Alternatif yemin töreni düzenleseler ya!
26 AĞUSTOS 2014
Aferin Kılıçdaroğlu'na! Kendisinden de bu feraset beklenirdi. Halka saygısızlık, halkın seçtiği Cumhurbaşkanı'na saygısızlık. Peki amaç ne?
Amaç şu:
Kurultay'da çoğunluk, halk nezdinde azınlık. (Bu arada helal olsun Bahçeli'ye ve tabii ki Demirtaş'a da. 'Devlet kültürü' demişler. Akan sular durmuş.)
Bakın yemin törenine kimler geliyormuş? Yeni Türkiye Cumhuriyet'ine, halkın seçtiği yeni Cumhurbaşkanı'na kimler saygı duyuyormuş?
60 ülkenin (şimdilik 60) devlet ve hükümet başkanları, en üst düzeydeki temsilcileri.
Amerika tören için özel bir heyet görevlendirmiş. Çin, bakan seviyesinde bir özel temsilci yolluyormuş. Rusya'yı Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov temsil ederken, aralarında AGİT ve OECD'nin de bulunduğu çok sayıda uluslararası örgüt de en üst yönetici düzeyinde genel sekreterleriyle katılacaklarmış.
Törende devlet başkanı düzeyinde hazır bulunacak 17 ülke şöyle:
Türkmenistan, Ukrayna, Bulgaristan, Kazakistan, Moldava, Katar, Makedonya, Arnavutluk, Somali, Kosova, Gambiya, Benin, KKTC, Togo, Etiyopya, Bosna Hersek, Libya.
Meclis Başkanları düzeyinde temsil edilecek üç ülke var: Azerbaycan, Fildişi Sahili ve Gana.
Devamla, Fas, Cezayir, Romanya, Belarus, Gabon, Gürcistan, Pakistan, Ürdün, Tacikistan, Nijer de, Başbakanları düzeyinde temsil edilecek ülkeler.
Bakanlar düzeyinde temsil edilecek ülkelere de bakalım:
Almanya, Rusya, Venezuella, Maldivler, Moğolistan, Singapur, Bangladeş, Hollanda, İran, Barkino Faso, Umman, Güney Sudan, Meksika, Macaristan, Suudi Arabistan, Özbekistan, Komorlar, Endonezya, Cibuti.
Olması arzu edilenler orada, bir tek Kemal Kılıçdaroğlu yok. 'Ekibimi serbest bıraktım' demiş. Allah razı olsun. İşte demokratlık böyle olur. Güldal Mumcu hanımefendi de Sayın Kılıçdaroğlu'nun açıklamasının ardından halkın seçtiği Cumhurbaşkanı'nı karşılamamak için bahane uydurmuş; izin almış. Yadırgadığımı ifade edeyim. O akıl ve zarafete yakışmadı doğrusu.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu, en iyisi bir alternatif yemin töreni düzenlesin. Örneğin Başkanlık odasının o tuhaf mimarisiyle bir tümör gibi binanın dışına taştığı parti genel merkezinin nedense küçücük yapılmış salonunda bir toplantı düzenleyebilirler. Güldal Hanım kapıda Ekmel Bey'i karşılayarak içeri buyur etsin. Ekmel Bey ile Kemal Bey, ezilme ve havasızlıktan boğulma tehlikesini atlatarak tıknefes kürsüye vasıl olmayı başarsınlar ve ıkış tıkış insan dolu sahnede düşmemeye çalışarak zehir zıkkım bir konuşma yapsınlar. O halkın seçilmiş başkanıysa biz de kıyıların, oy yerine boy vermişlerin, geçmiş Türkiye'nin başkanıyız desinler. Salon yıkılsın, inlesin.
Böylece AK Parti ve Sayın Davutoğlu, hiçbir zahmete katlanmaksızın, evinde oturup kahvesini içerek 2015 seçimlerini de kazansınlar.
Nasıl fikir ama?
Bakın, benimle dalga geçmeyin; aşağı yukarı olacak budur. Dokuz seçimdir aynı stratejiyi uygulayan CHP, aynı stratejileri yineleyerek 19 seçim daha kaybeder. O'nun gidip diğerinin gelmesi hiçbir şeyi değiştirmez. (İlgilenenler için: 19 Ağustos tarihli 'Bir Erzurum Hamamı Hikâyesi' başlıklı yazımız.)
Ayrıca boykot pasif değil aktif bir siyasettir. Eğer boykota kalkışırsan karşılığında aktif olarak ne yapacağını da ortaya koymanız lazım. 'Bunu yapmayacağım' demekle olmaz, 'Bunu yapmayacağım ama şunu yapacağım' demekle olur. Yoksa seçmen kitlen seni anlamamakla kalmaz; eylemini küllüm reddeder. Tabii seçmen kitlesiyle alâkanız yoksa, bu söylediğimizin de bir hükmü yoktur.
'Buz kovası' neden çalışmaz?
İletişim dilinde 'çalışmaz' kavramı, hedefine ulaşmaz, bir işe yaramaz, boşuna çaba anlamında kullanılır.
Zırt pırt kafamdan aşağı buz dökme daveti alıp duruyorum. Ve tabii hiçbirine itibar etmiyorum. Neden?
En azından bizde anlamsız da ondan. Amerika'da 40 milyon Dolar bağış toplanmış. Bizde ise şimdiye kadar toplanan rakam 207 bin TL. (Aşağı yukarı ödüllü Türk filmlerinin rekor düzeyde eriştikleri izleyici sayısı kadar.) 4 milyon TL'yi geçsinler; dişimi kırayım.
Neden çalışmaz?
Bir: 'Challenge' sözcüğünden tercüme 'meydan okumak' ifadesi, İngilizce son derece nötr olan anlamının tersine, bizde tamamen negatif, ecnebi ve ecnebinin de avamına tekabül eden bir duygu bırakır peşinde. Bu ise algılamayı hasarlar.
İki: Bizim milletin değerlerini yansıtan o ünlü sözü bilmemek cehalet ötesi saygısızlıktır. Nedir o söz:
'Hayır hasenatın reklamı olmaz.'
Kafandan aşağı buz döktüğün videoları çekip çekip oraya buraya koyup yollayınca ancak 207 bin toplarsın.
Üç: Bir sivil hareket ve kampanya bizde spontane, başıbozuk yürütülemez. Mutlaka güvenilir, adresi, banka numarası, hesabı, kitabı somut olarak açıklanmış bir sivil toplum örgütünün liderliği şarttır. Yoksa dök kovayı kafandan aşağı, öde parayı! Nereye?
Bu tür kampanyalar sadece bazı arkadaşların uyuzunu kaşır. ALS hastalarının derdine derman olmaz. Allah onların yardımcısı olsun. Sağlık sistemimizi yönetenler, şu anda bu konudaki mevcut çalışmaların iletişimini yapmalı ve bu uyuz kaşıma sürecinin de zaten bir anlamı olmadığının altını böylelikle çizmelidir.
Not: Cumartesi günkü yazımızda 'I love NY' ambleminin Ivan Chermayeff tarafından tasarlandığını yazarken üstadın verdiği bir röportajından (http://goo.gl/4GYrVH) yola çıkmıştım. 'I love NY' logosu Ivan Chermayeff tasarımı değildir. 1997 yılında Milton Glaser tarafından tasarlanmıştır' diye uyaran grafik tasarımcısı Selçuk Cebecioğlu'na teşekkür ederim.
Amaç şu:
Kurultay'da çoğunluk, halk nezdinde azınlık. (Bu arada helal olsun Bahçeli'ye ve tabii ki Demirtaş'a da. 'Devlet kültürü' demişler. Akan sular durmuş.)
Bakın yemin törenine kimler geliyormuş? Yeni Türkiye Cumhuriyet'ine, halkın seçtiği yeni Cumhurbaşkanı'na kimler saygı duyuyormuş?
60 ülkenin (şimdilik 60) devlet ve hükümet başkanları, en üst düzeydeki temsilcileri.
Amerika tören için özel bir heyet görevlendirmiş. Çin, bakan seviyesinde bir özel temsilci yolluyormuş. Rusya'yı Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov temsil ederken, aralarında AGİT ve OECD'nin de bulunduğu çok sayıda uluslararası örgüt de en üst yönetici düzeyinde genel sekreterleriyle katılacaklarmış.
Törende devlet başkanı düzeyinde hazır bulunacak 17 ülke şöyle:
Türkmenistan, Ukrayna, Bulgaristan, Kazakistan, Moldava, Katar, Makedonya, Arnavutluk, Somali, Kosova, Gambiya, Benin, KKTC, Togo, Etiyopya, Bosna Hersek, Libya.
Meclis Başkanları düzeyinde temsil edilecek üç ülke var: Azerbaycan, Fildişi Sahili ve Gana.
Devamla, Fas, Cezayir, Romanya, Belarus, Gabon, Gürcistan, Pakistan, Ürdün, Tacikistan, Nijer de, Başbakanları düzeyinde temsil edilecek ülkeler.
Bakanlar düzeyinde temsil edilecek ülkelere de bakalım:
Almanya, Rusya, Venezuella, Maldivler, Moğolistan, Singapur, Bangladeş, Hollanda, İran, Barkino Faso, Umman, Güney Sudan, Meksika, Macaristan, Suudi Arabistan, Özbekistan, Komorlar, Endonezya, Cibuti.
Olması arzu edilenler orada, bir tek Kemal Kılıçdaroğlu yok. 'Ekibimi serbest bıraktım' demiş. Allah razı olsun. İşte demokratlık böyle olur. Güldal Mumcu hanımefendi de Sayın Kılıçdaroğlu'nun açıklamasının ardından halkın seçtiği Cumhurbaşkanı'nı karşılamamak için bahane uydurmuş; izin almış. Yadırgadığımı ifade edeyim. O akıl ve zarafete yakışmadı doğrusu.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu, en iyisi bir alternatif yemin töreni düzenlesin. Örneğin Başkanlık odasının o tuhaf mimarisiyle bir tümör gibi binanın dışına taştığı parti genel merkezinin nedense küçücük yapılmış salonunda bir toplantı düzenleyebilirler. Güldal Hanım kapıda Ekmel Bey'i karşılayarak içeri buyur etsin. Ekmel Bey ile Kemal Bey, ezilme ve havasızlıktan boğulma tehlikesini atlatarak tıknefes kürsüye vasıl olmayı başarsınlar ve ıkış tıkış insan dolu sahnede düşmemeye çalışarak zehir zıkkım bir konuşma yapsınlar. O halkın seçilmiş başkanıysa biz de kıyıların, oy yerine boy vermişlerin, geçmiş Türkiye'nin başkanıyız desinler. Salon yıkılsın, inlesin.
Böylece AK Parti ve Sayın Davutoğlu, hiçbir zahmete katlanmaksızın, evinde oturup kahvesini içerek 2015 seçimlerini de kazansınlar.
Nasıl fikir ama?
Bakın, benimle dalga geçmeyin; aşağı yukarı olacak budur. Dokuz seçimdir aynı stratejiyi uygulayan CHP, aynı stratejileri yineleyerek 19 seçim daha kaybeder. O'nun gidip diğerinin gelmesi hiçbir şeyi değiştirmez. (İlgilenenler için: 19 Ağustos tarihli 'Bir Erzurum Hamamı Hikâyesi' başlıklı yazımız.)
Ayrıca boykot pasif değil aktif bir siyasettir. Eğer boykota kalkışırsan karşılığında aktif olarak ne yapacağını da ortaya koymanız lazım. 'Bunu yapmayacağım' demekle olmaz, 'Bunu yapmayacağım ama şunu yapacağım' demekle olur. Yoksa seçmen kitlen seni anlamamakla kalmaz; eylemini küllüm reddeder. Tabii seçmen kitlesiyle alâkanız yoksa, bu söylediğimizin de bir hükmü yoktur.
'Buz kovası' neden çalışmaz?
İletişim dilinde 'çalışmaz' kavramı, hedefine ulaşmaz, bir işe yaramaz, boşuna çaba anlamında kullanılır.
Zırt pırt kafamdan aşağı buz dökme daveti alıp duruyorum. Ve tabii hiçbirine itibar etmiyorum. Neden?
En azından bizde anlamsız da ondan. Amerika'da 40 milyon Dolar bağış toplanmış. Bizde ise şimdiye kadar toplanan rakam 207 bin TL. (Aşağı yukarı ödüllü Türk filmlerinin rekor düzeyde eriştikleri izleyici sayısı kadar.) 4 milyon TL'yi geçsinler; dişimi kırayım.
Neden çalışmaz?
Bir: 'Challenge' sözcüğünden tercüme 'meydan okumak' ifadesi, İngilizce son derece nötr olan anlamının tersine, bizde tamamen negatif, ecnebi ve ecnebinin de avamına tekabül eden bir duygu bırakır peşinde. Bu ise algılamayı hasarlar.
İki: Bizim milletin değerlerini yansıtan o ünlü sözü bilmemek cehalet ötesi saygısızlıktır. Nedir o söz:
'Hayır hasenatın reklamı olmaz.'
Kafandan aşağı buz döktüğün videoları çekip çekip oraya buraya koyup yollayınca ancak 207 bin toplarsın.
Üç: Bir sivil hareket ve kampanya bizde spontane, başıbozuk yürütülemez. Mutlaka güvenilir, adresi, banka numarası, hesabı, kitabı somut olarak açıklanmış bir sivil toplum örgütünün liderliği şarttır. Yoksa dök kovayı kafandan aşağı, öde parayı! Nereye?
Bu tür kampanyalar sadece bazı arkadaşların uyuzunu kaşır. ALS hastalarının derdine derman olmaz. Allah onların yardımcısı olsun. Sağlık sistemimizi yönetenler, şu anda bu konudaki mevcut çalışmaların iletişimini yapmalı ve bu uyuz kaşıma sürecinin de zaten bir anlamı olmadığının altını böylelikle çizmelidir.
Not: Cumartesi günkü yazımızda 'I love NY' ambleminin Ivan Chermayeff tarafından tasarlandığını yazarken üstadın verdiği bir röportajından (http://goo.gl/4GYrVH) yola çıkmıştım. 'I love NY' logosu Ivan Chermayeff tasarımı değildir. 1997 yılında Milton Glaser tarafından tasarlanmıştır' diye uyaran grafik tasarımcısı Selçuk Cebecioğlu'na teşekkür ederim.