Analiz ve Paraliz…
13 haziran 2015 yeni şafak
Hız, günümüz 'Zamanın Ruhu'nun (Zeitgeist) en belirgin ve belirleyici özelliğidir. Bilgi toplumundaki hız algısı, talebi ve beklentisi, feodal toplumdan ve sanayi toplumundan sadece nicelik açısından farklı değildir. Ortada bir nitelik ayrışma durumu da vardır.
Eskiden sınıfta öğrenciler yirmibeşinci dakikadan sonra sıkılırlarmış. Şimdilerde ise 10'uncu dakikadan sonra eğlendirici, dikkatleri tekrar toplayıcı bir şeyler yapmazsanız, siz de kopuyorsunuz, onlar da…
Şu anki koalisyon ve hükümet kurma görev takviminin de bundan önceki dönemlerdeki benzerliklerle hiç alakası yok…
Hız ve tahammül bağlamında müphemiyet halen diz boyu… İletişimde 'müphemiyet' hemen 'şeamet tellallarına' alan açar; boş kalan iletişim kanallarını hemen birileri doldurmaya başlar, 'habaset erbabı' devreye girer…
Baksanıza şu sıra üretilen tevatür çeşitliliğine…
“Cumhurbaşkanı aslında erken seçim istiyor; bütün sakinliğinin nedeni o. Çözümsüzlüğün ortaya çıkmasını bekleyecek. Sonra da ver elini erken seçim…”
“11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül devreye girecek, bütün oyun onun üzerine kuruluyor!”
“HDP, AK Parti ve MHP ile biraraya gelemez.”
“MHP AK Parti ve HDP ile bir adım atmaz.”
“Onun sırtında taşıdığı yükler var; bunun kırmızıçizgileri, berikinin tutmak zorunda olduğu seçim vaatleri”
“Meclis açılır açılmaz üçü birden kanun teklifi verip siyasilerin yargılama sürecini başlatacaklar. Üçünün tek anlaştığı konu bu…”
“AK Parti ile koalisyon yapan kazanır, oylarını artırır, iktidar olmanın avantajlarını kullanır”
“Hayır, AK Parti ile koalisyon yapan erir gider”
Bunlar gibi daha onlarca iletişim geyiği sıralamak mümkün…
Bu nedenle Sayın Başbakan'ın takvimi mümkün olduğu kadar hızlı çalıştırması şarttır. Bir an önce takkeler düşmeli ve kimde kel varsa görülmeli…
Şu “Her türlü teklife açığız” muhabbeti var ya, işte onunla beklenti falan yönetilemez, sadece havanda su dövülür. Hızı artırarak kimin havanda su dövdüğünü kimin Türkiye'nin geleceği için hangi adımları atmaya hazır olduğunun, kimlerin orta sahada top çevirdiğinin bir an önce görülmesini sağlamak için bir numaralı başarı kriteri 'hız'dır.
Seçim sonuçlarını sükûnet ve suhuletle karşılamış olan iş çevreleri, kamuoyu, kamu vicdanı, bürokrasi, dış basın (bazıları hariç) Türkiye'den bir an önce yol almasını beklemekte. Eğer bu beklenti bir süre daha karşılanmazsa; tatminsizlik doğar. O da gelecek faturanın çok daha ağır olmasına hizmet eder. Tatmin'in formülünü bir kez daha hatırlamakta yarar var:
Tatmin= Algı – Beklenti…
Yani beklenti yukarıdaysa ve algı ondan düşükse, sonuç negatiftir tatmin açısından. Bu nedenle 'Beklenti Yönetimi' diye bir kavram üretilmiş. Bunun üzerine sayısız bilimsel çalışma yayınlanmıştır… Şu anda 'beklentiyi' yönetmesi gereken kişi kimdir? Tabii ki Sayın Başbakan…
Anglosaksonların ünlü deyimidir: “Paralysis by Analysis”… Türkçesi şöyle: Analiz etmekten paralize olmak… O toplantı, bu toplantı, şu kurul, bu kurul…
“Tartışalım arkadaşlar… Analiz edelim… Hatalarımızı bir bir ele alalım… Lime lime edelim… Ders çıkaralım… Bu arada beklentileri bir kez daha göz ardı edelim, mühim değil, yeter ki analizler bol ve yeterli olsun…”
Fatma Barbarosoğlu, Yeni Şafak'ta dünkü yazısında “7 Haziran seçimlerinde aynı evden birkaç partiye oy çıktı. Aynı evdeki bireylerin takip ettiği farklı kanallar ve mecraların etkisini dikkate almamız gerekiyor” demiş. Müphemiyet meselesinin hangi boyutlara gelebileceği konusunda ilginç bir tespit…
Eskiden sınıfta öğrenciler yirmibeşinci dakikadan sonra sıkılırlarmış. Şimdilerde ise 10'uncu dakikadan sonra eğlendirici, dikkatleri tekrar toplayıcı bir şeyler yapmazsanız, siz de kopuyorsunuz, onlar da…
Şu anki koalisyon ve hükümet kurma görev takviminin de bundan önceki dönemlerdeki benzerliklerle hiç alakası yok…
Hız ve tahammül bağlamında müphemiyet halen diz boyu… İletişimde 'müphemiyet' hemen 'şeamet tellallarına' alan açar; boş kalan iletişim kanallarını hemen birileri doldurmaya başlar, 'habaset erbabı' devreye girer…
Baksanıza şu sıra üretilen tevatür çeşitliliğine…
“Cumhurbaşkanı aslında erken seçim istiyor; bütün sakinliğinin nedeni o. Çözümsüzlüğün ortaya çıkmasını bekleyecek. Sonra da ver elini erken seçim…”
“11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül devreye girecek, bütün oyun onun üzerine kuruluyor!”
“HDP, AK Parti ve MHP ile biraraya gelemez.”
“MHP AK Parti ve HDP ile bir adım atmaz.”
“Onun sırtında taşıdığı yükler var; bunun kırmızıçizgileri, berikinin tutmak zorunda olduğu seçim vaatleri”
“Meclis açılır açılmaz üçü birden kanun teklifi verip siyasilerin yargılama sürecini başlatacaklar. Üçünün tek anlaştığı konu bu…”
“AK Parti ile koalisyon yapan kazanır, oylarını artırır, iktidar olmanın avantajlarını kullanır”
“Hayır, AK Parti ile koalisyon yapan erir gider”
Bunlar gibi daha onlarca iletişim geyiği sıralamak mümkün…
Bu nedenle Sayın Başbakan'ın takvimi mümkün olduğu kadar hızlı çalıştırması şarttır. Bir an önce takkeler düşmeli ve kimde kel varsa görülmeli…
Şu “Her türlü teklife açığız” muhabbeti var ya, işte onunla beklenti falan yönetilemez, sadece havanda su dövülür. Hızı artırarak kimin havanda su dövdüğünü kimin Türkiye'nin geleceği için hangi adımları atmaya hazır olduğunun, kimlerin orta sahada top çevirdiğinin bir an önce görülmesini sağlamak için bir numaralı başarı kriteri 'hız'dır.
Seçim sonuçlarını sükûnet ve suhuletle karşılamış olan iş çevreleri, kamuoyu, kamu vicdanı, bürokrasi, dış basın (bazıları hariç) Türkiye'den bir an önce yol almasını beklemekte. Eğer bu beklenti bir süre daha karşılanmazsa; tatminsizlik doğar. O da gelecek faturanın çok daha ağır olmasına hizmet eder. Tatmin'in formülünü bir kez daha hatırlamakta yarar var:
Tatmin= Algı – Beklenti…
Yani beklenti yukarıdaysa ve algı ondan düşükse, sonuç negatiftir tatmin açısından. Bu nedenle 'Beklenti Yönetimi' diye bir kavram üretilmiş. Bunun üzerine sayısız bilimsel çalışma yayınlanmıştır… Şu anda 'beklentiyi' yönetmesi gereken kişi kimdir? Tabii ki Sayın Başbakan…
Anglosaksonların ünlü deyimidir: “Paralysis by Analysis”… Türkçesi şöyle: Analiz etmekten paralize olmak… O toplantı, bu toplantı, şu kurul, bu kurul…
“Tartışalım arkadaşlar… Analiz edelim… Hatalarımızı bir bir ele alalım… Lime lime edelim… Ders çıkaralım… Bu arada beklentileri bir kez daha göz ardı edelim, mühim değil, yeter ki analizler bol ve yeterli olsun…”
Fatma Barbarosoğlu, Yeni Şafak'ta dünkü yazısında “7 Haziran seçimlerinde aynı evden birkaç partiye oy çıktı. Aynı evdeki bireylerin takip ettiği farklı kanallar ve mecraların etkisini dikkate almamız gerekiyor” demiş. Müphemiyet meselesinin hangi boyutlara gelebileceği konusunda ilginç bir tespit…