Farkındalık iletişimle sağlanır
16.01.2014 - Yeni Şafak Gazetesi
Geçenlerde bir iş adamı ile konuşuyoruz. Diyor ki: 'Bunca krize rağmen finans sistemi hâlâ sapasağlam yerinde duruyor. 'Cumhuriyet tarihinin en büyük krizini yaşıyoruz' diye tepinenler, Cumhuriyet tarihinin en 'dayanaklı' finans sisteminin kurulmuş olması ve sistemin çökmemesi karşısında hayretlerini gizlememekle niyet ve duruşlarını açık ediyorlar!'...
Çelişkili her durum gibi şu günler de turnusal kâğıdı görevi görüyor. Zekâ, akıl, vicdan, memleket – vatan sevgisi, dünya görüşü, çıkar ilişkileri vb... tüm hasletlerin yönü ve miktarı hemen belli oluveriyor...
Bir dönem 'Cemaat'e yakın' olduklarını ileri sürerek piyasadan ihale ve 'iş almaya çalışanlar' bugün Cemaat'i satmış gibi ortaya çıkmıyorlar mı, en 'aşağılık' durumda olanlar da bunlar. Arkadaş, bir zaman Ülkücü, sonra çek senet mafyası yancısı (ülkücülerin hepsinin öyle olduğunu sanarak), sonra birden 'iş icabı' (!) Cemaat'e yakın, şimdi de Tayyipçi (!) ...
Bir de felaket habercileri var. Onlar da hemen belli ediyorlar kendilerini...
'Bekle, çok daha kötüsü geliyor!' diye şeamet tellallığı yapanların sayısı az değil. Eskiden 'Eylül'de piyasalar çökecek. Enflasyon tavan yapacak!' diye yazan finans yazarı 'gurular' vardı... Onlardan beter bunlar. Ecnebi aydınımızın deyişiyle söyleyelim: 'Wishful thinking!' Temenni... Hüsnü kuruntu yani...
Ekonomi dünyasındaki belirgin biçimde pompalanan 'Kötü günler kapıda!' haberlerinin geri planında Soğuk Savaş döneminin kaba siyaset literatüründen kalma 'dış mihraklar' kavramını, bu arkadaşlara bakacak olursak, boşuna arıyormuşuz.
Ülkenin ekonomik açıdan son on yıldır nereden nereye geldiği üzerine söylenenleri, 'Sen yolsuzluklardan haber ver' diyerek dinlemeyenlerin, aslında tüm sorularına yanıt beklemedikleri, nasılsa zaten her şeyi bildikleri apaçık ortada değil mi? Alaycı tonla ifade ettikleri 'Dış mihrak' faktörü eğer söz konusu değilse, ekonomi dünyasında 17 Aralık öncesi ile sonrası arasındaki farkı halka nasıl anlatacaklar acaba?
'Demokrasinin İşleyişi ve Hukuk Devleti' konulu bir seminere davet edilen ABD Barolar Birliği Başkanı James R. Silkenat kürsüye çıkınca üzüntülerini ifade etmeden geçmek istememiş. Baro Başkanı olmadan önce mesleki nedenlerle Türkiye'yi ziyaret etmek istediğinde kendisine 'Çok iyi bir zaman. Çünkü hiç siyaset, ekonomi ve hukuk sorunları yok.' demişler. (Allah allah, hiç öyle sütliman, sorunsuz bir zamanımız olduğunu biz bile hatırlamıyoruz.) Baro Başkanı 'Şimdi ise 'iyi zaman' tartışılır hale geldi' diye konuşmuş seminerde. Üzülüyorlar, çok üzülüyorlar...
Ali Babacan'ın da vurguladığı gibi hukuk ve demokrasinin olmadığı yerde gelişmiş ekonomiden de söz edilemiyorsa, devlet erkini elinde bulunduranların ortada tüm açıklığıyla görünen büyük oyun marifetiyle çekilmek istenen meşru olmayan kulvarların çok 'farkında' olarak 'farklılığının' altını belirgin biçimde çizmesi lazım.
Bu savaşı iletişimi iyi yöneten kazanır komployu iyi yöneten değil. Bu çerçevede, örneğin son Büyükelçiler toplantısı son derece önemli bir adımdır. Elçilerimizi birer iletişim mühendis ve mimarı haline getirebilir ve ortak bir projede sinerji yaratmalarını sağlayabilirsek, şu 'dış mihrak' muhabbeti anlamını yavaş yavaş yitirebilir...
Metin Feyzioğlu düş kırıklığı
Hekimliğe soyunan biri 'Ben bizim hekimlere hiç güvenmiyorum' dese... Yadırgarız değil mi? Gelecekte kendisine çok ciddi bir siyasi kariyer atfedilmiş olan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun kendi soyunacağı sektörü toptancı bir zihniyetle reddetmesi ve durduk yerde'Siyasetçilere güvenmiyorum' diye 'popülistlik' yapması aynı ölçüde yadırganmıştır...
Üslubu, davranışlarıyla özellikle şu mevcut alternatifsizlikle karışık kaos ortamında özlenen bir muhalefet rengi olabileceği duygusunu uyandırmıştı. Biz de 'Türk siyaset hayatında kuvvetli ve dirayetli muhalefet' ihtiyacını zaman zaman vurgulayan Başbakan gibi ümitlenip kendisinin 'CHP'ye yakışabileceğini' ileri sürmüştük. Mürekkebimiz kurumadan o açıklama geldi. Henüz bu görüşümüzden geri adım atmış değiliz ama siyasi iletişimin alfabesi sayılabilecek bu ifade kusuruyla herkes gibi biraz düş kırıklığına uğradığımızı da kayıtlara geçelim.
Ben hâlâ muhalefetin Metin Feyzioğlu'ndan öğreneceği bir şeyler olduğu kanısındayım.
Geçenlerde bir iş adamı ile konuşuyoruz. Diyor ki: 'Bunca krize rağmen finans sistemi hâlâ sapasağlam yerinde duruyor. 'Cumhuriyet tarihinin en büyük krizini yaşıyoruz' diye tepinenler, Cumhuriyet tarihinin en 'dayanaklı' finans sisteminin kurulmuş olması ve sistemin çökmemesi karşısında hayretlerini gizlememekle niyet ve duruşlarını açık ediyorlar!'...
Çelişkili her durum gibi şu günler de turnusal kâğıdı görevi görüyor. Zekâ, akıl, vicdan, memleket – vatan sevgisi, dünya görüşü, çıkar ilişkileri vb... tüm hasletlerin yönü ve miktarı hemen belli oluveriyor...
Bir dönem 'Cemaat'e yakın' olduklarını ileri sürerek piyasadan ihale ve 'iş almaya çalışanlar' bugün Cemaat'i satmış gibi ortaya çıkmıyorlar mı, en 'aşağılık' durumda olanlar da bunlar. Arkadaş, bir zaman Ülkücü, sonra çek senet mafyası yancısı (ülkücülerin hepsinin öyle olduğunu sanarak), sonra birden 'iş icabı' (!) Cemaat'e yakın, şimdi de Tayyipçi (!) ...
Bir de felaket habercileri var. Onlar da hemen belli ediyorlar kendilerini...
'Bekle, çok daha kötüsü geliyor!' diye şeamet tellallığı yapanların sayısı az değil. Eskiden 'Eylül'de piyasalar çökecek. Enflasyon tavan yapacak!' diye yazan finans yazarı 'gurular' vardı... Onlardan beter bunlar. Ecnebi aydınımızın deyişiyle söyleyelim: 'Wishful thinking!' Temenni... Hüsnü kuruntu yani...
Ekonomi dünyasındaki belirgin biçimde pompalanan 'Kötü günler kapıda!' haberlerinin geri planında Soğuk Savaş döneminin kaba siyaset literatüründen kalma 'dış mihraklar' kavramını, bu arkadaşlara bakacak olursak, boşuna arıyormuşuz.
Ülkenin ekonomik açıdan son on yıldır nereden nereye geldiği üzerine söylenenleri, 'Sen yolsuzluklardan haber ver' diyerek dinlemeyenlerin, aslında tüm sorularına yanıt beklemedikleri, nasılsa zaten her şeyi bildikleri apaçık ortada değil mi? Alaycı tonla ifade ettikleri 'Dış mihrak' faktörü eğer söz konusu değilse, ekonomi dünyasında 17 Aralık öncesi ile sonrası arasındaki farkı halka nasıl anlatacaklar acaba?
'Demokrasinin İşleyişi ve Hukuk Devleti' konulu bir seminere davet edilen ABD Barolar Birliği Başkanı James R. Silkenat kürsüye çıkınca üzüntülerini ifade etmeden geçmek istememiş. Baro Başkanı olmadan önce mesleki nedenlerle Türkiye'yi ziyaret etmek istediğinde kendisine 'Çok iyi bir zaman. Çünkü hiç siyaset, ekonomi ve hukuk sorunları yok.' demişler. (Allah allah, hiç öyle sütliman, sorunsuz bir zamanımız olduğunu biz bile hatırlamıyoruz.) Baro Başkanı 'Şimdi ise 'iyi zaman' tartışılır hale geldi' diye konuşmuş seminerde. Üzülüyorlar, çok üzülüyorlar...
Ali Babacan'ın da vurguladığı gibi hukuk ve demokrasinin olmadığı yerde gelişmiş ekonomiden de söz edilemiyorsa, devlet erkini elinde bulunduranların ortada tüm açıklığıyla görünen büyük oyun marifetiyle çekilmek istenen meşru olmayan kulvarların çok 'farkında' olarak 'farklılığının' altını belirgin biçimde çizmesi lazım.
Bu savaşı iletişimi iyi yöneten kazanır komployu iyi yöneten değil. Bu çerçevede, örneğin son Büyükelçiler toplantısı son derece önemli bir adımdır. Elçilerimizi birer iletişim mühendis ve mimarı haline getirebilir ve ortak bir projede sinerji yaratmalarını sağlayabilirsek, şu 'dış mihrak' muhabbeti anlamını yavaş yavaş yitirebilir...
Metin Feyzioğlu düş kırıklığı
Hekimliğe soyunan biri 'Ben bizim hekimlere hiç güvenmiyorum' dese... Yadırgarız değil mi? Gelecekte kendisine çok ciddi bir siyasi kariyer atfedilmiş olan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun kendi soyunacağı sektörü toptancı bir zihniyetle reddetmesi ve durduk yerde'Siyasetçilere güvenmiyorum' diye 'popülistlik' yapması aynı ölçüde yadırganmıştır...
Üslubu, davranışlarıyla özellikle şu mevcut alternatifsizlikle karışık kaos ortamında özlenen bir muhalefet rengi olabileceği duygusunu uyandırmıştı. Biz de 'Türk siyaset hayatında kuvvetli ve dirayetli muhalefet' ihtiyacını zaman zaman vurgulayan Başbakan gibi ümitlenip kendisinin 'CHP'ye yakışabileceğini' ileri sürmüştük. Mürekkebimiz kurumadan o açıklama geldi. Henüz bu görüşümüzden geri adım atmış değiliz ama siyasi iletişimin alfabesi sayılabilecek bu ifade kusuruyla herkes gibi biraz düş kırıklığına uğradığımızı da kayıtlara geçelim.
Ben hâlâ muhalefetin Metin Feyzioğlu'ndan öğreneceği bir şeyler olduğu kanısındayım.