Bu tabloyu aşmak kolay değil
02.11.2013 - Yeni Şafak Gazetesi
14 küresel şirketin CEO'ları ve Dünya Bankası ile Avrupa Yatırım Fonu başkanlarının katıldığı 8. Yatırım Danışma Konseyi'nden çıkan önemli sonuçlardan biri de 'çok ve sağlıklı yaşamak'la ilgili. CEO'ların önerilerini topladıkları 9 başlıktan biri bu. On yılı aşkın AK Partisi iktidarının üzerinde en çok durduğu sağlık meselesi... İsabet midir, tesadüf mü?.. Takdir herkese ait...
Bu arada Türkiye'nin gelecek tasarımını merak edenler, Başbakan'ın günlük siyasi itiş kakış içinde muhalefetle muhabbetine değil, Dolmabahçe'deki Başbakanlık Ofisi'nde düzenlenmiş olan ve 572 milyar doları temsil ettikleri iddia edilen 14 dünya devi şirketi CEO'ları ve Dünya Bankası Başkanı'nın katıldığı toplantıda yaptığı konuşmaya kulak versinler...
'Erken seçim de yok, seçim ekonomisi de', söylenenlerden sadece bir tanesi, ancak en önemlilerinden biridir. Sıradan bir açıklama gibi gelebilir kulaklara... Ancak bu, disiplin ve özgüvenin göstergesidir... Kendi geleceğine inanmayan, kendine güvenmeyen, 'bizden adam olmaz' düşüncesine önce kendisi inanmış, 'batılı gibi olmayı' marifet sayan zihniyetten kurtulmuş bir lider kadro ve güçlü STK liderleriyle çekilmiş etkili bir fotoğraf yer aldı medyada...
Muhalefet bu tabloyu aşacak üç şeyi bulamadıkça, siyasi alternatif olamayacaktır ne yazık ki: 1. Büyük Fikir, 2. Büyük Lider, 3. Büyük Teşkilat...
'AK Parti'nin yaptığı yolları kullanmam, açtığı tünelden geçmem, uçaklarına, trenlerine binmem, hastanelerine gitmem, okullarında okumam, düzenlediği finans sistemine itibar etmem (bunlardan birine itibar etmemek olmaz, reddedecekseniz hepsini reddedeceksiniz)' diyerek yürütülecek muhalefet, sadece AK Parti'nin iktidarını 'tahkim' etmeye yarar, başka bir şeye değil...
AK Parti'nin üst yapı konularını ihmal ediyor ve bu alanda zaaf gösteriyor olmasının bile muhalefet tarafından kullanılmadığı bir siyasi iletişim ortamında, dünyanın yüzünü AB dahil (Bkz. Der Spiegel dergisi) Türkiye'ye döndüğü bir ortamda, işi hâlâ 'dinciliğe' kilitleyerek muhalefet yapmak ne kadar başarılı olur, anlamak zor...
Peki muhalefetin başarılı olması şart mıdır? Evet, şarttır. Demokrasi ancak güçlü muhalefetlerde güç kazanır...
Marka ruhunun içindeki manevi değerler
Anadolu sermayesinin özellikle son 10 yıldaki 'çıkartması'nın Cumhuriyetin 90. yılında taşıdığı önemi anlatmaya çalıştığımız Perşembe günkü yazımızın ardından TOBB'un AllWorld Network ile birlikte TEPAV desteğiyle yürüttüğü 'Türkiye 100 Projesi'nin sonuçları ilan ediliverdi.
Amacının, Türkiye'nin en hızlı büyüyen şirketlerine küresel ölçekte dikkat çekmek olduğu ifade edilen bu büyük projedeki şirketlerin 2010-2012 döneminde ortalama büyüme oranları yüzde 371'miş. Yazılım ve gıda sektörünün ağırlıkta olduğu bu şirketlerin girişimcilerinin de ortalama 31 yaşında olması elbette bir tesadüf değil.
İletişimin 'Yakınsama Çağı' dediğimiz bu son derece orijinal döneminde 'Küresel-Kurumsal' duruşlarla, 'Yerel-Duygusal' yaklaşımların buluşmalarından gelecek yıllarda kimbilir daha ne çok şaşırtıcı üretimlerine tanık olacağız?.. En hızlı büyüyen 100 şirketi tek tek sıraladığımızda pek çoğunun adını hiç duymadığımızı görüyoruz. İnanması güç büyüme oranları kaydeden bu şirketlerin ilk 10'u şöyle:
1. Reysas Teknoloji Depolama Taşımacılık ve Tic. A.Ş. (Ankara) % 7.417
2. ALCO İçecek ve Tük Mal. San. Tic. Ltd. (İzmir) % 2.242
3. Cici Çikolata A.Ş. (İstanbul.) % 1.856
4. İntermey İmalat Uluslararası Ticaret Anonim Şti. (Ankara) % 1.795.
5. Sakarya Vagon Sanayi. (Sakarya) % 1.559.
6. Teknokon Makina İmalat ve Montaj A.Ş. (Kocaeli) % 1.372.
7. Elma Sepeti Bilgisayar Yazılım İthalat İhracat Eğitim Servis ve Reklamcılık Ticaret A.Ş. (Ankara) % 1.040.
8. Mensace Mermer Madencilik Taşımacılık San. Ve Tic. A.Ş. (Kayseri) % 732.
9. Nurmet Çelik San. Ve Tic. A.Ş. (Hatay) % 669.
10. Elginsan Narenciye Depo. Gıda Ambalaj Ürünleri Lojistik Servisi San. Tic. Ltd. Şti. (Mersin) % 619.
Rakkamlar inanılır gibi değil ve tabii mesleki deformasyon gereği bizim aklımıza gelen ilk soru şu: Bu şirketler aşağıdaki sorular karşısında nasıl bir tutum alıyorlar:
'Yolunuz da kısmetiniz de açık maşallah. Acaba marka olmak için yatırım yapma ihtiyacımız var mı?' Ya da, 'Adımız sanımız duyulmamış olabilir ama müthiş kârlı bilançolarımız var. Marka olsak ne olur, olmasak ne olur?' gibi...
Çok özetle şunu söyleyebiliriz. İş, İlişki ve İletişim sistemleri içinde başarının en önemli kritik faktörü, sürdürülebilirliktir... Sürdürülebilirlik için ise, kendileri birer KOBİ olmasalar da, pek çok kuruluşun iliklerine işlemiş olan KOBİ mantığı ve dünya duruşundan kurtulmaları gerekir.
Çünkü başka markalara ara mal üreterek markalarla rekabet edilemez. Kapitalizmin 'bilgi toplumu' döneminin en karmaşık ve en çok gelir getiren ürünü 'markadır', üretim değil...
KOBİ mantığından kurtulmak için ise 4+4 ilkesini uygulamak gerekir. Yani şu 4 feodal alışkanlıktan kurtulmak, 4 alana yapılan yatırımı sarf kalemi olarak görmekten vazgeçmek: 1. İşin varsa başında, teknen varsa kıçında oturacaksın; 2. Başka yerde şube açmayacaksın (yoksa kaliten düşer); 3. Ayağını (fikrine, vizyonuna göre değil) yorganına göre uzatacaksın; 4. Veresiye mal veya hizmet vermeyeceksin... Sarf olarak düşünülmemesi gereken dört yatırım ise şunlardır: 1. İnsan kıymetlerin, 2. Yapısal sermaye (bilgi teknolojileri, süreç yönetimin, kurumsal yönetişim) 3. Pazarlama iletişimi 4. AR-GE...
Malum, bütün, parçalardan fazladır. 'Marka ruhu' denen o müthiş kavram 'bütün'ün bizatihi kendisidir. Bu bütünlük sayesinde toplumla, dünyayla bütünleşilebilir ve rekabet şansı elde edilebilir.
14 küresel şirketin CEO'ları ve Dünya Bankası ile Avrupa Yatırım Fonu başkanlarının katıldığı 8. Yatırım Danışma Konseyi'nden çıkan önemli sonuçlardan biri de 'çok ve sağlıklı yaşamak'la ilgili. CEO'ların önerilerini topladıkları 9 başlıktan biri bu. On yılı aşkın AK Partisi iktidarının üzerinde en çok durduğu sağlık meselesi... İsabet midir, tesadüf mü?.. Takdir herkese ait...
Bu arada Türkiye'nin gelecek tasarımını merak edenler, Başbakan'ın günlük siyasi itiş kakış içinde muhalefetle muhabbetine değil, Dolmabahçe'deki Başbakanlık Ofisi'nde düzenlenmiş olan ve 572 milyar doları temsil ettikleri iddia edilen 14 dünya devi şirketi CEO'ları ve Dünya Bankası Başkanı'nın katıldığı toplantıda yaptığı konuşmaya kulak versinler...
'Erken seçim de yok, seçim ekonomisi de', söylenenlerden sadece bir tanesi, ancak en önemlilerinden biridir. Sıradan bir açıklama gibi gelebilir kulaklara... Ancak bu, disiplin ve özgüvenin göstergesidir... Kendi geleceğine inanmayan, kendine güvenmeyen, 'bizden adam olmaz' düşüncesine önce kendisi inanmış, 'batılı gibi olmayı' marifet sayan zihniyetten kurtulmuş bir lider kadro ve güçlü STK liderleriyle çekilmiş etkili bir fotoğraf yer aldı medyada...
Muhalefet bu tabloyu aşacak üç şeyi bulamadıkça, siyasi alternatif olamayacaktır ne yazık ki: 1. Büyük Fikir, 2. Büyük Lider, 3. Büyük Teşkilat...
'AK Parti'nin yaptığı yolları kullanmam, açtığı tünelden geçmem, uçaklarına, trenlerine binmem, hastanelerine gitmem, okullarında okumam, düzenlediği finans sistemine itibar etmem (bunlardan birine itibar etmemek olmaz, reddedecekseniz hepsini reddedeceksiniz)' diyerek yürütülecek muhalefet, sadece AK Parti'nin iktidarını 'tahkim' etmeye yarar, başka bir şeye değil...
AK Parti'nin üst yapı konularını ihmal ediyor ve bu alanda zaaf gösteriyor olmasının bile muhalefet tarafından kullanılmadığı bir siyasi iletişim ortamında, dünyanın yüzünü AB dahil (Bkz. Der Spiegel dergisi) Türkiye'ye döndüğü bir ortamda, işi hâlâ 'dinciliğe' kilitleyerek muhalefet yapmak ne kadar başarılı olur, anlamak zor...
Peki muhalefetin başarılı olması şart mıdır? Evet, şarttır. Demokrasi ancak güçlü muhalefetlerde güç kazanır...
Marka ruhunun içindeki manevi değerler
Anadolu sermayesinin özellikle son 10 yıldaki 'çıkartması'nın Cumhuriyetin 90. yılında taşıdığı önemi anlatmaya çalıştığımız Perşembe günkü yazımızın ardından TOBB'un AllWorld Network ile birlikte TEPAV desteğiyle yürüttüğü 'Türkiye 100 Projesi'nin sonuçları ilan ediliverdi.
Amacının, Türkiye'nin en hızlı büyüyen şirketlerine küresel ölçekte dikkat çekmek olduğu ifade edilen bu büyük projedeki şirketlerin 2010-2012 döneminde ortalama büyüme oranları yüzde 371'miş. Yazılım ve gıda sektörünün ağırlıkta olduğu bu şirketlerin girişimcilerinin de ortalama 31 yaşında olması elbette bir tesadüf değil.
İletişimin 'Yakınsama Çağı' dediğimiz bu son derece orijinal döneminde 'Küresel-Kurumsal' duruşlarla, 'Yerel-Duygusal' yaklaşımların buluşmalarından gelecek yıllarda kimbilir daha ne çok şaşırtıcı üretimlerine tanık olacağız?.. En hızlı büyüyen 100 şirketi tek tek sıraladığımızda pek çoğunun adını hiç duymadığımızı görüyoruz. İnanması güç büyüme oranları kaydeden bu şirketlerin ilk 10'u şöyle:
1. Reysas Teknoloji Depolama Taşımacılık ve Tic. A.Ş. (Ankara) % 7.417
2. ALCO İçecek ve Tük Mal. San. Tic. Ltd. (İzmir) % 2.242
3. Cici Çikolata A.Ş. (İstanbul.) % 1.856
4. İntermey İmalat Uluslararası Ticaret Anonim Şti. (Ankara) % 1.795.
5. Sakarya Vagon Sanayi. (Sakarya) % 1.559.
6. Teknokon Makina İmalat ve Montaj A.Ş. (Kocaeli) % 1.372.
7. Elma Sepeti Bilgisayar Yazılım İthalat İhracat Eğitim Servis ve Reklamcılık Ticaret A.Ş. (Ankara) % 1.040.
8. Mensace Mermer Madencilik Taşımacılık San. Ve Tic. A.Ş. (Kayseri) % 732.
9. Nurmet Çelik San. Ve Tic. A.Ş. (Hatay) % 669.
10. Elginsan Narenciye Depo. Gıda Ambalaj Ürünleri Lojistik Servisi San. Tic. Ltd. Şti. (Mersin) % 619.
Rakkamlar inanılır gibi değil ve tabii mesleki deformasyon gereği bizim aklımıza gelen ilk soru şu: Bu şirketler aşağıdaki sorular karşısında nasıl bir tutum alıyorlar:
'Yolunuz da kısmetiniz de açık maşallah. Acaba marka olmak için yatırım yapma ihtiyacımız var mı?' Ya da, 'Adımız sanımız duyulmamış olabilir ama müthiş kârlı bilançolarımız var. Marka olsak ne olur, olmasak ne olur?' gibi...
Çok özetle şunu söyleyebiliriz. İş, İlişki ve İletişim sistemleri içinde başarının en önemli kritik faktörü, sürdürülebilirliktir... Sürdürülebilirlik için ise, kendileri birer KOBİ olmasalar da, pek çok kuruluşun iliklerine işlemiş olan KOBİ mantığı ve dünya duruşundan kurtulmaları gerekir.
Çünkü başka markalara ara mal üreterek markalarla rekabet edilemez. Kapitalizmin 'bilgi toplumu' döneminin en karmaşık ve en çok gelir getiren ürünü 'markadır', üretim değil...
KOBİ mantığından kurtulmak için ise 4+4 ilkesini uygulamak gerekir. Yani şu 4 feodal alışkanlıktan kurtulmak, 4 alana yapılan yatırımı sarf kalemi olarak görmekten vazgeçmek: 1. İşin varsa başında, teknen varsa kıçında oturacaksın; 2. Başka yerde şube açmayacaksın (yoksa kaliten düşer); 3. Ayağını (fikrine, vizyonuna göre değil) yorganına göre uzatacaksın; 4. Veresiye mal veya hizmet vermeyeceksin... Sarf olarak düşünülmemesi gereken dört yatırım ise şunlardır: 1. İnsan kıymetlerin, 2. Yapısal sermaye (bilgi teknolojileri, süreç yönetimin, kurumsal yönetişim) 3. Pazarlama iletişimi 4. AR-GE...
Malum, bütün, parçalardan fazladır. 'Marka ruhu' denen o müthiş kavram 'bütün'ün bizatihi kendisidir. Bu bütünlük sayesinde toplumla, dünyayla bütünleşilebilir ve rekabet şansı elde edilebilir.