Keşke frekansı artırsalar
29 Ekim 2015 - yeni Şafak
Bugün pek çok açıdan anlamlı… Sadece Cumhuriyetin ilanının 92'nci yılını idrak etmemiz nedeniyle değil. Cumhuriyetin ayrılmaz parçası olan demokrasinin bir numaralı koşulu olan serbest seçimlere iki gün kalmış olması açısından da çok önemli…
Yarışlardaki son düzlük… Rahmetli Demirel “Siyasette 24 saat bile uzun bir süredir” demesine rağmen, yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik… 48 saat sonra takke düşecek ve altından ne çıkacağı görülecek… Ondan sonra karada ölüm yok… Her sonuç milli iradeye saygıyı hak edecektir bizce… Tek başına AK Parti iktidarı da, koalisyon hükümetleri de…
Bir tek şeyi, bizim bildiğimiz kamu vicdanı ve kamuoyunun kaldırma şansı olmayacağı aşikârdır: Seçimin ikinci kez tekrarlanması… Olmadı baştan durumu… Hadi bir daha deneyelim, belki tutar… 6 ayda üçüncü bir genel seçim…
Bunu talep eden partiyi (partileri) Alimallah bu millet seçim sandıklarından jiletle kazınacak hale getirir…
Yarışlarda hep son bir düzlük vardır… Almanlar 'Zielgerade' (hedef düzlüğü) derler… Bütün güç o son düzlüğe saklanır. İşte biz de o son düzlüğe girmiş bulunuyoruz…
İşte biraz geç kalınmış olsa da AK Parti'nin muhteşem son reklam filmi “Bu memleket hepimizin”, bence bu düzlüğün en büyük ivmesi; partinin fabrika ayarlarına, fıtratına, manevi arz ve vaatlerine, varoluş gerekçesine dönmesinin en güzel örneği… Kim akıl etti, kim bu hale getirdi, kim metinleri, yazdı ve kim o mutena seslendirmeyi yaptıysa aklıyla, tekâmül ruhuyla bin yaşasın…
Hatırlayalım şarkının sözlerini…
Suyu gümüş, taşı altın; cennete benzer bir baktın.
Her yerde tarih ve destan; nasıl gurur duymaz insan.
Burası güller diyarı, yüce gönüller toprağı;
Ne kavga yakışır ne dövüş.
Bize sevgi düşer, bize barış;
Bu sevdalar bizim, bu destanlar bizim,
Bu insanlar bizim, hepimizin.
Bu memleket bizim, bu memleket bizim;
Bu memleket hepimizin.
Bu memleket hepimizin…
Prozodi (söz ve müziğin uyumu) on numara… Müzik insanın içine işliyor… O şarkıdaki anlam ve duyarlılık keşke AK Parti'nin tüm seçim kampanyasına yayılsaymış… 2002 yılında ve sonrasında AK Parti hiçbir seçim kampanyasında yol, su elektrik, maaş, para, köprü, tüp geçit vaatleriyle iktidara gelmedi… Maneviyat ve maddi vaatlerin önünde manevi dünya görüşü hep ön planda oldu… Tıpkı bu reklam filminde olduğu gibi…
Salı günkü yazımızda Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu'nun söylediklerinden yola çıkarak şunları ifade etmiştik. Başbakan, siyasi hırçınlığın bu kadar ön plana çıkmasının, Siyasetin Yalnız Bırakılması'nın temel nedenlerinden biri olarak; sivil toplum hareketinin ve entelektüel derinliğin yeterince gelişmemesine bağlıyordu özetle… Bu durumu da siyasetin önündeki en ciddî, en hayatî, hani Anglosaksonların deyişiyle 'En kışkırtıcı' (Challenging) sorunlardan biri olarak görüyordu…
Bu durumun en belirgin çıktısı ise 'Hem fikir' olmadığımız, 'farklı' görüşlere sahip olduğumuz veya karşısında 'iktidar' mücadelesi verdiğimiz kişi ve/veya grupları 'rakip' olarak değil 'hasım' olarak görme refleksinin ortaya çıkmasıydı…
Daha önce belirttiğimiz gibi rakip ve hasım karıştırılmamalı. Toplumun her kesimini kucaklamak adına her yerde olunmalı ve ses herkese duyurulmalı. Yani bu reklam filmi mümkün olduğu kadar en geniş kesimlerin izlemesini sağlayacak çeşit ve frekansta yayınlanmalı. Son birkaç gün, filmdeki duygu, siyasi iletişim eksenine oturtulmalı.
Ancak o zaman belki eksikliğini duyduğumuz manevi yapı taşları yeniden yerine oturur.
Yarışlardaki son düzlük… Rahmetli Demirel “Siyasette 24 saat bile uzun bir süredir” demesine rağmen, yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik… 48 saat sonra takke düşecek ve altından ne çıkacağı görülecek… Ondan sonra karada ölüm yok… Her sonuç milli iradeye saygıyı hak edecektir bizce… Tek başına AK Parti iktidarı da, koalisyon hükümetleri de…
Bir tek şeyi, bizim bildiğimiz kamu vicdanı ve kamuoyunun kaldırma şansı olmayacağı aşikârdır: Seçimin ikinci kez tekrarlanması… Olmadı baştan durumu… Hadi bir daha deneyelim, belki tutar… 6 ayda üçüncü bir genel seçim…
Bunu talep eden partiyi (partileri) Alimallah bu millet seçim sandıklarından jiletle kazınacak hale getirir…
Yarışlarda hep son bir düzlük vardır… Almanlar 'Zielgerade' (hedef düzlüğü) derler… Bütün güç o son düzlüğe saklanır. İşte biz de o son düzlüğe girmiş bulunuyoruz…
İşte biraz geç kalınmış olsa da AK Parti'nin muhteşem son reklam filmi “Bu memleket hepimizin”, bence bu düzlüğün en büyük ivmesi; partinin fabrika ayarlarına, fıtratına, manevi arz ve vaatlerine, varoluş gerekçesine dönmesinin en güzel örneği… Kim akıl etti, kim bu hale getirdi, kim metinleri, yazdı ve kim o mutena seslendirmeyi yaptıysa aklıyla, tekâmül ruhuyla bin yaşasın…
Hatırlayalım şarkının sözlerini…
Suyu gümüş, taşı altın; cennete benzer bir baktın.
Her yerde tarih ve destan; nasıl gurur duymaz insan.
Burası güller diyarı, yüce gönüller toprağı;
Ne kavga yakışır ne dövüş.
Bize sevgi düşer, bize barış;
Bu sevdalar bizim, bu destanlar bizim,
Bu insanlar bizim, hepimizin.
Bu memleket bizim, bu memleket bizim;
Bu memleket hepimizin.
Bu memleket hepimizin…
Prozodi (söz ve müziğin uyumu) on numara… Müzik insanın içine işliyor… O şarkıdaki anlam ve duyarlılık keşke AK Parti'nin tüm seçim kampanyasına yayılsaymış… 2002 yılında ve sonrasında AK Parti hiçbir seçim kampanyasında yol, su elektrik, maaş, para, köprü, tüp geçit vaatleriyle iktidara gelmedi… Maneviyat ve maddi vaatlerin önünde manevi dünya görüşü hep ön planda oldu… Tıpkı bu reklam filminde olduğu gibi…
Salı günkü yazımızda Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu'nun söylediklerinden yola çıkarak şunları ifade etmiştik. Başbakan, siyasi hırçınlığın bu kadar ön plana çıkmasının, Siyasetin Yalnız Bırakılması'nın temel nedenlerinden biri olarak; sivil toplum hareketinin ve entelektüel derinliğin yeterince gelişmemesine bağlıyordu özetle… Bu durumu da siyasetin önündeki en ciddî, en hayatî, hani Anglosaksonların deyişiyle 'En kışkırtıcı' (Challenging) sorunlardan biri olarak görüyordu…
Bu durumun en belirgin çıktısı ise 'Hem fikir' olmadığımız, 'farklı' görüşlere sahip olduğumuz veya karşısında 'iktidar' mücadelesi verdiğimiz kişi ve/veya grupları 'rakip' olarak değil 'hasım' olarak görme refleksinin ortaya çıkmasıydı…
Daha önce belirttiğimiz gibi rakip ve hasım karıştırılmamalı. Toplumun her kesimini kucaklamak adına her yerde olunmalı ve ses herkese duyurulmalı. Yani bu reklam filmi mümkün olduğu kadar en geniş kesimlerin izlemesini sağlayacak çeşit ve frekansta yayınlanmalı. Son birkaç gün, filmdeki duygu, siyasi iletişim eksenine oturtulmalı.
Ancak o zaman belki eksikliğini duyduğumuz manevi yapı taşları yeniden yerine oturur.