Piranalar VW’nin böyle bir duruma düşmesini bekliyorlardı…
24 EYLÜL 2015
VW'nin içinden geçmekte olduğu kriz, belki VW için çok ciddi bir sınavdır; ancak başta siyasiler, rekabet ortamında varoluş savaşı veren her kişi ve kuruluş için özellikle iletişim süreçleri yakından izlenmesi ve ders çıkarılması gereken fırsattır da…
Bilindiği üzere VW ülkemizde olduğu gibi tüm dünyada otomotiv pazarlarında liderliğe oynayan bu nedenle de 'güç kirlenmesine' hayli açık ve onun pazar payından 'parça koparmak' için fırsat kollayan rakipleri için de bir numaralı 'hedef' ve 'agresyon odağıdır'…
Hani AK Parti için yaptığımız 'büyüklük' tespiti neredeyse birebir VWiçin de geçerlidir: VW'nin en büyük rakibi yine kendisidir; kendisi kendi ayağına sıkmadıkça hiçbir rakibi onun tahtını kolay kolay sallayamaz…
Şimdi başta Japon ve Çin olmak üzere pek çok ülke markasının ağzını sulandıran son VW krizini ve özellikle iletişiminin nasıl yönetildiğini bir hatırlayalım:
Şok haber ABD'den geliyor… İddia şu: VW ABD'de sattığı 2.0 litre dizel motora sahip araçların, emisyon testlerini manipüle eden bir bilgisayar programı kullanarak ve de 'bilerek, isteyerek' çevreyi belirtilenden 40 kat daha fazla kirletiyormuş. Markanın söz konusu 482 bin araç için (araç başına 37 bin 500) toplam 18 milyar dolara yakın ceza ödemesi gündemdeymiş.
Amerika Çevre Koruma Dairesi (EPA), VW'yi 'Temiz Hava Yasası'nı ihlal etmekle suçlayarak, 482 bin aracın geri çağrılmasını talep ediyormuş. Bu arada ayrıca sivil davaların da yolunun açılacağı tahmin ediliyormuş. Ayrıca, etkilenen araç sayısının dünya genelinde 11 milyonu bulabileceği de tespitler arasında…
VW Grup CEO'su Martin Winterkorn (dün istifa etti), olayı çok ciddiye aldıklarını belirterek demiş ki: “Kişisel olarak müşterilerimizin ve kamuoyunun güvenini sarstığımız için içtenlikle özür dilerim. Bu dava ile ilgili ajanslarla en hızlı ve en şeffaf şekilde, açık ve net olarak gerçeklerin ortaya konulması için işbirliği yapacağız.”
VW'nin zararı karşılamak için yaklaşık 6,5 milyar Euroluk bütçe ayırdığı bir başka açıklamada yer almış…
İşin dramatik yanı, dünya devi VW ABD'de yayınlanan televizyon reklamlarında, “Amerika'nın 1 numaralı dizel otomobil markası” diye mesaj vermesi…
Winterkorn'un bir başka dramatik açıklaması da krizin patlamasından önce Frankfurt'ta medyaya sunulmuştu. Buna göre, artık gelişmiş ülkelerdeki emisyon kuralları karşısında zorlanan firmalar çözüm yolu olarak sıfır CO2 emisyonlu (salınımlı) elektrikli araç geliştirmeye ağırlık vermek zorunda kalacaklardı...
VW Grubu bu yılın ilk 6 ayında ilk kez ezeli rakibi Toyota'yı geçmiş, 5.04 milyon adetlik satışla dünyanın bir numaralı otomotiv markası olmuştu. Grup, 22 milyon adetlik dünyanın en büyük pazarı Çin'de satışları biraz azalsa da liderlik koltuğuna oturmayı başarmıştı.
Bilindiği üzere VW Türkiye'de de en başarılı otomotiv gruplarından biri. Bazı kategorilerde bir numara…
Durum böyle olunca; liderseniz, güçlüyseniz, herkesin ayağınabasıyorsanız, bu hem doğru yolda olduğunuzu gösterir, hem de her türlü agresyona ve melanete açık olduğunuzu. Buna karşı korunmanın tek yolu vardır: 1. Açık, 2. hızlı, 3. şeffaf, 4. samimi, 5. stratejik(taktik değil) iletişim…
Ford, Firestone krizini atlatmış hatta olaydan güçlenerek çıkmıştı;Coca-Cola'nın başına gelmeyen kalmadı. O da güçlenerek yönetmişti krizlerini. Otomobil firmalarının pek çoğu araçlarını üretim hatası yüzünden geri çağırmışlardır… Yukarıdaki 5 kurala uydukları için itibarlarını kaybetmemiş tersine kazanmışlardır.
Üreten herkes krizle karşılaşabilir. Yeter ki (Osmanlı padişahlarının fermanlarında belirttiği gibi) süreç 'usulü veçhile amel edile'…
İnşallah kulaklarımıza küpe olur…
Not 1: MHP'den ihraç edilen Sinan Oğan, “MHP algıyı yönetemedi” demiş. Nihayet bazı siyasiler de Algılamayı Yönetme'nin (kara propaganda ve manipülasyonda olduğu gibi) bir üç kâğıt değil, iletişimin temeli olduğunu kavrıyor…
Not 2: İletişim hocası sevgili dostum Prof. Dr. Ali Murat Vural bir not geçmiş… Diyor ki, Anzak askerlerinin Çanakkale'de ölümlerinin 100. yıl anısına, Avustralya devleti savaşta yenen bisküvileri yeniden ürettirmiş. Kutunun kapağında şöyle yazıyormuş: “Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yanyana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlâtlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlâtlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlâtlarımız olmuşlardır.”
Bunun üzerine Avustralyalı bir anne de G. Mustafa Kemal Atatürk'e aşağıdaki cevabı yollamış: “Gelibolu topraklarında yitirdiğimiz evlatlarımızın acısını, alicenap sözleriniz hafifletti. Gözyaşlarımız dindi. Bir ana olarak bana, bir güzelim teselli bahşetti. Yavrularımızın sonsuz uykularında, huzur içinde dinlendiklerinden hiç kuşkumuz kalmadı. Majesteleri kabul buyururlarsa bizler de kendilerine Ata demek istiyoruz. Çünkü, yavrularımızın mezarları başında söylediğiniz sözler, ancak bir öz babanın sözleri gibi yüce, ilahi. Evlatlarımızı bir baba gibi kucaklayan büyük Ata'ya tüm analar adına şükran, sevgi, saygıyla...”
Devlet adamlarının davet edildiği görkemli tören hariç devletimiz, bir yıl sürebilecek müthiş bir Kamu Diplomasisi fırsatını ne yazık ki gerktiği gibi değerlendirememiştir… Avustralyalılarının yaptıklarını duyunca açıkça kıskandım…
Not 3: Mübarek Kurban Bayramınızı can-ı gönülden kutluyor; memelketimize huzur, güvenlik ve esenlik getirmesini temenni ederim…
Bilindiği üzere VW ülkemizde olduğu gibi tüm dünyada otomotiv pazarlarında liderliğe oynayan bu nedenle de 'güç kirlenmesine' hayli açık ve onun pazar payından 'parça koparmak' için fırsat kollayan rakipleri için de bir numaralı 'hedef' ve 'agresyon odağıdır'…
Hani AK Parti için yaptığımız 'büyüklük' tespiti neredeyse birebir VWiçin de geçerlidir: VW'nin en büyük rakibi yine kendisidir; kendisi kendi ayağına sıkmadıkça hiçbir rakibi onun tahtını kolay kolay sallayamaz…
Şimdi başta Japon ve Çin olmak üzere pek çok ülke markasının ağzını sulandıran son VW krizini ve özellikle iletişiminin nasıl yönetildiğini bir hatırlayalım:
Şok haber ABD'den geliyor… İddia şu: VW ABD'de sattığı 2.0 litre dizel motora sahip araçların, emisyon testlerini manipüle eden bir bilgisayar programı kullanarak ve de 'bilerek, isteyerek' çevreyi belirtilenden 40 kat daha fazla kirletiyormuş. Markanın söz konusu 482 bin araç için (araç başına 37 bin 500) toplam 18 milyar dolara yakın ceza ödemesi gündemdeymiş.
Amerika Çevre Koruma Dairesi (EPA), VW'yi 'Temiz Hava Yasası'nı ihlal etmekle suçlayarak, 482 bin aracın geri çağrılmasını talep ediyormuş. Bu arada ayrıca sivil davaların da yolunun açılacağı tahmin ediliyormuş. Ayrıca, etkilenen araç sayısının dünya genelinde 11 milyonu bulabileceği de tespitler arasında…
VW Grup CEO'su Martin Winterkorn (dün istifa etti), olayı çok ciddiye aldıklarını belirterek demiş ki: “Kişisel olarak müşterilerimizin ve kamuoyunun güvenini sarstığımız için içtenlikle özür dilerim. Bu dava ile ilgili ajanslarla en hızlı ve en şeffaf şekilde, açık ve net olarak gerçeklerin ortaya konulması için işbirliği yapacağız.”
VW'nin zararı karşılamak için yaklaşık 6,5 milyar Euroluk bütçe ayırdığı bir başka açıklamada yer almış…
İşin dramatik yanı, dünya devi VW ABD'de yayınlanan televizyon reklamlarında, “Amerika'nın 1 numaralı dizel otomobil markası” diye mesaj vermesi…
Winterkorn'un bir başka dramatik açıklaması da krizin patlamasından önce Frankfurt'ta medyaya sunulmuştu. Buna göre, artık gelişmiş ülkelerdeki emisyon kuralları karşısında zorlanan firmalar çözüm yolu olarak sıfır CO2 emisyonlu (salınımlı) elektrikli araç geliştirmeye ağırlık vermek zorunda kalacaklardı...
VW Grubu bu yılın ilk 6 ayında ilk kez ezeli rakibi Toyota'yı geçmiş, 5.04 milyon adetlik satışla dünyanın bir numaralı otomotiv markası olmuştu. Grup, 22 milyon adetlik dünyanın en büyük pazarı Çin'de satışları biraz azalsa da liderlik koltuğuna oturmayı başarmıştı.
Bilindiği üzere VW Türkiye'de de en başarılı otomotiv gruplarından biri. Bazı kategorilerde bir numara…
Durum böyle olunca; liderseniz, güçlüyseniz, herkesin ayağınabasıyorsanız, bu hem doğru yolda olduğunuzu gösterir, hem de her türlü agresyona ve melanete açık olduğunuzu. Buna karşı korunmanın tek yolu vardır: 1. Açık, 2. hızlı, 3. şeffaf, 4. samimi, 5. stratejik(taktik değil) iletişim…
Ford, Firestone krizini atlatmış hatta olaydan güçlenerek çıkmıştı;Coca-Cola'nın başına gelmeyen kalmadı. O da güçlenerek yönetmişti krizlerini. Otomobil firmalarının pek çoğu araçlarını üretim hatası yüzünden geri çağırmışlardır… Yukarıdaki 5 kurala uydukları için itibarlarını kaybetmemiş tersine kazanmışlardır.
Üreten herkes krizle karşılaşabilir. Yeter ki (Osmanlı padişahlarının fermanlarında belirttiği gibi) süreç 'usulü veçhile amel edile'…
İnşallah kulaklarımıza küpe olur…
Not 1: MHP'den ihraç edilen Sinan Oğan, “MHP algıyı yönetemedi” demiş. Nihayet bazı siyasiler de Algılamayı Yönetme'nin (kara propaganda ve manipülasyonda olduğu gibi) bir üç kâğıt değil, iletişimin temeli olduğunu kavrıyor…
Not 2: İletişim hocası sevgili dostum Prof. Dr. Ali Murat Vural bir not geçmiş… Diyor ki, Anzak askerlerinin Çanakkale'de ölümlerinin 100. yıl anısına, Avustralya devleti savaşta yenen bisküvileri yeniden ürettirmiş. Kutunun kapağında şöyle yazıyormuş: “Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yanyana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlâtlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlâtlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlâtlarımız olmuşlardır.”
Bunun üzerine Avustralyalı bir anne de G. Mustafa Kemal Atatürk'e aşağıdaki cevabı yollamış: “Gelibolu topraklarında yitirdiğimiz evlatlarımızın acısını, alicenap sözleriniz hafifletti. Gözyaşlarımız dindi. Bir ana olarak bana, bir güzelim teselli bahşetti. Yavrularımızın sonsuz uykularında, huzur içinde dinlendiklerinden hiç kuşkumuz kalmadı. Majesteleri kabul buyururlarsa bizler de kendilerine Ata demek istiyoruz. Çünkü, yavrularımızın mezarları başında söylediğiniz sözler, ancak bir öz babanın sözleri gibi yüce, ilahi. Evlatlarımızı bir baba gibi kucaklayan büyük Ata'ya tüm analar adına şükran, sevgi, saygıyla...”
Devlet adamlarının davet edildiği görkemli tören hariç devletimiz, bir yıl sürebilecek müthiş bir Kamu Diplomasisi fırsatını ne yazık ki gerktiği gibi değerlendirememiştir… Avustralyalılarının yaptıklarını duyunca açıkça kıskandım…
Not 3: Mübarek Kurban Bayramınızı can-ı gönülden kutluyor; memelketimize huzur, güvenlik ve esenlik getirmesini temenni ederim…