‘İtibar’ dediğiniz bir huzursuz kuştur
14 Ağustos 2016 - Yeni Şafak
İş dünyasının içinden çıkıp, Türkiye'de memleketine en büyük katma değeri kimler getirmiş diye sorulsa herhalde listenin en başında rahmetli Vehbi Koç'un adını anmak durumundayız. Onun on binlerce Koç Topluluğu çalışanına şiar olmuş tarihî lafı da belleklerdeki yerini almıştır:
“Ülkem varsa ben de varım. Demokrasi varsa hepimiz varız!”
Türkiye'nin toplam ihracatının onda birlik kısmını tek başına yapan, Cumhuriyet'le yaşıt bu devasa kuruluşun efsanevî kurucusunu geçenlerde TV'lerden birinde, akla zarar bir iddiadan yola çıkıp tabiri âmirane ile 'üç köftede' yiyiverdiler…
Neymiş… Kırk elli yıl kadar önce Ankara'da zamanın MİT Müsteşarı M. Fuat Doğu ve Fethullah Gülen rahmetli Vehbi Bey'in evinde buluşmuşlar. FETÖ'nün temelleri o zaman atılmışmış…
Dün gazetelerde Sayın Cumhurbaşkanımızı Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Mehmet Koç ve Başkan Vekili Ali Y. Koç'u kabullerinde aynı karede görünce Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın boş dedikodulara pabuç bırakmadığına bir kez daha şahit oldum.
Çünkü her dedikoduya, her FETÖ ihbarına aslını astarını araştırmadan prim verirsek bu özensiz ve keyfî davranış sonucunda hakikatin üstünü örtmüş olmakla kalmaz, bunun vebalini de üstlenmiş oluruz. Haksızlar da haklıları kendi aralarına çekmiş olmanın sevincini, kalabalıkta kendilerinin kaynayabileceği umudunu elde ederler.
Silahlı Kuvvetlerin subay kesiminin %60'dan fazlasının FETÖ yanlısı olduğu tespiti gibi, MÜSİAD Başkanı Sayın Nail Olpak'ın açıklamalarını da bu çerçevede değerlendirmekte yarar var. Sayın Olpak, kendi bünyelerindeki FETÖ mensubu ve sempatizanlarını ayıklamaya başladıklarını söylemiş. Çok da iyi yapmışlar. Birçok iş adamının üyeliğine son vermişler, şubelerden ve Genel Merkez'den attıkları varmış. Nail Bey, “Bende yok, diyen hayal görüyordur” demiş. Yerden göğe kadar haklıdır… İstanbul Ticaret Odası Başkanı İbrahim Çağlar da FETÖ ile birlikte olanların İTO Meclis koltuklarını kirletmeye devam etmemelerini, kendiliklerinden çekip gitmelerini istemiş. O da tıpkı Sayın Olpak gibi yerden göğe haklıdır. Bizim altını çizmeye çalıştığımız tek husus 'Kul hakkına' dikkat edilmesi…
Sayın Cumhurbaşkanının 17-25 Aralık darbe girişiminin Milat olarak alınması gerektiğini söylediği iddia edilir. Bizce bu yaklaşım sergilenebilecek en doğru tavırdır. Çünkü 17-25 Aralık darbe teşebbüsünde aslında takke düşmüş, kel görünmüştür. Ondan sonra hâlâ bunlara maddi ve organik destek vermeyi sürdüren herkes ihanet şebekesinin bir parçası olmakla suçlanmalıdır. Ancak elli yıl öncesine gitmeye kalkarsanız o zaman Bülent Ecevit'ten başlayıp neredeyse bütün siyasetçileri ve işadamlarının ezici bir kısmını suçlamanız mübah hale gelir ki, işte o zaman hiçbir akıl ve vicdan bu işin içinden çıkamaz.
Mesele vicdan, adalet, merhamet duygularından ötede hain bir terör örgütüne ve alçakça işlerini gizli kapaklı yürüten bir robotik yapıya karşı direnmenin, bu gözü dönmüş yapının mensuplarını ve de destekçilerini ayıklayabilmenin kıldan ince kılıçtan keskin kriterlerini tespit etmektir.
Çünkü 'itibar' telgraf tellerinde 'huzursuz kuşlar' gibidir. Elinizi gerekli gereksiz ve yanlış bir şekilde çırparsanız uçar gider. Sonra onu bulup alıp aynı yerine koymak imkansızdır.
Altın Küre'nin kaç sahibi var?
Gazeteye gelen bütün e-postaları okumaya çalışırım. Bunların içinden dikkatimizi çekenleri de bu sütunlarda ele alırım. Özellikle iş hayatındaki ödül enflasyonundan payına düşenleri duyurmaya çalışan basın bültenlerini ise özellikle ayrı bir dosyada biriktiriyor, yeri geldiğinde de yayınlıyorum. Çünkü fazla olan her şey yanlıştır. (Şefkat ve bilgi dışında.) Bu nedenle de fazlalığından dolayı manasını yitiren bu ödül avcılığının herhangi bir itibari değeri kalmamıştır.
Öte yandan son derece muteber ödüller de vardır. Meselâ Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği IPRA'nın Altın Küre ödülleri gibi. Aslında IPRA'ya bizimkiler yıllardır damgasını vuragelmiştir. Sevgili Betül Mardin ablamızın sonrasında Türkiye'den iki arkadaşımız daha IPRA Başkanlığını yürütme başarısını göstermişlerdir. Ceyda Aydede ve Dr. Zehra Güngör… Dünyanın dört bir tarafından üyelerinin bulunduğu IPRA'da aynı ülkeden 3 başkan çıkarmak önemlidir.
Bizim Türk PR ajanslarının ve PR hizmeti alan şirketlerin IPRA'dan mebzul miktarda ödülleri vardır. Hepsi de bu ödülleri gerçekten hak etmişlerdir.
Yalnız bu kez biraz şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Çünkü bir ara iki ayrı bültende aynı ödülü iki ayrı şirketimizin aldığını görür gibi oldum. Bültenlerin başlıkları şöyleydi:
İlki, “Türk Telekom, IPRA Golden World ödülüne layık görüldü.” Ve diğeri de, “n11.com'a IPRA Altın Küre Ödülü”
Hiç kimse alt başlık ve yazıyı okumak zorunda değildir. O halde bu iki başlık yukarıda sözünü ettiğimiz karışıklığa neden olmuyor mu? Oysa haberi aşağı doğru okuduğunuzda arada farklılık olduğunu görüyorsunuz. Telekom,'medya ilişkileri', n11.com da 'çevre'kategorisinde ödül almış.
Keşke bunu böyle söyleselerdi de yüzde yüz hak ettiklerine inandığımız bu ödüllerden dolayı bize de sadece tebrik etmek kalsaydı.
“Ülkem varsa ben de varım. Demokrasi varsa hepimiz varız!”
Türkiye'nin toplam ihracatının onda birlik kısmını tek başına yapan, Cumhuriyet'le yaşıt bu devasa kuruluşun efsanevî kurucusunu geçenlerde TV'lerden birinde, akla zarar bir iddiadan yola çıkıp tabiri âmirane ile 'üç köftede' yiyiverdiler…
Neymiş… Kırk elli yıl kadar önce Ankara'da zamanın MİT Müsteşarı M. Fuat Doğu ve Fethullah Gülen rahmetli Vehbi Bey'in evinde buluşmuşlar. FETÖ'nün temelleri o zaman atılmışmış…
Dün gazetelerde Sayın Cumhurbaşkanımızı Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Mehmet Koç ve Başkan Vekili Ali Y. Koç'u kabullerinde aynı karede görünce Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın boş dedikodulara pabuç bırakmadığına bir kez daha şahit oldum.
Çünkü her dedikoduya, her FETÖ ihbarına aslını astarını araştırmadan prim verirsek bu özensiz ve keyfî davranış sonucunda hakikatin üstünü örtmüş olmakla kalmaz, bunun vebalini de üstlenmiş oluruz. Haksızlar da haklıları kendi aralarına çekmiş olmanın sevincini, kalabalıkta kendilerinin kaynayabileceği umudunu elde ederler.
Silahlı Kuvvetlerin subay kesiminin %60'dan fazlasının FETÖ yanlısı olduğu tespiti gibi, MÜSİAD Başkanı Sayın Nail Olpak'ın açıklamalarını da bu çerçevede değerlendirmekte yarar var. Sayın Olpak, kendi bünyelerindeki FETÖ mensubu ve sempatizanlarını ayıklamaya başladıklarını söylemiş. Çok da iyi yapmışlar. Birçok iş adamının üyeliğine son vermişler, şubelerden ve Genel Merkez'den attıkları varmış. Nail Bey, “Bende yok, diyen hayal görüyordur” demiş. Yerden göğe kadar haklıdır… İstanbul Ticaret Odası Başkanı İbrahim Çağlar da FETÖ ile birlikte olanların İTO Meclis koltuklarını kirletmeye devam etmemelerini, kendiliklerinden çekip gitmelerini istemiş. O da tıpkı Sayın Olpak gibi yerden göğe haklıdır. Bizim altını çizmeye çalıştığımız tek husus 'Kul hakkına' dikkat edilmesi…
Sayın Cumhurbaşkanının 17-25 Aralık darbe girişiminin Milat olarak alınması gerektiğini söylediği iddia edilir. Bizce bu yaklaşım sergilenebilecek en doğru tavırdır. Çünkü 17-25 Aralık darbe teşebbüsünde aslında takke düşmüş, kel görünmüştür. Ondan sonra hâlâ bunlara maddi ve organik destek vermeyi sürdüren herkes ihanet şebekesinin bir parçası olmakla suçlanmalıdır. Ancak elli yıl öncesine gitmeye kalkarsanız o zaman Bülent Ecevit'ten başlayıp neredeyse bütün siyasetçileri ve işadamlarının ezici bir kısmını suçlamanız mübah hale gelir ki, işte o zaman hiçbir akıl ve vicdan bu işin içinden çıkamaz.
Mesele vicdan, adalet, merhamet duygularından ötede hain bir terör örgütüne ve alçakça işlerini gizli kapaklı yürüten bir robotik yapıya karşı direnmenin, bu gözü dönmüş yapının mensuplarını ve de destekçilerini ayıklayabilmenin kıldan ince kılıçtan keskin kriterlerini tespit etmektir.
Çünkü 'itibar' telgraf tellerinde 'huzursuz kuşlar' gibidir. Elinizi gerekli gereksiz ve yanlış bir şekilde çırparsanız uçar gider. Sonra onu bulup alıp aynı yerine koymak imkansızdır.
Altın Küre'nin kaç sahibi var?
Gazeteye gelen bütün e-postaları okumaya çalışırım. Bunların içinden dikkatimizi çekenleri de bu sütunlarda ele alırım. Özellikle iş hayatındaki ödül enflasyonundan payına düşenleri duyurmaya çalışan basın bültenlerini ise özellikle ayrı bir dosyada biriktiriyor, yeri geldiğinde de yayınlıyorum. Çünkü fazla olan her şey yanlıştır. (Şefkat ve bilgi dışında.) Bu nedenle de fazlalığından dolayı manasını yitiren bu ödül avcılığının herhangi bir itibari değeri kalmamıştır.
Öte yandan son derece muteber ödüller de vardır. Meselâ Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği IPRA'nın Altın Küre ödülleri gibi. Aslında IPRA'ya bizimkiler yıllardır damgasını vuragelmiştir. Sevgili Betül Mardin ablamızın sonrasında Türkiye'den iki arkadaşımız daha IPRA Başkanlığını yürütme başarısını göstermişlerdir. Ceyda Aydede ve Dr. Zehra Güngör… Dünyanın dört bir tarafından üyelerinin bulunduğu IPRA'da aynı ülkeden 3 başkan çıkarmak önemlidir.
Bizim Türk PR ajanslarının ve PR hizmeti alan şirketlerin IPRA'dan mebzul miktarda ödülleri vardır. Hepsi de bu ödülleri gerçekten hak etmişlerdir.
Yalnız bu kez biraz şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Çünkü bir ara iki ayrı bültende aynı ödülü iki ayrı şirketimizin aldığını görür gibi oldum. Bültenlerin başlıkları şöyleydi:
İlki, “Türk Telekom, IPRA Golden World ödülüne layık görüldü.” Ve diğeri de, “n11.com'a IPRA Altın Küre Ödülü”
Hiç kimse alt başlık ve yazıyı okumak zorunda değildir. O halde bu iki başlık yukarıda sözünü ettiğimiz karışıklığa neden olmuyor mu? Oysa haberi aşağı doğru okuduğunuzda arada farklılık olduğunu görüyorsunuz. Telekom,'medya ilişkileri', n11.com da 'çevre'kategorisinde ödül almış.
Keşke bunu böyle söyleselerdi de yüzde yüz hak ettiklerine inandığımız bu ödüllerden dolayı bize de sadece tebrik etmek kalsaydı.