Çözüm Süreci’nde ‘içtenlik’ krizleri
13 Aralık 2014
Çözüm Süreci’nde iletişimin nasıl yönetileceği, özellikle karşılıklı hassasiyetlerin dengesi açısından öyle önemli bir meseledir ki… Bir anda çamlar devrilebilir ve o çamlar yolları tıkayabilir. Son olayda böyle bir felaketin ucundan dönülmüştür.
Her kim ki, Kürt meselesinin çözülmesini, bu ülke vatandaşlarının biribirini öldürmesinin mutlaka önüne geçilmesini yürekten arzu etmiyorsa, o kişilere dikkat etmek gerekir. Bu tür bir zihniyetin Türkiye’nin gelecek tasarımında yeri olmayacaktır. Aslolan öncelikle niyettir.
Kılpayı kurtarılmış ve kıyısından dönülmüş olan son büyük çelişki bildiğiniz gibi ‘özerklik’ meselesiyle ilgilidir. İmralı’ya giden heyet dönüşte her zamanki gibi ille de basın açıklaması yapma ihtiyacı duymuş ve medya söylenenleri özerklik talebine odaklayıp kamuoyuna da huninin dar ağzını yansıtmıştır. İşte size kriz!
Hoş, her ne kadar sonrasında HDP İstanbul milletvekili Sırrı Süreyya Önder, özetle ‘Öyle demedik, böyle dedik; demokratik özerklikten söz ettik.’ demiş olsa da, aslında herkes bilmektedir ki, sözü edilen bu özerklik türü konusunda yeterince iletişim çalışması yapılmamış ve dolayısıyla da neden söz edildiği tam da bu nedenle gereğince idrak edilememiştir.
Hem ‘demokratik özerklik’ kavramının kamu vicdanında ve kamuoyunda doğru dürüst algılanmamış olması, hem de mevcut algının hükümetin hassasiyetleri ve kırmızı çizgilerine ciddi bir tecavüz niteliği taşıyabileceği önceden düşünülmeliydi. Bu tür netameli konularda iletişim kazalarını hafif atlatmak çok zordur. Bu seferlik tarafları Allah korudu. Gelecek sefere daha da profesyonel bir yaklaşım ve ön çalışma gerektiği, siyasi liderlerin evlerindeki aile sohbetinde konuşuyorlarmış gibi değil, ‘seçilmiş davranış biçimi’ sergilemeleri gerektiği akıllardan çıkarılmamalıdır.
Sadece siyasi iletişimde değil, hayatın her alanındaki iş ilişkisinde ‘içten geldiği gibi’ konuşulmasının, ‘samimiyet’ anlamına gelmediğini, çamları devirecek, ‘Ne yaptık yahu?’ dedirtecek pişmanlık atmosferinin asıl bu ‘içtenlik’ krizinden (!) beslendiğini unutmamak gerekir. (Rahmetli Oğuz Atay’ın ‘Samimiyet buhranı’ ifadesini gel de hatırlama!)
Veya bir başka ifade biçimiyle ‘seçilmiş davranış’ sergilemenin ‘samimiyetsizlik’ olarak addedilemeyeceğinin özellikle siyasetçiler tarafından kavranmasında büyük yarar vardır.
Kalite mutlaka karşılığını verir
Pazarlama iletişiminde aslolan hikâyedir. Günümüzde artık ürün değil ‘hikâye’ satılıyor. Son günlerde duyduğum en güzel hikâye de Bodrum mandalinası üzerine. Etkilendim ve hemen internetten 9 kilo ısmarladım. (Diğer seçenekler 3 ve 6 kg.) Bakın olayın hikâyesi nasıl?
Bodrum’u bir takım rantçılar beton ve taş yığını haline getirmeye çalışırken bir aile de çıkıyor ve portakal, mandalina bahçelerini koruma altına almaya karar verip direnmeyi seçiyor. Şimdi de internetten satış yapıyorlar. Hem de internetten alışveriş meselesinde durumun hâlâ riskler taşıdığını ortaya koyan araştırmalara rağmen.
Kaspersky Lab ve B2B International tarafından Kasım başında açıklanan araştırma sonuçlarına göre, dünya genelindeki İnternet kullanıcılarının %49’u, Türkiye’de ise yüzde 61’i online alışveriş yaparken ya da para transferi gerçekleştirirken kendilerini güvende hissetmediklerini söylemiş.
Yazı arasına kendiliğinden dahil olan bu anket bilgisi sonrasında yine Bodrum mandalinasına sahip çıkan ailenin kahramanlık öyküsüne dönelim. Bodrum’da bahçelerin terk edildiği, üreticilerin turizme yöneldiği yıllardan yakınan ve bu durumu bir talihsizlik olarak yaşamak istemeyen 90 yaşındaki Ömer Aras Bey, oğlu Erman Aras ile birlikte geliştirdiği projeyle ağaçları e-ticaret yoluyla mandalina satarak yaşatabileceğini kanıtlıyor. Ömer Bey, aynı zamanda Bodrum’da İtalya’nın fahri konsolosu olduğu için ‘Çiftçi diplomat’ lakabıyla tanınıyormuş. Diyormuş ki:
“Çiftçilik hayatımdır. Vazgeçmem. İnsanı yaşatan tabiattır. Ha çocuk, ha ağaç; ikisini de emek emek büyütürsün. Çocuk bir süre sonra kendi ayakları üstünde durmayı öğrenir ve kendi yuvasını kurar. Ağaçlar ise sen yaşadıkça seninle birlikte. Mandalina kazandırmıyor. Mandalina üretimi arttı ama günün ekonomik şartları maliyetleri yükseltti. Bahçelerin yerlerinde binalar mantar gibi bitmeye başladı. Bodrum’un geleceğini belirleyen şey, kuralsızca genişleyen yapılaşma. Buna rağmen tek bir ağacımı dahi kesmedim. Çocuğum onlar benim. Kim çocuğunu yola atar?”
Bu kahramanlık hikâyesinden etkilenmemek mümkün değil. Ismarlamakla kalmayıp, çevremizdeki dostlarımıza da anlatmaya başladık. Ömer Aras ailesinin bu projesi umarız başkalarına da örnek olur ve yaygınlık kazanır.
Bodrummandalini.com adresini ziyaret etmenizi tavsiye ederiz.
İngilizlerin ünlü lafıdır:
Quality pays. (Yaklaşık anlamı: Kalite mutlaka karşılığını verir.)
Bu kadar ağırına raslamamıştık
Uzun zamandır televizyonda ‘didişme’ programlarını izlemiyoruz. O nedenle de gözümüzden kaçmış. Arkadaşlarımız uyardı. Bir futbol programında Ömer Çavuşoğlu demiş ki: (Affınıza sığınarak alıntılıyorum)
“Kucağımdan senin gibi kaç albay, general geçti.”
Etrafa ayar vermek , terbiye ve edep kuralları öğretmek haddimiz değildir. Ancak bu güne kadar Silahlı Kuvvetler’e bundan daha ağır bir hakaret edildiğine tanık olmamışken bir kurumun itibarının sarsılması ve o kurum efradının rencide edilmesi karşısında alınacak tavır, takınılacak tutumların boyutu ve derinliği bizi ziyadesiyle ilgilendirmektedir. Çünkü mesele tipik bir ‘kriz iletişimi yönetimi’ konusudur.
Ömer Çavuşoğlu’na haddini bildirmesi gerekenlerin suskunluk içinde olmasını anlamak mümkün değildir. Elbette Genel Kurmay’ı kastetmiyoruz. Genel Kurmay, Ömer Çavuşoğlu’nu muhatap almaz. Ancak örneğin Türkiye Emekli Subaylar Derneği (TESUD) gereken yasal ve sözel iletişimle bu itibar meselesine bir an önce sahip çıkmalıydı. Hâla da geç kalınmış değildir. Kamu vicdanının rahatlatılmasına bir an önce vesile olunmasında yarar var.
Üzüntümüz edilen hakaretten çok, verilmeyen reaksiyondandır.
Her kim ki, Kürt meselesinin çözülmesini, bu ülke vatandaşlarının biribirini öldürmesinin mutlaka önüne geçilmesini yürekten arzu etmiyorsa, o kişilere dikkat etmek gerekir. Bu tür bir zihniyetin Türkiye’nin gelecek tasarımında yeri olmayacaktır. Aslolan öncelikle niyettir.
Kılpayı kurtarılmış ve kıyısından dönülmüş olan son büyük çelişki bildiğiniz gibi ‘özerklik’ meselesiyle ilgilidir. İmralı’ya giden heyet dönüşte her zamanki gibi ille de basın açıklaması yapma ihtiyacı duymuş ve medya söylenenleri özerklik talebine odaklayıp kamuoyuna da huninin dar ağzını yansıtmıştır. İşte size kriz!
Hoş, her ne kadar sonrasında HDP İstanbul milletvekili Sırrı Süreyya Önder, özetle ‘Öyle demedik, böyle dedik; demokratik özerklikten söz ettik.’ demiş olsa da, aslında herkes bilmektedir ki, sözü edilen bu özerklik türü konusunda yeterince iletişim çalışması yapılmamış ve dolayısıyla da neden söz edildiği tam da bu nedenle gereğince idrak edilememiştir.
Hem ‘demokratik özerklik’ kavramının kamu vicdanında ve kamuoyunda doğru dürüst algılanmamış olması, hem de mevcut algının hükümetin hassasiyetleri ve kırmızı çizgilerine ciddi bir tecavüz niteliği taşıyabileceği önceden düşünülmeliydi. Bu tür netameli konularda iletişim kazalarını hafif atlatmak çok zordur. Bu seferlik tarafları Allah korudu. Gelecek sefere daha da profesyonel bir yaklaşım ve ön çalışma gerektiği, siyasi liderlerin evlerindeki aile sohbetinde konuşuyorlarmış gibi değil, ‘seçilmiş davranış biçimi’ sergilemeleri gerektiği akıllardan çıkarılmamalıdır.
Sadece siyasi iletişimde değil, hayatın her alanındaki iş ilişkisinde ‘içten geldiği gibi’ konuşulmasının, ‘samimiyet’ anlamına gelmediğini, çamları devirecek, ‘Ne yaptık yahu?’ dedirtecek pişmanlık atmosferinin asıl bu ‘içtenlik’ krizinden (!) beslendiğini unutmamak gerekir. (Rahmetli Oğuz Atay’ın ‘Samimiyet buhranı’ ifadesini gel de hatırlama!)
Veya bir başka ifade biçimiyle ‘seçilmiş davranış’ sergilemenin ‘samimiyetsizlik’ olarak addedilemeyeceğinin özellikle siyasetçiler tarafından kavranmasında büyük yarar vardır.
Kalite mutlaka karşılığını verir
Pazarlama iletişiminde aslolan hikâyedir. Günümüzde artık ürün değil ‘hikâye’ satılıyor. Son günlerde duyduğum en güzel hikâye de Bodrum mandalinası üzerine. Etkilendim ve hemen internetten 9 kilo ısmarladım. (Diğer seçenekler 3 ve 6 kg.) Bakın olayın hikâyesi nasıl?
Bodrum’u bir takım rantçılar beton ve taş yığını haline getirmeye çalışırken bir aile de çıkıyor ve portakal, mandalina bahçelerini koruma altına almaya karar verip direnmeyi seçiyor. Şimdi de internetten satış yapıyorlar. Hem de internetten alışveriş meselesinde durumun hâlâ riskler taşıdığını ortaya koyan araştırmalara rağmen.
Kaspersky Lab ve B2B International tarafından Kasım başında açıklanan araştırma sonuçlarına göre, dünya genelindeki İnternet kullanıcılarının %49’u, Türkiye’de ise yüzde 61’i online alışveriş yaparken ya da para transferi gerçekleştirirken kendilerini güvende hissetmediklerini söylemiş.
Yazı arasına kendiliğinden dahil olan bu anket bilgisi sonrasında yine Bodrum mandalinasına sahip çıkan ailenin kahramanlık öyküsüne dönelim. Bodrum’da bahçelerin terk edildiği, üreticilerin turizme yöneldiği yıllardan yakınan ve bu durumu bir talihsizlik olarak yaşamak istemeyen 90 yaşındaki Ömer Aras Bey, oğlu Erman Aras ile birlikte geliştirdiği projeyle ağaçları e-ticaret yoluyla mandalina satarak yaşatabileceğini kanıtlıyor. Ömer Bey, aynı zamanda Bodrum’da İtalya’nın fahri konsolosu olduğu için ‘Çiftçi diplomat’ lakabıyla tanınıyormuş. Diyormuş ki:
“Çiftçilik hayatımdır. Vazgeçmem. İnsanı yaşatan tabiattır. Ha çocuk, ha ağaç; ikisini de emek emek büyütürsün. Çocuk bir süre sonra kendi ayakları üstünde durmayı öğrenir ve kendi yuvasını kurar. Ağaçlar ise sen yaşadıkça seninle birlikte. Mandalina kazandırmıyor. Mandalina üretimi arttı ama günün ekonomik şartları maliyetleri yükseltti. Bahçelerin yerlerinde binalar mantar gibi bitmeye başladı. Bodrum’un geleceğini belirleyen şey, kuralsızca genişleyen yapılaşma. Buna rağmen tek bir ağacımı dahi kesmedim. Çocuğum onlar benim. Kim çocuğunu yola atar?”
Bu kahramanlık hikâyesinden etkilenmemek mümkün değil. Ismarlamakla kalmayıp, çevremizdeki dostlarımıza da anlatmaya başladık. Ömer Aras ailesinin bu projesi umarız başkalarına da örnek olur ve yaygınlık kazanır.
Bodrummandalini.com adresini ziyaret etmenizi tavsiye ederiz.
İngilizlerin ünlü lafıdır:
Quality pays. (Yaklaşık anlamı: Kalite mutlaka karşılığını verir.)
Bu kadar ağırına raslamamıştık
Uzun zamandır televizyonda ‘didişme’ programlarını izlemiyoruz. O nedenle de gözümüzden kaçmış. Arkadaşlarımız uyardı. Bir futbol programında Ömer Çavuşoğlu demiş ki: (Affınıza sığınarak alıntılıyorum)
“Kucağımdan senin gibi kaç albay, general geçti.”
Etrafa ayar vermek , terbiye ve edep kuralları öğretmek haddimiz değildir. Ancak bu güne kadar Silahlı Kuvvetler’e bundan daha ağır bir hakaret edildiğine tanık olmamışken bir kurumun itibarının sarsılması ve o kurum efradının rencide edilmesi karşısında alınacak tavır, takınılacak tutumların boyutu ve derinliği bizi ziyadesiyle ilgilendirmektedir. Çünkü mesele tipik bir ‘kriz iletişimi yönetimi’ konusudur.
Ömer Çavuşoğlu’na haddini bildirmesi gerekenlerin suskunluk içinde olmasını anlamak mümkün değildir. Elbette Genel Kurmay’ı kastetmiyoruz. Genel Kurmay, Ömer Çavuşoğlu’nu muhatap almaz. Ancak örneğin Türkiye Emekli Subaylar Derneği (TESUD) gereken yasal ve sözel iletişimle bu itibar meselesine bir an önce sahip çıkmalıydı. Hâla da geç kalınmış değildir. Kamu vicdanının rahatlatılmasına bir an önce vesile olunmasında yarar var.
Üzüntümüz edilen hakaretten çok, verilmeyen reaksiyondandır.