Gerçeklik (realite) ve hız her zaman kazandırır
26 Mart 2016 - Yeni Şafak
Parantez içinde, (realite) yazmamız bir endişeden kaynaklanmaktadır. Çünkü Türkçe'de gerçek (hakikat) ile gerçeklik (realite) sıklıkla birbirleriyle karıştırılır… Almanca'da da belki bir ölçüde daha az oranda benzer bir karmaşa yaşanabilir: Wahrheit – Wirklichkeit… İngilizce'de ise ses uyumu olmadığı için çok açıktır olay: Truth ve Reality…
Türkiye'de halka gerçekliği (realiteyi) açıkça söyleyen ekonomi ve finans konularından sorumlu hükümet üyesi modeli, Kemal Derviş'ten bu yana gayet iyi çalışmaktadır. Kemal Derviş, sosyal demokratlığı tutup bir o yana bir bu yana yalpalamasaymış ve de rahmetli İsmail Cem'i 'sattığına' ilişkin bir algı yaratmasaymış, siyasi ikbali pek bir parlak olabilirmiş…
Ali Babacan ile Mehmet Şimşek'in üslupları yukarıdaki tanıma hayli uyar… Bu nedenle de hükümetin halk nezdindeki güven endeksini yükseltirler. Hamasi nutuklarla siyasi ikbal arayan politikacı, ne kadar 'cazgırlık' yaparsa, o kadar zarar verir iktidarın güven algısına…
Mehmet Şimşek, son konuşmalarından birinde “Türkiye'nin enflasyonda düşük haneye geçmesi gerekiyor” demiş ve devam etmiş: “Reform gündemiyle Türkiye'nin risk primi ve faiz oranları daha düşük olabilirdi, sorun düşük tasarruf”.
Şimşek, küresel ekonomik sorunların etkisine de şöyle değinmiş:“Türkiye'nin sisteminde dış kaynağa ihtiyacı var ama küresel ekonomik sorunlar nedeniyle gelişmekte olan ülkelere olumlu bakılmıyor. Türkiye'de tasarrufları artırmamız lazım, kamuda bunu başardık. Beklentimiz vatandaşlardan da tasarruflarını artırmaları”.
Mehmet Şimşek'in bu tür konulara meraklı biri olarak anlamakta güçlük çektiğim bir açıklaması ise şöyle: “Son yıllarda kurumların kalitesine dönük algı bozulması var, bunu iyileştirmemiz lazım. Türkiye'nin orta gelir tuzağından kurtulması, rekabet gücünü artırması için reforma ihtiyacı var; bir saniye kaçacak vaktimiz yok. Enflasyon yüksek hanede takılıp kaldı, tek haneye düşüreceğiz ki faiz de düşsün” …
Cari açıkla ilgili de şöyle görüş bildirmiş:“Cari açık daralıyor ama halen yüksek. Cari açığın yüksek olması rekabette, verimlilikte ve tasarrufta istediğimiz yerde olmadığımızı gösteriyor”.
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek'e göre geçmişte AB ülkemizde ekonomik sosyal ve siyasal anlamda reformların motoru olduğu için, üyelik sürecinin önemsenmesi gerekiyor. “Bugün AB'ye ihtiyacımız var çünkü reformlar için çaba gerekiyor…”
demiş Şimşek…
Muhalefete laf bırakmayan, hükümete 'ısı kalkanı' oluşturan açıklamalar bunlar.
Bir de ısı kalkanı oluşturmakta gecikenler var. Örneğin Volkswagen… 2011 ile 2016 arasında üretilmiş 390 bin Touareg ve 410 binCayenne'ı 'pedallarının yatak bloğunda kilitleme halkasının çözünmüş olma olasılığı' nedeniyle geri çağırdıklarını açıklamış…
Çarşamba günü de 2014 ve 2015 model Passat'lardaki merkezî bir elektronik hata nedeniyle 177 bin aracın geri çağırılacağı duyurulmuştu. VW bünyesinde bulunan bir diğer otomobil markası olan Skoda'nınSuperb'lerinden ise 25 bini geri çağırılmış…
Kriz iletişiminin nasıl yönetilemeyeceğine mükemmel bir örnek veren VW, bu kez de önemli faktörü, yani 'hızlı reaksiyon' unsurunu nasıl ihmal ettiğini ortaya koymuş… “Hızlı realiteye dayalı” iletişim, krizde hayat kurtarabilir.
Bir başka hız ve realitede gecikme örneği ise, eğer gereken hassasiyet gösterilmezse, yakında başta Diyarbakır olmak üzere Güneydoğu'da yaşanabilir. Bu konuda hem Sayın Cumhurbaşkanı hem de Başbakan söz verdiler. PKK'nın harabeye çevirdiği tarihi doku ve kentlerimiz, müthiş bir hızla eski kültürel temelleri ve yapıları hüviyetinde yeniden inşa edilecekler… Bu çok kesin
bir tespittir…
Oysa terör örgütünün yakıp yıktığı yerleşim bölgelerinin el birliğiyle imar edilmesi için müteahhitlere çağrıda bulunan Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Fatma Güldemet Sarı'nın sözleri, algılamada tereddüt doğurma tehlikesi taşımaktadır:
“Sur'u, İdil'i hep birlikte imar etmeliyiz. Sadece devletin orada olması yetmez. Müteahhit ve mimarlarımızın da burada olması lazım…”
Bu ifade yeterince kesin, keskin ve reel değildir… “Müteahhit ve mimarlar yan çizerse ne olacak, yani?” sorusunu akla getiriverir…
Siyasi iletişimin iki temel unsurunu bir kez daha hatırlayalım:
Realite (hakikat değil, o felsefenin işi) ve hız!..
Türkiye'de halka gerçekliği (realiteyi) açıkça söyleyen ekonomi ve finans konularından sorumlu hükümet üyesi modeli, Kemal Derviş'ten bu yana gayet iyi çalışmaktadır. Kemal Derviş, sosyal demokratlığı tutup bir o yana bir bu yana yalpalamasaymış ve de rahmetli İsmail Cem'i 'sattığına' ilişkin bir algı yaratmasaymış, siyasi ikbali pek bir parlak olabilirmiş…
Ali Babacan ile Mehmet Şimşek'in üslupları yukarıdaki tanıma hayli uyar… Bu nedenle de hükümetin halk nezdindeki güven endeksini yükseltirler. Hamasi nutuklarla siyasi ikbal arayan politikacı, ne kadar 'cazgırlık' yaparsa, o kadar zarar verir iktidarın güven algısına…
Mehmet Şimşek, son konuşmalarından birinde “Türkiye'nin enflasyonda düşük haneye geçmesi gerekiyor” demiş ve devam etmiş: “Reform gündemiyle Türkiye'nin risk primi ve faiz oranları daha düşük olabilirdi, sorun düşük tasarruf”.
Şimşek, küresel ekonomik sorunların etkisine de şöyle değinmiş:“Türkiye'nin sisteminde dış kaynağa ihtiyacı var ama küresel ekonomik sorunlar nedeniyle gelişmekte olan ülkelere olumlu bakılmıyor. Türkiye'de tasarrufları artırmamız lazım, kamuda bunu başardık. Beklentimiz vatandaşlardan da tasarruflarını artırmaları”.
Mehmet Şimşek'in bu tür konulara meraklı biri olarak anlamakta güçlük çektiğim bir açıklaması ise şöyle: “Son yıllarda kurumların kalitesine dönük algı bozulması var, bunu iyileştirmemiz lazım. Türkiye'nin orta gelir tuzağından kurtulması, rekabet gücünü artırması için reforma ihtiyacı var; bir saniye kaçacak vaktimiz yok. Enflasyon yüksek hanede takılıp kaldı, tek haneye düşüreceğiz ki faiz de düşsün” …
Cari açıkla ilgili de şöyle görüş bildirmiş:“Cari açık daralıyor ama halen yüksek. Cari açığın yüksek olması rekabette, verimlilikte ve tasarrufta istediğimiz yerde olmadığımızı gösteriyor”.
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek'e göre geçmişte AB ülkemizde ekonomik sosyal ve siyasal anlamda reformların motoru olduğu için, üyelik sürecinin önemsenmesi gerekiyor. “Bugün AB'ye ihtiyacımız var çünkü reformlar için çaba gerekiyor…”
demiş Şimşek…
Muhalefete laf bırakmayan, hükümete 'ısı kalkanı' oluşturan açıklamalar bunlar.
Bir de ısı kalkanı oluşturmakta gecikenler var. Örneğin Volkswagen… 2011 ile 2016 arasında üretilmiş 390 bin Touareg ve 410 binCayenne'ı 'pedallarının yatak bloğunda kilitleme halkasının çözünmüş olma olasılığı' nedeniyle geri çağırdıklarını açıklamış…
Çarşamba günü de 2014 ve 2015 model Passat'lardaki merkezî bir elektronik hata nedeniyle 177 bin aracın geri çağırılacağı duyurulmuştu. VW bünyesinde bulunan bir diğer otomobil markası olan Skoda'nınSuperb'lerinden ise 25 bini geri çağırılmış…
Kriz iletişiminin nasıl yönetilemeyeceğine mükemmel bir örnek veren VW, bu kez de önemli faktörü, yani 'hızlı reaksiyon' unsurunu nasıl ihmal ettiğini ortaya koymuş… “Hızlı realiteye dayalı” iletişim, krizde hayat kurtarabilir.
Bir başka hız ve realitede gecikme örneği ise, eğer gereken hassasiyet gösterilmezse, yakında başta Diyarbakır olmak üzere Güneydoğu'da yaşanabilir. Bu konuda hem Sayın Cumhurbaşkanı hem de Başbakan söz verdiler. PKK'nın harabeye çevirdiği tarihi doku ve kentlerimiz, müthiş bir hızla eski kültürel temelleri ve yapıları hüviyetinde yeniden inşa edilecekler… Bu çok kesin
bir tespittir…
Oysa terör örgütünün yakıp yıktığı yerleşim bölgelerinin el birliğiyle imar edilmesi için müteahhitlere çağrıda bulunan Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Fatma Güldemet Sarı'nın sözleri, algılamada tereddüt doğurma tehlikesi taşımaktadır:
“Sur'u, İdil'i hep birlikte imar etmeliyiz. Sadece devletin orada olması yetmez. Müteahhit ve mimarlarımızın da burada olması lazım…”
Bu ifade yeterince kesin, keskin ve reel değildir… “Müteahhit ve mimarlar yan çizerse ne olacak, yani?” sorusunu akla getiriverir…
Siyasi iletişimin iki temel unsurunu bir kez daha hatırlayalım:
Realite (hakikat değil, o felsefenin işi) ve hız!..