Yargı eski saygınlığına kavuşturulmalı
12 Şubat 2015 Yeni Şafak
Yeni Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit seçildikten hemen sonra yaptığı açıklamada demiş ki:
“Türk halkının yargıya karşı inanılırlık ve güvenilirlik noktasında teveccühüne saygınlığını en üstlere çıkarmak için çalışacağız.
(...) Son dönemlerde Anayasamıza göre eşitler arasından eşitsizlik meydana getiren bir yapısı var Yargıtay’ın. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay eşitlik, birbirleri ile uyumlu çalışan mahkemelerdir. Kuvvetler ayrılığı olmazsa olmazımızdır. Kuvvetler Ayrılığı’nda alana müdahale edilmemek koşul ve şartıyla bu konuda işbirliği içersinde hareket edilecektir.”
Sayın Başkan son derece önemli bir durumun altını çiziyor. Kurumların itibarıyla ilgili yapılan tüm ölçümlemeler ülkemizde güven ve itibarı çok yükseklerde olan Yargı’nın son dönemlerde hızla itibar ve güven kaybederek listenin alt sıralarına göre kaydığı gözlemlenmektedir. Bilindiği gibi Eurobarometre’nin tespit ettiğine göre birinci sırada Silahlı Kuvvetler’in, ikinci sırada Cumhurbaşkanlığı’nın (ki bunlar zaman zaman yer değiştirirler) listenin son sıralarında her zaman olduğu gibi medyaya, siyasilere, iletişim dünyasına rastlartken bu kez yargının da hayli aşağılarda puan aldığı ortaya çıkmıştı.
Bu çerçevede Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay başkanlarının önünde bir numaralı sorun olarak –işdünyasında buna KPİ (Key Performance Indicator, Anahtar Performans Göstergesi) diyorlar- iş hedeflerinin birinci sırasına itibar ve güveninin artırılmasının konulmasında ne büyük yarar vardır.
Neredeyse her Amerikan filminde şu müesseseler rol alır ve toplum onlarsız düşünülemez gibi gösterilir: Mahkemeler, kiliseler, silahlı kuvvetler birimleri, hastaneler, polis teşkilatı, eğitim kurumları... İçlerinde kötüler ve olumsuz tiplemeler sergilenebilse de kurumlar mutlaka göklere çıkartılır ve ABD toplumunun bekasının payandaları olarak gösterilir. Amerika’da bu işler planlı, programlı, yani stratejik olarak yürütülür. Umalım Sayın Yargıtay Başkanı’nın ‘İyi dilekleri’ tüm diğer yargı kurumlarıyla birlikte stratejik iletişim konsept ayaklarıyla desteklensin ve toplumun hava, su, kadar ihtiyacı olan ve bir hayli sarsılmış olan adalet duygusu bir an önce sağlığına kavuşturulsun.
Twitter’ı en çok biz ciddiye alıyormuşuz
Twitter 2014 yılı ikinci yarısında (1 Temmuz-31 Aralık 2014) ülkelerden gelen içerik kaldırma taleplerinin sayısını sayfasında yayınlamış. Buna göre son 6 ayda Twitter’a içerik kaldırması için dünya genelinde toplamda 1982 talep gelmiş. Şimdi dikkat!
Bu rakamın 1820’si sadece Türkiye’den gelmiş. Yani yüzde 92’si...
Türkiye’nin ardından 101 içerik kaldırma talebiyle (Yüzde 5) Brezilya gelirken, bu ülkeyi de 19 taleple (Yüzde 1) Japonya izledi.
Yılın ilk 6 ayında da Türkiye birinciliği hiç kimseye kaptırmamış.
Bu ne komplekstir. Şunları bilmiyoruz herhalde:
Bir: Sosyal medyanın güvenilirliği çok düşüktür.
İki: Özellikle müstear isim, fake (sahte) hesap kullanımına açık bir ortam olması ciddiye alınmaması için yeterli neden olarak gösterilir.
Üç: Arap Baharı gibi toplumsal hareketlerin Twitter’la tetiklendiği gibi şehir efsanelerinin gerçekliğinin olmadığı ve Twitter vasıtasıyla kurgulanacak toplumsal düzeneklerin kalıcı olmadığı çok kısa zamanda anlaşılmıştır.
Hal böyleyken demokrasilerde Twitter’da yayınlanan negatif görüş ve hatta hakaretlere karşı iki türlü yanıt verilebilmektedir.
Bir: Aynı Twitter ortamını kullanarak
İki: Failini tespit ettirip yasalar karşısında cezalandırılmasını sağlayarak.
Ben şahsen üç kez bu ikinci yolu denedim. Son derece de etkili olduğunu gördüm. Yani Twitter’a gidip ortalığı velveleye verip Türkiye’nin itibar ortalamasını düşürmeye hiçbir gerek yoktur. Yeter ki adam gibi sosyal medyadaki abuk sabukluklara yine sosyal medya üzerinden demokratik ortamda yanıt vermeyi öğrenelim.
“İK, İnsan Kaynakları mı, İnsan Kıymetleri mi?”
Bu başlık, Business Life dergisinin Şubat sayısının kapağındaydı. Görünce sevindik. 1990’lı yılların sonunda makalelerimizde ilk kez sözünü etmeye başladığımız, 2005’te de Algılama Yönetimi adlı kitabımızda ayrıntısıyla ayrıntısıyla anlattığımız, o yıllardaki Peryön Zirvesi’ndeki konferansımızda değindiğimiz İnsan Kıymetleri kavramı, nihayet ciddiye alınmaya başlanmıştı. Ancak derginin iç sayfalarına geldiğimizde gördük ki bir küçük vefasızlık halen devam ediyor. Yıllar önce bir ziyaretimizde Albaraka üst yönetimine temel ilkelerini anlattığımız İnsan Kıymetleri yaklaşımına derginin 50. Sayfasında Albaraka Genel Müdür Yardımcısı Temel Hazıroğlu, “İnsan kaynak değil, değerdir” başlığıyla değinmiş ve ne yazık ki değinirken ne bizden söz etmiş, ne de bu kavramın Türk Patent Enstitüsü tarafından tescillenmiş olan kurumdan.
Patent sahibi kurumun İnsan Kıymetleri Direktörü Sayın Erdoğan Erhan’ın “İnsan Kaynakları” yaklaşımıyla “İnsan Kıymetleri” yaklaşımını karşılaştırdığı makalesini de -kendisinden talep etmiş olmalarına rağmen- Business Life dergisinde göremediğimizi bu arada ifade edelim. İş dünyasında artık tartışılmaya başlanan bu kavramı geniş bir bakış açısıyla değerlendiren söz konusu makaleye şu adresten ulaşılabilir: http://goo.gl/Dnts3l
Erhan makalesinde kaynak yaklaşımıyla kıymet yaklaşımını ayrıntılı bir şekilde bir tablo üzerinde karşılaştırıyor. Al Baraka’nın bu davranışının da sehven gözden kaçan bir küçük dikkatsizlik örneği olduğunu düşünüyor ve kesinlikle suiniyet aramıyoruz.
“Türk halkının yargıya karşı inanılırlık ve güvenilirlik noktasında teveccühüne saygınlığını en üstlere çıkarmak için çalışacağız.
(...) Son dönemlerde Anayasamıza göre eşitler arasından eşitsizlik meydana getiren bir yapısı var Yargıtay’ın. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay eşitlik, birbirleri ile uyumlu çalışan mahkemelerdir. Kuvvetler ayrılığı olmazsa olmazımızdır. Kuvvetler Ayrılığı’nda alana müdahale edilmemek koşul ve şartıyla bu konuda işbirliği içersinde hareket edilecektir.”
Sayın Başkan son derece önemli bir durumun altını çiziyor. Kurumların itibarıyla ilgili yapılan tüm ölçümlemeler ülkemizde güven ve itibarı çok yükseklerde olan Yargı’nın son dönemlerde hızla itibar ve güven kaybederek listenin alt sıralarına göre kaydığı gözlemlenmektedir. Bilindiği gibi Eurobarometre’nin tespit ettiğine göre birinci sırada Silahlı Kuvvetler’in, ikinci sırada Cumhurbaşkanlığı’nın (ki bunlar zaman zaman yer değiştirirler) listenin son sıralarında her zaman olduğu gibi medyaya, siyasilere, iletişim dünyasına rastlartken bu kez yargının da hayli aşağılarda puan aldığı ortaya çıkmıştı.
Bu çerçevede Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay başkanlarının önünde bir numaralı sorun olarak –işdünyasında buna KPİ (Key Performance Indicator, Anahtar Performans Göstergesi) diyorlar- iş hedeflerinin birinci sırasına itibar ve güveninin artırılmasının konulmasında ne büyük yarar vardır.
Neredeyse her Amerikan filminde şu müesseseler rol alır ve toplum onlarsız düşünülemez gibi gösterilir: Mahkemeler, kiliseler, silahlı kuvvetler birimleri, hastaneler, polis teşkilatı, eğitim kurumları... İçlerinde kötüler ve olumsuz tiplemeler sergilenebilse de kurumlar mutlaka göklere çıkartılır ve ABD toplumunun bekasının payandaları olarak gösterilir. Amerika’da bu işler planlı, programlı, yani stratejik olarak yürütülür. Umalım Sayın Yargıtay Başkanı’nın ‘İyi dilekleri’ tüm diğer yargı kurumlarıyla birlikte stratejik iletişim konsept ayaklarıyla desteklensin ve toplumun hava, su, kadar ihtiyacı olan ve bir hayli sarsılmış olan adalet duygusu bir an önce sağlığına kavuşturulsun.
Twitter’ı en çok biz ciddiye alıyormuşuz
Twitter 2014 yılı ikinci yarısında (1 Temmuz-31 Aralık 2014) ülkelerden gelen içerik kaldırma taleplerinin sayısını sayfasında yayınlamış. Buna göre son 6 ayda Twitter’a içerik kaldırması için dünya genelinde toplamda 1982 talep gelmiş. Şimdi dikkat!
Bu rakamın 1820’si sadece Türkiye’den gelmiş. Yani yüzde 92’si...
Türkiye’nin ardından 101 içerik kaldırma talebiyle (Yüzde 5) Brezilya gelirken, bu ülkeyi de 19 taleple (Yüzde 1) Japonya izledi.
Yılın ilk 6 ayında da Türkiye birinciliği hiç kimseye kaptırmamış.
Bu ne komplekstir. Şunları bilmiyoruz herhalde:
Bir: Sosyal medyanın güvenilirliği çok düşüktür.
İki: Özellikle müstear isim, fake (sahte) hesap kullanımına açık bir ortam olması ciddiye alınmaması için yeterli neden olarak gösterilir.
Üç: Arap Baharı gibi toplumsal hareketlerin Twitter’la tetiklendiği gibi şehir efsanelerinin gerçekliğinin olmadığı ve Twitter vasıtasıyla kurgulanacak toplumsal düzeneklerin kalıcı olmadığı çok kısa zamanda anlaşılmıştır.
Hal böyleyken demokrasilerde Twitter’da yayınlanan negatif görüş ve hatta hakaretlere karşı iki türlü yanıt verilebilmektedir.
Bir: Aynı Twitter ortamını kullanarak
İki: Failini tespit ettirip yasalar karşısında cezalandırılmasını sağlayarak.
Ben şahsen üç kez bu ikinci yolu denedim. Son derece de etkili olduğunu gördüm. Yani Twitter’a gidip ortalığı velveleye verip Türkiye’nin itibar ortalamasını düşürmeye hiçbir gerek yoktur. Yeter ki adam gibi sosyal medyadaki abuk sabukluklara yine sosyal medya üzerinden demokratik ortamda yanıt vermeyi öğrenelim.
“İK, İnsan Kaynakları mı, İnsan Kıymetleri mi?”
Bu başlık, Business Life dergisinin Şubat sayısının kapağındaydı. Görünce sevindik. 1990’lı yılların sonunda makalelerimizde ilk kez sözünü etmeye başladığımız, 2005’te de Algılama Yönetimi adlı kitabımızda ayrıntısıyla ayrıntısıyla anlattığımız, o yıllardaki Peryön Zirvesi’ndeki konferansımızda değindiğimiz İnsan Kıymetleri kavramı, nihayet ciddiye alınmaya başlanmıştı. Ancak derginin iç sayfalarına geldiğimizde gördük ki bir küçük vefasızlık halen devam ediyor. Yıllar önce bir ziyaretimizde Albaraka üst yönetimine temel ilkelerini anlattığımız İnsan Kıymetleri yaklaşımına derginin 50. Sayfasında Albaraka Genel Müdür Yardımcısı Temel Hazıroğlu, “İnsan kaynak değil, değerdir” başlığıyla değinmiş ve ne yazık ki değinirken ne bizden söz etmiş, ne de bu kavramın Türk Patent Enstitüsü tarafından tescillenmiş olan kurumdan.
Patent sahibi kurumun İnsan Kıymetleri Direktörü Sayın Erdoğan Erhan’ın “İnsan Kaynakları” yaklaşımıyla “İnsan Kıymetleri” yaklaşımını karşılaştırdığı makalesini de -kendisinden talep etmiş olmalarına rağmen- Business Life dergisinde göremediğimizi bu arada ifade edelim. İş dünyasında artık tartışılmaya başlanan bu kavramı geniş bir bakış açısıyla değerlendiren söz konusu makaleye şu adresten ulaşılabilir: http://goo.gl/Dnts3l
Erhan makalesinde kaynak yaklaşımıyla kıymet yaklaşımını ayrıntılı bir şekilde bir tablo üzerinde karşılaştırıyor. Al Baraka’nın bu davranışının da sehven gözden kaçan bir küçük dikkatsizlik örneği olduğunu düşünüyor ve kesinlikle suiniyet aramıyoruz.