Bu tavrı tanıyoruz...
04 EYLÜL 2006
Aşağılık kompleksinden geberiyoruz, ensemize vurdular mı ağzımızdan lokma almaya alışmışlar ya, boşalt Yunan çöplerini Kuşadası’na, hem de tonlarcasını.. Gönder asbest yüklü Hollanda pisliğini Ege’ye..
Dün Yavuz Donat yazmış. Türkiye’ye asbest yüklü gemiyi kakalamaya çalışan Hollanda’nın bakanı Van Geel ile bizim Çevre Bakanı Osman Pepe’nin diyalogu çok ilginç. Biliyorsunuz Hollanda resmi makamlarının doldurduğu belgelere göre Otopan adlı gemide sadece 1 ton kanserojen asbest maddesi bulunması gerekirken 54 ton olduğu tespit edilmişti.
Hollandalı Bakan’ın ettiği laflar ve tavrı işin özünü anlatıyor:
- Olayı büyütmeyin. Gemi Türkiye’de sökülecek.
- ... Otopan Türkiye’ye giremez.
- Bu sizin için iyi olmaz!
- ... Hollanda gemisinde beyan dışı atık var. Bu durumda gemi geldiği ülkeye geri yollanır.
- Ama biz bu olayı büyütürüz.
- Biz de.
- Bakın açık söylüyorum, iki ülke arasında siyasi sorun yaparım!..
- Siz bilirsiniz!
Hollandalının tavrı size neyi çağrıştırdı?.. Formula 1’de ödülün Talat’a verdirilmesini neredeyse Yunanlılardan daha çok yadırgayan ‘İçimizdeki İrlandalıları’ (Mustafa Denizli’nin kulakları çınlasın) hatırlamadınız mı bir an için?..
Bir de Türkiye – İsviçre maçından sonra bazı medya mensubu arkadaşlarımızın halini hatırlamışsınızdır. İsviçrelilerden daha çok feryadı figan etmişlerdi de, FIFA da bunları delil diye kullanmıştı. Bu üç durum arasında ortak yan yok mu? Var tabii. Olmaz mı?..
O ortak yanı Rifat Hisarcıklıoğlu dünkü açıklamasında belirtmiş. Bütün gazetelerde vardı. Okuyun. TOBB Başkanı FIA’nın kurallarını sıralamış. Talat’ın ödül vermesi son derece doğal. Peki, bizimkilerin bu telaşı niye? Ömer Lütfi Mete’nin tanımıyla “Zihnen vaftizlenmiş Türk aydını” tavrı bu mu yoksa?
Herkes biliyor. Bu işten müthiş bir iletişim değeri çıkmaz. Talat ödül verdi diye KKTC’yi yarın bütün dünya tanımaz. Türk’ün Türk’e propagandasıymış! Diyelim ki öyle. Basketbol şampiyonasındaki dünya altıncılığını kutlama biçimimiz ne peki?
Bu konuda benim dışımda Rifat Bey’in tavrını onaylayan, izleyebildiğim kadarıyla bir de Mehmet Y. Yılmaz var. Cumartesi günkü yazısını okuyun. Yılmaz o yazıyı şöyle bitirmiş:“Türkiye, bu yarışmadan dışlanırsa bu Talat'ın ödül vermesinden değil, sizlerin ilişkilerinizi ve ağırlığınızı kullanamamanızdan olacaktır.”
Türk aydını İslamiyeti tarikatların eline teslim etti. Ak Parti iktidara geldi. Bakalım bu sefer de ulusal kimlik ve duruşu kime teslim edip kimleri iktidara taşıyacak?..
Eee... Sonra?..
İletişim açısından dört markanın, dördü de birbirinden başarılı 4 PR projesini nasıl sürdüreceğini merakla bekliyorum. Oysa bunların nasıl devam ettirileceği, çevrelerinin nasıl çevrileceği konusunda en ufak bir ipucu yok. Dört proje şöyle: Sezen-Hepsi-Pepsi.. Tarkan-Avea.. Kardelen-Sezen-Turkcell.. Sana-Gülben Ergen..
Bunlardan son ikisi geçen sezona, ilk ikisi ise bu yaza damgasını vurdu.
İletişimde süreklilik esas olduğuna göre bu markalar mutlaka bir yolunu bulup yakaladıkları fırsatın kendilerine getirdiği itibar katmanını artırmayı sürdüreceklerdir. En azından öyle olması gerekir. Fakat bunu da önceden hedef kitlelerine açıklamaları gerekir. Sadece mevcudun değil gelecek planlarının da iletişimi ustalık ister. Ustalardan da ustalık beklenir zaten..
Reklam akıl işidir, para işi değil
Dünya kupasında Türkiye-Arjantin maçı sırasında kariyer.net reklamını izleyemediyseniz, yazık olmuş demektir. Hemen www.reklamlar.tv adresine girin ve bu reklamı bularak izleyin. Aynı hava olmayacaktır ama yine de yenilikçilikle (inovasyon) nasıl büyük işler başarılabildiğine hoş bir örnek izleme fırsatı bulmuş olursunuz.
Siyah zemin üzerine kırmızı İspanyolca yazıların çıktığı bir reklam bu. Fonda nefis bir tango.. Yazıyı çok hoş diksiyonu olan bir erkek sesi okuyor: “Sevgili Arjantin Milli Takımı oyuncuları. Bu maçtan sonra işinizi değiştirmek isterseniz; bekleriz... Türkiye’nin lider iş portalı. Büyük düşünenler için!”
Etkili olmak için ille de masraflı olunmaması gerektiğini kanıtlayan bu reklam filmini keşke Türkiye’nin oynadığı her takımın dilinde çekselermiş... Yine de akıllarına sağlık. Süper bir iş olmuş..
Dün Yavuz Donat yazmış. Türkiye’ye asbest yüklü gemiyi kakalamaya çalışan Hollanda’nın bakanı Van Geel ile bizim Çevre Bakanı Osman Pepe’nin diyalogu çok ilginç. Biliyorsunuz Hollanda resmi makamlarının doldurduğu belgelere göre Otopan adlı gemide sadece 1 ton kanserojen asbest maddesi bulunması gerekirken 54 ton olduğu tespit edilmişti.
Hollandalı Bakan’ın ettiği laflar ve tavrı işin özünü anlatıyor:
- Olayı büyütmeyin. Gemi Türkiye’de sökülecek.
- ... Otopan Türkiye’ye giremez.
- Bu sizin için iyi olmaz!
- ... Hollanda gemisinde beyan dışı atık var. Bu durumda gemi geldiği ülkeye geri yollanır.
- Ama biz bu olayı büyütürüz.
- Biz de.
- Bakın açık söylüyorum, iki ülke arasında siyasi sorun yaparım!..
- Siz bilirsiniz!
Hollandalının tavrı size neyi çağrıştırdı?.. Formula 1’de ödülün Talat’a verdirilmesini neredeyse Yunanlılardan daha çok yadırgayan ‘İçimizdeki İrlandalıları’ (Mustafa Denizli’nin kulakları çınlasın) hatırlamadınız mı bir an için?..
Bir de Türkiye – İsviçre maçından sonra bazı medya mensubu arkadaşlarımızın halini hatırlamışsınızdır. İsviçrelilerden daha çok feryadı figan etmişlerdi de, FIFA da bunları delil diye kullanmıştı. Bu üç durum arasında ortak yan yok mu? Var tabii. Olmaz mı?..
O ortak yanı Rifat Hisarcıklıoğlu dünkü açıklamasında belirtmiş. Bütün gazetelerde vardı. Okuyun. TOBB Başkanı FIA’nın kurallarını sıralamış. Talat’ın ödül vermesi son derece doğal. Peki, bizimkilerin bu telaşı niye? Ömer Lütfi Mete’nin tanımıyla “Zihnen vaftizlenmiş Türk aydını” tavrı bu mu yoksa?
Herkes biliyor. Bu işten müthiş bir iletişim değeri çıkmaz. Talat ödül verdi diye KKTC’yi yarın bütün dünya tanımaz. Türk’ün Türk’e propagandasıymış! Diyelim ki öyle. Basketbol şampiyonasındaki dünya altıncılığını kutlama biçimimiz ne peki?
Bu konuda benim dışımda Rifat Bey’in tavrını onaylayan, izleyebildiğim kadarıyla bir de Mehmet Y. Yılmaz var. Cumartesi günkü yazısını okuyun. Yılmaz o yazıyı şöyle bitirmiş:“Türkiye, bu yarışmadan dışlanırsa bu Talat'ın ödül vermesinden değil, sizlerin ilişkilerinizi ve ağırlığınızı kullanamamanızdan olacaktır.”
Türk aydını İslamiyeti tarikatların eline teslim etti. Ak Parti iktidara geldi. Bakalım bu sefer de ulusal kimlik ve duruşu kime teslim edip kimleri iktidara taşıyacak?..
Eee... Sonra?..
İletişim açısından dört markanın, dördü de birbirinden başarılı 4 PR projesini nasıl sürdüreceğini merakla bekliyorum. Oysa bunların nasıl devam ettirileceği, çevrelerinin nasıl çevrileceği konusunda en ufak bir ipucu yok. Dört proje şöyle: Sezen-Hepsi-Pepsi.. Tarkan-Avea.. Kardelen-Sezen-Turkcell.. Sana-Gülben Ergen..
Bunlardan son ikisi geçen sezona, ilk ikisi ise bu yaza damgasını vurdu.
İletişimde süreklilik esas olduğuna göre bu markalar mutlaka bir yolunu bulup yakaladıkları fırsatın kendilerine getirdiği itibar katmanını artırmayı sürdüreceklerdir. En azından öyle olması gerekir. Fakat bunu da önceden hedef kitlelerine açıklamaları gerekir. Sadece mevcudun değil gelecek planlarının da iletişimi ustalık ister. Ustalardan da ustalık beklenir zaten..
Reklam akıl işidir, para işi değil
Dünya kupasında Türkiye-Arjantin maçı sırasında kariyer.net reklamını izleyemediyseniz, yazık olmuş demektir. Hemen www.reklamlar.tv adresine girin ve bu reklamı bularak izleyin. Aynı hava olmayacaktır ama yine de yenilikçilikle (inovasyon) nasıl büyük işler başarılabildiğine hoş bir örnek izleme fırsatı bulmuş olursunuz.
Siyah zemin üzerine kırmızı İspanyolca yazıların çıktığı bir reklam bu. Fonda nefis bir tango.. Yazıyı çok hoş diksiyonu olan bir erkek sesi okuyor: “Sevgili Arjantin Milli Takımı oyuncuları. Bu maçtan sonra işinizi değiştirmek isterseniz; bekleriz... Türkiye’nin lider iş portalı. Büyük düşünenler için!”
Etkili olmak için ille de masraflı olunmaması gerektiğini kanıtlayan bu reklam filmini keşke Türkiye’nin oynadığı her takımın dilinde çekselermiş... Yine de akıllarına sağlık. Süper bir iş olmuş..