Günde 45 bin kişi memleketini terk ediyormuş
20 haziran 2015 yeni şafak
1980'lerin ikinci yarısıydı; yani yaklaşık 30 yıl önce. Rahmetli Halit Refiğ ile Sapanca'da uzun Pazar yürüyüşlerinden birindeydim. Konu 'dünyadaki temel çelişki'ye geldi; ben o yıllarda temel çelişkinin sermaye ile emek gücü, işçi sınıfı ile burjuva sınıfı arasında olduğunu, bunun da ülkeler bazında emperyalistler ile az gelişmiş ülkeler arasında tezahür edeceğini düşünüyordum.
Halit bey, ne zaman beni 'haşlayacak' olsa takındığı tavırla, “Bak Aliciğim” dedi ve devam etti; “Önümüzdeki 30 yıl bütün dengeler değişecek. Temel çelişki, çok kaba hatlarıyla söylersek, zengin Kuzey ile yoksul Güney, diğer yandan da bilgiyle cehalet arasında ortaya çıkacak, canlılığın sürdürülebilmesi insanlığın temel sorunu olacak.”
Aradan 30 yıl geçti, o zaman da hak vermeye başlamıştım ama bugün haklılığına tamamen inanıyorum.
Sadece şu anda ekonomimizi, sosyal hayatımızı ciddi bir biçimde çelişkili bir ortama iten 2,5 milyona yakın şefkat ve anlayışa muhtaçSuriyeli, Halit beyi haklı çıkarmakla kalmıyor; bilgi toplumu ve onun ürünleriyle gelişmiş olan ülkelerin bu alanda yerinde sayan ülkelere ekonomik açıdan ve sosyal açıdan ayrıca kültürel açıdan üstünlük sağlaması da Halit beyi haklı çıkartıyor.
Tabii bir de Birleşmiş Göçmenler Ajansı'nın son yayınladığı rakamlar da genel mevcut durum kadar çarpıcı.
Bunların içinde en kritik olanı günde 42 bin 500 kişinin bir başka ülkeye şu veya bu nedenle memleketini terk etmesi. Gidişat konusunda bir fikir vermesi için bazı yıllara ait toplam göçmen rakamlarına bakmakta yarar var; 2005: 37,5 milyon, 2013: 51,2 milyon, 2014: 59,5 milyon.
Bunlar ölçülebilenler. Bir de gözden kaçanlar varmış. Onların ise rakamı hiçbir zaman bilinemeyecek diyorlar.
Bu konuda, temel çelişkilerin nasıl çözülebileceği istikametinde dünyada bilinen sonuç alıcı ciddi bir çalışmanın olduğu şüpheli. Genellikle gelişmekte olan ülkeler kendilerini koruma altına almaya çalışıyorlar ve giderek askeri önlemler ön plana çıkıyor. Bir de gelişmiş ülkelerin başka gezegenlerde yaşam arayışı var ki, bu durum komikliğin sınırlarını dahi zorluyor. Neymiş: “Dünyada kaynaklar tükeniyormuş. Çevre kirliliği, küresel ısınma, iklim değişikliği dünyayı yaşanamaz hale getiriyormuş. Bu yüzden uzayda alternatif gezegenler bulmak tek çözüm yoluymuş.” Bu konuya milyarlar yatıran ülkeler, tabii ki başta ABD ve de iyilik perisi Kanada, karbondioksit emisyonlarının sıfırlanmasına değil, %5 düzeyine çekilmesine bile uzun bir süre imza atmadılar. Gerekçeleri: “Biz bunu ülkelerimizin ağır sanayilerine anlatamayız.” idi.
Bugün dilediğin kadar ihracat yap, gelişmişliğinin tek göstergesi var; kilo başına kaç dolarlık ihracat yapıyorsun? Yani, ihraç ettiğin ürünkatma değeri yüksek, kiloda hafif pahada ağır, bilgi toplumunun son inovasyonlarını içeren bir yapıda değilse, daha çok emek yoğunsa yaptığın ihracatın rekabet gücü açısından pek bir kıymeti harbiyesi yok.
Bu arada Birleşmiş Göçmenler Ajansı'nın konuya ilişkin videosunu şu adreste bulup izlemek mümkün.
Sonuç:
Halit Refiğ üç konuda da haklı çıkmıştı. Tüm temel çelişkiler onun da altını çizdiği gibi, tam 30 yıl sonra bugünün acil gündemini oluşturuyor. Bu durum tabii bizim ülkemiz için geçerli değil; bırakın acili, bizim gündemimizde bile değil.
Ülkemizde, çevreciler ile doğacıların birbirini yediği ortamda (ben aralarındaki çelişki ve temel farkları hâlâ tam olarak anlamış değilim), “Ben çevreciyim, sen çevrecisin, onlar daha çevreci” gibi muhabbetlerle vakit geçirmek yerine yukarıdaki üç temel çelişki ile ilgili ciddi politikalar üretmek ve kamu vicdanını bu üç temel çelişkiye hazırlamak, insanlarımızı ikna etmek, gelecek tasarımı içinde alınacak önlemlere destek sağlamak için bu kez içeriye dönük bir tür 'kamu diplomasisi' yaklaşımı uygulamanın vakti gelip geçmekte.
Halit bey, ne zaman beni 'haşlayacak' olsa takındığı tavırla, “Bak Aliciğim” dedi ve devam etti; “Önümüzdeki 30 yıl bütün dengeler değişecek. Temel çelişki, çok kaba hatlarıyla söylersek, zengin Kuzey ile yoksul Güney, diğer yandan da bilgiyle cehalet arasında ortaya çıkacak, canlılığın sürdürülebilmesi insanlığın temel sorunu olacak.”
Aradan 30 yıl geçti, o zaman da hak vermeye başlamıştım ama bugün haklılığına tamamen inanıyorum.
Sadece şu anda ekonomimizi, sosyal hayatımızı ciddi bir biçimde çelişkili bir ortama iten 2,5 milyona yakın şefkat ve anlayışa muhtaçSuriyeli, Halit beyi haklı çıkarmakla kalmıyor; bilgi toplumu ve onun ürünleriyle gelişmiş olan ülkelerin bu alanda yerinde sayan ülkelere ekonomik açıdan ve sosyal açıdan ayrıca kültürel açıdan üstünlük sağlaması da Halit beyi haklı çıkartıyor.
Tabii bir de Birleşmiş Göçmenler Ajansı'nın son yayınladığı rakamlar da genel mevcut durum kadar çarpıcı.
Bunların içinde en kritik olanı günde 42 bin 500 kişinin bir başka ülkeye şu veya bu nedenle memleketini terk etmesi. Gidişat konusunda bir fikir vermesi için bazı yıllara ait toplam göçmen rakamlarına bakmakta yarar var; 2005: 37,5 milyon, 2013: 51,2 milyon, 2014: 59,5 milyon.
Bunlar ölçülebilenler. Bir de gözden kaçanlar varmış. Onların ise rakamı hiçbir zaman bilinemeyecek diyorlar.
Bu konuda, temel çelişkilerin nasıl çözülebileceği istikametinde dünyada bilinen sonuç alıcı ciddi bir çalışmanın olduğu şüpheli. Genellikle gelişmekte olan ülkeler kendilerini koruma altına almaya çalışıyorlar ve giderek askeri önlemler ön plana çıkıyor. Bir de gelişmiş ülkelerin başka gezegenlerde yaşam arayışı var ki, bu durum komikliğin sınırlarını dahi zorluyor. Neymiş: “Dünyada kaynaklar tükeniyormuş. Çevre kirliliği, küresel ısınma, iklim değişikliği dünyayı yaşanamaz hale getiriyormuş. Bu yüzden uzayda alternatif gezegenler bulmak tek çözüm yoluymuş.” Bu konuya milyarlar yatıran ülkeler, tabii ki başta ABD ve de iyilik perisi Kanada, karbondioksit emisyonlarının sıfırlanmasına değil, %5 düzeyine çekilmesine bile uzun bir süre imza atmadılar. Gerekçeleri: “Biz bunu ülkelerimizin ağır sanayilerine anlatamayız.” idi.
Bugün dilediğin kadar ihracat yap, gelişmişliğinin tek göstergesi var; kilo başına kaç dolarlık ihracat yapıyorsun? Yani, ihraç ettiğin ürünkatma değeri yüksek, kiloda hafif pahada ağır, bilgi toplumunun son inovasyonlarını içeren bir yapıda değilse, daha çok emek yoğunsa yaptığın ihracatın rekabet gücü açısından pek bir kıymeti harbiyesi yok.
Bu arada Birleşmiş Göçmenler Ajansı'nın konuya ilişkin videosunu şu adreste bulup izlemek mümkün.
Sonuç:
Halit Refiğ üç konuda da haklı çıkmıştı. Tüm temel çelişkiler onun da altını çizdiği gibi, tam 30 yıl sonra bugünün acil gündemini oluşturuyor. Bu durum tabii bizim ülkemiz için geçerli değil; bırakın acili, bizim gündemimizde bile değil.
Ülkemizde, çevreciler ile doğacıların birbirini yediği ortamda (ben aralarındaki çelişki ve temel farkları hâlâ tam olarak anlamış değilim), “Ben çevreciyim, sen çevrecisin, onlar daha çevreci” gibi muhabbetlerle vakit geçirmek yerine yukarıdaki üç temel çelişki ile ilgili ciddi politikalar üretmek ve kamu vicdanını bu üç temel çelişkiye hazırlamak, insanlarımızı ikna etmek, gelecek tasarımı içinde alınacak önlemlere destek sağlamak için bu kez içeriye dönük bir tür 'kamu diplomasisi' yaklaşımı uygulamanın vakti gelip geçmekte.