İslam’a en büyük hasarı verenlere rağmen...
16 Nisan 2016 - Yeni Şafak
Bilindiği gibi İslam İşbirliği Teşkilatı 13. İslam Zirvesi dünİstanbul Bildirisi'nin kabul edilmesiyle sona erdi.Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında İslam âleminin önündeki şu üç büyük engele işaret etti: Mezhepçilik, ırkçılık ve terör.
Zirve'nin bıraktığı izleri zaman içinde daha net olarak görebileceğiz. İslam Zirvesi için İngilizce hazırlanan Yeni Şafak'ın özel yayınındaki yazımda da iletişim penceresinden bakarak İslam ülkelerinin bir numaralı düşmanının İslamofobi olduğunu yazmıştım. Dünyayı İslamofobi üzerinden şekillendirmeye çalışan Hristiyan Batı'nın, Müslümanların yaşadığı memleketlerde ve elbette kendi ülkelerinde titizlikle yürüttükleri stratejik iletişim çalışmalarının boyutlarını merak etmeli miyiz?
Evet, merak etmeliyiz. Mesela, ülkemiz ve Cumhurbaşkanı Erdoğan aleyhine Batı basınında çıkan her aleyhte yazının, bir büyük iletişim stratejisi tablosu üzerinde sinyaller verecek kadar net olduğundan, gerçekleşmesi istenen aksiyonlardan birine delalet ettiğinden yana hiç şüpheniz olmasın. (Son olarak Economist, nihayet hakkında soruşturma başlatılmasına karar verilen Alman komedyen Jan Böhmermann'ın yazdığı şiirden (!) hareketle bir makale yayınlamış. Makale şöyle başlıyor: “Almanlar Türkiye Cumhurbaşkanı'nı hicvediyor: Bir zamanlar, Almanların yermekten hoşlandığı aksi bir sultan varmış...”)
Toplu fotoğrafta İslam ülkelerinin liderlerinin hepsini bir arada görünce, Batılı merkezlerden yönetildiği kuşkuya yer vermeyecek kadar açık İslam düşmanlığına karşı iletişim anlamında veya Kamu Diplomasisi çerçevesinde bu karede yer alanların neler yapmayı planladıklarını aklımızdan –bir ihtimal boşuna bile olsa- geçirmek durumundayız. Elbette denilebilir ki; “İslam âleminin, her açıdan -ekonomik, kültürel, siyasi ve sosyal- irtifa kaybetmesinin nedenlerini tek tek ortaya koymadan İslamofobi'ye karşı yürütülecek stratejik iletişim çalışmalarının anlamı olmaz.” Kolay iş değil, yıllar boyu özellikle 11 Eylül travmasından sonra daha da yoğun biçimde oluşturulmuş ön yargılarla, zihinlerdeki filtrelerle baş etmeye çalışacak iletişim ataklarının devreye sokulabilmesi için siyasetçilerden toplumbilimcilere, iletişimcilerden kültür dünyasına uzanan bir “smart power” ve yanı sıra “soft power” stratejilerinin üzerinde çalışılması gerekiyor.
Gazetemizin Zirve için özel olarak hazırladığı yayınındaki köşe yazısında da belirttiğim Kamu Diplomasisi'nin Diplomasi'den farkını meraklıları için bir kez daha hatırlatmakta yarar var:
“Kamu Diplomasi, bilindiği üzere 'Diplomasi'den tamamen farklı bir yaklaşımdır. Çok kaba bir tanımla, Diplomasi devletlerden diğer devletlere doğru yürütülen siyasi çalışmaların ve ilişki yönetimi biçimlerinin tamamı için kullanılırken; Kamu Diplomasisi devletlerden diğer devletlerin halklarına doğru belli bir stratejik hedef doğrultusunda yürütülen iletişim çalışmalarının bütünü için kullanılan kavramdır. Kamu Diplomasisinin, bazı eleştirilere maruz kalınsa da, devletlerin kendi halklarını ikna etme süreçlerinde de kullanıldığı da bilinmektedir.
Kamu Diplomasisi 'Kara Propaganda' ile karıştırılarak bazı durumlarda 'algı operasyonu' gibi kavramlar kullanılarak aşağılanmakta; bu durum ise bu devletlerin Kamu Diplomasisinin bir numaralı aracı olan Algılama Yönetimi araçlarının usulü veçhile hayata geçirilmesini engellemektedir.
Yine bilindiği üzere iletişimin bugün dünyada aldığı boyutta, artık kesinlikle ne olduğunuz değil nasıl algılandığınız önem taşımaktadır… İslamın içinde olduğunu iddia edip İslama en büyük hasarı verenlere rağmen, bugüne kadar ustaca çarpıtılmış algılar düzeltilebilir mi?
Evet düzeltilebilir.
Yeter ki, yukarıdaki meseleleri en azından tartışabilelim, mevcut durumu hakkaniyet ve gerçeklik içinde tespit edelim, doğru ve gerçekçi hedefler koyalım, gerekli ittifakları sağlayalım, uygun araçları belirleyelim ve yola çıkalım…”
Bu arada sadece Pentagon'un yıllık kamu diplomasisi bütçesinin milyarlarca doları bulduğunu bu arada belirtmeyi de ihmal etmeyelim. Acaba hangi İslam ülkesinde hangi Kamu Diplomasisi araçları, hangi bütçelerle yönetilmektedi? Acaba hangi İslam ülkesinde Algılama Yönetimi'nin uygulamaya dönük araçlarını popüler kültürün araçlarıyla buluşturarak, başımıza bela olan şu İslam düşmanlığına son vermek için hangi iletişim stratejileri projeksiyonundan söz edebiliriz.
Bu büyük meselenin çözüm işaretlerinin de o kalabalık toplu fotoğrafta gördüğümüz liderlerin ülkelerinden değil, içlerinden sadece birinin ülkesinden, Türkiye'den, İstanbul'dan geleceğinden yana hiç şüpheniz olmasın.
Zirve'nin bıraktığı izleri zaman içinde daha net olarak görebileceğiz. İslam Zirvesi için İngilizce hazırlanan Yeni Şafak'ın özel yayınındaki yazımda da iletişim penceresinden bakarak İslam ülkelerinin bir numaralı düşmanının İslamofobi olduğunu yazmıştım. Dünyayı İslamofobi üzerinden şekillendirmeye çalışan Hristiyan Batı'nın, Müslümanların yaşadığı memleketlerde ve elbette kendi ülkelerinde titizlikle yürüttükleri stratejik iletişim çalışmalarının boyutlarını merak etmeli miyiz?
Evet, merak etmeliyiz. Mesela, ülkemiz ve Cumhurbaşkanı Erdoğan aleyhine Batı basınında çıkan her aleyhte yazının, bir büyük iletişim stratejisi tablosu üzerinde sinyaller verecek kadar net olduğundan, gerçekleşmesi istenen aksiyonlardan birine delalet ettiğinden yana hiç şüpheniz olmasın. (Son olarak Economist, nihayet hakkında soruşturma başlatılmasına karar verilen Alman komedyen Jan Böhmermann'ın yazdığı şiirden (!) hareketle bir makale yayınlamış. Makale şöyle başlıyor: “Almanlar Türkiye Cumhurbaşkanı'nı hicvediyor: Bir zamanlar, Almanların yermekten hoşlandığı aksi bir sultan varmış...”)
Toplu fotoğrafta İslam ülkelerinin liderlerinin hepsini bir arada görünce, Batılı merkezlerden yönetildiği kuşkuya yer vermeyecek kadar açık İslam düşmanlığına karşı iletişim anlamında veya Kamu Diplomasisi çerçevesinde bu karede yer alanların neler yapmayı planladıklarını aklımızdan –bir ihtimal boşuna bile olsa- geçirmek durumundayız. Elbette denilebilir ki; “İslam âleminin, her açıdan -ekonomik, kültürel, siyasi ve sosyal- irtifa kaybetmesinin nedenlerini tek tek ortaya koymadan İslamofobi'ye karşı yürütülecek stratejik iletişim çalışmalarının anlamı olmaz.” Kolay iş değil, yıllar boyu özellikle 11 Eylül travmasından sonra daha da yoğun biçimde oluşturulmuş ön yargılarla, zihinlerdeki filtrelerle baş etmeye çalışacak iletişim ataklarının devreye sokulabilmesi için siyasetçilerden toplumbilimcilere, iletişimcilerden kültür dünyasına uzanan bir “smart power” ve yanı sıra “soft power” stratejilerinin üzerinde çalışılması gerekiyor.
Gazetemizin Zirve için özel olarak hazırladığı yayınındaki köşe yazısında da belirttiğim Kamu Diplomasisi'nin Diplomasi'den farkını meraklıları için bir kez daha hatırlatmakta yarar var:
“Kamu Diplomasi, bilindiği üzere 'Diplomasi'den tamamen farklı bir yaklaşımdır. Çok kaba bir tanımla, Diplomasi devletlerden diğer devletlere doğru yürütülen siyasi çalışmaların ve ilişki yönetimi biçimlerinin tamamı için kullanılırken; Kamu Diplomasisi devletlerden diğer devletlerin halklarına doğru belli bir stratejik hedef doğrultusunda yürütülen iletişim çalışmalarının bütünü için kullanılan kavramdır. Kamu Diplomasisinin, bazı eleştirilere maruz kalınsa da, devletlerin kendi halklarını ikna etme süreçlerinde de kullanıldığı da bilinmektedir.
Kamu Diplomasisi 'Kara Propaganda' ile karıştırılarak bazı durumlarda 'algı operasyonu' gibi kavramlar kullanılarak aşağılanmakta; bu durum ise bu devletlerin Kamu Diplomasisinin bir numaralı aracı olan Algılama Yönetimi araçlarının usulü veçhile hayata geçirilmesini engellemektedir.
Yine bilindiği üzere iletişimin bugün dünyada aldığı boyutta, artık kesinlikle ne olduğunuz değil nasıl algılandığınız önem taşımaktadır… İslamın içinde olduğunu iddia edip İslama en büyük hasarı verenlere rağmen, bugüne kadar ustaca çarpıtılmış algılar düzeltilebilir mi?
Evet düzeltilebilir.
Yeter ki, yukarıdaki meseleleri en azından tartışabilelim, mevcut durumu hakkaniyet ve gerçeklik içinde tespit edelim, doğru ve gerçekçi hedefler koyalım, gerekli ittifakları sağlayalım, uygun araçları belirleyelim ve yola çıkalım…”
Bu arada sadece Pentagon'un yıllık kamu diplomasisi bütçesinin milyarlarca doları bulduğunu bu arada belirtmeyi de ihmal etmeyelim. Acaba hangi İslam ülkesinde hangi Kamu Diplomasisi araçları, hangi bütçelerle yönetilmektedi? Acaba hangi İslam ülkesinde Algılama Yönetimi'nin uygulamaya dönük araçlarını popüler kültürün araçlarıyla buluşturarak, başımıza bela olan şu İslam düşmanlığına son vermek için hangi iletişim stratejileri projeksiyonundan söz edebiliriz.
Bu büyük meselenin çözüm işaretlerinin de o kalabalık toplu fotoğrafta gördüğümüz liderlerin ülkelerinden değil, içlerinden sadece birinin ülkesinden, Türkiye'den, İstanbul'dan geleceğinden yana hiç şüpheniz olmasın.