Misyon ve ‘Cep Ekonomisi’...
04 nisan 2015 yeni şafak
Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül’ün 25 Mart tarihli yazısından üç ayrı alıntıyı buraya aktarmak istedim. Bizce yazının tamamının, tarihe not düşme çerçevesinde, okunmasında yarar var. Tadımlık üç bölüme bir göz atalım:
“AK Parti’nin sadece bir siyasi parti olmadığını, bir siyasi anlayış, siyasi hareket olduğunu biliyoruz. Hedefinin sadece iktidar olmak olmadığını, Türkiye’yi dönüştürmek, normalleştirmek, 21. yüzyıl küresel şartlarına göre yeniden formatlamak olduğunu biliyoruz.”...
“AK Parti kendi içindeki tartışmalarla güç kaybetmez. Tam aksine kendini yeniler, o dinamizmini ayakta tutar. Tabii bu, yıpratıcı tartışmaların normal görüleceği anlamına gelmiyor. Bu tarihi misyonu kaldıramayanların, bir süre sonra o misyonu kişisel hesaplara dönüştürenlerin, siyasi veya ekonomik ikbal peşinde koşanların bu misyona verdikleri zarar ortadadır.”
...
“İşte biz bu misyonu destekliyoruz. Destek verdiğimiz, taraf olduğumuz şey dar anlamda bir siyasi parti değil, bir siyasi hareket, Türkiye’nin büyük yürüyüşü, dönüşümü, 21. yüzyıl şartlarına göre yeniden şekillenmiş güçlü Türkiye arzusudur. Bu taraf oluşumuza yönelik eleştirilerin sığlığının farkındayız.”
Seçimlere çeyrek kala AK Parti’ye ve ülkedeki tüm dengelere karşı başlatılmış olan saldırının artacağı ve giderek yoğunluk kazanacağı âşikâr… Gerginliğin artması sayesinde AK Parti’nin ve hükümetin ‘çaresizlik’ içinde bırakılması planını akim kılacak tek güç ‘Milli İrade’ ile varoluşunu sadece ve sadece ona borçlu olduğunu sürekli yineleyen AK Parti’nin bizatihi kendisidir...
Peki, bu milli irade denen hayli soyut kavramı oluşturan ve seçmen davranışlarını önünde sonunda belirleyecek olan iki eksende, kamuoyu ve kamu vicdanında temayül ne yöndedir?
Ciddiyetine inandığımız araştırma şirketlerinin üst düzey yöneticileriyle görüşmemizden de yola çıkarak şu tespitlerin yapılabileceğini düşündük:
1. AK Parti’nin son yerel seçimlerde aldığı oylara bakarsak %43-45 bandında olduğunu görürüz. Seçmen sayısının %75’ini oluşturan 30 büyük şehirde oyların %45’ini almış olan AK Parti, seçmen sayısının geri kalan %25’ini oluşturan 51 ilde %43’lük bir oy oranı elde etmiştir.
2. Şu üç alanın bu seçimlerde seçmen tercihlerini diğer alanlara oranla daha baskın bir biçimde belirleyeceği düşünülebilir:
a. Ülke ekonomisindeki büyümenin istenilen boyutta olmadığının seçmen tarafından hissedilmesi. Seçmen, kişi başına düşen yaklaşık 10 bin Doların son 5-6 yıldır aynı seviyelerde kaldığını, hatta doların TL karşısında değer kazanmasıyla bu miktarın reel olarak düştüğünü ‘bilemeyebilir’ ancak kuvvetli bir şekilde ‘hissediyor’ olabilir…
b. Enflasyon durumunun rakamlarla ifadesinden genel seçmen tam olarak pek bir şey algılamasa da, sofrasına konan yemeğin maliyetinin yükseldiğini, cebine giren paranın satın alma gücünün azaldığını, yaşam standardındaki kalitenin giderek düştüğünü pekâlâ algılıyor olabilir..
c. Türkiye bir genç emekliler ülkesidir. Emekli sayısının 15-16 milyon, emeklilerin yaşadığı hane sayısının ise 10-12 milyon olduğu düşünülecek olursa, bunun yaklaşık 25-30 milyon seçmene denk geleceği tahmin edilebilir. Bu seçimlerde yaklaşık 55 milyon seçmen olduğu gerçeğinden hareket ederek emekli oylarının ciddi bir belirleyen olarak ortaya çıkacağı iddia edilebilir...
Bu parametrelerin üçü biraraya geldiğinde, büyük projelerden söz etmekten çok, bazı araştırmacıların deyişi ile ‘cep ekonomisi’ ve/veya ‘mutfak ekonomisi’, seçmen tercihlerinde ciddi rol oynayabileceğini öngörmek gerekir. Çünkü her bir yeni ve büyük proje, içinde bulunduğumuz ortamda seçmene ‘Acaba bu sefer benim cebimden ne kadar çıkacak?’ sorusunu sordurabilir...
AK Parti misyonunu nasıl dönüştürmek istediğini ve bir sonraki ‘bilgi toplumu’ sıçramasını gerçekleştirmek için önceliğini uzun vadede nereye vereceğini ayrıca değerlendirmelidir. Tabii ki ittifaklar meselesini unutmamalıdır. (Ne kadar tekrarlasak azdır: İktidar ittifaklarla elde edilir); tabii ki parti içi ‘müsademe-i efkâr’a evet derken gruplaşma, çelişki, zıtlaşmaya izin vermemelidir; tabii ki Cumhurbaşkanı-Başbakan çelişkisini pompalayanlara pirim vermemelidir; tabii ki Sayın Babacan ve Şimşek gibi hükümetin malî disiplininin yönetilmesinde emeği olan bakanlar üzerine estirilmeye çalışılan müphemiyet ortamını dağıtmaya çalışacak; tabii ki ülkeyi 2023 ve sonrasına taşıyacak büyük projelere vurgu yapacak; ancak başta emekliler nezdinde olmak üzere seçmen genelinde ‘cep ekonomisi’ ve ‘mutfak ekonomisi’ odaklı algıyı mutlaka ve mutlaka yönetmeyi ihmal etmeyecek...
Araştırmacı uzmanların iddiasına göre 45’lerde tutunmanın ve yukarı çıkmanın anahtarı burada...
“AK Parti’nin sadece bir siyasi parti olmadığını, bir siyasi anlayış, siyasi hareket olduğunu biliyoruz. Hedefinin sadece iktidar olmak olmadığını, Türkiye’yi dönüştürmek, normalleştirmek, 21. yüzyıl küresel şartlarına göre yeniden formatlamak olduğunu biliyoruz.”...
“AK Parti kendi içindeki tartışmalarla güç kaybetmez. Tam aksine kendini yeniler, o dinamizmini ayakta tutar. Tabii bu, yıpratıcı tartışmaların normal görüleceği anlamına gelmiyor. Bu tarihi misyonu kaldıramayanların, bir süre sonra o misyonu kişisel hesaplara dönüştürenlerin, siyasi veya ekonomik ikbal peşinde koşanların bu misyona verdikleri zarar ortadadır.”
...
“İşte biz bu misyonu destekliyoruz. Destek verdiğimiz, taraf olduğumuz şey dar anlamda bir siyasi parti değil, bir siyasi hareket, Türkiye’nin büyük yürüyüşü, dönüşümü, 21. yüzyıl şartlarına göre yeniden şekillenmiş güçlü Türkiye arzusudur. Bu taraf oluşumuza yönelik eleştirilerin sığlığının farkındayız.”
Seçimlere çeyrek kala AK Parti’ye ve ülkedeki tüm dengelere karşı başlatılmış olan saldırının artacağı ve giderek yoğunluk kazanacağı âşikâr… Gerginliğin artması sayesinde AK Parti’nin ve hükümetin ‘çaresizlik’ içinde bırakılması planını akim kılacak tek güç ‘Milli İrade’ ile varoluşunu sadece ve sadece ona borçlu olduğunu sürekli yineleyen AK Parti’nin bizatihi kendisidir...
Peki, bu milli irade denen hayli soyut kavramı oluşturan ve seçmen davranışlarını önünde sonunda belirleyecek olan iki eksende, kamuoyu ve kamu vicdanında temayül ne yöndedir?
Ciddiyetine inandığımız araştırma şirketlerinin üst düzey yöneticileriyle görüşmemizden de yola çıkarak şu tespitlerin yapılabileceğini düşündük:
1. AK Parti’nin son yerel seçimlerde aldığı oylara bakarsak %43-45 bandında olduğunu görürüz. Seçmen sayısının %75’ini oluşturan 30 büyük şehirde oyların %45’ini almış olan AK Parti, seçmen sayısının geri kalan %25’ini oluşturan 51 ilde %43’lük bir oy oranı elde etmiştir.
2. Şu üç alanın bu seçimlerde seçmen tercihlerini diğer alanlara oranla daha baskın bir biçimde belirleyeceği düşünülebilir:
a. Ülke ekonomisindeki büyümenin istenilen boyutta olmadığının seçmen tarafından hissedilmesi. Seçmen, kişi başına düşen yaklaşık 10 bin Doların son 5-6 yıldır aynı seviyelerde kaldığını, hatta doların TL karşısında değer kazanmasıyla bu miktarın reel olarak düştüğünü ‘bilemeyebilir’ ancak kuvvetli bir şekilde ‘hissediyor’ olabilir…
b. Enflasyon durumunun rakamlarla ifadesinden genel seçmen tam olarak pek bir şey algılamasa da, sofrasına konan yemeğin maliyetinin yükseldiğini, cebine giren paranın satın alma gücünün azaldığını, yaşam standardındaki kalitenin giderek düştüğünü pekâlâ algılıyor olabilir..
c. Türkiye bir genç emekliler ülkesidir. Emekli sayısının 15-16 milyon, emeklilerin yaşadığı hane sayısının ise 10-12 milyon olduğu düşünülecek olursa, bunun yaklaşık 25-30 milyon seçmene denk geleceği tahmin edilebilir. Bu seçimlerde yaklaşık 55 milyon seçmen olduğu gerçeğinden hareket ederek emekli oylarının ciddi bir belirleyen olarak ortaya çıkacağı iddia edilebilir...
Bu parametrelerin üçü biraraya geldiğinde, büyük projelerden söz etmekten çok, bazı araştırmacıların deyişi ile ‘cep ekonomisi’ ve/veya ‘mutfak ekonomisi’, seçmen tercihlerinde ciddi rol oynayabileceğini öngörmek gerekir. Çünkü her bir yeni ve büyük proje, içinde bulunduğumuz ortamda seçmene ‘Acaba bu sefer benim cebimden ne kadar çıkacak?’ sorusunu sordurabilir...
AK Parti misyonunu nasıl dönüştürmek istediğini ve bir sonraki ‘bilgi toplumu’ sıçramasını gerçekleştirmek için önceliğini uzun vadede nereye vereceğini ayrıca değerlendirmelidir. Tabii ki ittifaklar meselesini unutmamalıdır. (Ne kadar tekrarlasak azdır: İktidar ittifaklarla elde edilir); tabii ki parti içi ‘müsademe-i efkâr’a evet derken gruplaşma, çelişki, zıtlaşmaya izin vermemelidir; tabii ki Cumhurbaşkanı-Başbakan çelişkisini pompalayanlara pirim vermemelidir; tabii ki Sayın Babacan ve Şimşek gibi hükümetin malî disiplininin yönetilmesinde emeği olan bakanlar üzerine estirilmeye çalışılan müphemiyet ortamını dağıtmaya çalışacak; tabii ki ülkeyi 2023 ve sonrasına taşıyacak büyük projelere vurgu yapacak; ancak başta emekliler nezdinde olmak üzere seçmen genelinde ‘cep ekonomisi’ ve ‘mutfak ekonomisi’ odaklı algıyı mutlaka ve mutlaka yönetmeyi ihmal etmeyecek...
Araştırmacı uzmanların iddiasına göre 45’lerde tutunmanın ve yukarı çıkmanın anahtarı burada...