Siyasi iletişim tutarlılık ister
18 şubat 2016 yeni şafak
"Esed'le aranızdan su sızmıyordu; şimdi ne oldu da bir kalemde silip attınız?” veya “Salih Müslim'i devlet nezdinde ağırlayan siz değil miydiniz; şimdi ne oldu da düşman kesildiniz?”…
Bu türden soruları çoğaltmak mümkün. Üstelik bu sorular 'Şimdi ne oldu?' diyerek muhatabına vereceği yanıt için mantıklı bir açık kapı da bırakıyor. Bizim müzmin muhaliflerimiz ise 'Şimdi ne oldu?'yu es geçip, olup bitenler arasındaki büyük çelişkiyi sanki aynı anda, şu dakika içinde ortaya çıkmış gibi lanse etmeyi çok seviyorlar.
Oysa, 'Şimdi ne oldu?' derken aslında dünyanın en hareketli ve sıcak bölgesinde nelerin olup bittiğini de gayet iyi biliyorlar. Halkın bilmediğini, bilse de unuttuğunu varsayarak, her koşul altında öyleyken böyleye dönüşmenin hoş karşılanmayacağı gerçeğine sırtlarını yaslayarak, diğer yandan da gelişmeleri koşullarından koparıp aynı zaman dilimine hapsederek, dolayısıyla mantıksızlık ve yalan üzerinden bir siyasi iletişim üslubu tutturmuş gidiyorlar.
Siyasi iletişim tutarlılık ve süreklilik ister. Hükümetin muhalefet tarafından beğenilmeyen dış politikasının kendi içinde tutarlı olmadığını kimse iddia edemez. Başbakan Davutoğlu'nun“Siyasetin öznesini değiştirdik. Dış siyasette 'Türkiye'yi, iç siyasette de 'vatandaş'ı özne yaptık” dediği günden bu yana bu gerçekliği dış dünya anladı ve gardını aldı; ancak bizim muhalefet bir takoz kafa mantığıyla bir elinde cımbız, diğer elinde pertavsızla çelişki avına çıkmayı tercih ettiği için olan biteni anlamak yerine saldırmayı tercih ediyor. Oysa dış politika söz konusu olduğunda laf ebeliklerini bir yana bırakıp, güç haritalarının an be an değişebildiğini 'okumak' gerek.
Öte yandan Suriye için CHP'nin nasıl bir somut stratejisi olduğunu hiçbir zaman bilemedik. Kıbrıs konusunda da bilememiştik. Uyguladığı iletişim stratejisine bir anlam verebilmek, en azından bu çerçevede bile mümkün değil. CHP'nin her dem taze lideri Deniz Baykal'ın TV'deortaya koyduğu tavrı dikkate alırsanız, CHP başta hata yaptığını kabullense de, bugün gelinen noktada aldığı kararlar konusunda hükümeti desteklemeli. Haluk Koç Bey'e göre ise AK Parti AK dese ona 'Kara' demek şart…
Dış politika süreçleri de, büyük fikir ve büyük lider istiyor. Muhalefetin yoksun olduğu en temel iki payandadır bu. Bu payanda olmadığı, kadrolarını da bu omurgaya uygun hazırlayamadığı içindir ki, neyin tutarlılığından ve sürekliliğinden bahsedeceğimizi bile bilmiyoruz. Hiç değilse, onca müzmin muhalefet yıllarında, sadece hükümetin eylem ve söylemlerine karşı çıkarak muhalefet yapılamayacağını anlayabilselerdi…
'Bir Kreatif Ajans Nasıl Kurulur?'
Genellikle Batı'da Anglosaksonlar için hazırlanmış iletişim metinleri bizde geçerli değildir… Çalışmazlar bir türlü… Ancak aşağıdaki 'parodi' bizim reklam ve iletişim dünyasına da tam anlamıyla uyar.
Bu durumun nedeni son derece basittir. Bizim reklam dünyasında da çoğunlukla Anglosakson ve/veya Frankofon kültürü ile yetişmiş'ecnebi aydınlarımız' çalışmaktadır ve onların ortak ruhi şekillenmesi aşağıdaki örneklerde yola çıkılmış olan batılı benzerlerinden hiç de farklı değildir ondan…
Bakın “Bir Kreatif Ajans Nasıl Kurulur?” başlıklı mizahi benzetimde nasıl bir yol izlenmesi öneriliyor… 'Teşbihte hata olmaz' deyip ve de son derece farklı ajanslarımızı 'tenzih' ederek okuyalım:
Bu türden soruları çoğaltmak mümkün. Üstelik bu sorular 'Şimdi ne oldu?' diyerek muhatabına vereceği yanıt için mantıklı bir açık kapı da bırakıyor. Bizim müzmin muhaliflerimiz ise 'Şimdi ne oldu?'yu es geçip, olup bitenler arasındaki büyük çelişkiyi sanki aynı anda, şu dakika içinde ortaya çıkmış gibi lanse etmeyi çok seviyorlar.
Oysa, 'Şimdi ne oldu?' derken aslında dünyanın en hareketli ve sıcak bölgesinde nelerin olup bittiğini de gayet iyi biliyorlar. Halkın bilmediğini, bilse de unuttuğunu varsayarak, her koşul altında öyleyken böyleye dönüşmenin hoş karşılanmayacağı gerçeğine sırtlarını yaslayarak, diğer yandan da gelişmeleri koşullarından koparıp aynı zaman dilimine hapsederek, dolayısıyla mantıksızlık ve yalan üzerinden bir siyasi iletişim üslubu tutturmuş gidiyorlar.
Siyasi iletişim tutarlılık ve süreklilik ister. Hükümetin muhalefet tarafından beğenilmeyen dış politikasının kendi içinde tutarlı olmadığını kimse iddia edemez. Başbakan Davutoğlu'nun“Siyasetin öznesini değiştirdik. Dış siyasette 'Türkiye'yi, iç siyasette de 'vatandaş'ı özne yaptık” dediği günden bu yana bu gerçekliği dış dünya anladı ve gardını aldı; ancak bizim muhalefet bir takoz kafa mantığıyla bir elinde cımbız, diğer elinde pertavsızla çelişki avına çıkmayı tercih ettiği için olan biteni anlamak yerine saldırmayı tercih ediyor. Oysa dış politika söz konusu olduğunda laf ebeliklerini bir yana bırakıp, güç haritalarının an be an değişebildiğini 'okumak' gerek.
Öte yandan Suriye için CHP'nin nasıl bir somut stratejisi olduğunu hiçbir zaman bilemedik. Kıbrıs konusunda da bilememiştik. Uyguladığı iletişim stratejisine bir anlam verebilmek, en azından bu çerçevede bile mümkün değil. CHP'nin her dem taze lideri Deniz Baykal'ın TV'deortaya koyduğu tavrı dikkate alırsanız, CHP başta hata yaptığını kabullense de, bugün gelinen noktada aldığı kararlar konusunda hükümeti desteklemeli. Haluk Koç Bey'e göre ise AK Parti AK dese ona 'Kara' demek şart…
Dış politika süreçleri de, büyük fikir ve büyük lider istiyor. Muhalefetin yoksun olduğu en temel iki payandadır bu. Bu payanda olmadığı, kadrolarını da bu omurgaya uygun hazırlayamadığı içindir ki, neyin tutarlılığından ve sürekliliğinden bahsedeceğimizi bile bilmiyoruz. Hiç değilse, onca müzmin muhalefet yıllarında, sadece hükümetin eylem ve söylemlerine karşı çıkarak muhalefet yapılamayacağını anlayabilselerdi…
'Bir Kreatif Ajans Nasıl Kurulur?'
Genellikle Batı'da Anglosaksonlar için hazırlanmış iletişim metinleri bizde geçerli değildir… Çalışmazlar bir türlü… Ancak aşağıdaki 'parodi' bizim reklam ve iletişim dünyasına da tam anlamıyla uyar.
Bu durumun nedeni son derece basittir. Bizim reklam dünyasında da çoğunlukla Anglosakson ve/veya Frankofon kültürü ile yetişmiş'ecnebi aydınlarımız' çalışmaktadır ve onların ortak ruhi şekillenmesi aşağıdaki örneklerde yola çıkılmış olan batılı benzerlerinden hiç de farklı değildir ondan…
Bakın “Bir Kreatif Ajans Nasıl Kurulur?” başlıklı mizahi benzetimde nasıl bir yol izlenmesi öneriliyor… 'Teşbihte hata olmaz' deyip ve de son derece farklı ajanslarımızı 'tenzih' ederek okuyalım:
- Sözlükten rastgele bir sayfa açıp kelime seçin. Çok anlamlı olması şart değil. Örneğin: Immolate, Juice veya Bravado.
- Müşterilerinize işinizle ilgili hiçbir bilgi vermeyen, kısa, tuhaf, samimi bir slogan bulun. “Markalara gaz veriyoruz” gibi.
- Sıra dışı bir “Ekibi tanıyalım” sayfası oluşturun. Çalışanlarınızla ilgili gereksiz bilgileri ekleyin. İlginç fotoğraflar koyun. Öyle şeyler ekleyin ki müşterileriniz ekibinizle tanışmak istemesin.
- Gece-gündüz “markamız”, “hikâye anlatmalıyız” ve “sosyal” kelimelerini kullanın.
- Şehrin gelecek vaat eden bir yerinde, hafif yıkık dökük bir açık ofiste çalışın. Duvara bisiklet asın (duvar çıplak tuğla olmalı). Çok rahatsız, renkli ve soyut tasarım ürünü mobilya satın alın.
- Bir “kaçış” odanız ve içinde langırt veya tilt makinesi gibi orijinal spor aletleri olsun. Ve bira koymak için ufak bir buzdolabı.
- Bir sürü Mac alın ve üzerlerine etiketler yapıştırın!
- İşe web geliştiricileri alın ama onlardan “rockstar” veya “ninja” olarak bahsedin.
- Toplam çalışan sayısından daha fazla direktörünüz olmalı. Tüm direktörler kalın, siyah çerçeveli, tasarım gözlükleri takmalı. Ayakkabılar kahverengi olsun. Kot giyilmesi de şart.
- Bir sürü eğlenceli fikir bulun! Ofiste her yere oyuncaklar serpiştirin!
- Twitter'daki 34 takipçinizle baygınlık verecek kadar sıkıcı gönderiler paylaşın.
- Her tasarım, sosyal medya ve pazarlama trendini takip edin. Dünya genelinde, zurnanın son deliğindeki yerlerde bile tüm kreatif ajanslar bunu yapıyor.
- Toplantılardan önce koca bir kadeh viskiyi devirerek kendinizi Madmendizisindeki Don Draper gibi hissedin.
- Sektörün her türden ödülünü almak için can atın; ancak ödülü alınca onu küçümseyin. Ödülü almak için yırtık blucin, eski bir tişört, spor ayakkabı ile sahneye fırlayın…
- Bütün diğer iletişimcileri ve özellikle PR'cıları küçümseyin; 'cool' takılın…
Biraz palazlandınız mı, ajanstaki bir iki arkadaşla beraber hemen yeni bir ajans kurun ve 1. Madde'den başlayarak yukarıdaki süreçleri sırasıyla uygulayın…