Kendi ayağına sıkan sıkana…
12 Ocak 2016 yeni şafak
Biri bizden, biri Almanlardan… Örnekleri, iletişim konferanslarımızda “Kendi krizini nasıl yaratırsın?” ya da “Büyütürsün” bölümünde gönül rahatlığıyla kullanabiliriz…
Birincisinin kahramanı kısaca Beyaz diye anılan Beyazıt Öztürk Bey… Anlaşılan o ki, canlı yayında iyiden iyiye tabiri amiyane ile 'tufaya' getirilmiş. Belli ki, hiçbir taksiratı yok aslında. Arayan kişi, telefonu bağlayan ve gerekli güvenlik kontrolleri yapan teknik elemanları, 'fake' (sahte) sorularla atlatmış… Beyaz da 'uyanamamış' o konuşma tarzına. Apolitik kişiliği yüzünden olacak kendini Ayşe öğretmen diye konuşan kişinin söylediklerinin arkasındaki 'propaganda' tonlamasını 'okuyamamış', bir de üstüne üstlük salondakilere alkışlatmış…
Yayını denetlemek için birkaç saniye geciktiren teknik sistem de yok kanalda herhalde…
Buna rağmen, eğer öküz altında buzağı aramıyorsanız, en fazla dikkatsizlik ve cahillikle suçlayabilirsiniz Beyaz'ı; PKK yanlılığıyla değil…
20 yıldır bu işi yapan bir komedyeni Türkiye tanıyordur artık, değil mi; en kötü niyetlisi bile böyle bir duruma sehven (istemeden) düşüldüğünü 'anlar'…
Ama hayır. Twitter'de bir linç kampanyasıdır başlamış…
İletişim sorunu buraya kadar yoktu bana sorarsanız. Bundan sonrasında başlıyor esas hatalar zinciri… Beyaz'ı iletişim kazasının kurbanı kılan, kamuoyunda ve kamu vicdanında hiçbir etkisinin olmadığı; -AK Parti'nin ya da Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kazandığı (Cumhurbaşkanlığı) her seçimde defalarca kanıtlanmış- Twitter ortamındaki saldırıları ciddiye alıp, TV'ye çıkıp, işi misliyle büyütüp, olayı abartarak özür dilemesidir. Hele de Kanal, kalkıp yazılı açıklama yaparak salya sümük özür dilemekle, bir kez daha çarpan etkisi oluşturmuş, Beyazıt'ın kendi kendine yarattığı krizini duyan duymayan herkese bir kez daha yaymıştır…
Oysa yapılacak şey çok basit bir Twitter açıklamasıydı. Kriz hangi kanaldan gelirse o kanaldan yanıt verilir, Beyazıt kardeşim. Kriz bozuntusu saldırı da twitter'den gelmiştir, analog TV kanallarından değil… Senin TV'de söylediklerinin tamamı iletişim açısından 'hatalı söylemdir' ve onun aleyhine çalışmıştır. Onları kim sana söyletmiş ya da söylemene salık vermişse, sana da Kanal'a da kötülük etmiş, itibarlarınızı sarsmıştır. İş böyle hassas bir konuda bu kadar büyütülünce de tabii ki Milli Eğitim Bakanlığı da devreye girer, adalet sistemi de…
Oysa Beyazıt, Twitter ortamında o zekâ dolu espri anlayışıyla olayı minimalize edip, durumu 140 karakterde, belki bir iki kez öyle özür falan dilemeden, uygun tonu seçerek çerçevelese, mesele hallolacak, millet bu kandırmacaya gülüp geçecekti…
İkinci ayağa sıkma vakası ise VW'den… ABD'deki krizlerini, bu sefer “Kriz nasıl yönetilmemeli” dersinde vaka analizi yapabileceğimiz bu büyük markanın yeni Yönetim Kurulu Başkanı inanılmaz bir gecikme süresi ile krizi bir kez daha pişirip ortaya koymayı başarmış.
Detroit'teki uluslararası otomobil fuarı vesilesiyle Başkan Matthias Müller egzoz skandalından dolayı ABD kamuoyundan özür dilemiş ve şirketinin bu ülkedeki yatırımlarını arttıracağını açıklamış.
Açıklamanın içeriğindeki özet cümlesi şöyle:
“Müşterilerimizi, resmi makamları ve Amerikan kamuoyunu büyük hayal kırıklığına uğratmış olmanın bilincindeyiz” .
Volkswagen'in ABD'deki montaj tesislerinin bulunduğu Chattanooga'da yıl sonuna doğru sportif arazi aracı imalatı için 900 milyon dolarlık yatırım yapacaklarını söyleyen Holding yönetim kurulu başkanı, bu yeni tesislerinde 2 bin kişinin istihdam edileceğini belirtmiş.
Araçları geri çağırmada gecikme, sonradan ayrılan CEO'nun kendisinin hiçbir kabahatinin olmadığını açıklaması, sorumluluğu parçayı üreten Bosch firmasına yüklemeye çalışmaları vs. vs. Bunlar gibi onlarca hatalı adım… Arkadaşlar kriz iletişimini yüzlerine gözlerine bulaştırdılar.
Birincisinin kahramanı kısaca Beyaz diye anılan Beyazıt Öztürk Bey… Anlaşılan o ki, canlı yayında iyiden iyiye tabiri amiyane ile 'tufaya' getirilmiş. Belli ki, hiçbir taksiratı yok aslında. Arayan kişi, telefonu bağlayan ve gerekli güvenlik kontrolleri yapan teknik elemanları, 'fake' (sahte) sorularla atlatmış… Beyaz da 'uyanamamış' o konuşma tarzına. Apolitik kişiliği yüzünden olacak kendini Ayşe öğretmen diye konuşan kişinin söylediklerinin arkasındaki 'propaganda' tonlamasını 'okuyamamış', bir de üstüne üstlük salondakilere alkışlatmış…
Yayını denetlemek için birkaç saniye geciktiren teknik sistem de yok kanalda herhalde…
Buna rağmen, eğer öküz altında buzağı aramıyorsanız, en fazla dikkatsizlik ve cahillikle suçlayabilirsiniz Beyaz'ı; PKK yanlılığıyla değil…
20 yıldır bu işi yapan bir komedyeni Türkiye tanıyordur artık, değil mi; en kötü niyetlisi bile böyle bir duruma sehven (istemeden) düşüldüğünü 'anlar'…
Ama hayır. Twitter'de bir linç kampanyasıdır başlamış…
İletişim sorunu buraya kadar yoktu bana sorarsanız. Bundan sonrasında başlıyor esas hatalar zinciri… Beyaz'ı iletişim kazasının kurbanı kılan, kamuoyunda ve kamu vicdanında hiçbir etkisinin olmadığı; -AK Parti'nin ya da Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kazandığı (Cumhurbaşkanlığı) her seçimde defalarca kanıtlanmış- Twitter ortamındaki saldırıları ciddiye alıp, TV'ye çıkıp, işi misliyle büyütüp, olayı abartarak özür dilemesidir. Hele de Kanal, kalkıp yazılı açıklama yaparak salya sümük özür dilemekle, bir kez daha çarpan etkisi oluşturmuş, Beyazıt'ın kendi kendine yarattığı krizini duyan duymayan herkese bir kez daha yaymıştır…
Oysa yapılacak şey çok basit bir Twitter açıklamasıydı. Kriz hangi kanaldan gelirse o kanaldan yanıt verilir, Beyazıt kardeşim. Kriz bozuntusu saldırı da twitter'den gelmiştir, analog TV kanallarından değil… Senin TV'de söylediklerinin tamamı iletişim açısından 'hatalı söylemdir' ve onun aleyhine çalışmıştır. Onları kim sana söyletmiş ya da söylemene salık vermişse, sana da Kanal'a da kötülük etmiş, itibarlarınızı sarsmıştır. İş böyle hassas bir konuda bu kadar büyütülünce de tabii ki Milli Eğitim Bakanlığı da devreye girer, adalet sistemi de…
Oysa Beyazıt, Twitter ortamında o zekâ dolu espri anlayışıyla olayı minimalize edip, durumu 140 karakterde, belki bir iki kez öyle özür falan dilemeden, uygun tonu seçerek çerçevelese, mesele hallolacak, millet bu kandırmacaya gülüp geçecekti…
İkinci ayağa sıkma vakası ise VW'den… ABD'deki krizlerini, bu sefer “Kriz nasıl yönetilmemeli” dersinde vaka analizi yapabileceğimiz bu büyük markanın yeni Yönetim Kurulu Başkanı inanılmaz bir gecikme süresi ile krizi bir kez daha pişirip ortaya koymayı başarmış.
Detroit'teki uluslararası otomobil fuarı vesilesiyle Başkan Matthias Müller egzoz skandalından dolayı ABD kamuoyundan özür dilemiş ve şirketinin bu ülkedeki yatırımlarını arttıracağını açıklamış.
Açıklamanın içeriğindeki özet cümlesi şöyle:
“Müşterilerimizi, resmi makamları ve Amerikan kamuoyunu büyük hayal kırıklığına uğratmış olmanın bilincindeyiz” .
Volkswagen'in ABD'deki montaj tesislerinin bulunduğu Chattanooga'da yıl sonuna doğru sportif arazi aracı imalatı için 900 milyon dolarlık yatırım yapacaklarını söyleyen Holding yönetim kurulu başkanı, bu yeni tesislerinde 2 bin kişinin istihdam edileceğini belirtmiş.
Araçları geri çağırmada gecikme, sonradan ayrılan CEO'nun kendisinin hiçbir kabahatinin olmadığını açıklaması, sorumluluğu parçayı üreten Bosch firmasına yüklemeye çalışmaları vs. vs. Bunlar gibi onlarca hatalı adım… Arkadaşlar kriz iletişimini yüzlerine gözlerine bulaştırdılar.