Peki, biz ne yapmalıyız?..
04 Haziran 2016 Yeni Şafak
Yıllar önce, zamanın Dışişleri Bakanı rahmetli İsmail Cem ile röportaj yapıyorduk. Anlattığı bir olay, Algılama Yönetimi ve Kamu Diplomasisi konularında benim bir anda gözlerimin açılmasını sağlamıştı.
İsmail Cem Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu ile hayli yakın dostlukları olduğundan söz ederken demişti ki:
“Brüksel'de bulunduğumuz zaman mutlaka birlikte yemeğe çıkar, çok sıcak sohbetlerimizi sürdürür ve bunun dışında karşılıklı gayrı resmi ziyaretler sırasında da, iki sosyal demokrat ve aynı kültür ve değerlerden gelen insanlar olarak çok iyi anlaşırdık. Brüksel'de yemekte muhabbeti koyulttuktan sonra Avrupa Parlamentosu'nun çalışmalarına katıldığımız olurdu. Yorgo orada kürsüye çıkar Türkiye'ye verir veriştirirdi. Akşam yine buluştuğumuzda fena bozulur ve kendisine sorardım: 'Yorgo, bu ne iş? Dışarıda söylediklerinin 180 derece tersini Parlamento'da konuşuyorsun. Ayıp olmuyor mu?'
Yorgo, son derece sakin cevap verirdi: 'Bak İsmail. Orada konuşan politikacı Yorgo. Yunanistan'da seçmenin tercihleri doğrultusunda konuşmak durumunda. Burada ise konuşan senin dostun Yorgo! Burada içimden geldiği gibi konuşuyorum'…”
O zaman sormuştum kendime. Yunan seçmenin algısını değiştirme sorumluluğu kimdeydi? Papandreu'da mı, yoksa Türkiye'nin algısını yönetmek zorunda olanlarda mı?.. Tabii ki ikincisinde. İşte o günden beri, bu konuyu başarıyla yönetmekten sorumlu olan, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından kurulmuş Kamu Diplomasisi kurumumuza kafayı taktım. Dünyada ve bizde bu sistemin nasıl işlediğini anlamaya çalıştım…
Bu arada Cem Özdemir adındaki Türkiye kökenli Alman Yeşiller Partisi Eş Başkanı elemanın başını çektiği ve Parlamento'daki yedi Türk vekilin de onunla birlikte aynı doğrultuda oy kullandıklarını belirtelim ve bu Cem Özdemir'i bir zamanlar Türkiye'ye yakın bir 'kardeş' olarak konumlamak isteyen bizim ecnebi aydınlarımızın kulaklarını çınlatalım…
Peki Parlamento'nun önünde kimler bir araya gelip yasanın çıkması yönünde hangi bayrakları sallamış? YPG, HDP, Ermenistan ve Yunanistan bayraklarını… Bence bir eksik varmış orada… Bizim 'Ecnebî Türk Aydınları'… Bir de onlar olsaymış orada. Kadro tamamlanırmış…
Alman Şansölyesi durumu yumuşatmaya çalışıyor. Bana sorarsanız Türkiye'nin kırılan kalbini tamir etmeleri zor. İslam'ı barışın ve tüm dünyanın en büyük düşmanı olarak gösteren; Erdoğan Düşmanlığınıağzına pelesenk eden Alman, İngiliz ve Fransız basını (Der Spiegel: Yeni Düşman İslam; L'Express: Tehlikeli Türk) bunu niçin yapıyorsa, (Papandreu örneğinde olduğu gibi) parlamenterler de onun için yapıyor;Cameron onun için “Türkler 3000 yılında AB'ye girerler” teranesini tekrarlayıp duruyor.
Temeline oturtmaya çalıştıkları bu yapı kendi kendine yıkılır mı, değişir mi?
Hayır!.. O halde ne yapmak lazım… Orta çağda baltayı alıp yürüyorlarmış… Günümüzde bu mümkün değil. Efelenmekle fazla yol alınmıyor. İletişim çağında bu tür pek çok sorunun çözümü ilişki ve iletişimin kendi çıkarlarınız doğrultusunda gerektiği gibi yürütülmesinden geçiyor… İnce işten yani, 'yumuşak güce' sahip olmaktan… Her şeyi Sayın Cumhurbaşkanı'nın çözmesini beklemekten değil…
Perakendenin kalbi Amsterdam'da attı…
Soysal Danışmanlık bu hafta Perakende Liderler Konferansı'nın 11'incisini düzenliyor. Konferans bu kez Amsterdam'da…
2006'da Zürih'teki ilk toplantıya katılanların %67'si kuruluşların sahibi ya da yönetim kurulu başkanı, %33'ü üst düzey yönetici iken bu rakam 11'inci toplantıda %72'ye %28 olarak değişmiş.
Aşağıda adları bulunan firmalardan 110 perakende yönetici ve yatırımcısı Amsterdam'daki Konferans'ta hazır bulundular:
Simit Sarayı, Süvari, Doğtaş, Jumbo, Hotiç, Koçtaş, Derimod, Finansbank, Watsons, Atasay, Facebook, Flormar, Silk&Cashmire, Deichmann, Gratis, Trendyol, Konda, Ziylan, Bursa Kebapevi, Logo Yazılım, Via GYO, Esse, Mavi, Tanı, Bigg Mall, SAP, Zorlu Tekstil, Chakra, Türk Telekom, HD Holding, Karaca, Baydöner, Itelligence, RMK Classic, Big Chefs, Yataş, Markafoni, Ender Mağazaları, 75. Sigorta, SMG Multimedia, Obase, Arçelik, TTNet, Garanti, Kop Tekstil, Defacto, Greyder, Gencallar, Sensormatic, Gönül Kahvesi,Korkmaz, Securitas, Next Academy, Nart Sigorta, Sefamerve, Çilek Mobilya, Schafer, Nebim, Gürsoy, Shell & Turcas, Gittigidiyor, Saray Muhallebicisi, Döner Stop, Highlight, Polaris, Hopi, Atasun Optik, Karafırın, Orka Holding, APS Tekstil, FİBA Perakende Grubu, Microsoft, Mudo, Karaca, Penti, İmza, Consaltum Consaltancy, Boyner, GNR, Orca, Vestel, LC Waikiki, Kahveci Avukatlık, Sony TV,Hummel, Ramsey, Mapfre, HTNK, ATÜ, Kartes.
Yedi yıl Saks Fifth Avenue, onun ardından da üç yıl NRF Y. K. Başkanlığı yapmış olan Steve Sadove, 'Yıkıcı Perakende Dünyasında Liderlik' başlıklı konuşmasında perakendenin dünyada yakın gelecekte nasıl bir yol alacağından söz etti.
Reklam Ajansı StrawberryFrog'un kurucu CEO'su Scott Goodson ise, iletişimde ürün özelliklerinden çok oluşturmak istediğiniz duyguyu karşınızdakine nasıl geçirebileceğinizin ipuçlarını verdi.
Öğleden sonraki bölümün iki yıldızı ise Lord John Alderdice ile Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan idi… İkisi de aynı yerde çalışıyorlar: Oxford Üniversitesi Dinmeyen Çatışmalar Çözüm Merkezi…
Merkezin direktörlüğünü yürüten Lord Alderdice, çatışmalardan kaçınmak için üç noktaya dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizdi: 1. Karşısındakine saygı duymak (onu anlamaya çalışmak); 2. Karşısındakini küçük görmemek; 3. Âdil olmak. Konuşmasının örgüsünü de bu üç nokta üzerine verdiği örneklerle kurdu.
Arıboğan hoca da konuşmasına şu kilit cümleyle başladı:
“Uluslararası ilişkiler tipik bir pazarlama ve satış sürecini yönetme sürecidir. Algılamalar gerçektir. Bu nedenle de algılamaları nasıl yönettiğiniz uluslararası platformda her şeyi belirler”… DAEŞ'in iletişim strateji ve taktiklerinden söz ettiği bölüm ise gerçekten çarpıcıydı… Konuşmasını Türkiye'nin kendi tezlerini 'satmasının' ne kadar önemli olduğunu anlatarak sürdürdü.
Konferansı kaçıranlar için Soysal Danışmanlık konferans kayıtlarının en azından bazılarının özetini yayınlayacaktır sanırım…
İsmail Cem Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu ile hayli yakın dostlukları olduğundan söz ederken demişti ki:
“Brüksel'de bulunduğumuz zaman mutlaka birlikte yemeğe çıkar, çok sıcak sohbetlerimizi sürdürür ve bunun dışında karşılıklı gayrı resmi ziyaretler sırasında da, iki sosyal demokrat ve aynı kültür ve değerlerden gelen insanlar olarak çok iyi anlaşırdık. Brüksel'de yemekte muhabbeti koyulttuktan sonra Avrupa Parlamentosu'nun çalışmalarına katıldığımız olurdu. Yorgo orada kürsüye çıkar Türkiye'ye verir veriştirirdi. Akşam yine buluştuğumuzda fena bozulur ve kendisine sorardım: 'Yorgo, bu ne iş? Dışarıda söylediklerinin 180 derece tersini Parlamento'da konuşuyorsun. Ayıp olmuyor mu?'
Yorgo, son derece sakin cevap verirdi: 'Bak İsmail. Orada konuşan politikacı Yorgo. Yunanistan'da seçmenin tercihleri doğrultusunda konuşmak durumunda. Burada ise konuşan senin dostun Yorgo! Burada içimden geldiği gibi konuşuyorum'…”
O zaman sormuştum kendime. Yunan seçmenin algısını değiştirme sorumluluğu kimdeydi? Papandreu'da mı, yoksa Türkiye'nin algısını yönetmek zorunda olanlarda mı?.. Tabii ki ikincisinde. İşte o günden beri, bu konuyu başarıyla yönetmekten sorumlu olan, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından kurulmuş Kamu Diplomasisi kurumumuza kafayı taktım. Dünyada ve bizde bu sistemin nasıl işlediğini anlamaya çalıştım…
Bu arada Cem Özdemir adındaki Türkiye kökenli Alman Yeşiller Partisi Eş Başkanı elemanın başını çektiği ve Parlamento'daki yedi Türk vekilin de onunla birlikte aynı doğrultuda oy kullandıklarını belirtelim ve bu Cem Özdemir'i bir zamanlar Türkiye'ye yakın bir 'kardeş' olarak konumlamak isteyen bizim ecnebi aydınlarımızın kulaklarını çınlatalım…
Peki Parlamento'nun önünde kimler bir araya gelip yasanın çıkması yönünde hangi bayrakları sallamış? YPG, HDP, Ermenistan ve Yunanistan bayraklarını… Bence bir eksik varmış orada… Bizim 'Ecnebî Türk Aydınları'… Bir de onlar olsaymış orada. Kadro tamamlanırmış…
Alman Şansölyesi durumu yumuşatmaya çalışıyor. Bana sorarsanız Türkiye'nin kırılan kalbini tamir etmeleri zor. İslam'ı barışın ve tüm dünyanın en büyük düşmanı olarak gösteren; Erdoğan Düşmanlığınıağzına pelesenk eden Alman, İngiliz ve Fransız basını (Der Spiegel: Yeni Düşman İslam; L'Express: Tehlikeli Türk) bunu niçin yapıyorsa, (Papandreu örneğinde olduğu gibi) parlamenterler de onun için yapıyor;Cameron onun için “Türkler 3000 yılında AB'ye girerler” teranesini tekrarlayıp duruyor.
Temeline oturtmaya çalıştıkları bu yapı kendi kendine yıkılır mı, değişir mi?
Hayır!.. O halde ne yapmak lazım… Orta çağda baltayı alıp yürüyorlarmış… Günümüzde bu mümkün değil. Efelenmekle fazla yol alınmıyor. İletişim çağında bu tür pek çok sorunun çözümü ilişki ve iletişimin kendi çıkarlarınız doğrultusunda gerektiği gibi yürütülmesinden geçiyor… İnce işten yani, 'yumuşak güce' sahip olmaktan… Her şeyi Sayın Cumhurbaşkanı'nın çözmesini beklemekten değil…
Perakendenin kalbi Amsterdam'da attı…
Soysal Danışmanlık bu hafta Perakende Liderler Konferansı'nın 11'incisini düzenliyor. Konferans bu kez Amsterdam'da…
2006'da Zürih'teki ilk toplantıya katılanların %67'si kuruluşların sahibi ya da yönetim kurulu başkanı, %33'ü üst düzey yönetici iken bu rakam 11'inci toplantıda %72'ye %28 olarak değişmiş.
Aşağıda adları bulunan firmalardan 110 perakende yönetici ve yatırımcısı Amsterdam'daki Konferans'ta hazır bulundular:
Simit Sarayı, Süvari, Doğtaş, Jumbo, Hotiç, Koçtaş, Derimod, Finansbank, Watsons, Atasay, Facebook, Flormar, Silk&Cashmire, Deichmann, Gratis, Trendyol, Konda, Ziylan, Bursa Kebapevi, Logo Yazılım, Via GYO, Esse, Mavi, Tanı, Bigg Mall, SAP, Zorlu Tekstil, Chakra, Türk Telekom, HD Holding, Karaca, Baydöner, Itelligence, RMK Classic, Big Chefs, Yataş, Markafoni, Ender Mağazaları, 75. Sigorta, SMG Multimedia, Obase, Arçelik, TTNet, Garanti, Kop Tekstil, Defacto, Greyder, Gencallar, Sensormatic, Gönül Kahvesi,Korkmaz, Securitas, Next Academy, Nart Sigorta, Sefamerve, Çilek Mobilya, Schafer, Nebim, Gürsoy, Shell & Turcas, Gittigidiyor, Saray Muhallebicisi, Döner Stop, Highlight, Polaris, Hopi, Atasun Optik, Karafırın, Orka Holding, APS Tekstil, FİBA Perakende Grubu, Microsoft, Mudo, Karaca, Penti, İmza, Consaltum Consaltancy, Boyner, GNR, Orca, Vestel, LC Waikiki, Kahveci Avukatlık, Sony TV,Hummel, Ramsey, Mapfre, HTNK, ATÜ, Kartes.
Yedi yıl Saks Fifth Avenue, onun ardından da üç yıl NRF Y. K. Başkanlığı yapmış olan Steve Sadove, 'Yıkıcı Perakende Dünyasında Liderlik' başlıklı konuşmasında perakendenin dünyada yakın gelecekte nasıl bir yol alacağından söz etti.
Reklam Ajansı StrawberryFrog'un kurucu CEO'su Scott Goodson ise, iletişimde ürün özelliklerinden çok oluşturmak istediğiniz duyguyu karşınızdakine nasıl geçirebileceğinizin ipuçlarını verdi.
Öğleden sonraki bölümün iki yıldızı ise Lord John Alderdice ile Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan idi… İkisi de aynı yerde çalışıyorlar: Oxford Üniversitesi Dinmeyen Çatışmalar Çözüm Merkezi…
Merkezin direktörlüğünü yürüten Lord Alderdice, çatışmalardan kaçınmak için üç noktaya dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizdi: 1. Karşısındakine saygı duymak (onu anlamaya çalışmak); 2. Karşısındakini küçük görmemek; 3. Âdil olmak. Konuşmasının örgüsünü de bu üç nokta üzerine verdiği örneklerle kurdu.
Arıboğan hoca da konuşmasına şu kilit cümleyle başladı:
“Uluslararası ilişkiler tipik bir pazarlama ve satış sürecini yönetme sürecidir. Algılamalar gerçektir. Bu nedenle de algılamaları nasıl yönettiğiniz uluslararası platformda her şeyi belirler”… DAEŞ'in iletişim strateji ve taktiklerinden söz ettiği bölüm ise gerçekten çarpıcıydı… Konuşmasını Türkiye'nin kendi tezlerini 'satmasının' ne kadar önemli olduğunu anlatarak sürdürdü.
Konferansı kaçıranlar için Soysal Danışmanlık konferans kayıtlarının en azından bazılarının özetini yayınlayacaktır sanırım…