Başbakan’ın Alex projesi doğrudur…
16 EKİM 2012
Başbakan’ın Fenerbahçeli futbolcu Alex’e sahip çıkması, iletişim adına son derece doğru bir yaklaşımdır… Şimdi bir dizi aklı evvel eleştirecektir kendisini yine… “Futbolu da yönetiyor”, “Koskoca Başbakan Alex’le mi uğraşır?”, “Bu kadar açık FB’lilik deklare edilir mi?”…
Bunların hepsi son derece geri bir dünya görüşünün uzantısıdır. Başbakan Alex’e “Türk futbolunun yüzü ol” şeklindeki teklifiyle bir taşla iki kuş vurmuştur. Bir yandan dünya futbol endüstrisinde ciddi bir yeri olan Alex’in ülke markasını herhangi bir şekilde olumsuz yönde etkileyecek muhtemel bir ‘tezvirat yapma’ olasılığını ortadan kaldırmıştır; öte yandan 2020 Avrupa Futbol Şampiyonasının ülkemize alınmasında ortaya koyacağı katma değeri garantiye almıştır…
Kargadan korkan darı ekmezmiş tarlasına. Allah’tan Başbakan onun bunun sözü ile değil de kendi bildiği gibi hareket ediyor. Öyle ya, ‘İktidar Yalnızlıktır’ değil mi?.. Ayrıca Platon’a göre “Korkan köle olurmuş, korkmayanlar efendi…”
Bizim Ivy League de bu…
Atı alan Üsküdar’ı geçti… Devlet bir endeks açıkladı ve “Girişimcilik ve Yenilikçilik” vasıflarına göre üniversiteleri sıraladı. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Ergün'ün tanıttığı listede ilk 20 şöyle:
1. Sabancı 2. ODTÜ 3. Bilkent 4. Özyeğin 5. İTÜ 6. Boğaziçi 7. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü 8. Koç 9. Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü 10. TOBB 11. Hacettepe Üniversitesi 12. Ege 13. Erciyes 14. Süleyman Demirel 15. Gazi 16. Selçuk 17. Çankaya 18. Bahçeşehir 19. Yıldız 20. Çukurova Üniversitesi…
Çalışma, Türkiye'deki 168 üniversitenin 126'sını kapsamış. Öğretim üye sayısı 50’nin altında olan üniversiteleri değerlendirmeye almamışlar. Endeksin 5 boyuttan oluştuğunu aktaran Ergün, bunların 1. Bilimsel ve teknolojik araştırma yetkinliği, 2. Fikri mülkiyet havuzu, 3. İşbirliği ve etkileşim, 4. Girişimcilik ve yenilikçilik kültürü 5. Ekonomik katkı ve ticarileşme olduğunu belirtmiş.
Şimdi diğerleri istedikleri kadar ağlasınlar, “Bu kriterler yeterli değil, en hızlı iş bulma, en çok akademik makale, hocaların yayın kalitesi, alınan patent sayısı vs” daha önemlidir. Onlara göre sıralama yapılsaydı falan…
Çok geç… İş bu aşamada bitmiştir. Medya sadece ilk 20’yi yayınlıyor. Eğer siz herhangi bir ciddi bir otoriteye olayı bırakıp sizce ‘daha’ evrensel olduğuna inandığınız kriterlere uygun bir listeleme çıkmasını sağlayamadığınız sürece, halk nezdinde bundan sonra Türkiye’nin Ivy League’i* budur… Hiç debelenmeyin… Birleşip böyle bir çalışma yapamadığınıza yanın ve hemen kolları sıvayın. Mümkünse daha iyisini yapın… Yeter ki söylenmeyin… Yoksa kıskançlık ve beceriksizlik’le anılırsınız. Tıpkı bazı siyasilerimiz gibi…
*Wikipedia’ya göre Ivy League açıklaması şöyle: (Sarmaşık Birliği), ABD'nin kuzeydoğusundaki sekiz vakıf üniversitesinin oluşturduğu birlik. Aslında bir spor ligi olarak kurulmuştur, ancak zamanla daha geniş bir anlama kavuşmuştur. Günümüzde Ivy League, akademik mükemmellik, zor öğrenci alma ve elitizm ile bağdaştırılmıştır.
Okul binalarını kaplayan sarmaşıkların, bu okulların eski bir geleneğe dayandığını gösterdiğine inanılır ve bu adla anılır. Birlik okulları bugün akademik başarı olarak da üst sıradaki Amerikan okulları arasındadır.
Taken 2’da İstanbul markası katlediliyor
Hiç içim çekmiyordu. Birincisi Paris’te geçmişti. Türünün iyilerindendi. Bu kez de İstanbul’da çekmişler… Eşim ısrar etti. Gittik. “Taken 2”… Birincisi iş yapmış demek ki. İkincisini çekmişler. Hatta üçüncüsü için de kapıyı açık bırakmışlar.
Filmin adında olmamasına rağmen bizimkiler bir de İstanbul eklemişler. Olmuş, “Taken 2: Istanbul”… Böyle uydur kaydır işlerin arkasından iyi bir şey çıktığına hiç tanık olmamışımdır. Nitekim sonuç, hüsran... Sinir küpü olup çıktım filmden.
Sinir küpü olmam sadece filmden değil. Filme ‘full’ destek vermiş olan bizim resmi makamlardan. Bakanlığından müdürlerine, İstanbul’daki kalburüstü otellerden, ilgili resmi makamlara kadar, film ekibinin yollarına bir gül dökmediğimiz kalmış. Filmin sonunda akan jenerik öyle diyor.
Yoksa ortada gayet iyi bir aksiyon filmi var. IMDB puanı 6,8. Hiç fena değil. Öyleyse derdim ne, değil mi. Derdim şu: Filmde gösterilen Türkiye ve İstanbul’un Türkiye ve İstanbul’la ilgisi alakası yok. Ortaya çıkan tablo, rezillik, sefalet, gerilik, perişanlık, pespayelik… Destek vermiş olan otellerimizin bile o muhteşem yanları değil, saçma sapan görüntüleri kullanılmış. Oryantalizmin en aşağılık yaklaşımlarından da öte bir durum anlayacağınız…
Ne olmuş, adamlara sansür mü uygulayacağız?
Tabii ki hayır. Ancak onların Sultanahmet’ten gösterdikleri her salatalığa, Ankara’dan tuzluğu alıp koşmayacağız. Bırakacağız ne halleri varsa görsünler… Bir de biz suç ortağı, destekçi olmayacağız, yataklık yapmayacağız. Bu tür Türkiye ve İstanbul adına işlenen cinayetlere. Woody Allen’in Roma filminden sonra çok fena geldi, bu kendi ayağımıza sıktığımız kurşun.
Kavun değil ki koklayasın da bilesin!
Hayır, bu işler bal gibi anlaşılır senaryodan, mekân seçiminden ve elinizi ayağınızı devlet ve yerel yönetim olarak çekiverirsiniz olur biter…
Bunların hepsi son derece geri bir dünya görüşünün uzantısıdır. Başbakan Alex’e “Türk futbolunun yüzü ol” şeklindeki teklifiyle bir taşla iki kuş vurmuştur. Bir yandan dünya futbol endüstrisinde ciddi bir yeri olan Alex’in ülke markasını herhangi bir şekilde olumsuz yönde etkileyecek muhtemel bir ‘tezvirat yapma’ olasılığını ortadan kaldırmıştır; öte yandan 2020 Avrupa Futbol Şampiyonasının ülkemize alınmasında ortaya koyacağı katma değeri garantiye almıştır…
Kargadan korkan darı ekmezmiş tarlasına. Allah’tan Başbakan onun bunun sözü ile değil de kendi bildiği gibi hareket ediyor. Öyle ya, ‘İktidar Yalnızlıktır’ değil mi?.. Ayrıca Platon’a göre “Korkan köle olurmuş, korkmayanlar efendi…”
Bizim Ivy League de bu…
Atı alan Üsküdar’ı geçti… Devlet bir endeks açıkladı ve “Girişimcilik ve Yenilikçilik” vasıflarına göre üniversiteleri sıraladı. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Ergün'ün tanıttığı listede ilk 20 şöyle:
1. Sabancı 2. ODTÜ 3. Bilkent 4. Özyeğin 5. İTÜ 6. Boğaziçi 7. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü 8. Koç 9. Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü 10. TOBB 11. Hacettepe Üniversitesi 12. Ege 13. Erciyes 14. Süleyman Demirel 15. Gazi 16. Selçuk 17. Çankaya 18. Bahçeşehir 19. Yıldız 20. Çukurova Üniversitesi…
Çalışma, Türkiye'deki 168 üniversitenin 126'sını kapsamış. Öğretim üye sayısı 50’nin altında olan üniversiteleri değerlendirmeye almamışlar. Endeksin 5 boyuttan oluştuğunu aktaran Ergün, bunların 1. Bilimsel ve teknolojik araştırma yetkinliği, 2. Fikri mülkiyet havuzu, 3. İşbirliği ve etkileşim, 4. Girişimcilik ve yenilikçilik kültürü 5. Ekonomik katkı ve ticarileşme olduğunu belirtmiş.
Şimdi diğerleri istedikleri kadar ağlasınlar, “Bu kriterler yeterli değil, en hızlı iş bulma, en çok akademik makale, hocaların yayın kalitesi, alınan patent sayısı vs” daha önemlidir. Onlara göre sıralama yapılsaydı falan…
Çok geç… İş bu aşamada bitmiştir. Medya sadece ilk 20’yi yayınlıyor. Eğer siz herhangi bir ciddi bir otoriteye olayı bırakıp sizce ‘daha’ evrensel olduğuna inandığınız kriterlere uygun bir listeleme çıkmasını sağlayamadığınız sürece, halk nezdinde bundan sonra Türkiye’nin Ivy League’i* budur… Hiç debelenmeyin… Birleşip böyle bir çalışma yapamadığınıza yanın ve hemen kolları sıvayın. Mümkünse daha iyisini yapın… Yeter ki söylenmeyin… Yoksa kıskançlık ve beceriksizlik’le anılırsınız. Tıpkı bazı siyasilerimiz gibi…
*Wikipedia’ya göre Ivy League açıklaması şöyle: (Sarmaşık Birliği), ABD'nin kuzeydoğusundaki sekiz vakıf üniversitesinin oluşturduğu birlik. Aslında bir spor ligi olarak kurulmuştur, ancak zamanla daha geniş bir anlama kavuşmuştur. Günümüzde Ivy League, akademik mükemmellik, zor öğrenci alma ve elitizm ile bağdaştırılmıştır.
Okul binalarını kaplayan sarmaşıkların, bu okulların eski bir geleneğe dayandığını gösterdiğine inanılır ve bu adla anılır. Birlik okulları bugün akademik başarı olarak da üst sıradaki Amerikan okulları arasındadır.
Taken 2’da İstanbul markası katlediliyor
Hiç içim çekmiyordu. Birincisi Paris’te geçmişti. Türünün iyilerindendi. Bu kez de İstanbul’da çekmişler… Eşim ısrar etti. Gittik. “Taken 2”… Birincisi iş yapmış demek ki. İkincisini çekmişler. Hatta üçüncüsü için de kapıyı açık bırakmışlar.
Filmin adında olmamasına rağmen bizimkiler bir de İstanbul eklemişler. Olmuş, “Taken 2: Istanbul”… Böyle uydur kaydır işlerin arkasından iyi bir şey çıktığına hiç tanık olmamışımdır. Nitekim sonuç, hüsran... Sinir küpü olup çıktım filmden.
Sinir küpü olmam sadece filmden değil. Filme ‘full’ destek vermiş olan bizim resmi makamlardan. Bakanlığından müdürlerine, İstanbul’daki kalburüstü otellerden, ilgili resmi makamlara kadar, film ekibinin yollarına bir gül dökmediğimiz kalmış. Filmin sonunda akan jenerik öyle diyor.
Yoksa ortada gayet iyi bir aksiyon filmi var. IMDB puanı 6,8. Hiç fena değil. Öyleyse derdim ne, değil mi. Derdim şu: Filmde gösterilen Türkiye ve İstanbul’un Türkiye ve İstanbul’la ilgisi alakası yok. Ortaya çıkan tablo, rezillik, sefalet, gerilik, perişanlık, pespayelik… Destek vermiş olan otellerimizin bile o muhteşem yanları değil, saçma sapan görüntüleri kullanılmış. Oryantalizmin en aşağılık yaklaşımlarından da öte bir durum anlayacağınız…
Ne olmuş, adamlara sansür mü uygulayacağız?
Tabii ki hayır. Ancak onların Sultanahmet’ten gösterdikleri her salatalığa, Ankara’dan tuzluğu alıp koşmayacağız. Bırakacağız ne halleri varsa görsünler… Bir de biz suç ortağı, destekçi olmayacağız, yataklık yapmayacağız. Bu tür Türkiye ve İstanbul adına işlenen cinayetlere. Woody Allen’in Roma filminden sonra çok fena geldi, bu kendi ayağımıza sıktığımız kurşun.
Kavun değil ki koklayasın da bilesin!
Hayır, bu işler bal gibi anlaşılır senaryodan, mekân seçiminden ve elinizi ayağınızı devlet ve yerel yönetim olarak çekiverirsiniz olur biter…