Gazeteleri de anlamak lazım…
15 OCAK 2013
Ne kadar doğrudur bilinmez… İnternetin yalancısıyız. Oturup son 5 yılın gazete tirajlarını çıkarmışlar… Hani internette hergün yayınlanan ve ulaşımın artık son derece kolay olduğu kaynaklardan yararlanmışlar. Sonuç hayli çarpıcı. Hürriyet son 5 yılda %28.4, Milliyet %41.2, Sabah %30.2, Habertürk %14.8, Vatan %44.5 tiraj kaybetmiş. Bu tiraj kaybı büyük olasılıkla reklam gelirlerine bütün gazetelerde aynı oranda yansımamıştır. Ancak tehlike çanları çalmaktadır… Bu nedenle de analog medya özellikle de yazılı basın bazı önlemlere başvurmaktadır. Bunların içinde en doğrularından biri hiç şüphesiz Hürriyet gazetesinin yaptığıdır. Doğan Grubu Yazılı Medya Yayın İlkeleri (2012) başlığı altında yılın son ayı yayınlanmış, daha sonra da ortaya çıkan görüş ve ihtiyaçlara göre revize edilmiş olan mesleğe ve uygulamaya yaklaşım tarzı, zaman içinde oturacak ve medyanın haysiyetini daha da yukarı çekecektir. Ayrıca akıllı medya hepimizden iyi bilmektedir ki, 5 alana yatırım yapmadan ne medyanın tüm ölçümlemelerde yerlerde süründüğü saptanan itibarı toparlanabilir, ne de reklam gelirlerinin ve tirajın düşmesi engellenebilir: 1. İnsan kıymetlerine, 2. Ar-Ge’ye, 3. Pazarlama iletişimine, 4. Yapısal süreçlere, 5. Alt yapıya… Peki, tüm medya sadece kendine bakarak mı değerlendirmektedir gelişmeyi? Hayır. Bütün dünyada medyanın bir numaralı müttefiki olan halkla ilişkiler dünyasını (ABD’de gazetelerin kullandıkları haberlerin %70’den fazlasının PR ajansları vasıtasıyla geldiği saptanmış) neredeyse ‘düşmanmış’ gibi göstermeye çalışanların sayısı az değildir. Oysa hem halkla ilişkiler hem de reklam ajansları, gazetelerin bir numaralı sosyal paydaşı olan ‘özel müşterileri’ (client) ile aralarında en sağlıklı köprüyü kuran ‘iş ortaklarıdır’… O nedenle ‘Reklam vermeyenin haberini girmeyelim’ şeklinde algılanacak kararlara itibar eden medya kuruluşları belki kısa vadede gelirlerini üç beş kuruş artırabilirler ama, orta ve uzun vadede kendi ayaklarına kurşun sıkmış olurlar… Hele de bazı sayfaları sektör haberi yapmak isteyen şirketlere satmak, o sayfalara kimin haberinin nasıl ‘girdiğini’ kontrol etmemek, İngilizce ‘reklam’ ve ‘yazı işleri’ kelimelerinin bir araya getirilmesinden oluşan kavramıyla ‘advertorial’ sayfaları kontrol dışı bırakmak, ‘ceza sahası içinde’ yapılacak ve penaltıya neden olacak 9 hatalı hareketten ikisidir… Peki ne yapmak gerekir? Aklın ve bu tür çelişkili durumları çözmenin yolu birdir: Diyalog ve uzlaşma. Mutabakat değil. Uzlaşma… Anlamak istemeyenler olsa da ikisi birbirinden çok farklıdır. Bu diyalog kimler arasında nasıl sağlanabilir? Medya, reklam veren, reklam ajansı, halkla ilişkiler, medya satın alma şirketlerini ‘gerçekten de’ temsil edebilen çatı kuruluşu gruplarının belirli aralıklarla bir araya gelerek düzenleyecekleri zirvelerde konuların masaya yatırılmasıyla bir yol alınabilir… Bu zirveyi de TOBB gibi İSO, İTO gibi bir kuruluş organize edebilir… Burada tek yapılmayacak şey sektörleri bütün olarak görmemek ve tekil hareketten sonuç beklemektir. Büyük ve köklü ağabey olarak Hürriyet’ten ‘yayın ilkeleriyle’ getirdiği havayı ve konu liderliğini sürdürmesini, ‘başı’ çekmeye devam etmesini beklemek tüm oyuncuların özellikle de üniversitelerde okuyan binlerce gencin hakkıdır sanki…
Yeni yeni görev unvanları; say say bitmez. Bir iletişimci dostumuz bir makale yollamış. “Yeni meslekler, yeni ‘unvanlar’ geliyor!” diye de yorumunu eklemiş… Yöneticilerle kurulacak ilişkiyi tanımlarken, İlişki Yönetimi diye Türkçeye çevirince havası pek de kalmayan ‘C-level relationship management’ın, katma değerli hizmet üreten bütün ekipler için ne kadar önemli olduğuna dikkat çekilir. Bu konuda daha gidecek çok yol vardır aslında. C Düzeyi ile, Yani CEO, COO, CFO ile derin ve güvenilir ilişki ile çalışabilen iletişim ajansı sayısı çok fazla değildir. Kurumsal İletişim Direktörü düzeyinde kalınır genellikle. Oysa ne yazık ki Kurumsal İletişim Direktörünün etki kabiliyeti çok yüksek olsa da karar verme yetkisi ne yazık ki ülkemizde hâlâ son derece sınırlıdır. Şirketlerde iletişim, C düzeyinde yönetilmediği gibi, tam olarak yetkilendirilmemiş olsa bile Kurumsal İletişim Direktörü bulmak da hayli zordur. Durum ‘Halkla İlişkiler ve Reklam (ya da Tanıtım) Müdürü’ gibi sıfatlarla idare edilmektedir. Yani doğrudan ‘board’a rapor eden CMO (Chief Marketing Officer), ya da CCO (Chief Communication Officer) düzeyini ülkemizde tasarlamak zordur… Hal böyleyken, aşağıda belirteceğimiz unvanlara biraz da tedirginlikle bakmaktan ve ‘Acaba birkaç guru adayı kendisine birkaç milyon dolarlık yeni bir etki alanı mı yaratmaya çalışıyor?’ diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Ancak yine de dünyanın neleri tartıştığını bilmekte yarar var. Efendim, kaynak The Strategy Web portalı (ya da sitesi)… Yazan Martin Meyer-Gossner bey. Yazısının başlığı şöyle “Five new job titles for the future of web strategy” (Web stratejisinin geleceği için 5 yeni görev unvanı). 1. Kurumsal Bilgi Yöneticisi (CKO, Corporate Knowledge Officer) Sosyal iş alanına inanan liderler, bilgiyi güvence altına almak ve her zaman bir rekabet unsuru olarak ellerinin altında tutmak isteyenler bu unvana özellikle dikkat etmeliler. Bunlar analistler, pazar araştırmacıları ve lider danışmanlık şirketleri için oyunun kuralını değiştirebilecek nitelikte adamlardır. 2. Kurumsal Veri Yöneticisi (CDS, Corporate Data Scientist) Veri yorumlama ve iş istihbaratı süreçlerine önem veren liderler, bu tür yöneticiye büyük önem atfederler… Bunlar CEO’larını etkilemek üzere raporlar sunmak isteyen halkla ilişkiler ve pazarlama alanında karar verici pozisyonundaki yöneticilerin yolunu açıp, onlara yön belirleme konusunda destek olurlar. 3. Kurumsal İçerik Yöneticisi (CCO, Corporate Content Officer) İçerik veriye biçim verir. Peki sorun nedir? İçerik tüm şirketlerin en zayıf üretim departmanıdır. Pek çok durumda bunların yapacaklarını PR uzmanları ve yayınevleri üstlenmektedir… Müzakere tekniklerini bir fırsat olarak gören ve websitelerindeki entegre pazarlama iletişimi yaklaşımının önemini kavrayabilen liderler, bu pozisyonun da kıymetini gözden kaçırmazlar… Bu görevi üstlenenler, medyadan yetişmiş, hatta ekonomi basınında genel yayın yönetmeliğine kadar yükselmiş arkadaşlardır ve tüm departmanlar için gerekli içeriği üretirler… 4. Kurumsal Kültür Yöneticisi (CCO, Chief Culture Officer) Çoklu proje platformlarıyla çalışmanın ne kadar zor olduğunu bilen liderler, bir kurumsal kültür yöneticisinin ne kadar vazgeçilmez olabileceğinin farkındadır. İnsan kaynaklarıyla dirsek teması halinde çalışan bu pozisyon sorumluları, yönetim takımının şirket çalışanları arsındaki eli kulağıdır. 5. Kurumsal Müşteri Yöneticisi (CCO, Chief Costumer Officer) Müşteri topluluğunu algılamanın ekosistemi olarak kabul eden ve marka elçilerinin gücüne inanan, eleştiri ve önerilerini aynı göz seviyesinde karşılayabilen liderler, işleri büyütmek için bir kurumsal müşteri yöneticisinin ne kadar önemli olduğunu da bilirler… Bu tipler, satış kadroları ve müşteri hizmetleri için oyun kurucu olarak görev görürler… Biz bir CCO’yu bulamamışken, arkadaşlar 3 yeni CCO daha öneriyorlar…
Bakarsınız birgün geliriz oralara… Genel Müdür’den CEO’ya geçmedik mi?… Bunu da yaparız elbet…
Harita Çalışalım!
Eskiden ‘dersim yok ki’ dediğinde çocuğuna ‘yapacak işin yoksa harita çalış!” diyen anne ve babaların sayısı az değildi. Bu görevi sanki THY üstlenmiş bu günlerde… Coğrafya bilgimize katkıda bulunuyor. Libya’da Sebha, Nijerya’da Niamey, Burkina Faso’da Vogadugu, Kamerun’da da Yaounde ve Doulaya’ya seferler başlıyormuş. Son Kobe Bryant ve Lionel Messi’li olağanüstü reklamıyla bir kez daha hem kendi hem de ülke markasına büyük katkı sağlayan THY sayesinde gençler dünyayı somut olmasa da soyut anlamda turlamaya devam ediyorlar…
‘Canım sıkılıyor’ diyenleri, -genç ya da yaşlı- meşgale bulamadığı için depresyona girenleri eskiden de anlamazdım, şimdi ise hiç anlayamıyorum. Sizler bu şehrin adını duymuş olabilirsiniz elbette ama kendi adıma, ömrümde ilk kez duyduğum Vogadugu’nun haritadaki yerini aradım. Batı Afrika’nın güneyindeki Burkina Faso’nun (Yukarı Volta) başkentiymiş burası. Burkina ‘onurlu’, faso’da ‘insanlar’ anlamına geliyormuş. ‘Onurlu insanların ülkesi’ imiş burası.
Altınoluk İnternet Arşivi sitesinde Nedim Kaya bey’in makalesi bu ülkeyi özetle ama gayet iyi tanıtıyor. Örneğin trafikte neredeyse tek araç olarak motosiklet kullanılıyormuş. Nedenini de Burkina Faso Türk Kolejleri müdürü Ekrem bey’in açıklamalarından naklederek şöyle diyor Nedim Ney:
“Pek çok Afrika ülkesinde henüz Belediye otobüsü, metro, hatta minübüs gibi toplu taşıma araçları yokmuş, bir nevi imkansızlıklar gelenek olmuş. Bu durumda motora bakım yapmak at, eşek beslemekten daha ekonomik kalmış.”
İmkânsızlıkların gelenek haline geldiği onurlu ülkelerden biriymiş Burkina Faso...
Bir de Davut Dursun Bey’in 12 Temmuz 1999’da Yeni Şafak’ta yazdığı bir yazıda rastladım Vogadugu’ya… 28 Haziran - 2 Temmuz 1999 tarihleri arasında Vogadugu'da yapılan 26. İslam Dışişleri Bakanları Konferansı’ndan söz etmiş ve bizim medyanın ilgisizliğinden şikâyet etmiş… Nereden nereye?...
Sadece Ortadoğu değil Afrika da epey bir süredir Türkiye’nin gündeminde... Siyasetin ve ticaretin gündeminde... Harita çalışmadan olmaz.
Bakarsınız birgün geliriz oralara… Genel Müdür’den CEO’ya geçmedik mi?… Bunu da yaparız elbet…
Harita Çalışalım!
Eskiden ‘dersim yok ki’ dediğinde çocuğuna ‘yapacak işin yoksa harita çalış!” diyen anne ve babaların sayısı az değildi. Bu görevi sanki THY üstlenmiş bu günlerde… Coğrafya bilgimize katkıda bulunuyor. Libya’da Sebha, Nijerya’da Niamey, Burkina Faso’da Vogadugu, Kamerun’da da Yaounde ve Doulaya’ya seferler başlıyormuş. Son Kobe Bryant ve Lionel Messi’li olağanüstü reklamıyla bir kez daha hem kendi hem de ülke markasına büyük katkı sağlayan THY sayesinde gençler dünyayı somut olmasa da soyut anlamda turlamaya devam ediyorlar…
‘Canım sıkılıyor’ diyenleri, -genç ya da yaşlı- meşgale bulamadığı için depresyona girenleri eskiden de anlamazdım, şimdi ise hiç anlayamıyorum. Sizler bu şehrin adını duymuş olabilirsiniz elbette ama kendi adıma, ömrümde ilk kez duyduğum Vogadugu’nun haritadaki yerini aradım. Batı Afrika’nın güneyindeki Burkina Faso’nun (Yukarı Volta) başkentiymiş burası. Burkina ‘onurlu’, faso’da ‘insanlar’ anlamına geliyormuş. ‘Onurlu insanların ülkesi’ imiş burası.
Altınoluk İnternet Arşivi sitesinde Nedim Kaya bey’in makalesi bu ülkeyi özetle ama gayet iyi tanıtıyor. Örneğin trafikte neredeyse tek araç olarak motosiklet kullanılıyormuş. Nedenini de Burkina Faso Türk Kolejleri müdürü Ekrem bey’in açıklamalarından naklederek şöyle diyor Nedim Ney:
“Pek çok Afrika ülkesinde henüz Belediye otobüsü, metro, hatta minübüs gibi toplu taşıma araçları yokmuş, bir nevi imkansızlıklar gelenek olmuş. Bu durumda motora bakım yapmak at, eşek beslemekten daha ekonomik kalmış.”
İmkânsızlıkların gelenek haline geldiği onurlu ülkelerden biriymiş Burkina Faso...
Bir de Davut Dursun Bey’in 12 Temmuz 1999’da Yeni Şafak’ta yazdığı bir yazıda rastladım Vogadugu’ya… 28 Haziran - 2 Temmuz 1999 tarihleri arasında Vogadugu'da yapılan 26. İslam Dışişleri Bakanları Konferansı’ndan söz etmiş ve bizim medyanın ilgisizliğinden şikâyet etmiş… Nereden nereye?...
Sadece Ortadoğu değil Afrika da epey bir süredir Türkiye’nin gündeminde... Siyasetin ve ticaretin gündeminde... Harita çalışmadan olmaz.