Devekuşu sendromuna devam
15 tEMMUZ 2014
CHP kendi yaptırdığı anket sonuçlarını açıklamasa yukarıdaki başlığı atmayacaktık. Araştırmalarına göre Tayyip Bey ile Ekmel Bey'in arasında, şunun şurasında 1.7 puanlık fark kalmış. Ayrıca Ekmel Bey'in danışmanına da bakacak olursak kampanya sloganının bu kadar çok tartışılması, stratejinin son derece doğru olduğunu gösteriyormuş. Aklımıza hemen yerel seçimlerden kısa bir süre önce CHP yetkililerinden Umut Oran Bey'in yaptığı açıklama geliverdi:
'Araştırmalara göre AK Parti 30'lara doğru gerilerken CHP 40'lara doğru yaklaşıyor.'
Sonra sonuçları hep beraber görmüştük. Şimdi benzer bir kafayı kuma gömme hadisesi Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de sözkonusu gibi görünüyor. Aşağıdaki tabloda dokuz araştırma şirketinin anket sonuçları var. Bütün bunları bir yana bırakarak CHP'nin devekuşu sendromlu anketine hedef kitlesini inandırmaya çalışmasına bir anlam vermek kolay değil.
İşin tuhaf yanı asıl şurada: Beklentiyi arzularınızla demlendirip böyle konumladığınızda sonradan düşkırıklığı daha büyük oluyor. İletişimin o meşhur formülünü hatırlatalım: Tatmin = Algı – Beklenti.
Gazze için duyarlılık artırmak...
Anadolu Ajansı, Gazze'nin üç dilde 24 saat nabzını tutarak haber hizmeti verirken Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Kemal Öztürk'ün Twitter'dan paylaştığı şu bilginin satır aralarını okumamızda yarar var:
'DİKKAT: Parçalanmış insan bedeni fotoğrafları yayınlamak duyarlılığı ARTTIRMAZ tam tersi AZALTIR ve psikolojik zarar verir.'
Güneydoğu sorununun içimizi tüketircesine onlarca yıla yayılmasının temel nedenlerinden biri medyamızın bu konuda yürek dağlayan fotoğrafları seçme konusundaki tartışılmaz becerisinin(!) rolü az değildir. Gördükçe kahrolan ve bu caniliğe nasıl karşılık vermesi gerektiğini kestiremeyen 'duyarlı insan', çıkış yolunu nasıl bulur dersiniz? Bir daha görmemek onu bu çok büyük ve tekrarlanan kahır deneyimini zorunlu olarak yaşatmaktan koruyorsa, dayatma biçiminde karşısına her çıkışında gözünü kapatmayı, başını çevirmeyi ister istemez, refleks haline getirmez mi? Belki de kanıksamanın ilk adımıdır, gözlerini hakikate kapatmak.
Düşünce insanları ise gözlerini kapatma refleksi edinmenin yanı sıra bu hakikatin kaç perdeyle üst üste örtülerek karşımıza bir ceset olarak çıktığını çok iyi bildiklerinden, çığlıklara, feryatlara duydukları saygı gereği olabildiğince soğukkanlı kalmayı başarabildiklerinden, gerçeklikleri doğru okuyabilme konusunda diğerlerinden bir adım öne çıkabiliyor. Ayrıca bu da mizaçla ilgili ve çok anlaşılabilir bir insanlık hali değil midir? Bize kalırsa, 'duyarlılıkları azaltan' körgözüm parmağına yayıncılık yerine akl-ı selimden kopmadan İsrail'in akılları, vicdanları isyan ettiren bu savaş politikasına karşı durmak, özellikle kamu diplomasisinde de Filistin'e destek çıkabilmek iletişim açısından en doğru adımlardır.
Gazze için duyarlılık, acılı insanların feryadına işaret etmek ve siyasi iletişim boyutunda da onların yanında olduğunuzu dünyaya ilan ederek sağlanabilir. Feryatların nedeni olan ölümleri bizzat teşhir ederek değil...
Savaş fotoğrafları göstererek savaşlar engellenebilir mi? Birinci ve İkinci Dünya Savaşı'yla ilgili bugün izlediğimiz belgesellere bakarak denilebilir ki; eğer o yılların medyası yayılma gücü anlamında bugünküne denk bir teknolojinin sahibi olsaydı ve parçalanmış cesetleri
bir propoganda yöntemi olarak gösterme ahmaklığında bulunulsaydı ne olurdu? Bu büyük savaşlar bildiğimiz tarihlerde biter miydi sizce?
'Araştırmalara göre AK Parti 30'lara doğru gerilerken CHP 40'lara doğru yaklaşıyor.'
Sonra sonuçları hep beraber görmüştük. Şimdi benzer bir kafayı kuma gömme hadisesi Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de sözkonusu gibi görünüyor. Aşağıdaki tabloda dokuz araştırma şirketinin anket sonuçları var. Bütün bunları bir yana bırakarak CHP'nin devekuşu sendromlu anketine hedef kitlesini inandırmaya çalışmasına bir anlam vermek kolay değil.
İşin tuhaf yanı asıl şurada: Beklentiyi arzularınızla demlendirip böyle konumladığınızda sonradan düşkırıklığı daha büyük oluyor. İletişimin o meşhur formülünü hatırlatalım: Tatmin = Algı – Beklenti.
Gazze için duyarlılık artırmak...
Anadolu Ajansı, Gazze'nin üç dilde 24 saat nabzını tutarak haber hizmeti verirken Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Kemal Öztürk'ün Twitter'dan paylaştığı şu bilginin satır aralarını okumamızda yarar var:
'DİKKAT: Parçalanmış insan bedeni fotoğrafları yayınlamak duyarlılığı ARTTIRMAZ tam tersi AZALTIR ve psikolojik zarar verir.'
Güneydoğu sorununun içimizi tüketircesine onlarca yıla yayılmasının temel nedenlerinden biri medyamızın bu konuda yürek dağlayan fotoğrafları seçme konusundaki tartışılmaz becerisinin(!) rolü az değildir. Gördükçe kahrolan ve bu caniliğe nasıl karşılık vermesi gerektiğini kestiremeyen 'duyarlı insan', çıkış yolunu nasıl bulur dersiniz? Bir daha görmemek onu bu çok büyük ve tekrarlanan kahır deneyimini zorunlu olarak yaşatmaktan koruyorsa, dayatma biçiminde karşısına her çıkışında gözünü kapatmayı, başını çevirmeyi ister istemez, refleks haline getirmez mi? Belki de kanıksamanın ilk adımıdır, gözlerini hakikate kapatmak.
Düşünce insanları ise gözlerini kapatma refleksi edinmenin yanı sıra bu hakikatin kaç perdeyle üst üste örtülerek karşımıza bir ceset olarak çıktığını çok iyi bildiklerinden, çığlıklara, feryatlara duydukları saygı gereği olabildiğince soğukkanlı kalmayı başarabildiklerinden, gerçeklikleri doğru okuyabilme konusunda diğerlerinden bir adım öne çıkabiliyor. Ayrıca bu da mizaçla ilgili ve çok anlaşılabilir bir insanlık hali değil midir? Bize kalırsa, 'duyarlılıkları azaltan' körgözüm parmağına yayıncılık yerine akl-ı selimden kopmadan İsrail'in akılları, vicdanları isyan ettiren bu savaş politikasına karşı durmak, özellikle kamu diplomasisinde de Filistin'e destek çıkabilmek iletişim açısından en doğru adımlardır.
Gazze için duyarlılık, acılı insanların feryadına işaret etmek ve siyasi iletişim boyutunda da onların yanında olduğunuzu dünyaya ilan ederek sağlanabilir. Feryatların nedeni olan ölümleri bizzat teşhir ederek değil...
Savaş fotoğrafları göstererek savaşlar engellenebilir mi? Birinci ve İkinci Dünya Savaşı'yla ilgili bugün izlediğimiz belgesellere bakarak denilebilir ki; eğer o yılların medyası yayılma gücü anlamında bugünküne denk bir teknolojinin sahibi olsaydı ve parçalanmış cesetleri
bir propoganda yöntemi olarak gösterme ahmaklığında bulunulsaydı ne olurdu? Bu büyük savaşlar bildiğimiz tarihlerde biter miydi sizce?