Alışkanlık, takdirin düşmanıdır
07.12.2013 - Yeni Şafak Gazetesi
Devlet Demiryolları Genel Müdürü Süleyman Karaman, hizmete girdiği günden bu yana Marmaray'da 6,5 milyonun üzerinde yolcu taşındığını bildirmiş. Aynı gün içinde 'alt yapı'ya dair başarılara bir başka örnek de İstanbul-İzmir arasındaki karayolu ulaşımını 3,5 saate düşürecek olan projeyle ilgili.
Bu projenin 'en önemli geçiş noktası' olduğu ifade edilen İzmit Körfez Geçişi Asma Köprüsü'nün yüzde 30'u tamamlanmak üzereymiş. Köprü hizmete girdiğinde 1-1,5 saatlik ulaşım süresi de 6 dakikaya inecekmiş.
Nasıl bir süratle ve büyük çabalarla, paralar harcanarak bu işlerin üstesinden gelindiğini görmek ve takdir etmemek mümkün olabiliyorsa, bu başdöndürücü hızdaki yoğun emeğin algılanmasında önce bir 'alışkanlık' ve giderek hızlı değişime tepkiler de gündeme gelecektir.
Bir yanda 'İşleri bu. Bu çalışmaları zaten yapmak durumundalar' diyenler ve diğer yanda da, örneğin İstanbul'dan söz ederken 'Şehri tanıyamıyoruz. Bu değişim trafikte rahatlama da sağlamadı. Karmakarışık oldu her şey' diyenler... Peki takdir edenler neredeler?
Takdir duygusunun önüne set çeken üç büyük düşman vardır: Biri müzmin muhalif yaklaşımlara prim ve izin vermek. İkincisi alışmak... Üçüncüsü ise standartlar...
Yüz işin doksanını eksiksiz tıkır tıkır yapanlar mesela. Bu sisteme alışanlar tarafından doksanbirincide bir hata yaptıklarında nasıl algılanırlar bilir misiniz?
Yüz işin ellisini yapan vasatlardan daha çok hayal kırıklığı yarattıklarından olmalı, daha az hoşgörüyle karşılaşırlar.
Tam da bu nedenle diyoruz ki, alt yapı meselelerindeki bu inanılmaz tempoda, değişimin iletişimini önceden yapmak, hizmeti alacak toplumu bilgilendirmek, süreçlere düşünce anlamında katılımını sağlamak, onları kendilerinden bağımsız, her an yeni bir değişimle karşılaşıyor olmanın yabancılaşmasından koruyacaktır. Adam yerine konulmak, tüm adamları hoşnut eder.
'Belediye seçimleri reçetesi (!)' başlığıyla yazdığımız yazıda ifade ettiğimiz şu gerçeği tekrarlamakta yarar görüyoruz:
'Adını tarihe yazdırmış bütün liderler, 'alt yapı'daki (madde) başarılarından (hard power – sert güç) değil, duygu ve düşünce âlemine yönelik (mana) elde ettikleri kalıcı etkiyle (soft power – yumuşak güç); ve bu ikisinin bileşkesinden oluşan dünya görüşüyle (smart power – akıllı güç) temayüz etmişlerdir.'
Bu ifadelerimizden sonra, 'Ne yani; alışkanlık olmasın diye alt yapı hizmetlerimizi yavaşlatalım mı?' diye soracak olanlara da hiçbir lafımız olmaz.
Miro sergisine 'bilerek' gidelim
Katalan ressam Joan Miro'nun İstanbul'daki sergisine dair haberler, ressamın veya resim sanatının meraklıları tarafından herhalde yakından takip ediliyordur. Odasına girince önce bir Miro reprodüksiyonu (Altın Mine) ile burun buruna geldiğimiz bir arkadaşımız uyarmasa aklıma bile gelmezdi. Dedi ki; 'Miro'nun sergisinin iletişiminde bir problem var bence. Basın bültenlerine bakınca Miro'nun tabloları zannediyor insan ama medyada 'litografik baskıları' diye duyurulmalı.'
Haklı. Bizden söylemesi. İletişim 'gerçekler' üzerinden yürütüldüğünde muhtemel hayal kırıklıklarıyla baş etmek de kolaylaşır.
Miro, sadece resimde değil kavram olarak 'sürrealizm'i merak eden herkes için uğranılması zorunlu bir duraktır. 60 çalışmasıyla Miro'nun dünyasıyla buluşmak mümkün: 19 Ocak'a kadar Tophane-i Amire'de sergi izlenebilecek. Bu arada sergide çocuklar için bir de sanat atölyesi varmış. Hafta sonu için ailece hoş bir tatil günü olabilir.
Devlet Demiryolları Genel Müdürü Süleyman Karaman, hizmete girdiği günden bu yana Marmaray'da 6,5 milyonun üzerinde yolcu taşındığını bildirmiş. Aynı gün içinde 'alt yapı'ya dair başarılara bir başka örnek de İstanbul-İzmir arasındaki karayolu ulaşımını 3,5 saate düşürecek olan projeyle ilgili.
Bu projenin 'en önemli geçiş noktası' olduğu ifade edilen İzmit Körfez Geçişi Asma Köprüsü'nün yüzde 30'u tamamlanmak üzereymiş. Köprü hizmete girdiğinde 1-1,5 saatlik ulaşım süresi de 6 dakikaya inecekmiş.
Nasıl bir süratle ve büyük çabalarla, paralar harcanarak bu işlerin üstesinden gelindiğini görmek ve takdir etmemek mümkün olabiliyorsa, bu başdöndürücü hızdaki yoğun emeğin algılanmasında önce bir 'alışkanlık' ve giderek hızlı değişime tepkiler de gündeme gelecektir.
Bir yanda 'İşleri bu. Bu çalışmaları zaten yapmak durumundalar' diyenler ve diğer yanda da, örneğin İstanbul'dan söz ederken 'Şehri tanıyamıyoruz. Bu değişim trafikte rahatlama da sağlamadı. Karmakarışık oldu her şey' diyenler... Peki takdir edenler neredeler?
Takdir duygusunun önüne set çeken üç büyük düşman vardır: Biri müzmin muhalif yaklaşımlara prim ve izin vermek. İkincisi alışmak... Üçüncüsü ise standartlar...
Yüz işin doksanını eksiksiz tıkır tıkır yapanlar mesela. Bu sisteme alışanlar tarafından doksanbirincide bir hata yaptıklarında nasıl algılanırlar bilir misiniz?
Yüz işin ellisini yapan vasatlardan daha çok hayal kırıklığı yarattıklarından olmalı, daha az hoşgörüyle karşılaşırlar.
Tam da bu nedenle diyoruz ki, alt yapı meselelerindeki bu inanılmaz tempoda, değişimin iletişimini önceden yapmak, hizmeti alacak toplumu bilgilendirmek, süreçlere düşünce anlamında katılımını sağlamak, onları kendilerinden bağımsız, her an yeni bir değişimle karşılaşıyor olmanın yabancılaşmasından koruyacaktır. Adam yerine konulmak, tüm adamları hoşnut eder.
'Belediye seçimleri reçetesi (!)' başlığıyla yazdığımız yazıda ifade ettiğimiz şu gerçeği tekrarlamakta yarar görüyoruz:
'Adını tarihe yazdırmış bütün liderler, 'alt yapı'daki (madde) başarılarından (hard power – sert güç) değil, duygu ve düşünce âlemine yönelik (mana) elde ettikleri kalıcı etkiyle (soft power – yumuşak güç); ve bu ikisinin bileşkesinden oluşan dünya görüşüyle (smart power – akıllı güç) temayüz etmişlerdir.'
Bu ifadelerimizden sonra, 'Ne yani; alışkanlık olmasın diye alt yapı hizmetlerimizi yavaşlatalım mı?' diye soracak olanlara da hiçbir lafımız olmaz.
Miro sergisine 'bilerek' gidelim
Katalan ressam Joan Miro'nun İstanbul'daki sergisine dair haberler, ressamın veya resim sanatının meraklıları tarafından herhalde yakından takip ediliyordur. Odasına girince önce bir Miro reprodüksiyonu (Altın Mine) ile burun buruna geldiğimiz bir arkadaşımız uyarmasa aklıma bile gelmezdi. Dedi ki; 'Miro'nun sergisinin iletişiminde bir problem var bence. Basın bültenlerine bakınca Miro'nun tabloları zannediyor insan ama medyada 'litografik baskıları' diye duyurulmalı.'
Haklı. Bizden söylemesi. İletişim 'gerçekler' üzerinden yürütüldüğünde muhtemel hayal kırıklıklarıyla baş etmek de kolaylaşır.
Miro, sadece resimde değil kavram olarak 'sürrealizm'i merak eden herkes için uğranılması zorunlu bir duraktır. 60 çalışmasıyla Miro'nun dünyasıyla buluşmak mümkün: 19 Ocak'a kadar Tophane-i Amire'de sergi izlenebilecek. Bu arada sergide çocuklar için bir de sanat atölyesi varmış. Hafta sonu için ailece hoş bir tatil günü olabilir.