“Seni çok iyi gördüm” yaşına geldiniz mi?
18 EYLÜL 2006
Dün bizim sınıfın toplantısı vardı. Millet doğru dürüst dernek kurup yönetemezken bizimkilerin, özellikle başta sıra arkadaşım Prof. Dr. Cengiz Erdamar’ın girişimi, sonra da acar Başkanımız, Eren Holding’in başarılı yöneticisi Saffet Molvalı’nın yönetimi ile sınıf vakfı kurup yaşattılar. Neredeyse tam mevcutla toplanırız.
Dün de öyle oldu. İstanbul Lisesi’nin çatısını düzenlemişler. İş, yönetim ve ekonomi dünyasından yaşını başını almış bir ton adam bir araya gelip ne yaptı dersiniz? Ülkeyi falan mı kurtardı? Hayır... Tabii ki geyik odaklı muhabbetle geçti öğle yemeği...
Eskiden işler, başarılar konuşulurdu. Şimdilerde sağlık ön planda. Toplantıların starları da değişti. Eskiden Fethi Evyap (Evyap), Ümit Zaim (Derimod), Ömer Cansu (Derby, Tokai), Bekir Kilimci (Kisan) Kenan Şişman (Hassan) gibi ülke ekonomisine yön veren iş adamlarımızın ne yaptıklarını merak ederdik; ya da akademisyenlerimize kulak verirdik: Prof. Dr. M. Şükrü Tekbaş (İ.Ü. İşletme Fak. Dekanı), Prof. Dr. Mahir Vardar (İTÜ Madencilik Fak. Dekanı)... Şimdilerde hekimler ön planda: Prof. Dr. Ali Çetin Sarıoğlu (Beyin cerrahı, Amerikan Hastanesi), Prof. Dr. Hasan Meriç (Diş hekimi, İ.Ü. Diş Hekimliği Fak. Dekanı), Mürşit Alpmen (Diş hekimi, Yedikule Göğüs Hastalıkları Hastanesi) Sabri Derman (Uyku uzmanı, Amerikan Hastanesi).
Hepimiz, “Seni çok iyi gördüm” durumundayız. Hekim sınıf arkadaşlarımızı iyi tutma zamanı çoktan gelmiş.
Bir de Eşref Cerrahoğlu Bey gündemimizdeydi. Tabii onunla birlikte, sekreteri, asistanı, yardımcısıyla evlenen ve de boşanma sürecini adam gibi yönetmeyi beceremeyen erkekler... O kadar çok ki... Bir saymaya kalktık. Say say bitmedi... Sohbetin bu noktasında İsmail Yılmazkor kardeşimizin anlattığı fıkrayı muhterem eşlerimizin hoşgörüsüne dayanarak nakledelim:
Fıkra bu ya; erkeklerin cinsel gücünü artıran haplar henüz keşfedilmemiş. Ama mucizevi bir iğne var. Adam duymuş bunu; koşmuş doktoruna: “Aman doktor, hanımla aylardır tık yok. Şu iğneden ben de istiyorum...” Doktor uyarmış adamı: “Tamam da, dikkatli olman gerekir. İğnenin etkisi 2 saat sürüyor. Sonra sıfır...” Adam“Sen merak etme” demiş doktora, “Ben dikkat ederim”...
İğne yapılmış. Adam doğru eve... Bir de bakmış eşi evde yok. Oraya telefon buraya telefon; yok yok... Bakkal çakkal dahil, bakmadığı yer kalmamış adamın. Bu arada saat de ilerliyormuş. Bakmış ki zamanın dolmasına yarım saat kalmış; aramış doktoru:
- Aman doktor, zamanı biraz uzatabilir miyiz? Hanımı bulamıyorum...
- Uzatamayız. Bulmaya çalış!
- Peki, başka yolu yok mu bu işin?
- Evde, civarda bir alternatif bulamaz mısın?
- Ev işlerine yardımcı olan bayan var...
- İyi ya... Bir alternatif olamaz mı?
- Olur tabii doktor. Ben zaten onunla günde üç kere beraber oluyorum. Benim meselem hanımla...
“Vaftizlenmiş aydınlarımız” zor durumda
Türk aydınları yine bir sınavdan geçiyor. Bu seferki turnusol kâğıdı Papa ve İslamiyet ile ilgili açıklamaları. Sonrasında ‘sorry’ yerine (özür anlamında üzgün) ‘regret’ (keşke olmasaydı anlamında pişmanlık) demesinin diplomatik karşılığı dahil konu bütün dünyada en ince ayrıntısına kadar ele alınıyor.
Başta New York Times ve Guardian olmak üzere Hıristiyan Batı’nın en önemli basın organları Papa’yı eleştirir, özür dilemesi konusunda ısrar ederken, bizim bazı köşe yazarlarımızın Papa’dan yana tavır almalarını; “Tam da Avrupa Birliği’ne girerken şimdi Papa ile dalaşmanın ne âlemi var”, “Sözlerinin tamamını okumadan hüküm vermeyin; hiç de öyle demek istememiş” şeklinde kelamlarla yazılarını süslemelerini hiç yadırgamamak lazım aslında.
Hıristiyan Batı’nın bu tür densizliklerine karşı çıkma ve kamu vicdanına tercüman olma işini aşırı milliyetçilerle kökten dincilere bırakmayı uzun zamandır ilke edinmiştir bu kalemler... Sonra da radikal dincilerin oyları artınca da şaşarlar... Attilâ İlhan’ın ‘tanzimat aydını’ dediği, Ömer Lütfi Mete’nin “Bunlar zihnen vaftizlenmiştir!” diye nitelediği takım, Papa’dan çok daha fazla köşeye sıkışmıştır şu sıra... Hiç değilse sussalar!..
Dün de öyle oldu. İstanbul Lisesi’nin çatısını düzenlemişler. İş, yönetim ve ekonomi dünyasından yaşını başını almış bir ton adam bir araya gelip ne yaptı dersiniz? Ülkeyi falan mı kurtardı? Hayır... Tabii ki geyik odaklı muhabbetle geçti öğle yemeği...
Eskiden işler, başarılar konuşulurdu. Şimdilerde sağlık ön planda. Toplantıların starları da değişti. Eskiden Fethi Evyap (Evyap), Ümit Zaim (Derimod), Ömer Cansu (Derby, Tokai), Bekir Kilimci (Kisan) Kenan Şişman (Hassan) gibi ülke ekonomisine yön veren iş adamlarımızın ne yaptıklarını merak ederdik; ya da akademisyenlerimize kulak verirdik: Prof. Dr. M. Şükrü Tekbaş (İ.Ü. İşletme Fak. Dekanı), Prof. Dr. Mahir Vardar (İTÜ Madencilik Fak. Dekanı)... Şimdilerde hekimler ön planda: Prof. Dr. Ali Çetin Sarıoğlu (Beyin cerrahı, Amerikan Hastanesi), Prof. Dr. Hasan Meriç (Diş hekimi, İ.Ü. Diş Hekimliği Fak. Dekanı), Mürşit Alpmen (Diş hekimi, Yedikule Göğüs Hastalıkları Hastanesi) Sabri Derman (Uyku uzmanı, Amerikan Hastanesi).
Hepimiz, “Seni çok iyi gördüm” durumundayız. Hekim sınıf arkadaşlarımızı iyi tutma zamanı çoktan gelmiş.
Bir de Eşref Cerrahoğlu Bey gündemimizdeydi. Tabii onunla birlikte, sekreteri, asistanı, yardımcısıyla evlenen ve de boşanma sürecini adam gibi yönetmeyi beceremeyen erkekler... O kadar çok ki... Bir saymaya kalktık. Say say bitmedi... Sohbetin bu noktasında İsmail Yılmazkor kardeşimizin anlattığı fıkrayı muhterem eşlerimizin hoşgörüsüne dayanarak nakledelim:
Fıkra bu ya; erkeklerin cinsel gücünü artıran haplar henüz keşfedilmemiş. Ama mucizevi bir iğne var. Adam duymuş bunu; koşmuş doktoruna: “Aman doktor, hanımla aylardır tık yok. Şu iğneden ben de istiyorum...” Doktor uyarmış adamı: “Tamam da, dikkatli olman gerekir. İğnenin etkisi 2 saat sürüyor. Sonra sıfır...” Adam“Sen merak etme” demiş doktora, “Ben dikkat ederim”...
İğne yapılmış. Adam doğru eve... Bir de bakmış eşi evde yok. Oraya telefon buraya telefon; yok yok... Bakkal çakkal dahil, bakmadığı yer kalmamış adamın. Bu arada saat de ilerliyormuş. Bakmış ki zamanın dolmasına yarım saat kalmış; aramış doktoru:
- Aman doktor, zamanı biraz uzatabilir miyiz? Hanımı bulamıyorum...
- Uzatamayız. Bulmaya çalış!
- Peki, başka yolu yok mu bu işin?
- Evde, civarda bir alternatif bulamaz mısın?
- Ev işlerine yardımcı olan bayan var...
- İyi ya... Bir alternatif olamaz mı?
- Olur tabii doktor. Ben zaten onunla günde üç kere beraber oluyorum. Benim meselem hanımla...
“Vaftizlenmiş aydınlarımız” zor durumda
Türk aydınları yine bir sınavdan geçiyor. Bu seferki turnusol kâğıdı Papa ve İslamiyet ile ilgili açıklamaları. Sonrasında ‘sorry’ yerine (özür anlamında üzgün) ‘regret’ (keşke olmasaydı anlamında pişmanlık) demesinin diplomatik karşılığı dahil konu bütün dünyada en ince ayrıntısına kadar ele alınıyor.
Başta New York Times ve Guardian olmak üzere Hıristiyan Batı’nın en önemli basın organları Papa’yı eleştirir, özür dilemesi konusunda ısrar ederken, bizim bazı köşe yazarlarımızın Papa’dan yana tavır almalarını; “Tam da Avrupa Birliği’ne girerken şimdi Papa ile dalaşmanın ne âlemi var”, “Sözlerinin tamamını okumadan hüküm vermeyin; hiç de öyle demek istememiş” şeklinde kelamlarla yazılarını süslemelerini hiç yadırgamamak lazım aslında.
Hıristiyan Batı’nın bu tür densizliklerine karşı çıkma ve kamu vicdanına tercüman olma işini aşırı milliyetçilerle kökten dincilere bırakmayı uzun zamandır ilke edinmiştir bu kalemler... Sonra da radikal dincilerin oyları artınca da şaşarlar... Attilâ İlhan’ın ‘tanzimat aydını’ dediği, Ömer Lütfi Mete’nin “Bunlar zihnen vaftizlenmiştir!” diye nitelediği takım, Papa’dan çok daha fazla köşeye sıkışmıştır şu sıra... Hiç değilse sussalar!..