#ÖzürDileGencoErkal…
26 EYLÜL 2015
Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin (TİM) Dışişleri Bakanlığı'nın desteği ile Türkiye'de görev yapan 70'den fazla yabancı büyükelçi ve ailesini Trabzon'a davet ettiği geziye hasbelkader biz de katılma şansını elde etmişik.
Sıradan turistik bir gezi olması beklentisi içinde çıktığım yolculukta üç şeyden çok etkilendiğimi söylemeliyim:
Birincisi, son günün sabahı kahvaltılı toplantısında TİM Başkanı, Belediye Başkanı ve Vali'nin yaptığı son derece etkili sunumlardan sonra, izlenimlerini dile getirmek üzere söz alan çok sayıdabüyükelçinin olağanüstü duygusal ve övgü dolu konuşmaları…
İkincisi, böyle bir akşam yemeği daveti için kapılarının özel izin ile ilk kez açıldığı belirtilen Atatürk'ün Evi'nde, ikinci katta duvarda gördüğümüz, Dersim isyanının bastırılması için Atatürk'ün bizzat üzerinde çalıştığı ve onun işaretlerini taşıyan hayli büyük bir siyah beyaz harita…
Üçüncüsü, tabii ki Sümela Manastırı…
Dağın tepesine; binbir zahmet ve eziyetle inşa edilmiş, inanılmaz bir şekilde güvenlik için tahkim edilmiş, korku ve endişenin yanında dinini dilediği gibi yaşayıp özgürce yayabilme hakkını bir nebze olsun kullanmak üzere en geri teknolojilerle kotarılmış bir anıt…
Müslümanların dinlerini, kültür ve özellikle değerlerini özgürce yaşamak için yüzlerce yıl ne mücadeleler verdiği gayet iyi bilinir… Bu mücadelenin çok daha kanlısını Hıristiyanlar vermiş… Özellikle Roma İmparatorluğu döneminde…
Romalılar bunlara etmedikleri zulmü bırakmamışlar…
İnanç, iman, din insanlık tarihinde o kadar güçlü bir yer tutmuş ki, her kim ki bunu engelleme, yok etme, bırakın yok etmeyi, ona saygı duymama yolunu tutmayı denemiş; işte o kaybetmiş…
Yerin altına inmişler, mağaralar oyup onun derinliklerinde, dağların doruklarında kendilerine varoluş yolu aramışlar. Ve her zaman da son tahlilde mutlaka bunu elde etmişler…
İnanç dünyasının insanlık âlemi için ne kadar büyük bir ağırlık taşıdığını görme konusunda zorlananlar İslam tarihini ve Hıristiyanlığın varoluş mücadelesini biraz da bu açıdan incelemeliler…
Ülkemizde, şu sıra referanslarını nereden aldığı konusunda ciddi tereddütler yaşayan, %25'i bir iki tık geçme şansını elde etmek için (hani iktidar için değil) çırpınan sosyal demokrasinin temelde takıldığı nokta işte tam da burasıdır… Bu nedenle kâh kara çarşaflılara parti rozeti takar, kâh 'din halkı uyutmak için bir tür afyondur' şiarının arkasından gider…
Son seçimde kendilerine oldukça farklı bir iletişim boyutu getirmiş olan ve sonrasında 'Meclis seçim ödeneği vermiyor' gerekçesiyle maddi açıdan birlikte çalışmaktan vazgeçtiklerini söyledikleri reklam ustasıAli Taran'ın o sözü ciddi bir derstir aslında: “Ben halkın değerleriyle didişmem”…
Lise çağlarımda (4 Ekimde İEL'den 50'nci mezuniyet yılını kutlayacağız) sol düşünceyle tanıştığımız yıllarda, tiyatro sanatı adına bir 'kült' olarak gördüğümüz Genco Erkal'ın arka arkaya attığı iki tweet bana yukarıdaki tespitleri çağrıştırdı.
İlk tweet'i şöyleydi:
“Hiç sevmem bu bayramı. Kanlı bayram, ilkel bayram, insanlığın karanlık dönemini kutsayan örümcek kafanın bayramı… Benden uzak dursun”
Tabii ki sosyal medyada tepki gecikmedi. #ÖzürDileGencoErkaletiketiyle yollanan esajlar, Trend Topic (En çok konuşulanlar) listesine girdi. Bunun üzerine bir iki saat sonra mesajının son kısmını silen Genco Erkal, şöyle yazdı: “Hiç sevmem bu bayramı. Kanlı bayram, ilkel bayram. (Son tweetimin bundan sonraki cümlesini siliyorum. Maksadı aşan bir ifade olmuş)” …
Genellikle siyasiler, “Pişmanım. Özür dilerim”i gururlarına yedirmedikleri için bu 'Maksadını Aşan' deyişini pek severler. Ancak bizim millet, affedersiniz pek yemez bu numarayı…
“Olmuşla, ölmüşe çare bulunmaz” derdi rahmetli annem, “Ancak arkalarından dua edilir”… Doğru söz, ancak… Bazı iletişim kazaları Anglosakson deyişiyle 'irreversible' (geri alınamaz) etki bırakırlar. Tortular kalır uzun yıllar…
İnşallah bazı kulaklara küpe olur. O bile kârdır insanlık adına…
Not 1: Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Türkiye'nin yılda 168 milyon ton mümbit toprağını kaybettiğini, dünyadaki toprak kaybının ise dakikada 45 bin tona ulaştığını açıklamış. Canlılığı tehdit eden bunun gibi, küresel ısınma, iklim değişikliği, CO2 emisyonları (son VW krizi) gibi hayatî konularda hangi partimiz ne tür bir vizyon ortaya koyuyor dersiniz? Burada siyasi iletişim adına bir fırsat yok mu?
Not 2: İnanılmaz bir kriz yaşayan VW'nin CEO'su istifa ederken tabiri amiyane ile son bir 'kazık' daha atmış kuruma. Hayır, giderayak 32 milyon dolar tazminat alması değil… Şu sözü: “Hiçbir hatamolmasa bile, şirketin çıkarları açısından istifa ediyorum!” Arkadaş, krizi soğutacağına ısıtmış. Çünkü akla hemen şu soruyu getirmiş: “O zaman kimin hatası varmış?”… Bu arada bir gerçek daha çıkıyor ortaya. Uluslarrası şirketlerde krizin kendisi tabii ki merkezden yönetilir. Ancak krizin iletişim boyutu yerel alınır. Tabii ki onay alarak. Çünkü Algılama yerel renkler ve ruhi şekillenmeler üzerine inşa edilir… Bunu da buradaki VW'cilere bırakmak doğru olur. Başka yerleri bilmem ancak burada sadece bu nedenle VW krizi yönetilmiyor ve cânım markaya yazık oluyor…
Not 3: AK Parti yaralarını sarmış yoluna devam ediyor. BenimSeçim Şarkısına itirazımın 'Haydi Bismillah'la hiçbir ilgisi yoktu. İçinden geçmekte olduğumuz nazik dönemde böyle oynak, arabesk bir parçayla ortalığa çıkmanın olumsuz etki yaratacağı endişesiydi benimkisi… Başbakan da aynı endişeyi taşımış olmalı ki, kongrede çaldırmadı o parçayı… Adayları açıklarken neden nasıl döndü kararından, bilemiyoruz tabii…
Sıradan turistik bir gezi olması beklentisi içinde çıktığım yolculukta üç şeyden çok etkilendiğimi söylemeliyim:
Birincisi, son günün sabahı kahvaltılı toplantısında TİM Başkanı, Belediye Başkanı ve Vali'nin yaptığı son derece etkili sunumlardan sonra, izlenimlerini dile getirmek üzere söz alan çok sayıdabüyükelçinin olağanüstü duygusal ve övgü dolu konuşmaları…
İkincisi, böyle bir akşam yemeği daveti için kapılarının özel izin ile ilk kez açıldığı belirtilen Atatürk'ün Evi'nde, ikinci katta duvarda gördüğümüz, Dersim isyanının bastırılması için Atatürk'ün bizzat üzerinde çalıştığı ve onun işaretlerini taşıyan hayli büyük bir siyah beyaz harita…
Üçüncüsü, tabii ki Sümela Manastırı…
Dağın tepesine; binbir zahmet ve eziyetle inşa edilmiş, inanılmaz bir şekilde güvenlik için tahkim edilmiş, korku ve endişenin yanında dinini dilediği gibi yaşayıp özgürce yayabilme hakkını bir nebze olsun kullanmak üzere en geri teknolojilerle kotarılmış bir anıt…
Müslümanların dinlerini, kültür ve özellikle değerlerini özgürce yaşamak için yüzlerce yıl ne mücadeleler verdiği gayet iyi bilinir… Bu mücadelenin çok daha kanlısını Hıristiyanlar vermiş… Özellikle Roma İmparatorluğu döneminde…
Romalılar bunlara etmedikleri zulmü bırakmamışlar…
İnanç, iman, din insanlık tarihinde o kadar güçlü bir yer tutmuş ki, her kim ki bunu engelleme, yok etme, bırakın yok etmeyi, ona saygı duymama yolunu tutmayı denemiş; işte o kaybetmiş…
Yerin altına inmişler, mağaralar oyup onun derinliklerinde, dağların doruklarında kendilerine varoluş yolu aramışlar. Ve her zaman da son tahlilde mutlaka bunu elde etmişler…
İnanç dünyasının insanlık âlemi için ne kadar büyük bir ağırlık taşıdığını görme konusunda zorlananlar İslam tarihini ve Hıristiyanlığın varoluş mücadelesini biraz da bu açıdan incelemeliler…
Ülkemizde, şu sıra referanslarını nereden aldığı konusunda ciddi tereddütler yaşayan, %25'i bir iki tık geçme şansını elde etmek için (hani iktidar için değil) çırpınan sosyal demokrasinin temelde takıldığı nokta işte tam da burasıdır… Bu nedenle kâh kara çarşaflılara parti rozeti takar, kâh 'din halkı uyutmak için bir tür afyondur' şiarının arkasından gider…
Son seçimde kendilerine oldukça farklı bir iletişim boyutu getirmiş olan ve sonrasında 'Meclis seçim ödeneği vermiyor' gerekçesiyle maddi açıdan birlikte çalışmaktan vazgeçtiklerini söyledikleri reklam ustasıAli Taran'ın o sözü ciddi bir derstir aslında: “Ben halkın değerleriyle didişmem”…
Lise çağlarımda (4 Ekimde İEL'den 50'nci mezuniyet yılını kutlayacağız) sol düşünceyle tanıştığımız yıllarda, tiyatro sanatı adına bir 'kült' olarak gördüğümüz Genco Erkal'ın arka arkaya attığı iki tweet bana yukarıdaki tespitleri çağrıştırdı.
İlk tweet'i şöyleydi:
“Hiç sevmem bu bayramı. Kanlı bayram, ilkel bayram, insanlığın karanlık dönemini kutsayan örümcek kafanın bayramı… Benden uzak dursun”
Tabii ki sosyal medyada tepki gecikmedi. #ÖzürDileGencoErkaletiketiyle yollanan esajlar, Trend Topic (En çok konuşulanlar) listesine girdi. Bunun üzerine bir iki saat sonra mesajının son kısmını silen Genco Erkal, şöyle yazdı: “Hiç sevmem bu bayramı. Kanlı bayram, ilkel bayram. (Son tweetimin bundan sonraki cümlesini siliyorum. Maksadı aşan bir ifade olmuş)” …
Genellikle siyasiler, “Pişmanım. Özür dilerim”i gururlarına yedirmedikleri için bu 'Maksadını Aşan' deyişini pek severler. Ancak bizim millet, affedersiniz pek yemez bu numarayı…
“Olmuşla, ölmüşe çare bulunmaz” derdi rahmetli annem, “Ancak arkalarından dua edilir”… Doğru söz, ancak… Bazı iletişim kazaları Anglosakson deyişiyle 'irreversible' (geri alınamaz) etki bırakırlar. Tortular kalır uzun yıllar…
İnşallah bazı kulaklara küpe olur. O bile kârdır insanlık adına…
Not 1: Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Türkiye'nin yılda 168 milyon ton mümbit toprağını kaybettiğini, dünyadaki toprak kaybının ise dakikada 45 bin tona ulaştığını açıklamış. Canlılığı tehdit eden bunun gibi, küresel ısınma, iklim değişikliği, CO2 emisyonları (son VW krizi) gibi hayatî konularda hangi partimiz ne tür bir vizyon ortaya koyuyor dersiniz? Burada siyasi iletişim adına bir fırsat yok mu?
Not 2: İnanılmaz bir kriz yaşayan VW'nin CEO'su istifa ederken tabiri amiyane ile son bir 'kazık' daha atmış kuruma. Hayır, giderayak 32 milyon dolar tazminat alması değil… Şu sözü: “Hiçbir hatamolmasa bile, şirketin çıkarları açısından istifa ediyorum!” Arkadaş, krizi soğutacağına ısıtmış. Çünkü akla hemen şu soruyu getirmiş: “O zaman kimin hatası varmış?”… Bu arada bir gerçek daha çıkıyor ortaya. Uluslarrası şirketlerde krizin kendisi tabii ki merkezden yönetilir. Ancak krizin iletişim boyutu yerel alınır. Tabii ki onay alarak. Çünkü Algılama yerel renkler ve ruhi şekillenmeler üzerine inşa edilir… Bunu da buradaki VW'cilere bırakmak doğru olur. Başka yerleri bilmem ancak burada sadece bu nedenle VW krizi yönetilmiyor ve cânım markaya yazık oluyor…
Not 3: AK Parti yaralarını sarmış yoluna devam ediyor. BenimSeçim Şarkısına itirazımın 'Haydi Bismillah'la hiçbir ilgisi yoktu. İçinden geçmekte olduğumuz nazik dönemde böyle oynak, arabesk bir parçayla ortalığa çıkmanın olumsuz etki yaratacağı endişesiydi benimkisi… Başbakan da aynı endişeyi taşımış olmalı ki, kongrede çaldırmadı o parçayı… Adayları açıklarken neden nasıl döndü kararından, bilemiyoruz tabii…