Tayyip Bey'in tek rakibi Tayyip Bey
5 Aralık 2009 Akşam Gazetesi
Sayın Başbakan gereksiz yere tüm 'sosyal paydaşlarını' birer birer 'harcamaktadır'... Bu sosyal paydaşlar arasında en ağır salvolarla, en yoğun biçimde karşılaşan takım hangisidir? Tabii ki medya mensupları...
Doktorlar da fena değildir hani... 'Bunlara iğne yaptırırsanız felç falan olursunuz... Hemşirelere yaptırın iğnelerinizi... Onlar daha tecrübeliler...'
Bazı çiftçiler ve üreticiler de nasiplerini alırlar sık sık... Hele öğretim üyeleri... Bir dönem rektörler...
En son da köşe yazarları... Bir tanesi 'Siyasiler ne kadar az konuşurlarsa, ülke o kadar huzur bulur!' demiş ya... Yandı!.. Hemen cevap: 'Köşe yazarları ne kadar az yazarlarsa, ülke o kadar huzur bulur... Bunlar barış, millet ve devlet düşmanlarıdır...'
Kimleri kastediyor acaba?
Açıklamaya bakılırsa haftada iki günden fazla yazan tüm köşe yazarlarını, Fehmi Koru, Mehmet Barlas, Hayrettin Karaman, Hıncal Uluç, Mehmet Altan, Yasin Doğan, tabii Mehmet Tezkan, Engin Ardıç, Oktay Ekşi, Yılmaz Özdil, Ahmet Hakan, Ekrem Dumanlı, Mustafa Karaalioğlu, Serdar Turgut, Ertuğrul Özkök, Fatih Altaylı, Mehmet Y. Yılmaz vb...
Soner Yalçın yırtmış mesela... O daha az yazıyor...
Oysa siyasi iletişimde, telaşa, seçilmiş davranış sergilememeye hiç yer yoktur...
Şu anda Sayın Başbakan'ı tehdit edecek herhangi bir siyasi lider yok Türkiye'de... Buna itirazı olan var mı?.. Herhalde bir sonraki seçimde kesinlikle tek başlarına iktidar olacaklarına inanan birkaç tane siyasi parti liderleri dışında kimselerin söyleyecek lafı yoktur...
Peki yakın gelecek için ufukta belirmiş Erdoğan'a alternatif olabilecek bir lider görülmekte midir? Hayır... Demokratik açılım, domuz gribi aşısının iletişimi son derece kötü yönetilmesine rağmen, Başbakan için ufukta hala bir tehdit görülmemektedir...
O halde Sayın Tayyip Erdoğan'ın sadece bir tek rakibi vardır: Kendisi!..
Bunu Sayın Başbakan da bilmekte midir?.. Herhalde bilmektedir. Her ne kadar etrafında, kendisini eleştirebilecek kimseleri pek barındırmadığı söylense de, benim tanıdığım kadarıyla Tayyip Bey, her şeyin farkındadır...
O halde bu gerginlik niye?..
Kendisiyle ilk kez 2002 seçimlerinden hemen sonra bir TV kanalında karşılaştık... Yönetim Kurulu Başkanı'nın odasında birkaç dakika konuşmayı planlamışlardı. 2 saati aşkın bir süre sohbet ettik... Çok etkilendiğimi belirtmeliyim...
Sohbetin ilerleyen bölümünde 'Sizi uyandıracak biri var mı?' diye sormuştum pat diye... Öyle durup bakmıştı bana. Ben de ona Adolf Hitler'in hikayesini anlatmıştım...
İngiltere'deki Alman casusları Normandiya Çıkarması ve yerini 20 saat kadar önce öğrenmişler... Ardennes'te (Türkçe'de Ardenler deniyor) bulunan zırhlı birliğe emir verme yetkisi sadece Hitler'deymiş... O zırhlı birlik zamanında harekete geçirilseymiş müttefiklerin çıkarmayı başarıyla sonuçlandırmaları mümkün olmazmış. Zaten bir dolu zayiat veren müttefikler perişan olurlarmış o birlik yetişseymiş... 'Uzmanlar İkinci Dünya Savaşı'nın sonucunu etkileyebilecek dramatik şeyler olabilirdi!' diyorlar...
Neden gelememiş zırhlı birlik? Rivayet o ki, Hitler uyandırılmamasını emrederek istirahata çekilmiş. Ve ünlü Adjutant (yaveri) Fritz Darges, Nuh demiş Peygamber dememiş ve gelen telefonları, 'Jawohl!' (Tamam! Emredersiniz!) falan diyerek geçiştirmiş... Hitler'ine kimseleri yaklaştırmamış... (Bu arada Fritz Darges 25 Ekim 2009 günü 96 yaşındayken vefat etmiş...)
Sonuçta Hitler 'uyandırılmamış'... Hikayenin gerisi biliniyor... Zırhlı birlik yerinde çakılmış kalmış... Sonradan meşhur Ardennes tank savaşlarına katılmış... Normandiya çıkarması ise beklenenden kanlı olmasına rağmen (Bkz. Er Ryan'ı Kurtarmak 'Saving Private Ryan' adlı film) başarıyla sonuçlanmış ve bu şekilde Almanya'nın mağlubiyetine giden yolun önü açılmış...
Beni dikkatle dinledi... Sonra suratında son derece sempatik bir gülümseme ile hemen yanı başımdaki sandalyede oturan Dolapdere'deki benzincinin sahibi arkadaşını gösterdi, 'Bu, beni uyandırır, dedi!'...
Belli ki, benimle inceden dalga geçiyordu... Kalbimi kırmadan... Hakaret etmeden... İnceden yani...
Sayın Başbakan gereksiz yere tüm 'sosyal paydaşlarını' birer birer 'harcamaktadır'... Bu sosyal paydaşlar arasında en ağır salvolarla, en yoğun biçimde karşılaşan takım hangisidir? Tabii ki medya mensupları...
Doktorlar da fena değildir hani... 'Bunlara iğne yaptırırsanız felç falan olursunuz... Hemşirelere yaptırın iğnelerinizi... Onlar daha tecrübeliler...'
Bazı çiftçiler ve üreticiler de nasiplerini alırlar sık sık... Hele öğretim üyeleri... Bir dönem rektörler...
En son da köşe yazarları... Bir tanesi 'Siyasiler ne kadar az konuşurlarsa, ülke o kadar huzur bulur!' demiş ya... Yandı!.. Hemen cevap: 'Köşe yazarları ne kadar az yazarlarsa, ülke o kadar huzur bulur... Bunlar barış, millet ve devlet düşmanlarıdır...'
Kimleri kastediyor acaba?
Açıklamaya bakılırsa haftada iki günden fazla yazan tüm köşe yazarlarını, Fehmi Koru, Mehmet Barlas, Hayrettin Karaman, Hıncal Uluç, Mehmet Altan, Yasin Doğan, tabii Mehmet Tezkan, Engin Ardıç, Oktay Ekşi, Yılmaz Özdil, Ahmet Hakan, Ekrem Dumanlı, Mustafa Karaalioğlu, Serdar Turgut, Ertuğrul Özkök, Fatih Altaylı, Mehmet Y. Yılmaz vb...
Soner Yalçın yırtmış mesela... O daha az yazıyor...
Oysa siyasi iletişimde, telaşa, seçilmiş davranış sergilememeye hiç yer yoktur...
Şu anda Sayın Başbakan'ı tehdit edecek herhangi bir siyasi lider yok Türkiye'de... Buna itirazı olan var mı?.. Herhalde bir sonraki seçimde kesinlikle tek başlarına iktidar olacaklarına inanan birkaç tane siyasi parti liderleri dışında kimselerin söyleyecek lafı yoktur...
Peki yakın gelecek için ufukta belirmiş Erdoğan'a alternatif olabilecek bir lider görülmekte midir? Hayır... Demokratik açılım, domuz gribi aşısının iletişimi son derece kötü yönetilmesine rağmen, Başbakan için ufukta hala bir tehdit görülmemektedir...
O halde Sayın Tayyip Erdoğan'ın sadece bir tek rakibi vardır: Kendisi!..
Bunu Sayın Başbakan da bilmekte midir?.. Herhalde bilmektedir. Her ne kadar etrafında, kendisini eleştirebilecek kimseleri pek barındırmadığı söylense de, benim tanıdığım kadarıyla Tayyip Bey, her şeyin farkındadır...
O halde bu gerginlik niye?..
Kendisiyle ilk kez 2002 seçimlerinden hemen sonra bir TV kanalında karşılaştık... Yönetim Kurulu Başkanı'nın odasında birkaç dakika konuşmayı planlamışlardı. 2 saati aşkın bir süre sohbet ettik... Çok etkilendiğimi belirtmeliyim...
Sohbetin ilerleyen bölümünde 'Sizi uyandıracak biri var mı?' diye sormuştum pat diye... Öyle durup bakmıştı bana. Ben de ona Adolf Hitler'in hikayesini anlatmıştım...
İngiltere'deki Alman casusları Normandiya Çıkarması ve yerini 20 saat kadar önce öğrenmişler... Ardennes'te (Türkçe'de Ardenler deniyor) bulunan zırhlı birliğe emir verme yetkisi sadece Hitler'deymiş... O zırhlı birlik zamanında harekete geçirilseymiş müttefiklerin çıkarmayı başarıyla sonuçlandırmaları mümkün olmazmış. Zaten bir dolu zayiat veren müttefikler perişan olurlarmış o birlik yetişseymiş... 'Uzmanlar İkinci Dünya Savaşı'nın sonucunu etkileyebilecek dramatik şeyler olabilirdi!' diyorlar...
Neden gelememiş zırhlı birlik? Rivayet o ki, Hitler uyandırılmamasını emrederek istirahata çekilmiş. Ve ünlü Adjutant (yaveri) Fritz Darges, Nuh demiş Peygamber dememiş ve gelen telefonları, 'Jawohl!' (Tamam! Emredersiniz!) falan diyerek geçiştirmiş... Hitler'ine kimseleri yaklaştırmamış... (Bu arada Fritz Darges 25 Ekim 2009 günü 96 yaşındayken vefat etmiş...)
Sonuçta Hitler 'uyandırılmamış'... Hikayenin gerisi biliniyor... Zırhlı birlik yerinde çakılmış kalmış... Sonradan meşhur Ardennes tank savaşlarına katılmış... Normandiya çıkarması ise beklenenden kanlı olmasına rağmen (Bkz. Er Ryan'ı Kurtarmak 'Saving Private Ryan' adlı film) başarıyla sonuçlanmış ve bu şekilde Almanya'nın mağlubiyetine giden yolun önü açılmış...
Beni dikkatle dinledi... Sonra suratında son derece sempatik bir gülümseme ile hemen yanı başımdaki sandalyede oturan Dolapdere'deki benzincinin sahibi arkadaşını gösterdi, 'Bu, beni uyandırır, dedi!'...
Belli ki, benimle inceden dalga geçiyordu... Kalbimi kırmadan... Hakaret etmeden... İnceden yani...