Araştırmacılara iade-i itibar
08.04.2014 Yeni Şafak
Aslında bir ikisi dışında bu seçimlerde araştırma şirketleri hiç de kötü puan almadılar. Buna rağmen herhangi bir navigasyon aracından yola çıkmayan ya da muteber olmayan araştırma şirketlerinin sonuçlarıyla beyanat veren politikacılarımız seçim öncesinde realiteden hayli uzak yorumlarda bulundular. Örneğin CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, 8 Mart'ta yaptığı açıklamada Türkiye'yi karış karış gezdiğini ve AK Parti'nin 30'lara doğru düşerken CHP'nin 40'lara doğru yükseldiğini ifade etmişti. Umut Oran'ın değerlendirmelerine benzeyen bu türden 'uçuk' tahminlerin sayısı da az değildi.
O dönemde hangi araştırma şirketi neyi tahmin etmişse not aldık. Tablo aşağıda.
Gördüğümüz kadarıyla bu işte ipi göğüsleyen ilk 3 araştırma şirketi şöyle: Denge, Konda ve Adil Gür.
Ağaca çıkanlar ve de kasıtlı ya da kasıtsız amigo tavrı sergileyenler hariç tutulacak olursa Türkiye'de siyasi araştırma yapan şirketlere duyulan güvenin arttığı bir seçim ortamını geride bıraktığımızı söyleyebiliriz.
Yoğurdunuz Türk mü Yunan mı?
Çoban kelimesinin sonuna 'i' harfini ekleyip 'Yunan yoğurdu' diye ürünlerini Amerika'da satan Erzincanlı işadamı Hamdi Ulukaya'nın krizleri bitmiyor. Olimpiyatlar sırasında sponsor oldukları Amerikalı sporcular için Soçi'ye gönderdikleri yoğurtların Rusya'ya sokulmaması üzerine de sıkıntı yaşamışlardı. Rusya'nın yoğurdun ithal edilmesini engellemiş olması nedeniyle olimpiyata katılan Amerikalı sporcular, Chobani yoğurtlarından mahrum kalmışlardı.
Daha önce de Chobani yoğurtlarının boyutları küçültülmüş ancak aynı fiyattan piyasaya sürüldüğü için özellikle sosyal medyadan tepkiler almış, haberlere konu olmuştu.
Şimdiki sorunun kriz olup olmadığı henüz belli değil. Malum bir sorunun kriz olup olmadığının anlaşılması için hasarın ölçülmesi gerekiyor. Pazar günü 'Formülü Yunan rakipten çaldı!' başlığıyla okuduğumuz haberde Ayşe Giray Ulukaya, eski eşi Hamdi Ulukaya'yı rakibi olan Yunan firması Fage'in eski yöneticisinden 30 bin Euro vererek formülü 'gizli olarak almak'la itham ediyordu. İddialarına göre Chobani markası bu formül sayesinde geliştirilmişti ve şirketin yüzde 53'lük hissesi de kendisine aitti. (Bu ifadeler, geçen yılki boşanma davası dosyalarında da kayda geçmiş.) .
Belli ki Ayşe Giray Ulukaya hanım, yakın zamanda basına yansıyan, şirketin yüzde 20'lik hissesinin satışa çıkarıldığı haberlerinden sonra mahkeme kayıtlarına geçen iddiasını hatırlatma ihtiyacı duymuş olmalı. (Yeni Rakı'nın üreticisi Mey İçki'nin eski sahibi olan ABD'li yatırım fonu TPG'nin (Texas Pasific Group), Chobani'ye talip olmuştu.)
Konu, pazarlama iletişiminde 'müphemiyet'in eninde sonunda markanın aleyhine çalıştığını bir kez daha ortaya koyması açısından ilginçtir. Ürün ambalajının üzerinde 'Yunan yoğurdu' yazıp, sütünüzü de Van'ın Erciş ilçesindeki Altındere Tarım İşletmesi tesislerinize Amerika'dan getirdiğiniz 300 Baş 'Jersey' ırkı sağmal inekten elde ediyorsanız, bu karmaşayı ortadan kaldıracak bir iletişim stratejinizin de olması gerekmez mi? Hem 'ABD'de başarılı Türk' olarak lanse edilecek ve Türk medyasında boy boy boy göstereceksiniz hem de kendinizi ve markanızı Yunan olarak konumlayacaksınız.
Eğer iletişiminizi gereğince yönetmezseniz 'Türkiye'de örnek gösterilen Türk işadamı' diye lanse edilmenizin arkasında Çobanoğlu değil ama Çapanoğlu arayanlar haklı çıkabilir.
O dönemde hangi araştırma şirketi neyi tahmin etmişse not aldık. Tablo aşağıda.
Gördüğümüz kadarıyla bu işte ipi göğüsleyen ilk 3 araştırma şirketi şöyle: Denge, Konda ve Adil Gür.
Ağaca çıkanlar ve de kasıtlı ya da kasıtsız amigo tavrı sergileyenler hariç tutulacak olursa Türkiye'de siyasi araştırma yapan şirketlere duyulan güvenin arttığı bir seçim ortamını geride bıraktığımızı söyleyebiliriz.
Yoğurdunuz Türk mü Yunan mı?
Çoban kelimesinin sonuna 'i' harfini ekleyip 'Yunan yoğurdu' diye ürünlerini Amerika'da satan Erzincanlı işadamı Hamdi Ulukaya'nın krizleri bitmiyor. Olimpiyatlar sırasında sponsor oldukları Amerikalı sporcular için Soçi'ye gönderdikleri yoğurtların Rusya'ya sokulmaması üzerine de sıkıntı yaşamışlardı. Rusya'nın yoğurdun ithal edilmesini engellemiş olması nedeniyle olimpiyata katılan Amerikalı sporcular, Chobani yoğurtlarından mahrum kalmışlardı.
Daha önce de Chobani yoğurtlarının boyutları küçültülmüş ancak aynı fiyattan piyasaya sürüldüğü için özellikle sosyal medyadan tepkiler almış, haberlere konu olmuştu.
Şimdiki sorunun kriz olup olmadığı henüz belli değil. Malum bir sorunun kriz olup olmadığının anlaşılması için hasarın ölçülmesi gerekiyor. Pazar günü 'Formülü Yunan rakipten çaldı!' başlığıyla okuduğumuz haberde Ayşe Giray Ulukaya, eski eşi Hamdi Ulukaya'yı rakibi olan Yunan firması Fage'in eski yöneticisinden 30 bin Euro vererek formülü 'gizli olarak almak'la itham ediyordu. İddialarına göre Chobani markası bu formül sayesinde geliştirilmişti ve şirketin yüzde 53'lük hissesi de kendisine aitti. (Bu ifadeler, geçen yılki boşanma davası dosyalarında da kayda geçmiş.) .
Belli ki Ayşe Giray Ulukaya hanım, yakın zamanda basına yansıyan, şirketin yüzde 20'lik hissesinin satışa çıkarıldığı haberlerinden sonra mahkeme kayıtlarına geçen iddiasını hatırlatma ihtiyacı duymuş olmalı. (Yeni Rakı'nın üreticisi Mey İçki'nin eski sahibi olan ABD'li yatırım fonu TPG'nin (Texas Pasific Group), Chobani'ye talip olmuştu.)
Konu, pazarlama iletişiminde 'müphemiyet'in eninde sonunda markanın aleyhine çalıştığını bir kez daha ortaya koyması açısından ilginçtir. Ürün ambalajının üzerinde 'Yunan yoğurdu' yazıp, sütünüzü de Van'ın Erciş ilçesindeki Altındere Tarım İşletmesi tesislerinize Amerika'dan getirdiğiniz 300 Baş 'Jersey' ırkı sağmal inekten elde ediyorsanız, bu karmaşayı ortadan kaldıracak bir iletişim stratejinizin de olması gerekmez mi? Hem 'ABD'de başarılı Türk' olarak lanse edilecek ve Türk medyasında boy boy boy göstereceksiniz hem de kendinizi ve markanızı Yunan olarak konumlayacaksınız.
Eğer iletişiminizi gereğince yönetmezseniz 'Türkiye'de örnek gösterilen Türk işadamı' diye lanse edilmenizin arkasında Çobanoğlu değil ama Çapanoğlu arayanlar haklı çıkabilir.