27 Mayıs, 12 Eylül, 17 Aralık...
27 MAYIS 2014 yENİ ŞAFAK
Resmi adını unutmuşuz. Google'dan hatırladık: '27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı' imiş. Biz Kıbrıs Barış Harekâtı demişizdir, dünya Kıbrıs İşgali... Biz 27 Mayıs Devrimi demişiz, dünya 27 Mayıs Darbesi. Verilen bu isimler bana hep zıt kavramları buluşturan oksimoron ifadeler gibi gelmiştir. Tıpkı şu 'Proleteryanın Demokratik Diktatörlüğü' ya da 'Demokratik Halk Cumhuriyeti' gibi şaşaalı üçlemeler... Bildiğiniz gibi bunlar ne demokrattı, ne de halkla alâkaları vardı, ne de Cumhuriyettiler... Belli bir algıyı yaratmak için tersinden okumalarla kurulmuş cafcaflı deyişler olarak tarihte yerlerini aldılar. Amerika'nın Irak ya da Afganistan'a ''özgürlük, barış ve demokrasi' vaad etmesi gibi. Bildiğiniz üzere bu numaraları en az yiyen ülke Türkiye idi.
1960 yılının 27 Mayıs günü bizim Feneryolu'ndaki Ahmet Eyüp Paşa ve Gazi Muhtar Paşa sokaklarının, Selamiçeşme'nin hali görülmeye değerdi. Sokakta insanlar birbirlerine ve askerlere sarılıp öpüyorlardı. Kim derdi ki, o 27 Mayıs'ın ne demokrasisi 'demokrasi', ne Anayasası 'Anayasa' olacak. O zamanlar vaad olarak sunulan 'demokrasi'nin de, müreffeh Türkiye için özgürlükleri güvence altına alacak 'anayasa'nın da, Türkiye'nin içine girdiği ve biri tamamlanmadan diğerinin etkilerini gösterdiği tarım, sanayi, bilgi transformasyonu içinde eriyip gideceği kimin aklına gelirdi?
24 Mayıs Cumartesi günkü yazımızda belirttiğimiz gibi, kapitalizm, liberalizm transformasyonunun ardından, bürokratik oligarşinin nefes borularının kesilmesini engelleme mücadelesinin kırılma noktalarıydı bunlar.
Bence 27 Mayıs'ı da, 12 Eylül'ü de ve 17 Aralık'ı da bu bağlamda ibretle okumalı ve okutmalı.
'Kış Uykusu' için heyecan duymamak...
Twitter'da rüzgâr gibi esip rekorlar kırması, neredeyse tüm entelijansiyanın çok mutlu olması, başta sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan ve de ana muhalefet partisi liderinin ve de bilumum siyasi, gayri siyasi sivil toplum örgütlerinin, çıkar gruplarının, Türkiye'nin şu anda böyle bir olaya şiddetle ihtiyacı olduğunu belirtmelerine rağmen neden içim rahat değil?
Filmi seyretmeden zil takıp oynamayı pek beceremeyişimden mi?
Acaba Üç Maymun'u birlikte izlediğim, bildiğimiz kentli Türkiye insanını temsil eden kayınvalidemin film sonunda 'Bitti mi bu şimdi?' diye sormasından mı? Üstadın filmlerindeki entelektüel derinliği anlayacak kapasitede olmadığımdan mı?..
Kendisine dört tane ödül veren Batı'nın ona bugüne kadar bir tane film çektirmemesinden mi? Çektiği filmlerin tamamını aydınlarımız gökyüzüne çıkartırken salonların boş olması ve necip Türk milletinin hiçbirine itibar etmemesinden mi? Yoksa Batı'nın övdüğü pek çok üretimimizin arkasında ciddi bir niyet işareti sezecek kadar kompleksli oluşumuzdan mı? Ya da günümüzde Avrupa sinemasının etki ve ticari önemini bir hayli yitirmiş olmasından mı?
Hristiyan Batı'nın bunalım ve korku kültürünün bizim memleketimizde bir türlü karşılığını bulmamasından mı? (Bizimkiler ya bunalmaz ya da böyle bunalmaz. Ve de Sinan Çetin'in deyişiyle 'Türkleri korkutmak zordur'.)
Velhasıl her ne kadar bizim takımın 'gol atmış olmasına' sevinilmesini anlasam ve bu duyguya kısmen katılsam, işin fenomeninde her yönüyle sahip çıkılması gereken başarı olduğuna inansam da, biçim, içerik ve öz'ünde içim bir türlü rahat etmiyor.
Görünce rahat ederiz İnşallah.
Ellerine, aklına sağlık Nuri Bilge Ceylan...
Dünya Kupası İletişim Kirliliği'ne hazır olun
Bir Adidas reklamı olarak 'Messi'nin Dünya Kupası Rüyası' adlı reklam kampanyası ve yanı sıra Dünya Kupası'nın yayıncı kuruluşu İspanyol Gol TV'nin Arda Turan'lı reklam filmiyle ekranlarda ilk işaretler verilmeye başlandı:
Dünya Kupası İletişim Kirliliği 32 kısım tekmili birden başlamak üzeredir.
Adidas reklamında Messi'nin yanı sıra Dani Alves, Luis Suárez, Bastian Schweinsteiger, Robin van Persie ve Xavi gibi ünlü futbolcular arz-ı endam eyliyor. 'Messi'nin Dünya Kupası Rüyası' reklam kampanyasını 'City of God' (Tanrı'nın Kenti) filminin Brezilyalı yönetmeni Fernando Meirelles yönetmiş.
Arda Turan da bildiğiniz gibi reklam filmlerinde boy göstermeyi seviyor. Bu kez İspanya'da, Dünya Kupası'nın yayıncı kuruluşu Gol TV'nin reklamında çeşitli ülkelerde çeşitli yerel kıyafetlerle samba yapıyor, ressam oluyor, hızını alamayıp çakma Obama'yla bile tokalaşıyor… 'Belki dışarıda çalışır, ancak bizde yemez' diye düşündürten bu reklam da, 2014 FIFA Dünya Kupası Brezilya için start veren pek çok reklam ve PR çalışması arasından sıyrılmaya çalışacak.
Besbelli daha çok Dünya Kupası reklamı ve iletişim projesi izleyeceğiz. Bu büyük furyada ister istemez ortaya çıkacak kargaşada kim vurduya gitmemek, belleklerdeki pazar payında iz bırakmak için reklam sektörünün inovasyon anlamında çıtayı hayli yükseğe taşıması şart...
1960 yılının 27 Mayıs günü bizim Feneryolu'ndaki Ahmet Eyüp Paşa ve Gazi Muhtar Paşa sokaklarının, Selamiçeşme'nin hali görülmeye değerdi. Sokakta insanlar birbirlerine ve askerlere sarılıp öpüyorlardı. Kim derdi ki, o 27 Mayıs'ın ne demokrasisi 'demokrasi', ne Anayasası 'Anayasa' olacak. O zamanlar vaad olarak sunulan 'demokrasi'nin de, müreffeh Türkiye için özgürlükleri güvence altına alacak 'anayasa'nın da, Türkiye'nin içine girdiği ve biri tamamlanmadan diğerinin etkilerini gösterdiği tarım, sanayi, bilgi transformasyonu içinde eriyip gideceği kimin aklına gelirdi?
24 Mayıs Cumartesi günkü yazımızda belirttiğimiz gibi, kapitalizm, liberalizm transformasyonunun ardından, bürokratik oligarşinin nefes borularının kesilmesini engelleme mücadelesinin kırılma noktalarıydı bunlar.
Bence 27 Mayıs'ı da, 12 Eylül'ü de ve 17 Aralık'ı da bu bağlamda ibretle okumalı ve okutmalı.
'Kış Uykusu' için heyecan duymamak...
Twitter'da rüzgâr gibi esip rekorlar kırması, neredeyse tüm entelijansiyanın çok mutlu olması, başta sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan ve de ana muhalefet partisi liderinin ve de bilumum siyasi, gayri siyasi sivil toplum örgütlerinin, çıkar gruplarının, Türkiye'nin şu anda böyle bir olaya şiddetle ihtiyacı olduğunu belirtmelerine rağmen neden içim rahat değil?
Filmi seyretmeden zil takıp oynamayı pek beceremeyişimden mi?
Acaba Üç Maymun'u birlikte izlediğim, bildiğimiz kentli Türkiye insanını temsil eden kayınvalidemin film sonunda 'Bitti mi bu şimdi?' diye sormasından mı? Üstadın filmlerindeki entelektüel derinliği anlayacak kapasitede olmadığımdan mı?..
Kendisine dört tane ödül veren Batı'nın ona bugüne kadar bir tane film çektirmemesinden mi? Çektiği filmlerin tamamını aydınlarımız gökyüzüne çıkartırken salonların boş olması ve necip Türk milletinin hiçbirine itibar etmemesinden mi? Yoksa Batı'nın övdüğü pek çok üretimimizin arkasında ciddi bir niyet işareti sezecek kadar kompleksli oluşumuzdan mı? Ya da günümüzde Avrupa sinemasının etki ve ticari önemini bir hayli yitirmiş olmasından mı?
Hristiyan Batı'nın bunalım ve korku kültürünün bizim memleketimizde bir türlü karşılığını bulmamasından mı? (Bizimkiler ya bunalmaz ya da böyle bunalmaz. Ve de Sinan Çetin'in deyişiyle 'Türkleri korkutmak zordur'.)
Velhasıl her ne kadar bizim takımın 'gol atmış olmasına' sevinilmesini anlasam ve bu duyguya kısmen katılsam, işin fenomeninde her yönüyle sahip çıkılması gereken başarı olduğuna inansam da, biçim, içerik ve öz'ünde içim bir türlü rahat etmiyor.
Görünce rahat ederiz İnşallah.
Ellerine, aklına sağlık Nuri Bilge Ceylan...
Dünya Kupası İletişim Kirliliği'ne hazır olun
Bir Adidas reklamı olarak 'Messi'nin Dünya Kupası Rüyası' adlı reklam kampanyası ve yanı sıra Dünya Kupası'nın yayıncı kuruluşu İspanyol Gol TV'nin Arda Turan'lı reklam filmiyle ekranlarda ilk işaretler verilmeye başlandı:
Dünya Kupası İletişim Kirliliği 32 kısım tekmili birden başlamak üzeredir.
Adidas reklamında Messi'nin yanı sıra Dani Alves, Luis Suárez, Bastian Schweinsteiger, Robin van Persie ve Xavi gibi ünlü futbolcular arz-ı endam eyliyor. 'Messi'nin Dünya Kupası Rüyası' reklam kampanyasını 'City of God' (Tanrı'nın Kenti) filminin Brezilyalı yönetmeni Fernando Meirelles yönetmiş.
Arda Turan da bildiğiniz gibi reklam filmlerinde boy göstermeyi seviyor. Bu kez İspanya'da, Dünya Kupası'nın yayıncı kuruluşu Gol TV'nin reklamında çeşitli ülkelerde çeşitli yerel kıyafetlerle samba yapıyor, ressam oluyor, hızını alamayıp çakma Obama'yla bile tokalaşıyor… 'Belki dışarıda çalışır, ancak bizde yemez' diye düşündürten bu reklam da, 2014 FIFA Dünya Kupası Brezilya için start veren pek çok reklam ve PR çalışması arasından sıyrılmaya çalışacak.
Besbelli daha çok Dünya Kupası reklamı ve iletişim projesi izleyeceğiz. Bu büyük furyada ister istemez ortaya çıkacak kargaşada kim vurduya gitmemek, belleklerdeki pazar payında iz bırakmak için reklam sektörünün inovasyon anlamında çıtayı hayli yükseğe taşıması şart...