Artık önümüze bakma zamanı…
07 kasım 2015 yeni şafak
Cuma sabahı CNN Türk'de sabah Ahu Özyurt Hanımefendi'nin haber programında konuktum… Orada Ahu Hanım'ın bir sorusu üzerine arz etmeye çalıştığım birkaç hususu burada sizlerle de paylaşmak istedim…
1. Seçim sonrası artık hiçbir işe yaramadığı kanıtlanmış olan, bazı tabiri amiyane ile 'medya geyiklerinden' vazgeçmenin zamanı gelmiştir ve geçmektedir… Kim neden kazandı; kim neden kaybetti muhabbetinin insanların durduk yerde hem enerjilerini hem de zamanlarını boşa harcamaktan öte bir işe yaramamaktadır.
İş dünyası bu 'geyik'lerden çoktan vazgeçmiştir ve önüne bakmaktadır. Herkes işini adam gibi yapmaya odaklanırken; bazı medya organları ya hâlâ zil takıp oynamakta; ya da karalar bağlayıp muhalefet partilerine daha da fecisi AK Parti'ye ayar vermeye çalışmaktadırlar…
Bu bağlamda Yeni Şafak'ta yazılarını büyük bir ilgiyle izlediğim Hatice Karahan Hanımefendi'nin 4 Kasım günü; yani seçim sonuçlarının ortaya çıkmasından 2 gün sonra, Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin (TİM) açıkladığı ihracat rakamlarından yola çıkarak kaleme aldığı 'Kabinenin Anahtarı' başlıklı yazının 'ses tonu' ve 'içeriği' (uluslararası iletişim terminolojisiyle Tone of Voice) örnek alınacak, ibret niteliğinde bir yaklaşım örneğidir…
Bir de tabii Çarşamba günü TİM'in Adana'da düzenlediği İnovasyonHaftasında konuşan Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı SayınGüler Sabancı Hanımefendi'nin şu sözleri de nereye bakmamız gerektiğine işaret etmektedir: “Seçmen 1 Kasımda AK Parti'ye tek başına hükümet etme yetkisini vermiştir. Kaybedecek zamanımız yok. İlk 100 günde yapılacak reformları dört gözle bekliyoruz"…
2. Keskin sirkenin zararı küpüne olurmuş… Özellikle medyada ahkâm kesen arkadaşların 'kanaat ve karar' cümleleri kullanmaktan kaçınmaları gerekir. Hele de bu dönemde. Çünkü, bir zamanlar tiraj aldıran, 'iş yaptığı sanılan' keskin ve agresif tavırların hele de 'seçim yorgunu' kamu vicdanı nezdinde olumlu algılanması ihtimali yok gibidir.
Örneğin seçimlere çeyrek kala bazı TV kanallarının bir hayli itibar ettiği, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Koray Çalışkan Beyefendi'nin yine TV'de AK Parti'nin bu seçimlerde %47 alacağını tahmin etmiş olan araştırmacı Adil Gür'ü ağır bir dille eleştirirken kalkıp “Çıksın TV'lerde karşıma; eğer AK Parti %40'ın üzerinde oy alırsa ben akademisyenliği bırakırım, aksi takdirde o araştırmacılıktan vazgeçsin" şeklinde algılanabilecek keskinlikte 'raconlar' kesmesinin ne âlemi vardır…
Ya da programda Ahu hanımın yazısından bir bölüm okuduğu bir köşe yazarının ne dediğini anlamanın hayli zor olduğu ancak, özü itibariyle bazı batılı yayın organlarıyla paralellik halinde ülkemizde demokrasinin, hem de dünyanın şapka çıkardığı bir düzende yapılmış bir seçimin ardından, felaket bir durumda olduğuna işaret ettiği o agresif yazısı hangi amaca hizmet etmektedir ki… En fazla kendisi dâhil bazı dar çevrelerinin morallerinin daha da bozulmasına, işlerine değil 'ağlaşmalara' odaklanmalarına…
Tabii ki ne Koray Bey akademisyenliği bırakacaktır, ne de sonucu en yakın tahmin etmesine rağmen 2 puanla yanılan Adil Bey ve AK Partiyi %40'ın altında göstermiş diğer araştırma şirketleri araştırmacılığı…
Bırakmamalılardır da zaten… Onca yıl kariyerlerine emek vermiş Koray Bey'ler ve araştırmacılar kolay yetişmemektedir. Bırakmaları gereken meslekleri değil, keskin karar ve kanaat cümleleridir…
Öte yandan sektör olarak itibar sıralamasında kurumlar arasında en altlarda yer alan medya ve araştırma şirketleri bundan da daha aşağıya gidemezler zaten…
3. Yayın sırası ve sonrasında pek çok olumlu geri bildirim aldım. Ancak ne zaman CNN Türk'de naçizane görüşlerimi -ki zaten sadece 40 yıla yakın bir süredir üzerinde çalıştığım ve uzmanlığım olduğunu düşündüğüm iletişim sınırları içinden konulara bakmaya ve de her şeyi bilen (!) medya maydanozlarından olmamaya çalışırım - serdetsem, illa ki fikir değil tabii sövgü dolu Tweet'ler almaya alışığım… Bu nedenle özelikle de 'didişme programlarından' kaçınmaya çalışırım. Öte yandan bizim ülkemizde sosyal medyanın gıdım kadar itibarı ve geniş kitleler üzerinde etkisi yoktur. Analog medyadan da düşüktür inanılırlığı…
Etkileşim alanı 150-200 bin kişiyi geçmez… İnananlarını da ciddi şekilde yanıltır. Örneğin Twitter ortamında yapılan araştırmalara göreEkmeleddin Bey %60'la Cumhurbaşkanı oluyor; HDP %20'leri kat be kat aşıyor; bugün CHP de MHP ile koalisyon kurup memleketi gül gibi yönetmeye başlamıştı…
1. Seçim sonrası artık hiçbir işe yaramadığı kanıtlanmış olan, bazı tabiri amiyane ile 'medya geyiklerinden' vazgeçmenin zamanı gelmiştir ve geçmektedir… Kim neden kazandı; kim neden kaybetti muhabbetinin insanların durduk yerde hem enerjilerini hem de zamanlarını boşa harcamaktan öte bir işe yaramamaktadır.
İş dünyası bu 'geyik'lerden çoktan vazgeçmiştir ve önüne bakmaktadır. Herkes işini adam gibi yapmaya odaklanırken; bazı medya organları ya hâlâ zil takıp oynamakta; ya da karalar bağlayıp muhalefet partilerine daha da fecisi AK Parti'ye ayar vermeye çalışmaktadırlar…
Bu bağlamda Yeni Şafak'ta yazılarını büyük bir ilgiyle izlediğim Hatice Karahan Hanımefendi'nin 4 Kasım günü; yani seçim sonuçlarının ortaya çıkmasından 2 gün sonra, Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin (TİM) açıkladığı ihracat rakamlarından yola çıkarak kaleme aldığı 'Kabinenin Anahtarı' başlıklı yazının 'ses tonu' ve 'içeriği' (uluslararası iletişim terminolojisiyle Tone of Voice) örnek alınacak, ibret niteliğinde bir yaklaşım örneğidir…
Bir de tabii Çarşamba günü TİM'in Adana'da düzenlediği İnovasyonHaftasında konuşan Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı SayınGüler Sabancı Hanımefendi'nin şu sözleri de nereye bakmamız gerektiğine işaret etmektedir: “Seçmen 1 Kasımda AK Parti'ye tek başına hükümet etme yetkisini vermiştir. Kaybedecek zamanımız yok. İlk 100 günde yapılacak reformları dört gözle bekliyoruz"…
2. Keskin sirkenin zararı küpüne olurmuş… Özellikle medyada ahkâm kesen arkadaşların 'kanaat ve karar' cümleleri kullanmaktan kaçınmaları gerekir. Hele de bu dönemde. Çünkü, bir zamanlar tiraj aldıran, 'iş yaptığı sanılan' keskin ve agresif tavırların hele de 'seçim yorgunu' kamu vicdanı nezdinde olumlu algılanması ihtimali yok gibidir.
Örneğin seçimlere çeyrek kala bazı TV kanallarının bir hayli itibar ettiği, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Koray Çalışkan Beyefendi'nin yine TV'de AK Parti'nin bu seçimlerde %47 alacağını tahmin etmiş olan araştırmacı Adil Gür'ü ağır bir dille eleştirirken kalkıp “Çıksın TV'lerde karşıma; eğer AK Parti %40'ın üzerinde oy alırsa ben akademisyenliği bırakırım, aksi takdirde o araştırmacılıktan vazgeçsin" şeklinde algılanabilecek keskinlikte 'raconlar' kesmesinin ne âlemi vardır…
Ya da programda Ahu hanımın yazısından bir bölüm okuduğu bir köşe yazarının ne dediğini anlamanın hayli zor olduğu ancak, özü itibariyle bazı batılı yayın organlarıyla paralellik halinde ülkemizde demokrasinin, hem de dünyanın şapka çıkardığı bir düzende yapılmış bir seçimin ardından, felaket bir durumda olduğuna işaret ettiği o agresif yazısı hangi amaca hizmet etmektedir ki… En fazla kendisi dâhil bazı dar çevrelerinin morallerinin daha da bozulmasına, işlerine değil 'ağlaşmalara' odaklanmalarına…
Tabii ki ne Koray Bey akademisyenliği bırakacaktır, ne de sonucu en yakın tahmin etmesine rağmen 2 puanla yanılan Adil Bey ve AK Partiyi %40'ın altında göstermiş diğer araştırma şirketleri araştırmacılığı…
Bırakmamalılardır da zaten… Onca yıl kariyerlerine emek vermiş Koray Bey'ler ve araştırmacılar kolay yetişmemektedir. Bırakmaları gereken meslekleri değil, keskin karar ve kanaat cümleleridir…
Öte yandan sektör olarak itibar sıralamasında kurumlar arasında en altlarda yer alan medya ve araştırma şirketleri bundan da daha aşağıya gidemezler zaten…
3. Yayın sırası ve sonrasında pek çok olumlu geri bildirim aldım. Ancak ne zaman CNN Türk'de naçizane görüşlerimi -ki zaten sadece 40 yıla yakın bir süredir üzerinde çalıştığım ve uzmanlığım olduğunu düşündüğüm iletişim sınırları içinden konulara bakmaya ve de her şeyi bilen (!) medya maydanozlarından olmamaya çalışırım - serdetsem, illa ki fikir değil tabii sövgü dolu Tweet'ler almaya alışığım… Bu nedenle özelikle de 'didişme programlarından' kaçınmaya çalışırım. Öte yandan bizim ülkemizde sosyal medyanın gıdım kadar itibarı ve geniş kitleler üzerinde etkisi yoktur. Analog medyadan da düşüktür inanılırlığı…
Etkileşim alanı 150-200 bin kişiyi geçmez… İnananlarını da ciddi şekilde yanıltır. Örneğin Twitter ortamında yapılan araştırmalara göreEkmeleddin Bey %60'la Cumhurbaşkanı oluyor; HDP %20'leri kat be kat aşıyor; bugün CHP de MHP ile koalisyon kurup memleketi gül gibi yönetmeye başlamıştı…