‘Zorunlu hareketler’ deyip geçilebilir mi?
18 Haziran 2016 Yeni Şafak
İletişimde farklılığı teknik ya da 'zorunlu hareketler' değil, 'artistik hareketler' ortaya koyar. Malum teknik ve zorunlu hareketlerden alınan puanları, ince ayar çekilen o estetik boyutla gözleri kamaştıran artistik hareketlerden alınacak puanlar, insanları ve kurumları zafere ulaştırır.
Malum, teknik hareketler işin olmazsa olmazıdır. Eksikliği halinde yarışma dışı bile kalınabilir. Ancak yarışı zirveye taşımak, işin en etkileyici kısmıyla, kültürel boyutuyla yakından alâkalıdır. Belleklerde iz bırakabilmek bu artistik dokunuşlarla mümkündür.
Biz bu köşede Türkiye'deki alt yapı yatırımlarımızı (hard power) bir ülke için olmazsa olmazlar arasında değerlendirir ve hep aksadığını düşündüğümüz kültürel boyuta veya artistik hareketlere (soft power) daha çok dikkat çekmeye çalışırız. Birincisi zaten 'olmazsa olmaz'dır yaklaşımıyla…
Bu görüşümüzde ısrarlı olmaya devam ederken teknik, zorunlu hareketlerde de ülkemizin dünyada ve de Türkiye'de imza attığı olağanüstü projeleri görmezden gelemeyiz. Türkiye'deki alt yapı yatırımlarının 'mega' kategorisinde aldığı yola ise sadece biz değil, tüm dünya şahit. Perşembe günü Doç. Dr. Hatice Karahan hanım, tablolu (infografik) tweeti'nde diyordu ki:
“2015 yılında, gelişen dünyadaki özel sektör katılımlı yatırımların %40'ı TR'den geldi. Bunun %80'i ise, İGA Airport.”
Karahan hocanın verdiği tabloda en yüksek yatırımı yapan 5 ülkeyi proje sayıları ve yatırım güçleriyle şu sırada görüyorduk:
Türkiye, Kolombiya, Peru, Filipinler, Brezilya.
Kaynak, Dünya Bankası'nın Altyapı Projelerine Özel Sektör Katılımı'na ilişkin açıkladığı yeni verilerdi. Bu verilere bakıldığında Türkiye'nin 2015 yılında 44,7 milyar dolarlık tutara sahip 7 projesinin finansal kapanışıyla çıtayı yükselttiği görülüyordu.
Ulaştırma sektöründeki iki mega anlaşmayla küresel yatırımın yüzde 40'ı Türkiye'den gelmişti: Biri, İstanbul'un 35,6 milyar dolar bedelli Üçüncü Havalimanı (devlete ödenecek 29,1 milyar dolarlık imtiyaz ücreti dahil olmak üzere) ve diğeri 6,4 milyar dolarlık Gebze-İzmir Otoyolu.
Başbakan Binali Yıldırım'ın, 8 ay erken açılacağını ifade ettiği Avrasya Tüneli'nde de sona yaklaşıldı. Başbakan'ın deyişiyle bu tünel tamamlandığında “İki kıta arasında 4 karayolu geçişimiz olacak”…
Teknik hareketlerin de -büyük yatırımlar dışında- doğru anlatılamadığı bizim gerçekliklerimizden… İçselleşme süreci, sadece siyasilerin bu projeleri anlatmaları ile gerçekleşmez. O kadar emek zahmet ve büyük maddi olanaklar gerektiren bazı yatırımların iletişiminin gerektiğince yapıldığını, ne yazık ki söyleyemiyoruz.
Gezmekle de derinlik kazanılabilir…
Türk Hava Yolları'nın (Cem Özdemir efendi herhalde 'Türkiyeli Hava Yolları' diyordur) 08.20'de İstanbul'dan hareket eden Nice uçağının içi Türk gazetecilerle doluydu. Pek çok müessese, şirket, basın mensuplarını Türkiye – İspanya maçına davet etmişti. Biz de hasbelkader Digiturk'ün konuğu olarak uçakta bulunuyorduk.
İlk defa hayli genç bir gazeteci grubu ile bir arada olma fırsatı buldum. TV ve magazin basının en önde gelen isimleriyle. Yazarı, yöneticisi, muhabiri…
Ben de 1978'de iletişim dünyasına gazeteci olarak ilk adımımı Milliyet'te (Hey) magazin muhabiri olarak atmış olmama rağmen, daha çok iş – ilişki – iletişim dünyasına yöneldiğimiz için, uzun yıllardır magazinci arkadaşları ancak işlerinden takip ediyor, onlarla bir araya gelme fırsatı bulamıyordum. Biraz da o nedenle hayli heyecanlandığımı söylemeliyim…
Kısa süre sonra heyecanımda hiç de haksız olmadığımı gördüm. Yeni kuşak magazinci arkadaşlar çok farklıydı. Bizim kuşakla kıyaslanamayacak kadar bilgili ve enerjiktiler bir kere. İkincisi aralarındaki dostluk ilişkisi çok daha sağlam geldi bana.
Bu dostluk havasını Magazin Gazetecileri Derneği'ne niye yansıtmazlar acaba? Ezcümle magazin ve spor muhabirleri, diğerlerince biraz daha 'hafif' bulunurlar ya… Bunu hiç hak etmediklerini düşündüm. Toplumun gelecek tasarımında kültürel temellerin ve değerler sisteminin ilk atıldığı ve dünyada tüm siyasi iletişimcilerin en büyük önemi verdiğipopüler kültürün en temel taşıyıcılarıdır magazinciler… Bu seyahatteki gözlemlerimle, bir arada olduğum arkadaşların bu taşıyıcılık görevini giderek daha iyi yaptıklarına kanaat getirdim.
Nice sokaklarında 'insan taklidi yapan yaratıklar' gibi ellerinde bira bardakları üstleri çıplak naralar atarak dolaşan İngiliz taraftarları gördükten sonra, futbolun bir oyun ve spor olmaktan çıkıp bir kompleks ifadesi haline gelebileceğine, şiddetin bizatihi kendisine mükemmel bir platform hazırlayabileceğine ikna oldum. Bir de İngiltere – Galler maçı Nice'te oynanmıyordu ve o İngiliz taraftarlar 100'erli, 200'erli gruplar halinde maçı yayınlayan Café'lerin önünde toplaşıp bağrışıyorlardı…
Digiturk bize mükemmel bir tur ayarlamıştı. Mihmandarımız Mehmet Işık bey de Galatasaray Lisesi'nden mezun, Fransa'yı avucunun içi gibi bilen münevver bir arkadaştı.
Barbaros Hayrettin'inin de bir ara kuşattığı Nice'in kıyı şeridini hızla geçip eski şehrin güzelliklerini ayrıntısıyla gösterdi bize. Muhafazakârlık,muhafaza yani koruma sözcüğünden geldiğine göre Nice'liler kültür mirasları konusunda son derece muhafazakâr bir tutum izlemişler.
Bu bölgeye üniversite öğrenciliğim döneminden bu yana sıkça gelmişliğim vardır. Ancak hiç bakmadığım bir bakış açısı ile izleme fırsatı buldum bu kez çevreyi. Örneğin, Gece Kraliçesi dizisinin ilk sahnelerinin çekildiği parfüm üretimiyle ünlü Grasse kasabasını gezmek eskiden hiç aklıma gelmemişti. Şu sıra sıradan turistlerin yaptığı gibi, varsa yoksa jet setin de çıkmadığı kıyı şeridi…
Yaşama Sanatı ve sanatçının merkezi St. Paul de Vance kasabası da, daracık sokakları, dokusal geçitleriyle, göz alabildiğine yeşil manzarasıyla bir tepede yer alan 16. Yüzyıl'dan bu yana muhafaza edilen hayat dolu bir yerleşim merkezi. Braque'dan Alechinsky'e, Chagall'dan Miro'ya ait eserler Galerie Frederic Gollong'da sergileniyor. (Pek çok şair ve ressamın yaşadığı bu kasaba, aynı zamanda Yves Montand ve Simone Signoret'nin evliliğine, bir süre de yaşantılarına tanıklık etmiş.)
“İçindekinin içine” vakıf olmaya çalışmak bugüne kısmetmiş.
Sonuç olarak, işi futbol odağının dışına taşımayı başaran başta Digiturk Yönetim Kurulu Murahhas Üyesi ve İcra Kurulu Başkanı Ümit Önal, Kurumsal İletişim ve Reklam Direktörü Kadri Mutlu olmak üzere geziyi düzenleyen, ve bizzat gazetecilerle tek tek ilgilenen tüm Digiturk üst yönetimine şükranlarımı sunuyorum. İşi bir maç ve 'laylay lom' sıradan bir eğlence muhabbeti çerçevesinde tutmayıp, seyahat kültürünün derinlikle buluşturulabileceğini gösterdikleri için…
Malum, teknik hareketler işin olmazsa olmazıdır. Eksikliği halinde yarışma dışı bile kalınabilir. Ancak yarışı zirveye taşımak, işin en etkileyici kısmıyla, kültürel boyutuyla yakından alâkalıdır. Belleklerde iz bırakabilmek bu artistik dokunuşlarla mümkündür.
Biz bu köşede Türkiye'deki alt yapı yatırımlarımızı (hard power) bir ülke için olmazsa olmazlar arasında değerlendirir ve hep aksadığını düşündüğümüz kültürel boyuta veya artistik hareketlere (soft power) daha çok dikkat çekmeye çalışırız. Birincisi zaten 'olmazsa olmaz'dır yaklaşımıyla…
Bu görüşümüzde ısrarlı olmaya devam ederken teknik, zorunlu hareketlerde de ülkemizin dünyada ve de Türkiye'de imza attığı olağanüstü projeleri görmezden gelemeyiz. Türkiye'deki alt yapı yatırımlarının 'mega' kategorisinde aldığı yola ise sadece biz değil, tüm dünya şahit. Perşembe günü Doç. Dr. Hatice Karahan hanım, tablolu (infografik) tweeti'nde diyordu ki:
“2015 yılında, gelişen dünyadaki özel sektör katılımlı yatırımların %40'ı TR'den geldi. Bunun %80'i ise, İGA Airport.”
Karahan hocanın verdiği tabloda en yüksek yatırımı yapan 5 ülkeyi proje sayıları ve yatırım güçleriyle şu sırada görüyorduk:
Türkiye, Kolombiya, Peru, Filipinler, Brezilya.
Kaynak, Dünya Bankası'nın Altyapı Projelerine Özel Sektör Katılımı'na ilişkin açıkladığı yeni verilerdi. Bu verilere bakıldığında Türkiye'nin 2015 yılında 44,7 milyar dolarlık tutara sahip 7 projesinin finansal kapanışıyla çıtayı yükselttiği görülüyordu.
Ulaştırma sektöründeki iki mega anlaşmayla küresel yatırımın yüzde 40'ı Türkiye'den gelmişti: Biri, İstanbul'un 35,6 milyar dolar bedelli Üçüncü Havalimanı (devlete ödenecek 29,1 milyar dolarlık imtiyaz ücreti dahil olmak üzere) ve diğeri 6,4 milyar dolarlık Gebze-İzmir Otoyolu.
Başbakan Binali Yıldırım'ın, 8 ay erken açılacağını ifade ettiği Avrasya Tüneli'nde de sona yaklaşıldı. Başbakan'ın deyişiyle bu tünel tamamlandığında “İki kıta arasında 4 karayolu geçişimiz olacak”…
Teknik hareketlerin de -büyük yatırımlar dışında- doğru anlatılamadığı bizim gerçekliklerimizden… İçselleşme süreci, sadece siyasilerin bu projeleri anlatmaları ile gerçekleşmez. O kadar emek zahmet ve büyük maddi olanaklar gerektiren bazı yatırımların iletişiminin gerektiğince yapıldığını, ne yazık ki söyleyemiyoruz.
Gezmekle de derinlik kazanılabilir…
Türk Hava Yolları'nın (Cem Özdemir efendi herhalde 'Türkiyeli Hava Yolları' diyordur) 08.20'de İstanbul'dan hareket eden Nice uçağının içi Türk gazetecilerle doluydu. Pek çok müessese, şirket, basın mensuplarını Türkiye – İspanya maçına davet etmişti. Biz de hasbelkader Digiturk'ün konuğu olarak uçakta bulunuyorduk.
İlk defa hayli genç bir gazeteci grubu ile bir arada olma fırsatı buldum. TV ve magazin basının en önde gelen isimleriyle. Yazarı, yöneticisi, muhabiri…
Ben de 1978'de iletişim dünyasına gazeteci olarak ilk adımımı Milliyet'te (Hey) magazin muhabiri olarak atmış olmama rağmen, daha çok iş – ilişki – iletişim dünyasına yöneldiğimiz için, uzun yıllardır magazinci arkadaşları ancak işlerinden takip ediyor, onlarla bir araya gelme fırsatı bulamıyordum. Biraz da o nedenle hayli heyecanlandığımı söylemeliyim…
Kısa süre sonra heyecanımda hiç de haksız olmadığımı gördüm. Yeni kuşak magazinci arkadaşlar çok farklıydı. Bizim kuşakla kıyaslanamayacak kadar bilgili ve enerjiktiler bir kere. İkincisi aralarındaki dostluk ilişkisi çok daha sağlam geldi bana.
Bu dostluk havasını Magazin Gazetecileri Derneği'ne niye yansıtmazlar acaba? Ezcümle magazin ve spor muhabirleri, diğerlerince biraz daha 'hafif' bulunurlar ya… Bunu hiç hak etmediklerini düşündüm. Toplumun gelecek tasarımında kültürel temellerin ve değerler sisteminin ilk atıldığı ve dünyada tüm siyasi iletişimcilerin en büyük önemi verdiğipopüler kültürün en temel taşıyıcılarıdır magazinciler… Bu seyahatteki gözlemlerimle, bir arada olduğum arkadaşların bu taşıyıcılık görevini giderek daha iyi yaptıklarına kanaat getirdim.
Nice sokaklarında 'insan taklidi yapan yaratıklar' gibi ellerinde bira bardakları üstleri çıplak naralar atarak dolaşan İngiliz taraftarları gördükten sonra, futbolun bir oyun ve spor olmaktan çıkıp bir kompleks ifadesi haline gelebileceğine, şiddetin bizatihi kendisine mükemmel bir platform hazırlayabileceğine ikna oldum. Bir de İngiltere – Galler maçı Nice'te oynanmıyordu ve o İngiliz taraftarlar 100'erli, 200'erli gruplar halinde maçı yayınlayan Café'lerin önünde toplaşıp bağrışıyorlardı…
Digiturk bize mükemmel bir tur ayarlamıştı. Mihmandarımız Mehmet Işık bey de Galatasaray Lisesi'nden mezun, Fransa'yı avucunun içi gibi bilen münevver bir arkadaştı.
Barbaros Hayrettin'inin de bir ara kuşattığı Nice'in kıyı şeridini hızla geçip eski şehrin güzelliklerini ayrıntısıyla gösterdi bize. Muhafazakârlık,muhafaza yani koruma sözcüğünden geldiğine göre Nice'liler kültür mirasları konusunda son derece muhafazakâr bir tutum izlemişler.
Bu bölgeye üniversite öğrenciliğim döneminden bu yana sıkça gelmişliğim vardır. Ancak hiç bakmadığım bir bakış açısı ile izleme fırsatı buldum bu kez çevreyi. Örneğin, Gece Kraliçesi dizisinin ilk sahnelerinin çekildiği parfüm üretimiyle ünlü Grasse kasabasını gezmek eskiden hiç aklıma gelmemişti. Şu sıra sıradan turistlerin yaptığı gibi, varsa yoksa jet setin de çıkmadığı kıyı şeridi…
Yaşama Sanatı ve sanatçının merkezi St. Paul de Vance kasabası da, daracık sokakları, dokusal geçitleriyle, göz alabildiğine yeşil manzarasıyla bir tepede yer alan 16. Yüzyıl'dan bu yana muhafaza edilen hayat dolu bir yerleşim merkezi. Braque'dan Alechinsky'e, Chagall'dan Miro'ya ait eserler Galerie Frederic Gollong'da sergileniyor. (Pek çok şair ve ressamın yaşadığı bu kasaba, aynı zamanda Yves Montand ve Simone Signoret'nin evliliğine, bir süre de yaşantılarına tanıklık etmiş.)
“İçindekinin içine” vakıf olmaya çalışmak bugüne kısmetmiş.
Sonuç olarak, işi futbol odağının dışına taşımayı başaran başta Digiturk Yönetim Kurulu Murahhas Üyesi ve İcra Kurulu Başkanı Ümit Önal, Kurumsal İletişim ve Reklam Direktörü Kadri Mutlu olmak üzere geziyi düzenleyen, ve bizzat gazetecilerle tek tek ilgilenen tüm Digiturk üst yönetimine şükranlarımı sunuyorum. İşi bir maç ve 'laylay lom' sıradan bir eğlence muhabbeti çerçevesinde tutmayıp, seyahat kültürünün derinlikle buluşturulabileceğini gösterdikleri için…