Türkiye Markası, özgüvenle yoluna devam ediyor
26 Aralık 2015 yeni şafak
Maryland eyaletinde 'dünyanın en büyük külliyesi” olma özelliğini taşıyan ABD İslam Kültür Merkezi'nin açılışı için gün sayılıyormuş. Mimar Sinan üslubuyla inşa edilen Külliye, İslam dinini ve estetiğini Amerikalılara en doğru şekilde tanıtmayı hedefliyormuş. Açılışı da Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD BaşkanıObama birlikte yapacaklarmış.
Türkiye'nin 'hard power' (sert güç, ekonomi, finans, üretim, teknik alt yapı vb) sorunu yoktur; 'soft power' (yumuşak güç, kültür, sanat, adalet sitemi, bireysel hak ve özgürlükler, marka değeri, bunun için gerekli olan AR-GE ve inovasyon, vb.) sorunu vardır diye, yıllardır yazıp söyleriz…
ABD İslam Kültür Merkezi'nin inşa edilmesindeki amaç, tam anlamıyla bir 'yumuşak güç' yaklaşımıdır. Tıpkı, önceki gün akşam galası yapılan 'Ertuğrul 1890' filminin yapılış amacı gibi. Bu iddialı film, Japonya ve Türkiye'nin ilk ortak sinema filmiymiş ve iki ülke arasındaki dostluğa ithafen çekilmiş. Galada konuşan Başbakan Davutoğlu, “Biz bize uzatılan dostluk elini hiç unutmadık. Kıyamete kadar Türk-Japon dostluğu yaşayacak” demiş.
Bilindiği gibi Türkiye dünyanın en büyük ilk 20 ekonomisi içinde yer alır. (Hard Power) Örneğin İsviçre yoktur bu ilk 20'de. Peki (Soft Power) konusunda Türkiye nerelerde? Listenin sonlarında… Peki örneğin İsviçre nerede dersiniz? İlk 6'da…
Türkiye'ye karşı uygulanmak istenen 'Küresel tecrit'i etkisiz kılmadaki en büyük gücün kaynağını arayanlara vereceğimiz yanıt, işte bu 'Yumuşak” ve “Akıllı Güç” (Smart Power) uygulamalarıdır. Uzun vadede sonuçlar alınır ama etkisi müthiştir ve uygulamalar ardı ardına geldiğinde tadından yenmez.
'Yumuşak Güç'ün mana ruhunun tam ortasında yerini alan bir başka büyük mücadelenin de dün tanığı olmaktan ötürü kendimizi gayet iyi hissediyoruz.
Dün Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu'nun katılımıyla Türkiye İhracatçılar Meclisi TİM'in yıllardır geniş bir katılım ve ekiple çalışıp ortaya çıkardığı Türkiye Markası'nın yurt dışında ve Türkiye'de başlatılacak kampanyanın lansman toplantısı vardı… İğne atsanız yere düşmeyecek müthiş bir katılım tablosu… Pek çok yabancı ülkede bir haftadır süren tanıtım filmi, bizde dün akşam başladı. Çok duygusal ve o oranda etkileyiciydi.
Başbakan Davutoğlu, kadim kültürlerden oluşan olağanüstü bir coğrafyadan söz ederken, Türkiye markasının işte bu kültürleri ve olağanüstü coğrafyayı yansıttığını söyledi. Dedi ki: “Bizim kültürümüze değmeyen medeniyet yoktur. Bütün kültürel harmanlanmaya biz sahibiz. Biz insanlığı temsil ediyoruz. İnsanlığı bütünüyle temsil eden çok az coğrafya vardır. Her yerde biz varız, biz olacağız. Küresel ekonominin merkezinde de Türkiye olacak. Dünyaya açılacağız ve ait olduğumuz kültürü temsil edeceğiz.”
'Çok özgüvenli' bu iddiaların kaynağını merak edenlere de yanıtı yine kendisi verdi:
“Öz güven bana göre kendi gücünü, kendi imkanlarını, kendi sınırlarını keşfetmektir ve en büyük ihtiyacımız, en büyük güç kaynağımız öz güvenimizdir. Öz güvenini kaybeden ülkelerin atılım yapma gücü kalmaz. Son 13 yılda gerçekleştirdiğimiz birçok büyük devrimlerin arkasındaki en büyük devrim öz güven devrimidir.”
Katma değerli ihracattan, AR-GE'ye, inovasyondan marka konumlandırmaya kadar Türkiye'nin önündeki büyük meselelerin çözümünde TİM'in büyük gayretleriyle çok önemli bir noktaya taşınan 'Ülke Markası' yolculuğunda çok mesafe kat ettiğimiz gün gibi aşikardır. Türkiye marka olmadan şehirlerimiz de, ürünlerimiz de, hizmetlerimiz de marka olamayacağı için ve diğer bir açıdan bakıldığında da her birinin Türkiye algısına büyük katkılarını göz ardı edemeyeceğimiz için, TİM'in öncülük ettiği bu büyük yolculukta mevcut tablodaki büyük mutabakatı doğru anlamalıyız. Önümüzde yürünecek ama artık istasyonlarını bildiğimiz uzun bir yol var. Özgüvenle birlikte gelinen bu noktada artık un, şeker ve yağa sahibiz. Artık helva yapma zamanı. Sosyal paydaşlara çok iş düşüyor.
Şu 'kaynak'ı 'kıymet' yapalım artık
Yönetim sistemleri konusunda Türkiye'de ciddiye aldığım, yaptıklarını dikkatle izlediğim kuruluşlardan biri hiç şüphesiz Management Center Türkiye'dir (MCT). Özellikle uzun yıllardır tanıma ve dostluğundan irşad olma şansına eriştiğim, kuruluşun ortağı ve Genel Müdürü Tanyel Sönmezer Bey'in özel bir yeri vardır bizim için…
Bu nedenle Şubat ayında düzenledikleri İnsan Kaynakları Zirvesiile ilgili iki çift laf etme hakkını özellikle kendimizde bulduğumuzu söylemeliyim. Konuşmacılara hiçbir lafım olamaz. Hele de Tanyel kardeşimizin konuşmacı olmasına… Onu izlemiş ve çok etkilenmişizdir…
Bizim itirazımız, insana 'kaynak' denmesine… Bu konuda onlarca makale yazdık. Kitaplarımızda söz ettik… Bu kavramın Sanayi Toplumu'na ait olduğunu ve İngilizce'den bile yanlış tercüme edildiğini düşünenlerdeniz.
Anglosakson hiç değilse 'Resource' diyor; salt kaynak (source) değil. Enerji gibi, doğal kaynak gibi, para gibi kullanılıp tüketilen bir yapı olarak değil yani… Kaldı ki bilgi toplumunda insanın yeniden üretimi söz konusu olacağı ve hiçbir şey eskisi gibi olmayacağı için artık 'insan kaynağı' lafını kullanmak, MCT gibi gelişmiş bir entelektüel birikime yakışmıyor… Onun yerine eğer ilk biz ortaya attık, patentini tescillettik diye 'hislenmiyorlarsa', başta MÜSİAD, pek çok kuruluşun kullandığıİnsan Kıymetleri'ne geçmeleri önce onlara yakışır…
Türkiye'nin 'hard power' (sert güç, ekonomi, finans, üretim, teknik alt yapı vb) sorunu yoktur; 'soft power' (yumuşak güç, kültür, sanat, adalet sitemi, bireysel hak ve özgürlükler, marka değeri, bunun için gerekli olan AR-GE ve inovasyon, vb.) sorunu vardır diye, yıllardır yazıp söyleriz…
ABD İslam Kültür Merkezi'nin inşa edilmesindeki amaç, tam anlamıyla bir 'yumuşak güç' yaklaşımıdır. Tıpkı, önceki gün akşam galası yapılan 'Ertuğrul 1890' filminin yapılış amacı gibi. Bu iddialı film, Japonya ve Türkiye'nin ilk ortak sinema filmiymiş ve iki ülke arasındaki dostluğa ithafen çekilmiş. Galada konuşan Başbakan Davutoğlu, “Biz bize uzatılan dostluk elini hiç unutmadık. Kıyamete kadar Türk-Japon dostluğu yaşayacak” demiş.
Bilindiği gibi Türkiye dünyanın en büyük ilk 20 ekonomisi içinde yer alır. (Hard Power) Örneğin İsviçre yoktur bu ilk 20'de. Peki (Soft Power) konusunda Türkiye nerelerde? Listenin sonlarında… Peki örneğin İsviçre nerede dersiniz? İlk 6'da…
Türkiye'ye karşı uygulanmak istenen 'Küresel tecrit'i etkisiz kılmadaki en büyük gücün kaynağını arayanlara vereceğimiz yanıt, işte bu 'Yumuşak” ve “Akıllı Güç” (Smart Power) uygulamalarıdır. Uzun vadede sonuçlar alınır ama etkisi müthiştir ve uygulamalar ardı ardına geldiğinde tadından yenmez.
'Yumuşak Güç'ün mana ruhunun tam ortasında yerini alan bir başka büyük mücadelenin de dün tanığı olmaktan ötürü kendimizi gayet iyi hissediyoruz.
Dün Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu'nun katılımıyla Türkiye İhracatçılar Meclisi TİM'in yıllardır geniş bir katılım ve ekiple çalışıp ortaya çıkardığı Türkiye Markası'nın yurt dışında ve Türkiye'de başlatılacak kampanyanın lansman toplantısı vardı… İğne atsanız yere düşmeyecek müthiş bir katılım tablosu… Pek çok yabancı ülkede bir haftadır süren tanıtım filmi, bizde dün akşam başladı. Çok duygusal ve o oranda etkileyiciydi.
Başbakan Davutoğlu, kadim kültürlerden oluşan olağanüstü bir coğrafyadan söz ederken, Türkiye markasının işte bu kültürleri ve olağanüstü coğrafyayı yansıttığını söyledi. Dedi ki: “Bizim kültürümüze değmeyen medeniyet yoktur. Bütün kültürel harmanlanmaya biz sahibiz. Biz insanlığı temsil ediyoruz. İnsanlığı bütünüyle temsil eden çok az coğrafya vardır. Her yerde biz varız, biz olacağız. Küresel ekonominin merkezinde de Türkiye olacak. Dünyaya açılacağız ve ait olduğumuz kültürü temsil edeceğiz.”
'Çok özgüvenli' bu iddiaların kaynağını merak edenlere de yanıtı yine kendisi verdi:
“Öz güven bana göre kendi gücünü, kendi imkanlarını, kendi sınırlarını keşfetmektir ve en büyük ihtiyacımız, en büyük güç kaynağımız öz güvenimizdir. Öz güvenini kaybeden ülkelerin atılım yapma gücü kalmaz. Son 13 yılda gerçekleştirdiğimiz birçok büyük devrimlerin arkasındaki en büyük devrim öz güven devrimidir.”
Katma değerli ihracattan, AR-GE'ye, inovasyondan marka konumlandırmaya kadar Türkiye'nin önündeki büyük meselelerin çözümünde TİM'in büyük gayretleriyle çok önemli bir noktaya taşınan 'Ülke Markası' yolculuğunda çok mesafe kat ettiğimiz gün gibi aşikardır. Türkiye marka olmadan şehirlerimiz de, ürünlerimiz de, hizmetlerimiz de marka olamayacağı için ve diğer bir açıdan bakıldığında da her birinin Türkiye algısına büyük katkılarını göz ardı edemeyeceğimiz için, TİM'in öncülük ettiği bu büyük yolculukta mevcut tablodaki büyük mutabakatı doğru anlamalıyız. Önümüzde yürünecek ama artık istasyonlarını bildiğimiz uzun bir yol var. Özgüvenle birlikte gelinen bu noktada artık un, şeker ve yağa sahibiz. Artık helva yapma zamanı. Sosyal paydaşlara çok iş düşüyor.
Şu 'kaynak'ı 'kıymet' yapalım artık
Yönetim sistemleri konusunda Türkiye'de ciddiye aldığım, yaptıklarını dikkatle izlediğim kuruluşlardan biri hiç şüphesiz Management Center Türkiye'dir (MCT). Özellikle uzun yıllardır tanıma ve dostluğundan irşad olma şansına eriştiğim, kuruluşun ortağı ve Genel Müdürü Tanyel Sönmezer Bey'in özel bir yeri vardır bizim için…
Bu nedenle Şubat ayında düzenledikleri İnsan Kaynakları Zirvesiile ilgili iki çift laf etme hakkını özellikle kendimizde bulduğumuzu söylemeliyim. Konuşmacılara hiçbir lafım olamaz. Hele de Tanyel kardeşimizin konuşmacı olmasına… Onu izlemiş ve çok etkilenmişizdir…
Bizim itirazımız, insana 'kaynak' denmesine… Bu konuda onlarca makale yazdık. Kitaplarımızda söz ettik… Bu kavramın Sanayi Toplumu'na ait olduğunu ve İngilizce'den bile yanlış tercüme edildiğini düşünenlerdeniz.
Anglosakson hiç değilse 'Resource' diyor; salt kaynak (source) değil. Enerji gibi, doğal kaynak gibi, para gibi kullanılıp tüketilen bir yapı olarak değil yani… Kaldı ki bilgi toplumunda insanın yeniden üretimi söz konusu olacağı ve hiçbir şey eskisi gibi olmayacağı için artık 'insan kaynağı' lafını kullanmak, MCT gibi gelişmiş bir entelektüel birikime yakışmıyor… Onun yerine eğer ilk biz ortaya attık, patentini tescillettik diye 'hislenmiyorlarsa', başta MÜSİAD, pek çok kuruluşun kullandığıİnsan Kıymetleri'ne geçmeleri önce onlara yakışır…