“Yoğurt koydum dolaba, ellere vay!”
02 şUBAT 2007
İlk kez bu türküyü Kilis’te ilkokul öğretmenliği yapan Halam Mağfure Yücesoy Hanım, eşi Halil Enişte, kızları Tanyel Abla (Güneyligil) aile toplantılarında söylediklerinde duymuştum. Kilis Tekel Müdürü Amcam Ali Rıza Bey dahil, hepsi birer enstrüman çalarlar, üç amca kızımla bir araya geldiler mi, nefis bir saz heyeti oluştururlardı.
Türkü şöyle devam ederdi: Bugün başım galaba, ellere vay!...
Sayın Başbakan’ın da başı ‘galaba’ oldu mu, seçilmiş davranış sergileyemiyor... Yoğurdu nereye koyacağını şaşırıyor... İçinden geldiği gibi konuşuyor! Koruma Turgut çocuklara çikolataları doğru dürüst dağıtamayınca, Başbakan içinden geldiği gibi basmış kalayı: “Turgut senden bir yoğurt olmaz!”..
İnternet ortamında Sayın Başbakan’ın gaflarının bir listesi dolaşıyor... Tansu hanımınkilerden hayli farklı; en azından hafıza sorunu içeren gaflar değil; ama yine de ciddiye alınması gereken siyasi davranış bozukluğu! Sayın Başbakan’a dostça tavsiyemiz. Çevrenizdekilere basit bir talimat verin. Bulunduğunuz yerde tıraş olacağınız aynalara her sabah şunu yazsınlar: İçinden geldiği gibi konuşma! Göreceksiniz çok işe yarayacak.
Çocuk yapmadan önce bu filmi mutlaka izleyin!
Filmi neredeyse bir ay önce 5-10 kişilik özel bir gösterimde izleme fırsatı bulmuş ve çok etkilenmiştik. Al Gore’un filmi nihayet bugün sinemalarda başlıyor. (Ne hikmetse afişlerde ve tanıtımlarda Al Gore’un adı pek geçmiyor)
Filmin adı Uygunsuz Gerçek... İnsan filmi izledikten sonra dünyaya ve çevresine bir farklı bakıyor. Yani laylaylom sinema kültürü içinde, sallan yuvarlan giden, ‘neşeli cahiliye devrinden’ çıkamamış necip izleyicimizi uyarmak gerek, bu bir belgesel ve it yese kudurur türünden bir belgesel. Durduk yerde yaşadığımız dünyanın içine nasıl ettiğimizi ve nasıl etmeye devam ettiğimizi anlatıyor... İzlerken hep yeni doğan bebekleri ve bu dünyaya yeni bebek getireceklerin sorumluluklarını düşündüm. Claude Lelouche’un çocuk doğurmanın ehliyete bağlandığı bir dönemi anlattığı filmi Tüm Bir Yaşam geldi aklıma...
Ben medyadan tam fırsatı gelmişken, Açık Radyo’nun yıllardır yaptığı şeyi hayata geçirmesini beklerdim: Onca yıl dünya felakete sürüklenirken, iklim değişikliği, küresel ısınma diye bir şeyin olmadığını iddia etmiş olan siyaset ve bilim adamları kimlerdi? Dünyanın içine girdiği kısır döngüyü kırmaya çalışan ülkelerin imzaladığı Kyoto Protokolü’nü ABD, Avustralya ve Türkiye niye imzalamadılar? Halen bir Bakan Türkiye’de kuraklık olmadığını nasıl söyleyebilmekte?.. Bu soruların yanıtını araştırmayan medya ve filmde işaret edilen felaket ortamlarına karşı önlem meselesini parti programlarına almayan siyasi partilerin yakın gelecekte hiçbir yaşama şansı olmayacak... Dünyada canlılık tehdit altındayken, onlar canlılıklarını koruyamayacaklar...
Berlusconi işini bilir
Eşi dışında başka bir ‘cinsi latife’ son derece zarif bir şekilde ‘sarkmış’ olmasına rağmen eski İtalya Başbakanı Berlusconi, ciddi bir krizin içinde buluvermiş kendisini ve bizim bütün seminerlerimizde ve derslerimizde anlattığımız bir ustalıkla yönetmiş bu olumsuz durumu. Hani çömlek patlaması sendromu dediğimiz durumdan başarıyla geçmiş.
Bizim Türk erkekleri çok daha küçük krizleri yüzlerine gözlerine bulaştırıp, kendi ayaklarına makineli tüfekle kurşun yağdırırken Berlusconi, şirin bir algılamayla yönetivermiş işi... Neymiş olay?
Efendim medya ve siyasetin dev ismi, bir içim su şov yıldızı Aida Yespica’ya demiş ki: “Seninle her yere gelirim!” (Kızın resimlerine baktım... Kim ne demez ki, o ahuya...)
Berlusconi’nin eşi muhalif gazeteye hemen ‘acıklı’ bir mektup göndermiş ve eşini kendisinden özür dilemeye davet etmiş. Peki kurt politikacı ne yapmış efendim? Bizim ortaçağ kalıntısı cahil takımı gibi karısına“Sağdan git cüzdan bulursun!” falan dememiş; çömlek patladığında her medeni erkeğin yapması gerektiği gibi, eşinden bir güzel özül dilemiş. Sonunda kim kazanmış bir düşünün. Anahtar sözcüğü verelim hemen: Günümüzde ikisini de yaparken kırk kez düşünmek gerek: Boşanmak ve evlenmek! Çünkü, ikisi de çok pahalı...
Türkü şöyle devam ederdi: Bugün başım galaba, ellere vay!...
Sayın Başbakan’ın da başı ‘galaba’ oldu mu, seçilmiş davranış sergileyemiyor... Yoğurdu nereye koyacağını şaşırıyor... İçinden geldiği gibi konuşuyor! Koruma Turgut çocuklara çikolataları doğru dürüst dağıtamayınca, Başbakan içinden geldiği gibi basmış kalayı: “Turgut senden bir yoğurt olmaz!”..
İnternet ortamında Sayın Başbakan’ın gaflarının bir listesi dolaşıyor... Tansu hanımınkilerden hayli farklı; en azından hafıza sorunu içeren gaflar değil; ama yine de ciddiye alınması gereken siyasi davranış bozukluğu! Sayın Başbakan’a dostça tavsiyemiz. Çevrenizdekilere basit bir talimat verin. Bulunduğunuz yerde tıraş olacağınız aynalara her sabah şunu yazsınlar: İçinden geldiği gibi konuşma! Göreceksiniz çok işe yarayacak.
Çocuk yapmadan önce bu filmi mutlaka izleyin!
Filmi neredeyse bir ay önce 5-10 kişilik özel bir gösterimde izleme fırsatı bulmuş ve çok etkilenmiştik. Al Gore’un filmi nihayet bugün sinemalarda başlıyor. (Ne hikmetse afişlerde ve tanıtımlarda Al Gore’un adı pek geçmiyor)
Filmin adı Uygunsuz Gerçek... İnsan filmi izledikten sonra dünyaya ve çevresine bir farklı bakıyor. Yani laylaylom sinema kültürü içinde, sallan yuvarlan giden, ‘neşeli cahiliye devrinden’ çıkamamış necip izleyicimizi uyarmak gerek, bu bir belgesel ve it yese kudurur türünden bir belgesel. Durduk yerde yaşadığımız dünyanın içine nasıl ettiğimizi ve nasıl etmeye devam ettiğimizi anlatıyor... İzlerken hep yeni doğan bebekleri ve bu dünyaya yeni bebek getireceklerin sorumluluklarını düşündüm. Claude Lelouche’un çocuk doğurmanın ehliyete bağlandığı bir dönemi anlattığı filmi Tüm Bir Yaşam geldi aklıma...
Ben medyadan tam fırsatı gelmişken, Açık Radyo’nun yıllardır yaptığı şeyi hayata geçirmesini beklerdim: Onca yıl dünya felakete sürüklenirken, iklim değişikliği, küresel ısınma diye bir şeyin olmadığını iddia etmiş olan siyaset ve bilim adamları kimlerdi? Dünyanın içine girdiği kısır döngüyü kırmaya çalışan ülkelerin imzaladığı Kyoto Protokolü’nü ABD, Avustralya ve Türkiye niye imzalamadılar? Halen bir Bakan Türkiye’de kuraklık olmadığını nasıl söyleyebilmekte?.. Bu soruların yanıtını araştırmayan medya ve filmde işaret edilen felaket ortamlarına karşı önlem meselesini parti programlarına almayan siyasi partilerin yakın gelecekte hiçbir yaşama şansı olmayacak... Dünyada canlılık tehdit altındayken, onlar canlılıklarını koruyamayacaklar...
Berlusconi işini bilir
Eşi dışında başka bir ‘cinsi latife’ son derece zarif bir şekilde ‘sarkmış’ olmasına rağmen eski İtalya Başbakanı Berlusconi, ciddi bir krizin içinde buluvermiş kendisini ve bizim bütün seminerlerimizde ve derslerimizde anlattığımız bir ustalıkla yönetmiş bu olumsuz durumu. Hani çömlek patlaması sendromu dediğimiz durumdan başarıyla geçmiş.
Bizim Türk erkekleri çok daha küçük krizleri yüzlerine gözlerine bulaştırıp, kendi ayaklarına makineli tüfekle kurşun yağdırırken Berlusconi, şirin bir algılamayla yönetivermiş işi... Neymiş olay?
Efendim medya ve siyasetin dev ismi, bir içim su şov yıldızı Aida Yespica’ya demiş ki: “Seninle her yere gelirim!” (Kızın resimlerine baktım... Kim ne demez ki, o ahuya...)
Berlusconi’nin eşi muhalif gazeteye hemen ‘acıklı’ bir mektup göndermiş ve eşini kendisinden özür dilemeye davet etmiş. Peki kurt politikacı ne yapmış efendim? Bizim ortaçağ kalıntısı cahil takımı gibi karısına“Sağdan git cüzdan bulursun!” falan dememiş; çömlek patladığında her medeni erkeğin yapması gerektiği gibi, eşinden bir güzel özül dilemiş. Sonunda kim kazanmış bir düşünün. Anahtar sözcüğü verelim hemen: Günümüzde ikisini de yaparken kırk kez düşünmek gerek: Boşanmak ve evlenmek! Çünkü, ikisi de çok pahalı...