Türkiye logosu, Türkiye'nin anlamının önüne geçemez
04 EKİM 2014
Türkiye'nin yeni logosu hakkında 'Logoyu bırak, markaya bak' dedik ya, çevremizde ne kadar görsel yönetmen ya da artdirektör varsa, 'Ama abi, o simgelerin ne anlama geldiğini siz anlıyor musunuz ki?' ya da 'Turkuvaz renginin dışında hangi manayı görebildiniz merak ediyorum' türünden ayaküstü muhabbetlere laf yetiştirir hale geldiğimi itiraf etmeliyim.
'Başlayacağım bu mana tutkunuza!' dedirttiler sonunda.
Hadi hiç sevmediğim halde kendimi tarif eden bir cümle de ben kurayım: Huyumu seveyim, yakınlarımın bana hüzün dolu gözlerle 'Yapma n'olur; şimdi sırası değil' diyen bakışlarına aldırmadan karşımdakinin derdini anlamaya çalışır ve kendi derdimi de üşenmeden anlatırım. Onlara da anlattım:
Sizin o güzel logo ve amblem çalışmalarınız işinizin ehli olmanızla birebir alâkalıdır. Dünyayı izliyorsunuz; büyük küçük ne kadar marka varsa logolarına alıcı gözüyle bakıyorsunuz. Yeni keşifler yapıyorsunuz. Şahane! Bu sizin işiniz. Sizi kutluyorum! Ancak, söz konusu olan meselemiz, bir uluslararası tasarım yarışmasına katılmış logolar olsa eleştirilerinizde yerden göğe kadar haklı olursunuz. Ancak bir logo yarışmasından söz etmiyoruz. Türkiye markasını nasıl yöneteceğiz, diye tartışıp çözüm öneriyoruz. Tekrarlayalım:
Picasso'yu mezarından çıkarıp amblem yaptırsanız da eğer markayı doğru dürüst yönetemezseniz, 'varoluş' nedenini adam gibi ortaya koyamazsanız, o amblemi pekalâ tozlu raflarda nadide bir hatıra olarak saklayabilirsiniz.
Türkiye logosu 'güzel' olma, kendisini 'herkese' sevdirmek zorunda değildir. Önemli olan o logonun simgelediği markanın adam gibi olması ve 'usulü veçhile' yönetilmesidir. Sonrasını zaten gönül görür, göz değil. Çıkarın her yıl bir iki tane Nobel ödüllü ilim irfan sahibi adam ya da dünyanın ciddiye alıp tartışacağı 'Üç Dalga Teorisi', 'Oyun Teorisi', 'Anti-İslamofobik Yapılanma Teorisi' gibi tezler atın ortaya. Zaten elinizde var olan o olağanüstü ve gencecik klasik müzik starlarınıza en az Batı'nın sahip çıktığı kadar sahip çıkın; hekimleriniz buluşlarıyla hastaları buraya çeksin, takımlarınız, sporcularınız şampiyonluklar getirsin; sadece ödül alan kimsenin izlemediği filmler yerine dünyayı sallayan yapımlara imza atın ya da Anadolu Ateşi, Tarkan gibi kendiliğinden dünyayı sallayan ustalara sahip çıkın; operalarınızın, balelerinizin, orkestralarınızın biletleri onları burada izlemek için akın edecek yabancı fanları tarafından dünya merkezlerinde kapışılsın, sadece ekonomide 500 milyarlık ihracat hedefinde değil, demokraside, insan haklarında, ilim irfanda ilk 10'lara girin...
Ondan sonra da hangi logoyu kullanırsanız kullanın...
Kanada'nın Çınar Yaprağı, Berlin'in Ayısı, Fransa'nın Horozu, ABD'nin Kartalı, Avustralya'nın Kangurusu, bizim 'patchwork' (yamalı bohça) diye aşağıladığınız simgelerin bütünlüğünden çok daha derin anlamlı içerikler mi taşıyorlar?... Yoksa o içerikleri bu ülkelerin edinimleri mi anlamlı kılıyor? Selçuklu'nun çift başlı kartalı sizce niçin pek çok dünya ülkesi tarafından örnek alınmıştır. Çift başlı hilkat garibesi kartal çok güzel diye mi?..
Hoş geldin Kerem kardeşim...
Prof. Dr. Kerem Alkin'in Yeni Şafak yazı ailesine katılmasını büyük bir sevinç ve kıvançla karşıladığımı söylemeliyim. 25 Eylül'de bu sütunlarda bizim ekonomi sayfalarındaki gelişmeye 'Bizim sayfalar canlandı' başlıklı yazımızda dikkat çekmiş, şöyle demiştim:
'Bizim ekonomi sayfaları da olması gerektiği noktaya gelmiş bulunuyor. Fakat eksikleri de söyleyelim: Türkiye, ekonomi konuşuyor. Reklamlar, ekonomi sayfalarına geliyor. AK Parti ekonomi modeliyle iktidarı ele geçiyor ve sonrasında da elde tutuyor. Ekonomi hayatın neredeyse merkezinde duruyor. Bizim gazetede ise en arka sayfalarda. Ve de sadece 4 sayfa. Arkadaşlara bu durumu sözlü olarak da ifade ettim. Onlar da farkındalar. Mutlaka düzelteceklerdir.'
Kerem Hocanın gelişini yöneticilerin durumun farkındalığının bir işareti olarak görüyor, onları ve Hoca'yı bir kez daha kutluyorum...
Bu vesileyle mübarek Kurban Bayramınızı en içten dileklerimle tebrik ediyorum...
Araştırmanın haysiyeti, itibarı önemlidir...
Çünkü araştırma bir tür navigasyon aletidir. O olmadan nasıl uçaklar uçamaz, gemiler hareket edemezse, şirketler, kuruluşlar ve hatta ülkeler navigasyon aleti bozulduğu anda kafası kesik tavuktan farksız hale gelirler. Buna rağmen akıl almaz bir şekilde ülkemizde tıpkı PR ve reklam gibi araştırma da aşağılanıp horlanmaktadır. Bu nedenle bu sektörlerin haysiyetini yüceltmeye yönelik her adım benim için saygıya değerdir.
Biraz da cemaz-ül evvellerinden beri izlediğimden olacak, pazarlama, PR, itibar, algılama gibi konularda başarılı çalışmalarına tanık olduğum araştırma şirketi ERA Research and Consultancy'nin, (bir tek adlarını neden İngilizce koyduklarını anlayamamışımdır) aldığı ödüle dikkat kesildim. ERA'cılar, Türkiye Araştırmacılar Derneği'nin (TÜAD) düzenlediği 'Baykuş Ödülleri'nin ikinci yılında 'Usta Baykuş' dalında Altın Baykuş Ödülü'nü almışlar. Tüpraş için yaptıkları bir araştırma ile almışlar bu ödülü. İşi ciddiye alıp durumu bir basın bülteni ile bildirmeleri de yazıya onlarla girmemin ikinci nedeni...
Hepsini takdirle kutladığım diğer Altın Baykuş Ödülü alan araştırma şirketleri, kategorileri ve hangi kuruluş için araştırma yaptıkları da şöyle:
Usta Baykuş'ta ikinci Altın: Barem Research / Penti.
İçgörülü Baykuş kategorisinde Akademetre / Comart.
İnovatif Baykuşun iki Altın'ı Ipsos'a gitmiş; birini Yapı Kredi ile almışlar diğerini Migros'la.
Method Research Company'de de iki Altın var: Biri Sosyal Baykuş Altını'nı SGK ile, Genç Baykuş Altını'nı da Doğa Koleji ile almış... Her ne kadar adını (sanki bizim kültürümüzden bir metafor ve simge bulunamazmış gibi) TÜAD'ı ve verdikleri bu ödülü son derece önemsediğimi ve 21 kişilik jüriyi, koydukları kriterleri takdirle izlediğimi ifade etmeliyim.
25 Eylül'de Adile Sultan'da düzenledikleri töreni ve ödülleri web sitelerine hâlâ almamış olsalar da yaptıkları iş çok önemli. Sadece bu ödül değil, araştırmacılık mesleğinin 'mükemmeliyet merkezi' olma yolunda attıkları adımlar, hem de bazılarının işine gelmeyince, istediği sonuçlar çıkmayınca 'vurun abalıya' misali sürekli saldırıya uğrayan bir sektörün itibarını korumak için gösterdikleri çaba hayli dikkat çekici. Yaklaşımları iletişim sektöründeki pek çok meslek kuruluşuna örnek olacak nitelikte. Web sitelerinde bir tur atınca da araştırmacıların kendilerine, işlerine ve sektörlerine verdikleri önemi hemen farkediyorsunuz. Reklamcılar ve sinemacıların, hatta bazı PR'cıların ödül törenlerine üzerlerindeki hırtı pırtı ile gitmeyi bir marifet bellerken, araştırmacıların törendeki özenli giysileri de tablodaki durumun ciddi bir göstergesi değil mi?
Bir kere ödülü verirken, onlara araştırma yaptıran kuruluşlardan çok araştırma şirketlerini öne çıkarmışlar. Altın Pusula (PR) ve Effie'de (Reklam) olduğu gibi ödül, işi veren şirkete giderken, reklamcılar ve PR'cılar da adeta birer 'yancı' gibi konumlandırılırken, burada ödül gerçek sahibine verilmiş.
TÜAD bu ödülleri, araştırmanın iş süreçlerinde ve kararlarında yarattığı etkiyi, katma değerini ve araştırmanın önemini vurgulamak üzere tasarlamış. Yani işlevsellik ve iş sonuçlarına hizmet etmek önemli. Zarf değil, mazruf yani. Hava değil, işlevsellik... Meraklısına, yarışmanın web sitesindeki 'Değerlendirme' sekmesine bir göz atmalarını özellikle salık veririm. Bu arada kocaman bir alkış da, navigasyon araçlarına önem veren, yaptırdıkları araştırmaları iş sonuçları için kullanıp, aldıkları olumlu sonuçlarla araştırma şirketlerinin ipi göğüslemesini sağlayan saygın şirketlere...
'Başlayacağım bu mana tutkunuza!' dedirttiler sonunda.
Hadi hiç sevmediğim halde kendimi tarif eden bir cümle de ben kurayım: Huyumu seveyim, yakınlarımın bana hüzün dolu gözlerle 'Yapma n'olur; şimdi sırası değil' diyen bakışlarına aldırmadan karşımdakinin derdini anlamaya çalışır ve kendi derdimi de üşenmeden anlatırım. Onlara da anlattım:
Sizin o güzel logo ve amblem çalışmalarınız işinizin ehli olmanızla birebir alâkalıdır. Dünyayı izliyorsunuz; büyük küçük ne kadar marka varsa logolarına alıcı gözüyle bakıyorsunuz. Yeni keşifler yapıyorsunuz. Şahane! Bu sizin işiniz. Sizi kutluyorum! Ancak, söz konusu olan meselemiz, bir uluslararası tasarım yarışmasına katılmış logolar olsa eleştirilerinizde yerden göğe kadar haklı olursunuz. Ancak bir logo yarışmasından söz etmiyoruz. Türkiye markasını nasıl yöneteceğiz, diye tartışıp çözüm öneriyoruz. Tekrarlayalım:
Picasso'yu mezarından çıkarıp amblem yaptırsanız da eğer markayı doğru dürüst yönetemezseniz, 'varoluş' nedenini adam gibi ortaya koyamazsanız, o amblemi pekalâ tozlu raflarda nadide bir hatıra olarak saklayabilirsiniz.
Türkiye logosu 'güzel' olma, kendisini 'herkese' sevdirmek zorunda değildir. Önemli olan o logonun simgelediği markanın adam gibi olması ve 'usulü veçhile' yönetilmesidir. Sonrasını zaten gönül görür, göz değil. Çıkarın her yıl bir iki tane Nobel ödüllü ilim irfan sahibi adam ya da dünyanın ciddiye alıp tartışacağı 'Üç Dalga Teorisi', 'Oyun Teorisi', 'Anti-İslamofobik Yapılanma Teorisi' gibi tezler atın ortaya. Zaten elinizde var olan o olağanüstü ve gencecik klasik müzik starlarınıza en az Batı'nın sahip çıktığı kadar sahip çıkın; hekimleriniz buluşlarıyla hastaları buraya çeksin, takımlarınız, sporcularınız şampiyonluklar getirsin; sadece ödül alan kimsenin izlemediği filmler yerine dünyayı sallayan yapımlara imza atın ya da Anadolu Ateşi, Tarkan gibi kendiliğinden dünyayı sallayan ustalara sahip çıkın; operalarınızın, balelerinizin, orkestralarınızın biletleri onları burada izlemek için akın edecek yabancı fanları tarafından dünya merkezlerinde kapışılsın, sadece ekonomide 500 milyarlık ihracat hedefinde değil, demokraside, insan haklarında, ilim irfanda ilk 10'lara girin...
Ondan sonra da hangi logoyu kullanırsanız kullanın...
Kanada'nın Çınar Yaprağı, Berlin'in Ayısı, Fransa'nın Horozu, ABD'nin Kartalı, Avustralya'nın Kangurusu, bizim 'patchwork' (yamalı bohça) diye aşağıladığınız simgelerin bütünlüğünden çok daha derin anlamlı içerikler mi taşıyorlar?... Yoksa o içerikleri bu ülkelerin edinimleri mi anlamlı kılıyor? Selçuklu'nun çift başlı kartalı sizce niçin pek çok dünya ülkesi tarafından örnek alınmıştır. Çift başlı hilkat garibesi kartal çok güzel diye mi?..
Hoş geldin Kerem kardeşim...
Prof. Dr. Kerem Alkin'in Yeni Şafak yazı ailesine katılmasını büyük bir sevinç ve kıvançla karşıladığımı söylemeliyim. 25 Eylül'de bu sütunlarda bizim ekonomi sayfalarındaki gelişmeye 'Bizim sayfalar canlandı' başlıklı yazımızda dikkat çekmiş, şöyle demiştim:
'Bizim ekonomi sayfaları da olması gerektiği noktaya gelmiş bulunuyor. Fakat eksikleri de söyleyelim: Türkiye, ekonomi konuşuyor. Reklamlar, ekonomi sayfalarına geliyor. AK Parti ekonomi modeliyle iktidarı ele geçiyor ve sonrasında da elde tutuyor. Ekonomi hayatın neredeyse merkezinde duruyor. Bizim gazetede ise en arka sayfalarda. Ve de sadece 4 sayfa. Arkadaşlara bu durumu sözlü olarak da ifade ettim. Onlar da farkındalar. Mutlaka düzelteceklerdir.'
Kerem Hocanın gelişini yöneticilerin durumun farkındalığının bir işareti olarak görüyor, onları ve Hoca'yı bir kez daha kutluyorum...
Bu vesileyle mübarek Kurban Bayramınızı en içten dileklerimle tebrik ediyorum...
Araştırmanın haysiyeti, itibarı önemlidir...
Çünkü araştırma bir tür navigasyon aletidir. O olmadan nasıl uçaklar uçamaz, gemiler hareket edemezse, şirketler, kuruluşlar ve hatta ülkeler navigasyon aleti bozulduğu anda kafası kesik tavuktan farksız hale gelirler. Buna rağmen akıl almaz bir şekilde ülkemizde tıpkı PR ve reklam gibi araştırma da aşağılanıp horlanmaktadır. Bu nedenle bu sektörlerin haysiyetini yüceltmeye yönelik her adım benim için saygıya değerdir.
Biraz da cemaz-ül evvellerinden beri izlediğimden olacak, pazarlama, PR, itibar, algılama gibi konularda başarılı çalışmalarına tanık olduğum araştırma şirketi ERA Research and Consultancy'nin, (bir tek adlarını neden İngilizce koyduklarını anlayamamışımdır) aldığı ödüle dikkat kesildim. ERA'cılar, Türkiye Araştırmacılar Derneği'nin (TÜAD) düzenlediği 'Baykuş Ödülleri'nin ikinci yılında 'Usta Baykuş' dalında Altın Baykuş Ödülü'nü almışlar. Tüpraş için yaptıkları bir araştırma ile almışlar bu ödülü. İşi ciddiye alıp durumu bir basın bülteni ile bildirmeleri de yazıya onlarla girmemin ikinci nedeni...
Hepsini takdirle kutladığım diğer Altın Baykuş Ödülü alan araştırma şirketleri, kategorileri ve hangi kuruluş için araştırma yaptıkları da şöyle:
Usta Baykuş'ta ikinci Altın: Barem Research / Penti.
İçgörülü Baykuş kategorisinde Akademetre / Comart.
İnovatif Baykuşun iki Altın'ı Ipsos'a gitmiş; birini Yapı Kredi ile almışlar diğerini Migros'la.
Method Research Company'de de iki Altın var: Biri Sosyal Baykuş Altını'nı SGK ile, Genç Baykuş Altını'nı da Doğa Koleji ile almış... Her ne kadar adını (sanki bizim kültürümüzden bir metafor ve simge bulunamazmış gibi) TÜAD'ı ve verdikleri bu ödülü son derece önemsediğimi ve 21 kişilik jüriyi, koydukları kriterleri takdirle izlediğimi ifade etmeliyim.
25 Eylül'de Adile Sultan'da düzenledikleri töreni ve ödülleri web sitelerine hâlâ almamış olsalar da yaptıkları iş çok önemli. Sadece bu ödül değil, araştırmacılık mesleğinin 'mükemmeliyet merkezi' olma yolunda attıkları adımlar, hem de bazılarının işine gelmeyince, istediği sonuçlar çıkmayınca 'vurun abalıya' misali sürekli saldırıya uğrayan bir sektörün itibarını korumak için gösterdikleri çaba hayli dikkat çekici. Yaklaşımları iletişim sektöründeki pek çok meslek kuruluşuna örnek olacak nitelikte. Web sitelerinde bir tur atınca da araştırmacıların kendilerine, işlerine ve sektörlerine verdikleri önemi hemen farkediyorsunuz. Reklamcılar ve sinemacıların, hatta bazı PR'cıların ödül törenlerine üzerlerindeki hırtı pırtı ile gitmeyi bir marifet bellerken, araştırmacıların törendeki özenli giysileri de tablodaki durumun ciddi bir göstergesi değil mi?
Bir kere ödülü verirken, onlara araştırma yaptıran kuruluşlardan çok araştırma şirketlerini öne çıkarmışlar. Altın Pusula (PR) ve Effie'de (Reklam) olduğu gibi ödül, işi veren şirkete giderken, reklamcılar ve PR'cılar da adeta birer 'yancı' gibi konumlandırılırken, burada ödül gerçek sahibine verilmiş.
TÜAD bu ödülleri, araştırmanın iş süreçlerinde ve kararlarında yarattığı etkiyi, katma değerini ve araştırmanın önemini vurgulamak üzere tasarlamış. Yani işlevsellik ve iş sonuçlarına hizmet etmek önemli. Zarf değil, mazruf yani. Hava değil, işlevsellik... Meraklısına, yarışmanın web sitesindeki 'Değerlendirme' sekmesine bir göz atmalarını özellikle salık veririm. Bu arada kocaman bir alkış da, navigasyon araçlarına önem veren, yaptırdıkları araştırmaları iş sonuçları için kullanıp, aldıkları olumlu sonuçlarla araştırma şirketlerinin ipi göğüslemesini sağlayan saygın şirketlere...