Koç, Ülker işbirliğinin anlamı üzerine...
20 ARALIK 2012
Çok değil birkaç hafta önce The New York Times’da kendisiyle yapılmış bir röportajda Bedri Baykam’ın şu tespitlerde bulunduğuna tanık olmuştuk:
“Biz aynı şekilde yemek yemiyoruz. Biz kadınlar ve erkekler aynı masada oturuyoruz- şarap içiyoruz, şakalaşıyoruz. Türk müziği ya da Beethoven, Rolling Stones, Edith Piaf ya da Beatles dinleyerek çok güzel vakit geçiyoruz. Onlar kadın ve erkekler ayrı oturuyorlar ve alkol tüketmiyorlar. Onlar Ülker bisküvilerini yiyorlar; biz ise Eti'ninkileri. Karşı tarafa para kazandırmamak için biz onların, onlar bizim tükettiğimiz markaları bile almıyoruz.”
İki gün önce de köprü ve otoyolların özelleştirme ihalesi sonuçları açıklanınca New York Times’ın sadece Bedri Bey ile değil, Türkiye’den, ülkenin ortadan karpuz gibi ikiye ayrıldığını düşünen ‘aydın’larla yaptığı söyleşileri düşünmeden geçemedim.
Bu karpuz efektinin reklam verirken dahi gündeme gelebileceğini düşünenler de vardı.
Koç-Ülker-UEM işbirliğinin gündeme oturması ilginç bir gelişme. Bazen anlatmak istediklerinizi olanca soyutluğundan kurtaracak öylesine müşahhas gelişmeler ortaya çıkar ki, uzun söze gerek kalmaz. Son 10 yılda ağırlıklı olarak özellikle siyaset ve ekonomi açısından yaşanan büyük dönüşümün işdünyasına nasıl yansıdığı ortadadır. Anadolu sermayesi bugüne kadar hiç raslanmayan bir dinamizmle kendini göstermiş ve merkezle yarışır hale gelmiştir. Anadolu, tüm sermayesi ve dolayısıyla kültürüyle şehre inmiştir.
Türkiye’nin en büyük özelleştirme ihalelerinden birini Koç-Ülker işbirliğinin hem de Malezyalı bir ortakla birlikte kazanıyor olmasının açık anlamı üzerine hepimiz net bir fikir ve yorum sahibi olmalıyız.
Dünya ekonomik sistemine açık, Asya’ya, Ortadoğu’ya, Afrika’ya da bir şekilde eklemlenen stratejiler geliştiren AK Parti hükümeti, dönüşüm onayını halktan almanın özgüveniyle yola devam ederken, işdünyasıyla olan ilişkilerinde de başta TÜSİAD olmak üzere müphemiyete izin vermeyen çok net bir tavır sergiledi. Aynı tavrı bugün Koç Holding ve Ülker grubunun sergilemiş olması çok önemli bir rehberlik örneğidir.
İşdünyası, hedeflerine uygun stratejilerle yoluna devam ettiği için ülkemizdeki “iki ruhlu Türkiye” algısında kendini gösteren “karpuz sendromu”nda taraf olmak yerine, Koç Holding’in ve Ülker grubunun yaptığı gibi işbirliklerine açık tutumlar içinde olmayı yeğleyeceklerdir. Muhafazakârların ilerici, sosyal demokratlarınsa tutucu olabileceğinin bu on yıllık dönem içinde defalarca örneklerinin yaşandığı Türkiye’de, pek çok med-cezir sonrasında işdünyasının liberalizmin kurallarının dışına çıkmayacağının da işaretleri görülmeye başlanmıştır. Bir zamanların “Hayır”ları, “Neden olmasın?”a çoktan dönüşmüştür.
Aralarındaki iletişim asimetrik olmadığı müddetçe sistem birbirlerinden ayrı düşürerek savurduklarını, aynı mecrada buluşturabilme özelliğini de koruyacaktır.
Aziz Akyavaş’a geçmiş olsun...
“Savaş muhabiri” kategorisi içerisinde özel bir yerin sahibi olduğunu bildiğim; ancak kendisiyle tanışma fırsatı bulamadığım Aziz Akyavaş için benim de yakın çevremde tanık olduğum gibi, pekçok arkadaşımız endişeli saatler yaşadı. NBC adına, Ortadoğu muhabiri Richard Engel ile birlikte Suriye’ye giden Aziz Akyavaş’ın, önceki gün sabah, yanında iki Amerikalı ve bir Ürdünlü gazeteci ile Cilvegözü Sınır Kapısı’na geldiği haberiyle herkes rahatlamış oldu. Kurtarılmaları için Türk Dışişleri Bakanlığı’nın ve NBC’nin devreye girdiğini canlı yayında anlatan Aziz Akyavaş, yaptığı bu ilk açıklamada Suriye ordusuna bağlı milislerce kaçırıldıklarını, muhaliflerce kurtarılırken çıkan çatışmada iki kişinin öldüğünü, ekiplerinden bir kişinin de kayıp olduğunu söyledi. Şu ifadelerinden de nasıl bir trajedi yaşandığı açıkça ortada:
“Suriye Ordusu’na bağlı milisler bizi kaçırdı. Bizi kaçıranlar sürekli ev değişikliği yapıyorlardı. Her gece ev değiştiriyorduk. Gözlerimiz kapalı, ellerimiz kelepçeliydi. Yemek yoktu. Arada sırada kafamıza silah dayıyorlardı. Pek hoş değildi. İlk yakaladıklarında bize ‘İsminizi, hangi şirkete bağlı olduğunu söyleyeceksiniz. Bağlı olduğunuz hükümetten yardım isteyeceksiniz’ diyerek bir video çektiler. Her şeyimize el koydular. Bizi kurtaran grup kontrollerini artırmıştı. Özgür Suriye Ordusu çatısı altında çalışan Alsar El Şam Grubu bizi durdurdu, silahlı çatışma sonucu bizi kurtardılar. Benim önümde oturan şoför ve koruma öldürüldü.”
Pasaportuna ve ayakkabılarına el konulan Akyavaş, “Suriye’ye tekrar gitmeyi düşünüyor musun?” diye sorulduğunda “Ayakkabı ve pasaportumu bulmak için Suriye’ye yeniden giderim” karşılığını vermiş. Kendisi için endişelenen ortak bir arkadaşımızın, “Tam da Azizce bir cevap vermiş. Hüznü ve mizahı içiçe, tartarak, kendince ve sessizce yaşayabilen ender insanlardan biridir” deyişinden çıkardığım sonuca göre, o da “vazgeçmek özgürlüktür”e inananlardan biri olmalıydı. Yapmaya tenezzül etmedikleriyle değer kazananlardan biri...
“Biz aynı şekilde yemek yemiyoruz. Biz kadınlar ve erkekler aynı masada oturuyoruz- şarap içiyoruz, şakalaşıyoruz. Türk müziği ya da Beethoven, Rolling Stones, Edith Piaf ya da Beatles dinleyerek çok güzel vakit geçiyoruz. Onlar kadın ve erkekler ayrı oturuyorlar ve alkol tüketmiyorlar. Onlar Ülker bisküvilerini yiyorlar; biz ise Eti'ninkileri. Karşı tarafa para kazandırmamak için biz onların, onlar bizim tükettiğimiz markaları bile almıyoruz.”
İki gün önce de köprü ve otoyolların özelleştirme ihalesi sonuçları açıklanınca New York Times’ın sadece Bedri Bey ile değil, Türkiye’den, ülkenin ortadan karpuz gibi ikiye ayrıldığını düşünen ‘aydın’larla yaptığı söyleşileri düşünmeden geçemedim.
Bu karpuz efektinin reklam verirken dahi gündeme gelebileceğini düşünenler de vardı.
Koç-Ülker-UEM işbirliğinin gündeme oturması ilginç bir gelişme. Bazen anlatmak istediklerinizi olanca soyutluğundan kurtaracak öylesine müşahhas gelişmeler ortaya çıkar ki, uzun söze gerek kalmaz. Son 10 yılda ağırlıklı olarak özellikle siyaset ve ekonomi açısından yaşanan büyük dönüşümün işdünyasına nasıl yansıdığı ortadadır. Anadolu sermayesi bugüne kadar hiç raslanmayan bir dinamizmle kendini göstermiş ve merkezle yarışır hale gelmiştir. Anadolu, tüm sermayesi ve dolayısıyla kültürüyle şehre inmiştir.
Türkiye’nin en büyük özelleştirme ihalelerinden birini Koç-Ülker işbirliğinin hem de Malezyalı bir ortakla birlikte kazanıyor olmasının açık anlamı üzerine hepimiz net bir fikir ve yorum sahibi olmalıyız.
Dünya ekonomik sistemine açık, Asya’ya, Ortadoğu’ya, Afrika’ya da bir şekilde eklemlenen stratejiler geliştiren AK Parti hükümeti, dönüşüm onayını halktan almanın özgüveniyle yola devam ederken, işdünyasıyla olan ilişkilerinde de başta TÜSİAD olmak üzere müphemiyete izin vermeyen çok net bir tavır sergiledi. Aynı tavrı bugün Koç Holding ve Ülker grubunun sergilemiş olması çok önemli bir rehberlik örneğidir.
İşdünyası, hedeflerine uygun stratejilerle yoluna devam ettiği için ülkemizdeki “iki ruhlu Türkiye” algısında kendini gösteren “karpuz sendromu”nda taraf olmak yerine, Koç Holding’in ve Ülker grubunun yaptığı gibi işbirliklerine açık tutumlar içinde olmayı yeğleyeceklerdir. Muhafazakârların ilerici, sosyal demokratlarınsa tutucu olabileceğinin bu on yıllık dönem içinde defalarca örneklerinin yaşandığı Türkiye’de, pek çok med-cezir sonrasında işdünyasının liberalizmin kurallarının dışına çıkmayacağının da işaretleri görülmeye başlanmıştır. Bir zamanların “Hayır”ları, “Neden olmasın?”a çoktan dönüşmüştür.
Aralarındaki iletişim asimetrik olmadığı müddetçe sistem birbirlerinden ayrı düşürerek savurduklarını, aynı mecrada buluşturabilme özelliğini de koruyacaktır.
Aziz Akyavaş’a geçmiş olsun...
“Savaş muhabiri” kategorisi içerisinde özel bir yerin sahibi olduğunu bildiğim; ancak kendisiyle tanışma fırsatı bulamadığım Aziz Akyavaş için benim de yakın çevremde tanık olduğum gibi, pekçok arkadaşımız endişeli saatler yaşadı. NBC adına, Ortadoğu muhabiri Richard Engel ile birlikte Suriye’ye giden Aziz Akyavaş’ın, önceki gün sabah, yanında iki Amerikalı ve bir Ürdünlü gazeteci ile Cilvegözü Sınır Kapısı’na geldiği haberiyle herkes rahatlamış oldu. Kurtarılmaları için Türk Dışişleri Bakanlığı’nın ve NBC’nin devreye girdiğini canlı yayında anlatan Aziz Akyavaş, yaptığı bu ilk açıklamada Suriye ordusuna bağlı milislerce kaçırıldıklarını, muhaliflerce kurtarılırken çıkan çatışmada iki kişinin öldüğünü, ekiplerinden bir kişinin de kayıp olduğunu söyledi. Şu ifadelerinden de nasıl bir trajedi yaşandığı açıkça ortada:
“Suriye Ordusu’na bağlı milisler bizi kaçırdı. Bizi kaçıranlar sürekli ev değişikliği yapıyorlardı. Her gece ev değiştiriyorduk. Gözlerimiz kapalı, ellerimiz kelepçeliydi. Yemek yoktu. Arada sırada kafamıza silah dayıyorlardı. Pek hoş değildi. İlk yakaladıklarında bize ‘İsminizi, hangi şirkete bağlı olduğunu söyleyeceksiniz. Bağlı olduğunuz hükümetten yardım isteyeceksiniz’ diyerek bir video çektiler. Her şeyimize el koydular. Bizi kurtaran grup kontrollerini artırmıştı. Özgür Suriye Ordusu çatısı altında çalışan Alsar El Şam Grubu bizi durdurdu, silahlı çatışma sonucu bizi kurtardılar. Benim önümde oturan şoför ve koruma öldürüldü.”
Pasaportuna ve ayakkabılarına el konulan Akyavaş, “Suriye’ye tekrar gitmeyi düşünüyor musun?” diye sorulduğunda “Ayakkabı ve pasaportumu bulmak için Suriye’ye yeniden giderim” karşılığını vermiş. Kendisi için endişelenen ortak bir arkadaşımızın, “Tam da Azizce bir cevap vermiş. Hüznü ve mizahı içiçe, tartarak, kendince ve sessizce yaşayabilen ender insanlardan biridir” deyişinden çıkardığım sonuca göre, o da “vazgeçmek özgürlüktür”e inananlardan biri olmalıydı. Yapmaya tenezzül etmedikleriyle değer kazananlardan biri...