Kamu vicdanını okuyan kazanır
21.12.2013 - Yeni Şafak Gazetesi
Siyasi iletişimin iktidar için yapıldığını bilenler, hedefe giden yolda enformasyon kirliliğinin hiç kimsenin işine yaramayacağını da bilirler. Tarihi günler yaşıyoruz. Çok fazla enformasyon ve bir o kadar da dezenformasyon var. Siyasi muhataplar arasındaki çelişkilerin sertleştiği, halisane niyetlerin yerini, olabilecek en olumsuz duygu ve düşüncelere terk ettiği, böylesi 'çarpan etkisiyle pıtrak gibi çoğalan mesaj' ortamlarında kara propogandanın aradığı en mümbit zemine kavuşacağından kimsenin kuşkusu olmasın.
Görülüyor ki bu dönem 'gaza gelme ve getirilme' dönemidir. Tek merkezden yönetilmesi gereken kriz iletişiminin amacına ulaşmak şöyle dursun, 'ağzı olan konuşuyor'a evrilmesi riskinin de fazlasıyla arttığı bir ortam...
Tam da bu nedenle, tüm siyasi arenada varlık gösterip de sorumlu konumdaki kişi ve kurumlara, katiyen 'içlerinden geldiği gibi' konuşmamaları, ekranlarda bütün ruh hallerini sergilememeleri gerektiğini, psikolojik savaşların akıl ve sağduyu zemininden çıkıldığı takdirde galibinin olamayacağını hatırlatmak boynumuzun borcudur.
Siyasi travmalarda siyasi iletişim konusunda ahkâm kesmenin köyün delisi olmakla eşdeğer sayılabilecek tuhaf bir pozisyon getirdiğini itiraf ve ifade edelim. Ancak iletişim açısından kriz durumlarında hasarın büyüklüğüne orantılı (ne eksik ne de fazla, tam dozunda) reaksiyon gösterilmesinin şart olduğunu yıllardır yazan biri olarak, krizi yönetirken aynı zamanda itibarın da yönetildiğinin altını çizmek durumundayız.
İletişim serüveninde 'Kamu vicdanını kuşatacak bir menkıbesi' olan liderlerin, travma dönemlerinde her açıdan rakiplerinden bir adım önde koştuğunu, diğer yandan 'zaaf haritası' çıkarmakta usta olanların da bu maharetlerine uygun tahrikler sergileyebileceklerini hiç unutmadan krizi sağduyuyla yönetmek gerekmektedir.
Şu dönemde yaşanan siyasi depresyonun tüm 'çıktıları'nı, hasmı rencide etmenin en kirli yollarını devreye sokmayı, mesaj kirliliğini, çılgınlıkları, kaosu 'kullanmak' ve sinsice gizlenip faturasını ödemekten de kurtulmayı planlayanların, tüm siyasi muhataplar açısından geri püskürtülmesi, ülkenin selameti açısından büyük önem taşımaktadır. Her ne kadar krizden söz etsek de bu ortamdan faydayla çıkılmasını sağlayabilecek fırsatlar olduğunu bilmekte yarar var. Bunun yolu sadece ve sadece bir yerden geçiyor:
Kamu vicdanını okumaktan...
En kral soyutlama: Marka
Marka değerlendirme kuruluşu Brand Finance'ın 'En değerli ülke markaları' araştırmasında Türkiye'nin marka değerini en fazla artıran 4 ülkeden biri olduğu konusunda önceki gün yazı yazarken, 2 günlük Marka Konferansı'na dair de düşüncelerimizi aktarmıştık. Ancak ülke gündemindeki öncelikler bu yazıdan feragat etmemizi zorunlu kıldı.
Marka kimin meselesi? Bu gezegenin en kral soyutlamalarından biri olan 'marka'nın, öncelikle Türkiye'nin meselesi olduğunu belirtelim. (Çarşamba günü TİM Başkanı Sayın Mehmet Büyükekşi, Türkiye'nin markası üzerine iş ve iletişim dünyasının, STK temsilcilerinin, akademisyenlerin katılımıyla üçüncü çalıştayı topladı. TİM Başkanı, bizim de hasbelkader katıldığımız, yıllardır uğraştığı ve adımlar atılmasına vesile olduğu bu olumlu girişimlerin sonucunu bu sefer alacak gibi.)
Marka, ikinci olarak Türkiye'de markalaşmak ve dünyaya açılmak isteyenlerin meselesi.
Ve üçüncü olarak tabiî ki bireysel marka olmak isteyenlerin meselesi...
Bu nedenle Marka Konferansı tüm iş dünyası tarafından takip edilmesinde uzun vadeli yararlar olan bir etkinlikti. (Kayıt ücreti biraz pahalıydı. Bu türden katma değeri büyük etkinliklerde şirketler, profesyonelleri için fedakârlıkta bulunmalı.)
Çok değerli yerli ve yabancı konukların ağırlandığı geride bıraktığımız bu konferansta tartışılan ve bir markanın değeri konusunda hayati önem taşıyan 'deve dişi' gibi konu başlıklarına bakınca, kendim dahil kaçıranlar adına hayıflandım:
'Yeni Marka Ahlakı: Siyasi Sorumluluk ve Sosyal Sorumluluk', 'Yeni Teknoloji ve Lüks Markaların Geleceği', 'Hikayelerin Gücü: Bir hikayeyle milyarlarca kalbe ulaşmak', 'Türkiye'deki Yeni Sosyal Trendler ve Önümüzdeki Seçimler', 'Markalar için Ekonomi Rotası 2014', 'İstanbul Gece Hayatı ve Eğlence Markası Yaratmak', 'Y kuşağı, anlatılmaz yaşanır!', 'Sanat ve Tasarımla İletişim', 'Patron Çıplak!', 'Sosyal Medya ve Sosyal Ağın Parçası Olan Müşteri', 'Dijital Devrim, Fikri Haklar ve Hukukun Değişen Yüzü.'
Büyük konferansı 14 yıldır başarıyla sürdüren Yürekli, kaçıranlara bir hoşluk yapıp konferans kayıtlarını belli bir ücret karşılığı sonradan paylaşsa keşke..
Siyasi iletişimin iktidar için yapıldığını bilenler, hedefe giden yolda enformasyon kirliliğinin hiç kimsenin işine yaramayacağını da bilirler. Tarihi günler yaşıyoruz. Çok fazla enformasyon ve bir o kadar da dezenformasyon var. Siyasi muhataplar arasındaki çelişkilerin sertleştiği, halisane niyetlerin yerini, olabilecek en olumsuz duygu ve düşüncelere terk ettiği, böylesi 'çarpan etkisiyle pıtrak gibi çoğalan mesaj' ortamlarında kara propogandanın aradığı en mümbit zemine kavuşacağından kimsenin kuşkusu olmasın.
Görülüyor ki bu dönem 'gaza gelme ve getirilme' dönemidir. Tek merkezden yönetilmesi gereken kriz iletişiminin amacına ulaşmak şöyle dursun, 'ağzı olan konuşuyor'a evrilmesi riskinin de fazlasıyla arttığı bir ortam...
Tam da bu nedenle, tüm siyasi arenada varlık gösterip de sorumlu konumdaki kişi ve kurumlara, katiyen 'içlerinden geldiği gibi' konuşmamaları, ekranlarda bütün ruh hallerini sergilememeleri gerektiğini, psikolojik savaşların akıl ve sağduyu zemininden çıkıldığı takdirde galibinin olamayacağını hatırlatmak boynumuzun borcudur.
Siyasi travmalarda siyasi iletişim konusunda ahkâm kesmenin köyün delisi olmakla eşdeğer sayılabilecek tuhaf bir pozisyon getirdiğini itiraf ve ifade edelim. Ancak iletişim açısından kriz durumlarında hasarın büyüklüğüne orantılı (ne eksik ne de fazla, tam dozunda) reaksiyon gösterilmesinin şart olduğunu yıllardır yazan biri olarak, krizi yönetirken aynı zamanda itibarın da yönetildiğinin altını çizmek durumundayız.
İletişim serüveninde 'Kamu vicdanını kuşatacak bir menkıbesi' olan liderlerin, travma dönemlerinde her açıdan rakiplerinden bir adım önde koştuğunu, diğer yandan 'zaaf haritası' çıkarmakta usta olanların da bu maharetlerine uygun tahrikler sergileyebileceklerini hiç unutmadan krizi sağduyuyla yönetmek gerekmektedir.
Şu dönemde yaşanan siyasi depresyonun tüm 'çıktıları'nı, hasmı rencide etmenin en kirli yollarını devreye sokmayı, mesaj kirliliğini, çılgınlıkları, kaosu 'kullanmak' ve sinsice gizlenip faturasını ödemekten de kurtulmayı planlayanların, tüm siyasi muhataplar açısından geri püskürtülmesi, ülkenin selameti açısından büyük önem taşımaktadır. Her ne kadar krizden söz etsek de bu ortamdan faydayla çıkılmasını sağlayabilecek fırsatlar olduğunu bilmekte yarar var. Bunun yolu sadece ve sadece bir yerden geçiyor:
Kamu vicdanını okumaktan...
En kral soyutlama: Marka
Marka değerlendirme kuruluşu Brand Finance'ın 'En değerli ülke markaları' araştırmasında Türkiye'nin marka değerini en fazla artıran 4 ülkeden biri olduğu konusunda önceki gün yazı yazarken, 2 günlük Marka Konferansı'na dair de düşüncelerimizi aktarmıştık. Ancak ülke gündemindeki öncelikler bu yazıdan feragat etmemizi zorunlu kıldı.
Marka kimin meselesi? Bu gezegenin en kral soyutlamalarından biri olan 'marka'nın, öncelikle Türkiye'nin meselesi olduğunu belirtelim. (Çarşamba günü TİM Başkanı Sayın Mehmet Büyükekşi, Türkiye'nin markası üzerine iş ve iletişim dünyasının, STK temsilcilerinin, akademisyenlerin katılımıyla üçüncü çalıştayı topladı. TİM Başkanı, bizim de hasbelkader katıldığımız, yıllardır uğraştığı ve adımlar atılmasına vesile olduğu bu olumlu girişimlerin sonucunu bu sefer alacak gibi.)
Marka, ikinci olarak Türkiye'de markalaşmak ve dünyaya açılmak isteyenlerin meselesi.
Ve üçüncü olarak tabiî ki bireysel marka olmak isteyenlerin meselesi...
Bu nedenle Marka Konferansı tüm iş dünyası tarafından takip edilmesinde uzun vadeli yararlar olan bir etkinlikti. (Kayıt ücreti biraz pahalıydı. Bu türden katma değeri büyük etkinliklerde şirketler, profesyonelleri için fedakârlıkta bulunmalı.)
Çok değerli yerli ve yabancı konukların ağırlandığı geride bıraktığımız bu konferansta tartışılan ve bir markanın değeri konusunda hayati önem taşıyan 'deve dişi' gibi konu başlıklarına bakınca, kendim dahil kaçıranlar adına hayıflandım:
'Yeni Marka Ahlakı: Siyasi Sorumluluk ve Sosyal Sorumluluk', 'Yeni Teknoloji ve Lüks Markaların Geleceği', 'Hikayelerin Gücü: Bir hikayeyle milyarlarca kalbe ulaşmak', 'Türkiye'deki Yeni Sosyal Trendler ve Önümüzdeki Seçimler', 'Markalar için Ekonomi Rotası 2014', 'İstanbul Gece Hayatı ve Eğlence Markası Yaratmak', 'Y kuşağı, anlatılmaz yaşanır!', 'Sanat ve Tasarımla İletişim', 'Patron Çıplak!', 'Sosyal Medya ve Sosyal Ağın Parçası Olan Müşteri', 'Dijital Devrim, Fikri Haklar ve Hukukun Değişen Yüzü.'
Büyük konferansı 14 yıldır başarıyla sürdüren Yürekli, kaçıranlara bir hoşluk yapıp konferans kayıtlarını belli bir ücret karşılığı sonradan paylaşsa keşke..