Siyasi iletişimde kritik başarı faktörü
21 TEMMUZ 2010
Muhteşem bir film seyrettim. Cuma günü bir toplantıda Erem Demircan sözünü etti… Uçakta izlemiş. Bu filmden iletişim yönetimi üzerine çıkarılacak çok ders olduğunu söyledi…
İşi gücü bırakıp aradım. Nihayet buldum filmi…
Yönetmen Clint Eastwood. Başrollerde Morgan Freeman ve Matt Damon oynuyor… Adı Invictus… Latince İngilizce Sözcükler karşılığını "Unconquered" (Fethedilmemiş) diye veriyorlar. 1849–1903 yıllarında yaşamış İngiliz şair William Ernest Henley’e ait bir şiirin başlığı… Nelson Mandela’nın (Freeman) Robben adasındaki hapishanede geçirdiği 27 yıl süresince bu şiir sayesinde ruhunu nasıl güçlendirdiğini anlatan dizeler, filmin de temel fikrini oluşturuyor… Son iki mısra şöyle: I am the master of my fate / I am the captain of my soul. (Kaderimin ustasıyım, ruhumun ise kaptanı)…
Sadece bizim siyasilerin değil, kendisini lider olmaya hazırlayan ve/veya lider olduğuna inanan herkesin bu filmi izlemesi, daha doğrusu ‘okuması’ gerekir… Siyasi iletişim konusunda çalışan ve çalışmayı düşünen biri, eğer bu filmi adam gibi okuyamıyorsa, belki sınıfı geçebilir, ancak hayat sınıfında çakar…
Biz filmi ‘Sinemayı okumak, hayatı okumaktır’ seminerlerinde ele alacağız (18 Eylül, BİE)… Bu arada Avrupa’da en iyi iş yaptığı 5 ülkede ne gelir elde etmiş bakalım: 1. Fransa ve Magrip ülkeleri 36,6 Milyon 2. İspanya 10, 3 Milyon 3. İtalya 8,3 Milyon 4. İngiltere, İrlanda Malta 6,8 Milyon 5. Portekiz, Angola 1,2 Milyon…
Bir de bize bakalım: 0,1 Milyon $…
Önümüz seçim… Hedef kitlenin ‘ortak ruhi şekillenmesini’ kavramak adına bir de 2010’da Türkiye’de en çok izleyici toplamış filmlere bakalım: 1. Recep İvedik 3 2.Eyvah Eyvah 3.Yahşi Batı 4.Çok Film Hareketler Bunlar 5. Veda 6. Dersimiz Atatürk 7. Kutsal Damacana 2 8. Ejder Kapanı 9. Romantik Komedi 10. Pers Prensi…
Durum budur…
Güney Afrika’da Mandela iktidara geldiğinde durum daha iyi değildi… Benim gibi siz de mutlaka kaçırmışsınızdır filmi. Bulup izleyin… En geri kesimlere dahi liderlik edilebileceğini ve bunun yollarını ‘okuyacağınızdan’ hiç şüphem yok. Sadece ülkede değil; ailede, yakın çevrede, çalışılan kuruluşta liderlik nasıl olurmuş; bunu çözmek işten bile değil… Bunun için bir tek basit koşul var: “Benim Mandela’dan (ya da başkalarından) öğrenecek neyim olabilir ki” dememek…
Ben de Fazıl Say’ı dava edeceğim…
Nedeni çok basit çünkü Say soyadıyla bireysel ticarî kariyerini sürdürüyor… Benim de Saydam adında bir danışmanlık şirketim var. Ayrıca soyadım da Saydam…
Say ve Saydam birbirine çok yakın… Ben ondan daha eskiyim ticaret hayatında… O halde Fazıl Bey Say’ı kullanmaktan vazgeçsin…
Nutkunuz tutuldu; ya da halk deyişiyle ‘kal’ geldi değil mi?
Ancak ‘inanılmaz ama gerçek’ dizisinde olduğu gibi buna benzer akıllara ziyan bir olay bizde olmuş… Hazır giyim firması Zara, kalkmış PR sektöründe herkesin yakından tanıdığı, yıllardır kendi adını taşıyan firmasıyla bu işi ustalıkla yürüten Necla Zarakol ve şirketini dava etmiş… “Git ismini değiştir!” demiş, “Ben Zara’yım; yakınımda uzağımda kimseyi istemem…”
Bunu duyanlardan espri yağmaya başladı geçen hafta. En ilginçlerinden biri de şuydu: “Zara, Zarakol’a gelene kadar Sivas’ın Zara ilçesi var, onu dava etsin.. İlçenin adını değiştirsinler!”
Necla Hanım, soyadını ‘Kol’ yapacak değil ya, hukuk savaşına girişmiş ve davayı kazanmış tabii… Ama bu tuhaf olay da Zara’nın hanesine yazılarak iletişim tarihine geçmiş…
Hedonizm düşmanlarına itibar etmeyiniz
Erdinç Acar Bey sevgilisi Ece Erken’in adını Bodrum koylarındaki tepelere lazerle yazdırdıktan sonra sevgilisi uğruna 26 bin Euro’luk saatini denize atmış…
Bence az bile yapmış. Ne diyor Sezen Aksu (ve de Duman)? “Aşk için ölmeli, aşk o zaman aşk…” Hayatın yanında bir saatin hükmü mü olur?
Zenginin parası züğürdün çenesini yorarmış… Çalışın kardeşim, sizin de olsun…
Efendim? Erdinç Bey’in kendi parası değil miymiş denize gidenler? Olsun ona da bir halk sözü var: Ölüm hak, miras helal… Babası yediriyorsa size ne?..
Başka? Ha, bir de Acar markası var değil mi? Acarkent… Acaristanbul… Acarlar İnşaat… Onların marka değeri, itibarı mı ne olacak?… Ne olacak canım? Gencecik delikanlı. Onu da başkaları düşünüversin. Gerektiğinde basarsın reklamı, satarsın malını, marka da neymiş?..
Erdinç kardeşim, sen bu ‘hedonizm’ düşmanlarına bakma; yaşamın keyfini çıkar. İlerde torunlarına o gazete kupürlerini gösterir, güler geçersin…
İşi gücü bırakıp aradım. Nihayet buldum filmi…
Yönetmen Clint Eastwood. Başrollerde Morgan Freeman ve Matt Damon oynuyor… Adı Invictus… Latince İngilizce Sözcükler karşılığını "Unconquered" (Fethedilmemiş) diye veriyorlar. 1849–1903 yıllarında yaşamış İngiliz şair William Ernest Henley’e ait bir şiirin başlığı… Nelson Mandela’nın (Freeman) Robben adasındaki hapishanede geçirdiği 27 yıl süresince bu şiir sayesinde ruhunu nasıl güçlendirdiğini anlatan dizeler, filmin de temel fikrini oluşturuyor… Son iki mısra şöyle: I am the master of my fate / I am the captain of my soul. (Kaderimin ustasıyım, ruhumun ise kaptanı)…
Sadece bizim siyasilerin değil, kendisini lider olmaya hazırlayan ve/veya lider olduğuna inanan herkesin bu filmi izlemesi, daha doğrusu ‘okuması’ gerekir… Siyasi iletişim konusunda çalışan ve çalışmayı düşünen biri, eğer bu filmi adam gibi okuyamıyorsa, belki sınıfı geçebilir, ancak hayat sınıfında çakar…
Biz filmi ‘Sinemayı okumak, hayatı okumaktır’ seminerlerinde ele alacağız (18 Eylül, BİE)… Bu arada Avrupa’da en iyi iş yaptığı 5 ülkede ne gelir elde etmiş bakalım: 1. Fransa ve Magrip ülkeleri 36,6 Milyon 2. İspanya 10, 3 Milyon 3. İtalya 8,3 Milyon 4. İngiltere, İrlanda Malta 6,8 Milyon 5. Portekiz, Angola 1,2 Milyon…
Bir de bize bakalım: 0,1 Milyon $…
Önümüz seçim… Hedef kitlenin ‘ortak ruhi şekillenmesini’ kavramak adına bir de 2010’da Türkiye’de en çok izleyici toplamış filmlere bakalım: 1. Recep İvedik 3 2.Eyvah Eyvah 3.Yahşi Batı 4.Çok Film Hareketler Bunlar 5. Veda 6. Dersimiz Atatürk 7. Kutsal Damacana 2 8. Ejder Kapanı 9. Romantik Komedi 10. Pers Prensi…
Durum budur…
Güney Afrika’da Mandela iktidara geldiğinde durum daha iyi değildi… Benim gibi siz de mutlaka kaçırmışsınızdır filmi. Bulup izleyin… En geri kesimlere dahi liderlik edilebileceğini ve bunun yollarını ‘okuyacağınızdan’ hiç şüphem yok. Sadece ülkede değil; ailede, yakın çevrede, çalışılan kuruluşta liderlik nasıl olurmuş; bunu çözmek işten bile değil… Bunun için bir tek basit koşul var: “Benim Mandela’dan (ya da başkalarından) öğrenecek neyim olabilir ki” dememek…
Ben de Fazıl Say’ı dava edeceğim…
Nedeni çok basit çünkü Say soyadıyla bireysel ticarî kariyerini sürdürüyor… Benim de Saydam adında bir danışmanlık şirketim var. Ayrıca soyadım da Saydam…
Say ve Saydam birbirine çok yakın… Ben ondan daha eskiyim ticaret hayatında… O halde Fazıl Bey Say’ı kullanmaktan vazgeçsin…
Nutkunuz tutuldu; ya da halk deyişiyle ‘kal’ geldi değil mi?
Ancak ‘inanılmaz ama gerçek’ dizisinde olduğu gibi buna benzer akıllara ziyan bir olay bizde olmuş… Hazır giyim firması Zara, kalkmış PR sektöründe herkesin yakından tanıdığı, yıllardır kendi adını taşıyan firmasıyla bu işi ustalıkla yürüten Necla Zarakol ve şirketini dava etmiş… “Git ismini değiştir!” demiş, “Ben Zara’yım; yakınımda uzağımda kimseyi istemem…”
Bunu duyanlardan espri yağmaya başladı geçen hafta. En ilginçlerinden biri de şuydu: “Zara, Zarakol’a gelene kadar Sivas’ın Zara ilçesi var, onu dava etsin.. İlçenin adını değiştirsinler!”
Necla Hanım, soyadını ‘Kol’ yapacak değil ya, hukuk savaşına girişmiş ve davayı kazanmış tabii… Ama bu tuhaf olay da Zara’nın hanesine yazılarak iletişim tarihine geçmiş…
Hedonizm düşmanlarına itibar etmeyiniz
Erdinç Acar Bey sevgilisi Ece Erken’in adını Bodrum koylarındaki tepelere lazerle yazdırdıktan sonra sevgilisi uğruna 26 bin Euro’luk saatini denize atmış…
Bence az bile yapmış. Ne diyor Sezen Aksu (ve de Duman)? “Aşk için ölmeli, aşk o zaman aşk…” Hayatın yanında bir saatin hükmü mü olur?
Zenginin parası züğürdün çenesini yorarmış… Çalışın kardeşim, sizin de olsun…
Efendim? Erdinç Bey’in kendi parası değil miymiş denize gidenler? Olsun ona da bir halk sözü var: Ölüm hak, miras helal… Babası yediriyorsa size ne?..
Başka? Ha, bir de Acar markası var değil mi? Acarkent… Acaristanbul… Acarlar İnşaat… Onların marka değeri, itibarı mı ne olacak?… Ne olacak canım? Gencecik delikanlı. Onu da başkaları düşünüversin. Gerektiğinde basarsın reklamı, satarsın malını, marka da neymiş?..
Erdinç kardeşim, sen bu ‘hedonizm’ düşmanlarına bakma; yaşamın keyfini çıkar. İlerde torunlarına o gazete kupürlerini gösterir, güler geçersin…