsrail’in önceki gün düzenlediği teknolojik saldırıyı gönüllerine nasıl yatıyorsa, öyle anlatıp duruyorlar…
Biz ise en çok konuya onlarca yıldır yatırım yapan, 2009’dan itibaren de bu yatırımları “Siber Güvenlik Merkezi” adı altında hizmete dönüştürerek herkesin kullanımına sunan, mevzunun bir numaralı uzmanı Türk Telekom’un ne diyeceğini heyecanla bekliyoruz…
Siber saldırı, yapay zekâ uygulamaları, ‘deep fake’ gibi numaralar insanlığın canlılığını, hür iradesini ve vicdanını, toplumsal huzuru, özetle ‘insan oluşunu’ tehdit ediyor… O nedenle gerektiği gibi, hatta gerektiğinden de fazla ciddi ele alınmalılar… Konunun, çok sık şahidi olduğumuz gibi ‘fütüristik romantizm’ yaklaşımıyla bilim-kurgu malzemesi yapılmasını şiddetle reddetmek gerekir.
Allah, hayatını kaybedenlere rahmet, yaralılara acil şifalar nasip eylesin…
Günün sözü
"Teknoloji, hareketleri kesin ve acımasız yapıyor. Bununla birlikte insanları da..."
Theodor Adorno
Gözümüze takılanlar…
Öte yandan Atatürk’ün “Millet hayatı tehlikeye maruz kalmıyorsa savaş cinayettir" sözünden hareketle, yaşamlara böyle kastedilmesini ne anlamak mümkündür ne de anlayışla karşılamak… ‘Cinayet’ ve ‘devlet terörü’ denince, bugün aklımıza ilk gelen, devlet postu giymiş katliam şebekesi İsrail, bu sefer siber terör ve cinayet eylemlerini hedef gözetmeksizin Lübnan’a yöneltmiş durumda… Onların bakış açısıyla; “Hizbullah bahane, toprakları Kuzey’e doğru genişletme stratejisi şahane…”
Pager (çağrı cihazı) demodeymiş… Güvenlik nedeniyle kullanılması caiz değilmiş, teleks aleti gibi müzeye kaldırılmışmış… Hizbullah bunlardan ısmarlamakla büyük hataya düşmüşmüş…
Pil patlamamış, MOSSAD ajanları üretim ya da tedarik sırasında cihazın içine yakın mesafeden bir insanı öldürecek güçte patlayıcı yerleştirmişlermiş, sonra da sinyali gönderip maddeyi patlatacak ısıyı sağlamışlarmış…
Hizbullah, bu ‘çağ dışı’ aletten 5 bin tane ısmarlamışmış…
İran’ın Lübnan Büyükelçisi de arada kaynamışmış…
Türkiye için herhangi bir tehdit söz konusu değilmişmiş…
Ölme eşeğim, ölme…
Bir iletişim kaosudur gidiyor… Bu sefer konu ‘siber güvenlik’… Bütün diğer mevzular ikinci, üçüncü plana itildiler… Herkes uzman… “Benceler”, kanaatler havada uçuşuyor… Pek çok görüşüne katılmasam da rahmetli Kürşat Bumin’in o sözü yine aklıma düşüverdi: “Bence diye başlayan cümleler; bir fikri değil, insanın ruh hâlini bildirir!”
Hele de ortada müphemiyet varsa… Eline çubuğu alan haritanın önüne koşturuyor… Hadi güvenlik uzmanlarını anladık; avukatı, doktoru, gazetecisi, siyasetçisi, akademisyeni İsrail’in önceki gün düzenlediği teknolojik saldırıyı gönüllerine nasıl yatıyorsa, öyle anlatıp duruyorlar…
Biz ise en çok konuya onlarca yıldır yatırım yapan, 2009’dan itibaren de bu yatırımları “Siber Güvenlik Merkezi” adı altında hizmete dönüştürerek herkesin kullanımına sunan, mevzunun bir numaralı uzmanı Türk Telekom’un ne diyeceğini heyecanla bekliyoruz…
Siber saldırı, yapay zekâ uygulamaları, ‘deep fake’ gibi numaralar insanlığın canlılığını, hür iradesini ve vicdanını, toplumsal huzuru, özetle ‘insan oluşunu’ tehdit ediyor… O nedenle gerektiği gibi, hatta gerektiğinden de fazla ciddi ele alınmalılar… Konunun, çok sık şahidi olduğumuz gibi ‘fütüristik romantizm’ yaklaşımıyla bilim-kurgu malzemesi yapılmasını şiddetle reddetmek gerekir.
Allah, hayatını kaybedenlere rahmet, yaralılara acil şifalar nasip eylesin…
Günün sözü
"Teknoloji, hareketleri kesin ve acımasız yapıyor. Bununla birlikte insanları da..."
Theodor Adorno
Gözümüze takılanlar…
- Mücevher İhracatçıları Birliği, ‘sürdürülebilirlik’ çalışmaları kapsamında “Responsible Jewellery Council” (RJC) üyesi olduklarını açıklamış. Birlik, mücevher sektörünün sürdürülebilirlik alanında “sorumluluklarını yerine getirdiğinin” altını çizerek bir etkinlik de düzenlediklerini ve Sürdürülebilirlik Raporu’nu açıkladıklarını belirtmiş (Tanyel Yılmaz, 212PR). Sürdürülebilirlik kavramındaki sorunu bir tek ben hissediyor olamam herhâlde... Üzerinde tepinildikçe çözümden uzaklaşıldığını düşündüğüm, içi boşaltılmış, hatta içi hiçbir zaman tam ve olması gerektiği gibi doldurulamamış bir ifade... Tuhaf bir çeviriden ibaret olduğu için geniş kitlelerce anlaşılması imkânsız, bu nedenle de sahiplenilmesi ve takip edilmesi de bir o kadar zor. Ayrıca sürdürülebilirlik altındaki faaliyetlerin, hedef kitleler nezdinde bir karşılığı olmadığını araştırmalar da gösteriyor. Ne itibara hizmet ediyor ne kârlılığa ne de gezegenimiz, çevremiz için etkili sonuçlara!.. O hâlde bu ısrar neden?.. Yoksa yine mi Batı’dan ‘kopyala-yapıştır’ durumları var?!..
- Şu başlıkla gelen bir basın bültenine kayıtsız kalamazdık: “Krizi fırsata çevir Türkiye!” Almanya, İsveç ve Slovenya’da görülen grevlerin bu ülkelerdeki sağlık sisteminin etkinliğini tehdit ettiği belirtilen mesajda, sağlık hizmetlerine erişimin zorlaştığı ve hastaların alternatif arayışlarının, küresel sağlık turizminin önemini daha da artırdığı ifade edilmiş. Ayrıca, FL Communications’ın “Hastaların uygun fiyatlı tedavi”nin yanı sıra “Sağlık hizmetinin uluslararası standartlara uygun olması, süreçlerin şeffaf ve güvenilir bir şekilde yürütülmesi” beklentileri olduğuna yönelik görüşleri belirtilmiş ve sağlık hizmeti sunucularının, bu beklentilere yanıt verebilmek için uluslararası pazarda stratejik davranmaları gerektiği vurgulanmış (Mahiye Sabuncuoğlu, ETİ). Başlıktaki iddia keşke içerikte de sürdürülebilseymiş; oysa içerisi başlık kadar çarpıcı değil...
- İstanbul Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mehmet Develioğlu, iletişim sektöründe ‘prestij kitabı’ olarak adlandırılan bir eseri göndermiş... “Kubbe-i İstanbul” adlı, fotoğraf albümü niteliğindeki kitapta -rahatlıkla mobilya da denebilir- İstanbul’u simgeleyen en önemli mimari eserlerden tarihi camilerin kubbe süslemeleri Ş. Levent Deniz’in objektifiyle belgelenmiş. Prestij kitapları, iletişim faaliyetlerinin ‘konu yönetimi’ başlığı altındaki aksiyonlarındandır… Yani, öyle keyfi konu seçimleriyle, tesadüfen, plansız yapılmazlar. Seçilen ve başka aksiyonlarla da desteklenen, nihai amacı firmanın/kurumunun itibarını yükseltmek olan konu üzerine çalışmalardır… Ki bu konu, firmanın ‘varoluş nedeni’ ile hizalı değilse, beklenti içine girmemek gerekir…