Algılama Yönetimi

Önsözünden... (Kemerburgaz, Ekim 2012)
Aradan yedi yıl geçmiş. Algılama Yönetimi'nin ilk baskısı 2005'te yapılmıştı. Uzun bir süre 'edebiyat dışı' kitaplar içinde en çok satanlar arasında yer aldı. Dört baskı yaptı. 20 binli rakamlara tırmanması bizim için mucizeydi.
Bu duygularımı, kitabın beşinci baskısına ve de şu günlerde piyasaya çıkması beklenen İngilizce nüshasına önsöz yazma teveccühünde bulunan, iletişim dünyasının en büyük düşünür ve ustalarında biri olarak kabul edilen, Halkla İlişkilerde ve İletişim Yönetiminde Mükemmellik kitabının yazarı Prof. Dr. James Grunig'e iletmiştim.
(..)
İletişim yönetimi sektörünün ancak demokrasinin, liberalizmin ve kapitalizmin kurumları, kurulları ve hukuk sistemleriyle geliştiği ülkelerde sağlıklı bir şekilde büyüdüğünü bilmemize rağmen, aradaki farkın çarpıcılığından etkilenmemiz olası değildi.
Aslında cirosal büyüklüklerin kıyaslanması da aynı gelişme çizgisine gönderme yapıyordu. Uluslararası çatı örgütü ICCO'ya bağlı İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği'nin 2012 raporlarına göre, Türkiye'de sektörün tamamının cirosu, İngiltere'de irice bir PR şirketinin bir yıllık cirosunun yarısı kadardı... Bu fark ABD'deki ajanslardan birinin gelirleriyle karşılaştırıldığında daha da açılıyordu...
Buradan iki sonuç çıkabilirdi. Bir: Bu sektörden bir şey olmaz... İki: Bu sektörün önü açık ve daha gidilecek çok uzun bir yol var. İşini adam gibi yapan ajans ve danışmanlar geniş bir oyun alanı elde edecekler...
Biz Algılama Yönetimi'nin elinizde bulunan son baskısını, ikinci yolun geçerli olduğu duygusu ve düşüncesiyle yeniden gözden geçirdik. Pek çok konuyu güncellemeye ve günün koşullarına göre değiştirmeye çalıştık. Ancak bir konu ve yaklaşıma dokunmadık: İletişim yönetiminin milli bir anlayışla ele alınmasına ilişkin görüşümüze...
Pratik uygulamalar, kitapta da ayrıntısıyla sözünü ettiğimiz gibi, bize açık bir şekilde bazı değerlerin evrensel olduğunu, ancak pek çok 'kültür ve değer' unsurunun o milletin ortak ruhi yapısı gereği şekillendiğini göstermiştir. Her ülkeye özgü farklılaşabilen bu milli ve manevi yapıtaşları ve genetik kodlar dikkate alınmaksızın algılamayı, ithal ve yabancı yaklaşımlarla yönetmeye kalkmanın çoğu zaman insan kaynağı, zaman ve paranın boşa harcanmasına neden olan iletişim felaketleriyle sonuçlanabileceğini görmemek, giderek daha da ağır bedellere ve insanların kendi kendilerine yaratıkları krizlere mal olabilmektedir.
Algılama Yönetimi, aradan geçen yedi yıl içinde kavram olarak iş ve akademi dünyasına iyice yerleşti. Bu konuda pek çok tez yazıldı. Biz pek çok konferansımızda ve yüksek öğrenim kurumlarında verdiğimiz derslerde sık sık bu kitaptan referans aldık... Bundan sonra yapılacak olan çalışma ise, kitapta değinilmiş olan konulara derinlik kazandırmak ve tartışmanın parçası olarak yeni tezler geliştirmek...
(..)
Satın almak için
Aradan yedi yıl geçmiş. Algılama Yönetimi'nin ilk baskısı 2005'te yapılmıştı. Uzun bir süre 'edebiyat dışı' kitaplar içinde en çok satanlar arasında yer aldı. Dört baskı yaptı. 20 binli rakamlara tırmanması bizim için mucizeydi.
Bu duygularımı, kitabın beşinci baskısına ve de şu günlerde piyasaya çıkması beklenen İngilizce nüshasına önsöz yazma teveccühünde bulunan, iletişim dünyasının en büyük düşünür ve ustalarında biri olarak kabul edilen, Halkla İlişkilerde ve İletişim Yönetiminde Mükemmellik kitabının yazarı Prof. Dr. James Grunig'e iletmiştim.
(..)
İletişim yönetimi sektörünün ancak demokrasinin, liberalizmin ve kapitalizmin kurumları, kurulları ve hukuk sistemleriyle geliştiği ülkelerde sağlıklı bir şekilde büyüdüğünü bilmemize rağmen, aradaki farkın çarpıcılığından etkilenmemiz olası değildi.
Aslında cirosal büyüklüklerin kıyaslanması da aynı gelişme çizgisine gönderme yapıyordu. Uluslararası çatı örgütü ICCO'ya bağlı İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği'nin 2012 raporlarına göre, Türkiye'de sektörün tamamının cirosu, İngiltere'de irice bir PR şirketinin bir yıllık cirosunun yarısı kadardı... Bu fark ABD'deki ajanslardan birinin gelirleriyle karşılaştırıldığında daha da açılıyordu...
Buradan iki sonuç çıkabilirdi. Bir: Bu sektörden bir şey olmaz... İki: Bu sektörün önü açık ve daha gidilecek çok uzun bir yol var. İşini adam gibi yapan ajans ve danışmanlar geniş bir oyun alanı elde edecekler...
Biz Algılama Yönetimi'nin elinizde bulunan son baskısını, ikinci yolun geçerli olduğu duygusu ve düşüncesiyle yeniden gözden geçirdik. Pek çok konuyu güncellemeye ve günün koşullarına göre değiştirmeye çalıştık. Ancak bir konu ve yaklaşıma dokunmadık: İletişim yönetiminin milli bir anlayışla ele alınmasına ilişkin görüşümüze...
Pratik uygulamalar, kitapta da ayrıntısıyla sözünü ettiğimiz gibi, bize açık bir şekilde bazı değerlerin evrensel olduğunu, ancak pek çok 'kültür ve değer' unsurunun o milletin ortak ruhi yapısı gereği şekillendiğini göstermiştir. Her ülkeye özgü farklılaşabilen bu milli ve manevi yapıtaşları ve genetik kodlar dikkate alınmaksızın algılamayı, ithal ve yabancı yaklaşımlarla yönetmeye kalkmanın çoğu zaman insan kaynağı, zaman ve paranın boşa harcanmasına neden olan iletişim felaketleriyle sonuçlanabileceğini görmemek, giderek daha da ağır bedellere ve insanların kendi kendilerine yaratıkları krizlere mal olabilmektedir.
Algılama Yönetimi, aradan geçen yedi yıl içinde kavram olarak iş ve akademi dünyasına iyice yerleşti. Bu konuda pek çok tez yazıldı. Biz pek çok konferansımızda ve yüksek öğrenim kurumlarında verdiğimiz derslerde sık sık bu kitaptan referans aldık... Bundan sonra yapılacak olan çalışma ise, kitapta değinilmiş olan konulara derinlik kazandırmak ve tartışmanın parçası olarak yeni tezler geliştirmek...
(..)
Satın almak için