Çift başlı diplomasi dili
14.09.2013 - Yeni Şafak Gazetesi
Mısır'da siyaset aleminin darbeci General Sisi uygulamaları nedeniyle meşruiyeti tartışmalı önemli makamlarını ziyaret ederek görüşmelerde bulunan CHP heyetinin 'siyasi intiharı' çağrıştırabilecek bu 'eylemi', öncelikle CHP içinde tartışılmaktadır. Heyetin orada kaldığı süre içinde siyasi iletişim adına hanelerine yazılacak tek artı puan, 'Buraya Türk hükümetini şikayete gelmedik' şeklindeki ifadeler olmuştur...
Ecevit döneminde izlenen kendi içinde çok büyük bir iddia taşıyan dış politika ataklarına karşılık dönemin muhalefetinin nasıl bir tutum içinde olduğunu arşivlerden biraz karıştırarak işe başlamalarını tavsiye etmek, boynumuzun borcudur.
Dış politikanın duygusal eksenini de oluşturan 'diplomasi dili'ni tek bir ağızın kullanması gerektiği yolundaki temel düsturun, Ecevit dönemi uygulamalarındaki 'insicam', kendilerine yeterli gelmiyorsa Barack Obama ve Vladimir Putin'in 'zaman ve zemin'i hesaplıca dikkate alarak sahneledikleri incelikli ve 'tek ses tek nefes' tonunda yürüyüp giden politikalarına bakmalarında yarar olabilir.
CHP'li iki milletvekili, Sayın Osman Korutürk ve Sayın Loğoğlu'nun açıklamalarındaki 'Mısır ve Türkiye arasında kesilen ilişkileri canlandırmaya yönelik çaba'nın siyasi iletişim açısından anlaşılır olabilmesi ancak şu koşulla mümkün olabilirdi:
Dış politika konusunda 'iki millet arasındaki iletişim' yerine öncelikle 'iki parti arasındaki iletişim'i sağlıklı çalıştırmak ve hükümetle işbirliği halinde bu ziyareti gerçekleştirmek... Zamanında, yine dış politika alanında ve AB platformunda ülke Başbakanını Esed'e benzetme gafıyla sözkonusu sağlıklı ilişkinin önünü kesmemiş bir CHP'nin bu konuda şansı elbette çok daha fazla olabilirdi.
Kendi hükümetiyle arasındaki çelişkilerde bulup çıkaramadığı uzlaşı formülünü, iki ülke arasında aramaya çıkan CHP heyeti, bu eylemini, kısa vadeli siyasi avantajlar için, mevcutta yürüyen dış politika stratejisine (yanlış bulsa bile) köstek olmakla akıllarda kalma riskini göze almış demektir.
Cumhuriyetimizin uzun vadeli siyasi çıkarları, CHP'nin seçime odaklı kısa vadeli siyasi çıkarlarıyla kıyaslanabilir mi? (Cumhuriyeti, siyasi partiyi geçtik; herhangi sıradan bir şirketin üst düzey yöneticisinin, benzer bir eyleme kalkışabileceği düşünülebilir mi?..
CHP'ye akıl hocalığı yapmak sana mı düştü?
Evet bana (da) düştü...
Çünkü demokrasinin KPI'yı (Temel Başarım Göstergesi), kuvvetli muhalefettir, kuvvetli iktidar değil...
Allah 'akıl' 'fikir' ihsan eylesin
Reklamı izleyen bir arkadaşımız, 'Tipik Fransız snobizmi' dedi.
Suikastın 50'nci yılında Amerikalılar elbette hiç hoşlanmamışlar bu reklamdan.
Bir Fransız bahis sitesi şirketi olan Paris Mutuel Urbain'ın (PMU) hazırlattığı ve Amerikalılar'ın tepki gösterdikleri bu reklam filmi, iletişim derslerinde 'kültür ve değerlere dikkat!' bahsinde örnek olarak kullanılacaktır. Kendilerince çok eğlenceli bulduklarını ve filmin montajı sırasında çok güldüklerini tahmin ettiğimiz reklam filmi, anlaşılıyor ki, 'Her şey cin fikir bulmaktır. Gerisi boş laftır' diye düşünen 'lay lay lom, çıtırbom' bir ekip tarafından hazırlanmış.
John F. Kennedy'nin suikast sahnesini, eşinin olay anındaki trajik halini bile komedi olarak canlandırma fikri, hangi reklamcının dahi fikridir bilinmez ama bana kalırsa asıl bu cinfikirli reklam konseptini kabul eden bahis şirketi yöneticisini dikkatle izlemek lazım.
Batı'yı 'demokrasi'nin, Doğu'yu da 'moral değerler'in denetlediği yolundaki saptama, ABD ve Avrupa cephesinde de, dünya tahterevallisinin diğer tarafında dengeyi sağlayan Doğu'nun ağırlığıyla epeyce bir zamandır değişime uğruyor. Hollywood'un 'maneviyat'a vurgu yapan filmleri de, dizileri de peşpeşe bu farklı dünya gerçeğini gözlerimizin içine sokuyor. Tabii bir de akıl ve fikrin uyum içinde bir arada olup olamama durumunu...
Eskiler boşuna 'Allah akıl fikir ihsan eylesin!' dememişler... Yoksa sadece 'Fikir ihsan eylesin!' derlerdi... Reklamın (iletişimin) sadece fikirden ibaret olduğunu ve o fikrin sadece kendisi tarafından bulunabileceği algısını yaymaya ve bu şekilde vazgeçilmeliğinin altını çizmeye çalışan, sonra da yıldızları zaman içinde sönmeye başlayınca, olup biteni anlamakta feci şekilde zorlanan 'dahilerimize' yukarıdaki örneği ve de rahmetli babamın Prof. Dr. Salih Murat Uzdilek'ten naklen bize sık sık söylediği, (anlamını kavramam için yılların geçmesi ve bir sürü hatanın yaşanması gerektiği) o ünlü deyişi bu hafta sonu hediyesi olarak arz etmek isterim:
'İnsan bir gemi, fikri yelkeni, aklı dümeni; kullan gemini göreyim seni!'...
Mısır'da siyaset aleminin darbeci General Sisi uygulamaları nedeniyle meşruiyeti tartışmalı önemli makamlarını ziyaret ederek görüşmelerde bulunan CHP heyetinin 'siyasi intiharı' çağrıştırabilecek bu 'eylemi', öncelikle CHP içinde tartışılmaktadır. Heyetin orada kaldığı süre içinde siyasi iletişim adına hanelerine yazılacak tek artı puan, 'Buraya Türk hükümetini şikayete gelmedik' şeklindeki ifadeler olmuştur...
Ecevit döneminde izlenen kendi içinde çok büyük bir iddia taşıyan dış politika ataklarına karşılık dönemin muhalefetinin nasıl bir tutum içinde olduğunu arşivlerden biraz karıştırarak işe başlamalarını tavsiye etmek, boynumuzun borcudur.
Dış politikanın duygusal eksenini de oluşturan 'diplomasi dili'ni tek bir ağızın kullanması gerektiği yolundaki temel düsturun, Ecevit dönemi uygulamalarındaki 'insicam', kendilerine yeterli gelmiyorsa Barack Obama ve Vladimir Putin'in 'zaman ve zemin'i hesaplıca dikkate alarak sahneledikleri incelikli ve 'tek ses tek nefes' tonunda yürüyüp giden politikalarına bakmalarında yarar olabilir.
CHP'li iki milletvekili, Sayın Osman Korutürk ve Sayın Loğoğlu'nun açıklamalarındaki 'Mısır ve Türkiye arasında kesilen ilişkileri canlandırmaya yönelik çaba'nın siyasi iletişim açısından anlaşılır olabilmesi ancak şu koşulla mümkün olabilirdi:
Dış politika konusunda 'iki millet arasındaki iletişim' yerine öncelikle 'iki parti arasındaki iletişim'i sağlıklı çalıştırmak ve hükümetle işbirliği halinde bu ziyareti gerçekleştirmek... Zamanında, yine dış politika alanında ve AB platformunda ülke Başbakanını Esed'e benzetme gafıyla sözkonusu sağlıklı ilişkinin önünü kesmemiş bir CHP'nin bu konuda şansı elbette çok daha fazla olabilirdi.
Kendi hükümetiyle arasındaki çelişkilerde bulup çıkaramadığı uzlaşı formülünü, iki ülke arasında aramaya çıkan CHP heyeti, bu eylemini, kısa vadeli siyasi avantajlar için, mevcutta yürüyen dış politika stratejisine (yanlış bulsa bile) köstek olmakla akıllarda kalma riskini göze almış demektir.
Cumhuriyetimizin uzun vadeli siyasi çıkarları, CHP'nin seçime odaklı kısa vadeli siyasi çıkarlarıyla kıyaslanabilir mi? (Cumhuriyeti, siyasi partiyi geçtik; herhangi sıradan bir şirketin üst düzey yöneticisinin, benzer bir eyleme kalkışabileceği düşünülebilir mi?..
CHP'ye akıl hocalığı yapmak sana mı düştü?
Evet bana (da) düştü...
Çünkü demokrasinin KPI'yı (Temel Başarım Göstergesi), kuvvetli muhalefettir, kuvvetli iktidar değil...
Allah 'akıl' 'fikir' ihsan eylesin
Reklamı izleyen bir arkadaşımız, 'Tipik Fransız snobizmi' dedi.
Suikastın 50'nci yılında Amerikalılar elbette hiç hoşlanmamışlar bu reklamdan.
Bir Fransız bahis sitesi şirketi olan Paris Mutuel Urbain'ın (PMU) hazırlattığı ve Amerikalılar'ın tepki gösterdikleri bu reklam filmi, iletişim derslerinde 'kültür ve değerlere dikkat!' bahsinde örnek olarak kullanılacaktır. Kendilerince çok eğlenceli bulduklarını ve filmin montajı sırasında çok güldüklerini tahmin ettiğimiz reklam filmi, anlaşılıyor ki, 'Her şey cin fikir bulmaktır. Gerisi boş laftır' diye düşünen 'lay lay lom, çıtırbom' bir ekip tarafından hazırlanmış.
John F. Kennedy'nin suikast sahnesini, eşinin olay anındaki trajik halini bile komedi olarak canlandırma fikri, hangi reklamcının dahi fikridir bilinmez ama bana kalırsa asıl bu cinfikirli reklam konseptini kabul eden bahis şirketi yöneticisini dikkatle izlemek lazım.
Batı'yı 'demokrasi'nin, Doğu'yu da 'moral değerler'in denetlediği yolundaki saptama, ABD ve Avrupa cephesinde de, dünya tahterevallisinin diğer tarafında dengeyi sağlayan Doğu'nun ağırlığıyla epeyce bir zamandır değişime uğruyor. Hollywood'un 'maneviyat'a vurgu yapan filmleri de, dizileri de peşpeşe bu farklı dünya gerçeğini gözlerimizin içine sokuyor. Tabii bir de akıl ve fikrin uyum içinde bir arada olup olamama durumunu...
Eskiler boşuna 'Allah akıl fikir ihsan eylesin!' dememişler... Yoksa sadece 'Fikir ihsan eylesin!' derlerdi... Reklamın (iletişimin) sadece fikirden ibaret olduğunu ve o fikrin sadece kendisi tarafından bulunabileceği algısını yaymaya ve bu şekilde vazgeçilmeliğinin altını çizmeye çalışan, sonra da yıldızları zaman içinde sönmeye başlayınca, olup biteni anlamakta feci şekilde zorlanan 'dahilerimize' yukarıdaki örneği ve de rahmetli babamın Prof. Dr. Salih Murat Uzdilek'ten naklen bize sık sık söylediği, (anlamını kavramam için yılların geçmesi ve bir sürü hatanın yaşanması gerektiği) o ünlü deyişi bu hafta sonu hediyesi olarak arz etmek isterim:
'İnsan bir gemi, fikri yelkeni, aklı dümeni; kullan gemini göreyim seni!'...