Yangında ‘yanlış’ nerede?
25 ocak 2025 yeni şafak
Kartalkaya’daki yangın tartışılıyor. AK Parti TBMM Grubu, Meclis Araştırması açılmasını istedi. TV’lerde uzmanlar, siyasetçiler, gazeteciler konuyu farklı boyutlarıyla gündemde tutuyor… Kamu vicdanı rahatsız…
Peki yanlış nerede?..
Altını kalın kalın çizmekte fayda vardır ki; mevcut durum bir ‘kriz’dir. Çünkü hasar var, hem de büyük; 78 can kaybı, yaralılar, maddi hasar, halk nezdinde otellere, yetkililere, denetleme ve adalet sistemlerine duyulan güvensizlik vs.
Kriz, iki boyutta yönetilir. İlki sert konulardır (hard issues). Yani kimliklerin tespit edilmesi, cenazelerin ailelere teslimi, yangının sebepleri, sorumluları hakkında soruşturma yürütülmesi gibi…
Tabii yangının yüreklerde sönmediğini de unutmamak gerekir… Acil olarak vicdanlara su serpilmesi ihtiyacı söz konusudur… Bunun yolu, sert konuların çözümlendiği ‘kriz yönetimi’nin doğru yürütülmesindedir: Muhtemel sorumluların derhal açığa alınması, istifa mekanizmalarının çalıştırılması yollarıyla cezasızlık algısının önüne geçilmesi sağlanabilirdi. Tabii ki, soruşturmalar sonunda kusuru, suçu bulunmadığı tespit edilenler görevlerine iade edilebilirlerdi.
Böylece, krizin sert konularını yönetirken aynı zamanda yumuşak konusu (soft issue) olan iletişiminin yönetilmesine de katkı sunulabilirdi…
Anlaşılacağı gibi ikinci boyut, krizin iletişiminin yönetilmesidir. Cezasızlık algısı gibi, halk genelinde müphemiyet yaratacak hiçbir duygu ve düşüncenin oluşmaması için sürekli bilgilendirme şarttır… Ancak bilindiği gibi, ilk açıklama saatler sonra yapılabildi. Oysa, olayın başlangıcında yarım saatte bir, sonra da saat başı, şartlar ne olursa olsun, gelişmeler yaşandıkça hepsi bir bir ve tek bir yetkili tarafından dile getirilmeliydi.
Şu anda olduğu gibi medyaya ve uzmanlara bu kadar çok yorum ve iletişim alanı bırakılmamalıydı.
Ne yazık ki olmadı…
Beypiliç’in ‘krizi’ var mı; yok mu?..
Bolu Kartalkaya’daki Grand Kartal Otel’de yaşanan yangın faciası, hepimizi acı içinde bıraktı. Gelişmeleri anbean takip ettik… Tüm Türkiye bu olaya pür dikkat kesilmişken, cenazeleri taşımak için bölgeye yönlendirilen soğuk hava depolu tırlar birden nefret objesi hâline geldi, getirildi.
Söz konusu, üzerlerinde kızarmış tavuk fotoğrafı bulunan Beypiliç’e ait tırlardı… Olay zihinlerde kötü, çok kötü bir bağlantı kurulmasına neden oldu. Rahatsız olmak işten bile değildi…
Tepkiler artınca Beypiliç sosyal medya hesabından bir açıklama yayınladı. Özetle şunları söylediler: “Resmî kurumlar talep etti… Hızlı davranmak zorundaydık… İlk etapta logoların kapatılmasında zaman kaybedildi ama ardından yola çıkan araçlarda kapatıldı… Gazeteciler ilk araçların fotoğraflarını servis ettiler…”
Soru şu: Bu bir kriz midir; yoksa sehven yapılmış hata mı?..
Bakalım…
Önü alınabilir miydi? Herhâlde alınabilirdi... Öte yandan kriz olup olmadığı ya da ne boyutta olduğu hasar ile ölçülür…
Duyduğumuz kadarıyla firmanın satışlarında düşüş yokmuş… Şu zaman diliminde satışların etkilenmemesi, bir ölçüde itibarda da hasarın büyük olmadığını gösterebilir.
Yani, hedef kitleyi henüz bilmesek de paydaşlar nezdinde ortada bir kriz değil, sehven bir hata yapıldığı algılamasının oluştuğu söylenebilir… Firmanın da bundan sonraki iletişimini yukarıdaki tespite dayandırmasında yarar vardır.
Paris Olimpiyatları hâlâ çuvallıyor
Paris Olimpiyatları’nın üzerinden daha birkaç ay geçti ama 100’den fazla sporcu, paslanma ve soyulma nedeniyle Monnaie de Paris tarafından üretilen madalyalarını iade ediyormuş.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC), tüm bozuk madalyaların değiştirileceğini ve etkilenen sporcuların başarılarını doğru şekilde yansıtan madalyalar alacaklarına dair güvence vermiş.
Hatırlanacağı üzere, tüm dünyanın takip ettiği etkinlik sırasında olmaz denen ne varsa olmuştu. Açılış gösterileri zaten bir rezaletti… Kafilelerin geçit töreni sırasında yağmur yağınca, hazırlıklar yetersiz kaldı ve töreni Trocadero Meydanı’ndaki üstü açık tribünden takip edenler, devlet yetkilileri, davetliler, sporcu ve izleyiciler alanı terk etmek zorunda kaldılar… Bu arada olimpiyat bayrağı göndere ters çekildi… Türkiye’nin “Okçuluk Klasik Yay Takım” kategorisinde bronz madalya kazandığı seremonide ülke bayrakları yanlış yükseklikte asıldı; gümüş madalya kazanan Fransa’nın bayrağı, Türk bayrağının altında kaldı. Fransa, kendi atleti Sounkamba Sylla’nın törene başörtüsüyle çıkmasını engelledi; sporcu şapka takmak zorunda kaldı… Güney Kore, “Kuzey Kore” olarak anons edildi… Güney Sudan’ın millî marşı yanlış çalındı… Sen Nehri’ndeki kirlilik, yarışma erteletti… Daha neler neler…
Etkinlik yönetimi, iletişim çalışmalarının önemli bir parçasıdır ve itibar ile doğrudan ilişkilidir. Bu öyle bir alandır ki; 100 üzerinden 99 almak, sınıfta kalmak anlamına gelir… Hoş, Fransa 100 üzerinden 45 alsa sevinecek durumda ya, neyse…
‘Publicity’ itibar getirmez…
Publicity, yani ‘medyada görünürlük’, bizdeki bazı siyasiler tarafından da başvurulan bir yöntem… “Haberim çıksın da nasıl çıkarsa çıksın” anlayışının ürünü bu tarz iletişim faaliyetlerinin akıl verenlerine ‘spin doctor’, yani ‘fırdöndü PR’cı’ diyoruz…
TikTok’un ABD’deki durumu malumunuz… Trump, erişim yasağının ertelenmesi için kararname imzalayacağını, ancak şirketin yarısının ABD’lilere ait olmasını istediğini açıklayınca Yüksek Mahkeme, engellemeyi kaldırmıştı.
Şimdi de ABD’li YouTuber MrBeast platformu satın almak için teklifte bulunduğunu açıklamış.
Bu YouTuber zatın etinin budunun Platform’u satın almak için yeterli olmayacağını tahmin etmek için üstün zekâlı olmaya gerek yok herhâlde… Kendisi hakkında konuşulmasını sağlamak, ‘publicity’ için ortalara atılmış gibi görünüyor…
Ancak MrBeast ve onun yolunu benimseyenler unutmamalı ki; şu hayatta itibarınız kadar varsınız ve bu türden spin doctor numaralarının itibara etkisi sıfır olabileceği gibi, negatif de yazabilir. Bizim fırdöndülerin kulağına küpe olsun…
Peki yanlış nerede?..
Altını kalın kalın çizmekte fayda vardır ki; mevcut durum bir ‘kriz’dir. Çünkü hasar var, hem de büyük; 78 can kaybı, yaralılar, maddi hasar, halk nezdinde otellere, yetkililere, denetleme ve adalet sistemlerine duyulan güvensizlik vs.
Kriz, iki boyutta yönetilir. İlki sert konulardır (hard issues). Yani kimliklerin tespit edilmesi, cenazelerin ailelere teslimi, yangının sebepleri, sorumluları hakkında soruşturma yürütülmesi gibi…
Tabii yangının yüreklerde sönmediğini de unutmamak gerekir… Acil olarak vicdanlara su serpilmesi ihtiyacı söz konusudur… Bunun yolu, sert konuların çözümlendiği ‘kriz yönetimi’nin doğru yürütülmesindedir: Muhtemel sorumluların derhal açığa alınması, istifa mekanizmalarının çalıştırılması yollarıyla cezasızlık algısının önüne geçilmesi sağlanabilirdi. Tabii ki, soruşturmalar sonunda kusuru, suçu bulunmadığı tespit edilenler görevlerine iade edilebilirlerdi.
Böylece, krizin sert konularını yönetirken aynı zamanda yumuşak konusu (soft issue) olan iletişiminin yönetilmesine de katkı sunulabilirdi…
Anlaşılacağı gibi ikinci boyut, krizin iletişiminin yönetilmesidir. Cezasızlık algısı gibi, halk genelinde müphemiyet yaratacak hiçbir duygu ve düşüncenin oluşmaması için sürekli bilgilendirme şarttır… Ancak bilindiği gibi, ilk açıklama saatler sonra yapılabildi. Oysa, olayın başlangıcında yarım saatte bir, sonra da saat başı, şartlar ne olursa olsun, gelişmeler yaşandıkça hepsi bir bir ve tek bir yetkili tarafından dile getirilmeliydi.
Şu anda olduğu gibi medyaya ve uzmanlara bu kadar çok yorum ve iletişim alanı bırakılmamalıydı.
Ne yazık ki olmadı…
Beypiliç’in ‘krizi’ var mı; yok mu?..
Bolu Kartalkaya’daki Grand Kartal Otel’de yaşanan yangın faciası, hepimizi acı içinde bıraktı. Gelişmeleri anbean takip ettik… Tüm Türkiye bu olaya pür dikkat kesilmişken, cenazeleri taşımak için bölgeye yönlendirilen soğuk hava depolu tırlar birden nefret objesi hâline geldi, getirildi.
Söz konusu, üzerlerinde kızarmış tavuk fotoğrafı bulunan Beypiliç’e ait tırlardı… Olay zihinlerde kötü, çok kötü bir bağlantı kurulmasına neden oldu. Rahatsız olmak işten bile değildi…
Tepkiler artınca Beypiliç sosyal medya hesabından bir açıklama yayınladı. Özetle şunları söylediler: “Resmî kurumlar talep etti… Hızlı davranmak zorundaydık… İlk etapta logoların kapatılmasında zaman kaybedildi ama ardından yola çıkan araçlarda kapatıldı… Gazeteciler ilk araçların fotoğraflarını servis ettiler…”
Soru şu: Bu bir kriz midir; yoksa sehven yapılmış hata mı?..
Bakalım…
Önü alınabilir miydi? Herhâlde alınabilirdi... Öte yandan kriz olup olmadığı ya da ne boyutta olduğu hasar ile ölçülür…
Duyduğumuz kadarıyla firmanın satışlarında düşüş yokmuş… Şu zaman diliminde satışların etkilenmemesi, bir ölçüde itibarda da hasarın büyük olmadığını gösterebilir.
Yani, hedef kitleyi henüz bilmesek de paydaşlar nezdinde ortada bir kriz değil, sehven bir hata yapıldığı algılamasının oluştuğu söylenebilir… Firmanın da bundan sonraki iletişimini yukarıdaki tespite dayandırmasında yarar vardır.
Paris Olimpiyatları hâlâ çuvallıyor
Paris Olimpiyatları’nın üzerinden daha birkaç ay geçti ama 100’den fazla sporcu, paslanma ve soyulma nedeniyle Monnaie de Paris tarafından üretilen madalyalarını iade ediyormuş.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC), tüm bozuk madalyaların değiştirileceğini ve etkilenen sporcuların başarılarını doğru şekilde yansıtan madalyalar alacaklarına dair güvence vermiş.
Hatırlanacağı üzere, tüm dünyanın takip ettiği etkinlik sırasında olmaz denen ne varsa olmuştu. Açılış gösterileri zaten bir rezaletti… Kafilelerin geçit töreni sırasında yağmur yağınca, hazırlıklar yetersiz kaldı ve töreni Trocadero Meydanı’ndaki üstü açık tribünden takip edenler, devlet yetkilileri, davetliler, sporcu ve izleyiciler alanı terk etmek zorunda kaldılar… Bu arada olimpiyat bayrağı göndere ters çekildi… Türkiye’nin “Okçuluk Klasik Yay Takım” kategorisinde bronz madalya kazandığı seremonide ülke bayrakları yanlış yükseklikte asıldı; gümüş madalya kazanan Fransa’nın bayrağı, Türk bayrağının altında kaldı. Fransa, kendi atleti Sounkamba Sylla’nın törene başörtüsüyle çıkmasını engelledi; sporcu şapka takmak zorunda kaldı… Güney Kore, “Kuzey Kore” olarak anons edildi… Güney Sudan’ın millî marşı yanlış çalındı… Sen Nehri’ndeki kirlilik, yarışma erteletti… Daha neler neler…
Etkinlik yönetimi, iletişim çalışmalarının önemli bir parçasıdır ve itibar ile doğrudan ilişkilidir. Bu öyle bir alandır ki; 100 üzerinden 99 almak, sınıfta kalmak anlamına gelir… Hoş, Fransa 100 üzerinden 45 alsa sevinecek durumda ya, neyse…
‘Publicity’ itibar getirmez…
Publicity, yani ‘medyada görünürlük’, bizdeki bazı siyasiler tarafından da başvurulan bir yöntem… “Haberim çıksın da nasıl çıkarsa çıksın” anlayışının ürünü bu tarz iletişim faaliyetlerinin akıl verenlerine ‘spin doctor’, yani ‘fırdöndü PR’cı’ diyoruz…
TikTok’un ABD’deki durumu malumunuz… Trump, erişim yasağının ertelenmesi için kararname imzalayacağını, ancak şirketin yarısının ABD’lilere ait olmasını istediğini açıklayınca Yüksek Mahkeme, engellemeyi kaldırmıştı.
Şimdi de ABD’li YouTuber MrBeast platformu satın almak için teklifte bulunduğunu açıklamış.
Bu YouTuber zatın etinin budunun Platform’u satın almak için yeterli olmayacağını tahmin etmek için üstün zekâlı olmaya gerek yok herhâlde… Kendisi hakkında konuşulmasını sağlamak, ‘publicity’ için ortalara atılmış gibi görünüyor…
Ancak MrBeast ve onun yolunu benimseyenler unutmamalı ki; şu hayatta itibarınız kadar varsınız ve bu türden spin doctor numaralarının itibara etkisi sıfır olabileceği gibi, negatif de yazabilir. Bizim fırdöndülerin kulağına küpe olsun…