Halep oradaysa arşın burada!
23 TEMMUZ 2006
Tanışmamızın zamanı çoktan gelmişti.. Nedenini anlatmaya çalışayım..
İş dünyasında başarının anahtarını verdiğini iddia eden pek çok ‘özlü söz’ vardır. Bunların içinde 21’inci yüzyıla en yakışanı aslında şudur: “İnsanlar geçmişi satar, geleceği satın alırlar!”
İster beğenelim ister beğenmeyelim, “Nerede, o eski günler”, “Biz bir zamanlar aslandık kaplandık, birinci partiydik” muhabbeti bitmiştir. İş ve siyaset dünyası içindeyseniz, bu ‘acı’ gerçeği kabullenmek zorundasınız. Geminizi hangi fırtınalardan hangi başarılarla geçirdiğinizle, “Halep’te kaç arşın atladığınızla” ilgilenenlerin sayısı giderek azalmaktadır. Gemi sağ salim limana geldi mi, gelecek sefere hazır mı? Soru budur artık. “Halep oradaysa arşın burada” ilkesi genel iş yapma biçimi haline gelmiş durumda.
Marka vaadi de bu bağlamda en önemli rolü oynuyor. Uzunca bir süredir, şirket değerlendirmelerinde bugünkü kârlılık oranınıza, satış rakamlarınıza birinci sırada bakılmıyor artık. Varsa yoksa gelecek tasarımı. Gelecekle ilgili vaadiniz.. Ve bunun iletişimini hangi inandırıcılıkla yaptığınız..
Kendisine gelecekte neler yapmayı planladığını soran gazetecilere, mistiklerin sık kullandığı deyişle “My future is my past” (Benim geleceğim geçmişimdir) diye yanıt vermiş olan Churchill’in, o güzelim tavrı iş ve siyaset dünyası için gereğinden fazla romantik bir söylem haline geldi..
Akşam’ın üst yönetiminin teklifini değerlendirirken ben de bu gözlükle baktım. Eğer yanlış okumadıysam Akşam’ın gelecek vaadi ve bana yaptığı günlük yazı yazma teklifi, tam da benim gelecek tasarımımla uyuştu.
Bu uyuşmadan ne çıkacak hep birlikte göreceğiz. Buna siz karar vereceksiniz, yani arşın siz olacaksınız..
Hepinize içten bir merhaba!
Ahmet Ümit ümit verdi
Geçenlerde Ahmet Ümit’le bir TV programında sohbet ediyoruz. Pek çok ortak yanımız var. O Gaziantepli; benim babam Kilisliydi. İkimiz de kebaba bayılıyoruz. O da benim gibi konuşmaya, kendini ifade etmeye meraklı. Tek önemli farkımız; o tüm kültürel derinliğine rağmen dünyayı soldan okumakta hâlâ ısrarlı, bense yıllardır sadece derinlikten yana olmuşum..
Filmciler Ahmet Ümit’in dört kitabını birden satın almışlar. Kukla, Adil Yalçın Alsa Film adına almış. Kavim’ı Plato Film adına Sinan Çetin, Sis ve Gece Leopar Film adına Turgut Yasalar, Bir Ses Böler Geceyi ise Yönetmen Ersan Arsever bağlamış. Çekimler sonbaharda başlıyormuş..
Benim için bu haber çok şey ifade ediyor. Roman, engin burjuva kültürü gerektirir. Polisiye roman bu bağlamda daha da farklı bir titizlik, derinlik ister. Polisiye film ise bu ikisinden çok daha fazla gereksinir o kültürü. Bunları duyunca bayağı ümitlendim Türkiye adına… 80’lerde başlamış olan “Neşeli cahiliye devri” o kadar uzadı, son iki yılda o kadar düzgün sayılacak Türk filmi çakıldı ki, bu olay içimde sinema sanayinin gelişip yeşerebileceğine ilişkin bir umut ışığı yaktı birden.
Ben mazrufa bakarım…
Derimod’un Başkan Yardımcısı Sedef Orman’dan naklen.. Pierre Cardin’e bir sohbette üç tane fotoğraf göstermişler. Giyim kültürü ile ilgili fikrini sormuşlar. Biri Hülya Avşar’ın biraz talihsiz bir fotoğrafıymış. Hani çizmeli ve kendisini biraz kilolu gösteren; ikinicisi Siren Ertan’ın, üçüncüsü de Süreyya Yalçın’n medyada büyük yankı bulan mayosu üzerine giydiği altın rengi sırma işlemeli kaftanlı fotoğrafı…
Yaşlı kurt bakmış bakmış: “Trendlere uygun, ama kendine yakıştıramamış” demiş, Ertan için. Avşar’ın resmini incelemiş:”Bir cevher var, ama ne trendlere uygun, ne de kendisine” demiş. Süreyya Yalçın’ın fotoğrafı üzerinde uzun boylu durmuş Cardin, sonra “Herhalde show olsun diye yapılmış bir şaka” diye buyurmuş, “Mayo üstüne böyle bir şey nasıl giyilir?”
Ben bu görüşe katılmıyorum tabii. Deniz kıyısında öyle dolaşılır mı bilemem. Zarf yanlış olabilir. Ben mazrufa bakarım. Fotoğraf çok hoş.. Sonuçta da fena değil. Süreyya Hanım tanınırlığı alabildiğine artırdı. Şimdi bunu marka vaadi ile destekleyip ticari başarıya dönüştürmesi lazım. Raci Şaşmaz’ın (Kurtlar Vadisi) yeni filminde rol alacakmış. İşte buyurun..
Petrolcülerden ders
Opet Yönetim Kurulu üyesi Nurten Öztürk Hanım anlatırken içinden geçiyordu adeta. 5 milyon dolar bütçe ayırmışlar. Çanakkale’deki köyleri, köylülerin ve bayilerinin katılımıyla onarmaya başlamışlar. Medya haberi, “Tarihe Saygı Projesi ile Gelibolu Yarımadası’nda Cumhuriyet Tarihinin en büyük dayanışması yaşanıyor” diye verdi. Hiç abartmamışlar.
Bigalı, Kilitbahir ve diğerlerine yolunuzu düşürmenizde yarar var. İki şeyi gözlemlemek için. 1. Toplumsal sorumluluk projeleri, katılımlı bir modelle nasıl çalışır. 2. Bu projeler itibara o da ticari başarıya nasıl dönüşür?..
Opet daha önce Temiz Tuvalet ve Yeşil Yol kampanyaları ile gönüllerde taht kurmayı başarmıştı. Aslında aynı tahtı Petrol Ofisi de kurdu. Formula’ya sahip çıkması, bunu yarış ekibi kurarak entegre etmesi, bu entegrasyonu yabancı dergilere verdiği ve İstanbul’u tanıttığı reklamlarla destekleyip Turkish POwer konseptiyle bütünlemesi ders niteliğindedir.
İşin show’u kaçtı..
Futbolun sadece spor olmadığını, iş dünyasında en önemli sektörlerden biri haline geldiğini herkes söylüyor. Bunu Galatasaray yönetim kurulu da biliyor. Bildiklerini biliyorum, çünkü şampiyonluk sonrası onlardan biriyle aramızda şöyle bir konuşma geçmişti:
- UEFA Kupasını doğru dürüst ticari başarıya dönüştüremediniz; hiç değilse bu yılki şampiyonluğu paraya tahvil etmenin yollarını arayın!
- Hiç merak etme Aliciğim, biz her şeyi düşündük. Sen bir an önce kartını al. Bize güven!..
Bir tane değil, üç kart birden aldım. Çok da ciddi bir rakam ödeyerek.. Futbol artık spordan çok show’dur günümüzde. Sinemadaki star sistemi aynen futbolda da geçerlidir. Hakemleri seyretmeye gitmez kimse.
Biz de yeni sezonda yeni show’a hazırlanıyorduk ki, Adnan Polat çıktı, “Kral çıplak!” dedi, bütün ümitleri suya düşürdü: “Çok pahalılar kimseleri alamayız!”... Galiba şu sıra Arjantin’den Somoza’yı ikna etmişler. İş üç nalla bir ata kalmış. Kulübü, ailesi falan da ikna edilecekmiş daha.. Olmazsa biz yine yıllardır seyrettiğimiz takımı izleyecek, akşam eve gelince Fenerbahçe’nin show’una göz ucuyla bakacağız. Belki yine şampiyon olacağız. Ama ağzımızda yine o buruk tatla…
HHH Ben mazrufa bakarım Derİmod'un Başkan Yardımcısı Sedef Orman'dan naklen.. Pierre Cardin'e bir sohbette üç tane fotoğraf göstermişler. Giyim kültürü ile ilgili fikrini sormuşlar. Biri Hülya Avşar'ın biraz talihsiz bir fotoğrafıymış. Hani çizmeli ve kendisini biraz kilolu gösteren; ikincisi Siren Ertan'ın, üçüncüsü de Süreyya Yalçın'ın medyada büyük yankı bulan mayosu üzerine giydiği altın rengi sırma işlemeli kaftanlı fotoğrafı... Yaşlı kurt bakmış bakmış: 'Trendlere uygun, ama kendine yakıştıramamış' demiş, Ertan için. Avşar'ın resmini incelemiş:' Bir cevher var, ama ne trendlere uygun ne de kendisine' demiş. Süreyya Yalçın'ın fotoğrafı üzerinde uzun boylu durmuş Cardin, sonra 'Herhalde show olsun diye yapılmış bir şaka' diye buyurmuş, 'Mayo üstüne böyle bir şey nasıl giyilir?' Ben bu görüşe katılamazdım tabii ki. Deniz kıyısında öyle dolaşılır mı bilemem. Zarf yanlış olabilir. Ben mazrufa bakarım. Fotoğraf çok hoş... Sonuçta da fena değil. Süreyya Hanım tanınırlığı alabildiğine artırdı. Şimdi bunu marka vaadi ile destekleyip ticari başarıya dönüştürmesi lazım. Raci Şaşmaz'ın (Kurtlar Vadisi) yeni filminde rol alacakmış. İşte buyurun...
İş dünyasında başarının anahtarını verdiğini iddia eden pek çok ‘özlü söz’ vardır. Bunların içinde 21’inci yüzyıla en yakışanı aslında şudur: “İnsanlar geçmişi satar, geleceği satın alırlar!”
İster beğenelim ister beğenmeyelim, “Nerede, o eski günler”, “Biz bir zamanlar aslandık kaplandık, birinci partiydik” muhabbeti bitmiştir. İş ve siyaset dünyası içindeyseniz, bu ‘acı’ gerçeği kabullenmek zorundasınız. Geminizi hangi fırtınalardan hangi başarılarla geçirdiğinizle, “Halep’te kaç arşın atladığınızla” ilgilenenlerin sayısı giderek azalmaktadır. Gemi sağ salim limana geldi mi, gelecek sefere hazır mı? Soru budur artık. “Halep oradaysa arşın burada” ilkesi genel iş yapma biçimi haline gelmiş durumda.
Marka vaadi de bu bağlamda en önemli rolü oynuyor. Uzunca bir süredir, şirket değerlendirmelerinde bugünkü kârlılık oranınıza, satış rakamlarınıza birinci sırada bakılmıyor artık. Varsa yoksa gelecek tasarımı. Gelecekle ilgili vaadiniz.. Ve bunun iletişimini hangi inandırıcılıkla yaptığınız..
Kendisine gelecekte neler yapmayı planladığını soran gazetecilere, mistiklerin sık kullandığı deyişle “My future is my past” (Benim geleceğim geçmişimdir) diye yanıt vermiş olan Churchill’in, o güzelim tavrı iş ve siyaset dünyası için gereğinden fazla romantik bir söylem haline geldi..
Akşam’ın üst yönetiminin teklifini değerlendirirken ben de bu gözlükle baktım. Eğer yanlış okumadıysam Akşam’ın gelecek vaadi ve bana yaptığı günlük yazı yazma teklifi, tam da benim gelecek tasarımımla uyuştu.
Bu uyuşmadan ne çıkacak hep birlikte göreceğiz. Buna siz karar vereceksiniz, yani arşın siz olacaksınız..
Hepinize içten bir merhaba!
Ahmet Ümit ümit verdi
Geçenlerde Ahmet Ümit’le bir TV programında sohbet ediyoruz. Pek çok ortak yanımız var. O Gaziantepli; benim babam Kilisliydi. İkimiz de kebaba bayılıyoruz. O da benim gibi konuşmaya, kendini ifade etmeye meraklı. Tek önemli farkımız; o tüm kültürel derinliğine rağmen dünyayı soldan okumakta hâlâ ısrarlı, bense yıllardır sadece derinlikten yana olmuşum..
Filmciler Ahmet Ümit’in dört kitabını birden satın almışlar. Kukla, Adil Yalçın Alsa Film adına almış. Kavim’ı Plato Film adına Sinan Çetin, Sis ve Gece Leopar Film adına Turgut Yasalar, Bir Ses Böler Geceyi ise Yönetmen Ersan Arsever bağlamış. Çekimler sonbaharda başlıyormuş..
Benim için bu haber çok şey ifade ediyor. Roman, engin burjuva kültürü gerektirir. Polisiye roman bu bağlamda daha da farklı bir titizlik, derinlik ister. Polisiye film ise bu ikisinden çok daha fazla gereksinir o kültürü. Bunları duyunca bayağı ümitlendim Türkiye adına… 80’lerde başlamış olan “Neşeli cahiliye devri” o kadar uzadı, son iki yılda o kadar düzgün sayılacak Türk filmi çakıldı ki, bu olay içimde sinema sanayinin gelişip yeşerebileceğine ilişkin bir umut ışığı yaktı birden.
Ben mazrufa bakarım…
Derimod’un Başkan Yardımcısı Sedef Orman’dan naklen.. Pierre Cardin’e bir sohbette üç tane fotoğraf göstermişler. Giyim kültürü ile ilgili fikrini sormuşlar. Biri Hülya Avşar’ın biraz talihsiz bir fotoğrafıymış. Hani çizmeli ve kendisini biraz kilolu gösteren; ikinicisi Siren Ertan’ın, üçüncüsü de Süreyya Yalçın’n medyada büyük yankı bulan mayosu üzerine giydiği altın rengi sırma işlemeli kaftanlı fotoğrafı…
Yaşlı kurt bakmış bakmış: “Trendlere uygun, ama kendine yakıştıramamış” demiş, Ertan için. Avşar’ın resmini incelemiş:”Bir cevher var, ama ne trendlere uygun, ne de kendisine” demiş. Süreyya Yalçın’ın fotoğrafı üzerinde uzun boylu durmuş Cardin, sonra “Herhalde show olsun diye yapılmış bir şaka” diye buyurmuş, “Mayo üstüne böyle bir şey nasıl giyilir?”
Ben bu görüşe katılmıyorum tabii. Deniz kıyısında öyle dolaşılır mı bilemem. Zarf yanlış olabilir. Ben mazrufa bakarım. Fotoğraf çok hoş.. Sonuçta da fena değil. Süreyya Hanım tanınırlığı alabildiğine artırdı. Şimdi bunu marka vaadi ile destekleyip ticari başarıya dönüştürmesi lazım. Raci Şaşmaz’ın (Kurtlar Vadisi) yeni filminde rol alacakmış. İşte buyurun..
Petrolcülerden ders
Opet Yönetim Kurulu üyesi Nurten Öztürk Hanım anlatırken içinden geçiyordu adeta. 5 milyon dolar bütçe ayırmışlar. Çanakkale’deki köyleri, köylülerin ve bayilerinin katılımıyla onarmaya başlamışlar. Medya haberi, “Tarihe Saygı Projesi ile Gelibolu Yarımadası’nda Cumhuriyet Tarihinin en büyük dayanışması yaşanıyor” diye verdi. Hiç abartmamışlar.
Bigalı, Kilitbahir ve diğerlerine yolunuzu düşürmenizde yarar var. İki şeyi gözlemlemek için. 1. Toplumsal sorumluluk projeleri, katılımlı bir modelle nasıl çalışır. 2. Bu projeler itibara o da ticari başarıya nasıl dönüşür?..
Opet daha önce Temiz Tuvalet ve Yeşil Yol kampanyaları ile gönüllerde taht kurmayı başarmıştı. Aslında aynı tahtı Petrol Ofisi de kurdu. Formula’ya sahip çıkması, bunu yarış ekibi kurarak entegre etmesi, bu entegrasyonu yabancı dergilere verdiği ve İstanbul’u tanıttığı reklamlarla destekleyip Turkish POwer konseptiyle bütünlemesi ders niteliğindedir.
İşin show’u kaçtı..
Futbolun sadece spor olmadığını, iş dünyasında en önemli sektörlerden biri haline geldiğini herkes söylüyor. Bunu Galatasaray yönetim kurulu da biliyor. Bildiklerini biliyorum, çünkü şampiyonluk sonrası onlardan biriyle aramızda şöyle bir konuşma geçmişti:
- UEFA Kupasını doğru dürüst ticari başarıya dönüştüremediniz; hiç değilse bu yılki şampiyonluğu paraya tahvil etmenin yollarını arayın!
- Hiç merak etme Aliciğim, biz her şeyi düşündük. Sen bir an önce kartını al. Bize güven!..
Bir tane değil, üç kart birden aldım. Çok da ciddi bir rakam ödeyerek.. Futbol artık spordan çok show’dur günümüzde. Sinemadaki star sistemi aynen futbolda da geçerlidir. Hakemleri seyretmeye gitmez kimse.
Biz de yeni sezonda yeni show’a hazırlanıyorduk ki, Adnan Polat çıktı, “Kral çıplak!” dedi, bütün ümitleri suya düşürdü: “Çok pahalılar kimseleri alamayız!”... Galiba şu sıra Arjantin’den Somoza’yı ikna etmişler. İş üç nalla bir ata kalmış. Kulübü, ailesi falan da ikna edilecekmiş daha.. Olmazsa biz yine yıllardır seyrettiğimiz takımı izleyecek, akşam eve gelince Fenerbahçe’nin show’una göz ucuyla bakacağız. Belki yine şampiyon olacağız. Ama ağzımızda yine o buruk tatla…
HHH Ben mazrufa bakarım Derİmod'un Başkan Yardımcısı Sedef Orman'dan naklen.. Pierre Cardin'e bir sohbette üç tane fotoğraf göstermişler. Giyim kültürü ile ilgili fikrini sormuşlar. Biri Hülya Avşar'ın biraz talihsiz bir fotoğrafıymış. Hani çizmeli ve kendisini biraz kilolu gösteren; ikincisi Siren Ertan'ın, üçüncüsü de Süreyya Yalçın'ın medyada büyük yankı bulan mayosu üzerine giydiği altın rengi sırma işlemeli kaftanlı fotoğrafı... Yaşlı kurt bakmış bakmış: 'Trendlere uygun, ama kendine yakıştıramamış' demiş, Ertan için. Avşar'ın resmini incelemiş:' Bir cevher var, ama ne trendlere uygun ne de kendisine' demiş. Süreyya Yalçın'ın fotoğrafı üzerinde uzun boylu durmuş Cardin, sonra 'Herhalde show olsun diye yapılmış bir şaka' diye buyurmuş, 'Mayo üstüne böyle bir şey nasıl giyilir?' Ben bu görüşe katılamazdım tabii ki. Deniz kıyısında öyle dolaşılır mı bilemem. Zarf yanlış olabilir. Ben mazrufa bakarım. Fotoğraf çok hoş... Sonuçta da fena değil. Süreyya Hanım tanınırlığı alabildiğine artırdı. Şimdi bunu marka vaadi ile destekleyip ticari başarıya dönüştürmesi lazım. Raci Şaşmaz'ın (Kurtlar Vadisi) yeni filminde rol alacakmış. İşte buyurun...