TOBB’dan örnek toplumsal sorumluluk
30 TEMMUZ 2007
Buradan zaman zaman Rifat Hisarcıklıoğlu’nun toplumsal duruşunu olumladığımı ifade eden yazılar yazdım. Öküz ve buzağı denklemiyle dünyaya bakanlar, her zamanki gibi yazdıklarımın içeriğinden çok benim Rifat Bey’le ne tür bir çıkar ilişkisi içinde olabileceğimle ilgilendiler. Hani 4 yıldır CHP üst yönetimini seçmeni okuyamadıkları için eleştiriyorum diye ruhumu Ak Parti’ye satmakla beni suçlayan Baykal tayfası gibi... Habaset erbabı tabii ki bir şey bulamadı. Ama olsun... Türkiye’de çamur atmanın maliyeti hâlâ çok düşük...
Hisarcıklıoğlu yönetiminde altın çağını yaşayan TOBB’un -bütün analistler TOBB’un son yıllarda etkililik konusunda TÜSAİD’a fark attığını iddia ediyorlar- kurduğu Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’ni yakından izlemekte yarar var.
İşin bilimsel yanından anlamam. Ama iletişim boyutunda çok doğru işler yapıldığından hiç tereddüdüm yok. İşte son Mütevelli kararı ve uygulama... Karara göre üniversite şehit çocuklarına burs verecekmiş. Yani öğrenim ücreti alınmayacakmış... Hisarcıklıoğlu, diğer üniversiteleri de göreve çağırıyor... Taze suya tirit işlere para yatıracaklarına özel üniversitelerin kamu vicdanında yer etmeleri için bir fırsat, bu girişim. TOBB Üniversitesi’ni kutluyorum...
Allah akıl fikir ihsan eylesin...
Şu Eda Taşpınar Hanım’ın ve de bizim necip magazin medyamızın yatacak yerleri yok vallahi... Bütün tıp dünyası insanları uyarıyor: “Aman ha hiç güneşte kalmayın! Güneşe çıkmasanız bile yansımaları alacağınız için ‘Sun block’ (sıfır geçirgenlik) falan sürün. Ya da en az 30 korunma ile kremlenin.” Yani öncelikle güneşe hiç çıkmamak gerekiyor. Bir de gölgede otursanız bile ışık yansımalarına karşı korunmanız...
Eda Hanım ne yapıyor? Güneşin en azgın saldırılarını sergilediği 4-5 saatlik zaman dilimlerinde kabak gibi yatıyor. Nerede? Beach’in tam da kıyısında. Yani, hem direkt ışınları alıyor hem de yansımaları. Teknede güneşlenmek de böyle bir şeydir... Eda Hanım, kansere dolaylı değil direkt davetiye çıkarıyor...
Medya yaz aylarında sayfalarını genç kızlarımıza örnek teşkil edecek biçimde Eda Hanım’a ayırmasa, umurumda olmaz. Ne hali varsa görsün. Yakınları düşünsünler aklını başına devşirip devşirmediğini...
Ama müthiş bir negatif örnek olarak magazin basını baş köşesinde Eda Hanım, ya başkalarından kopyaladığı tasarımları özgünmüş gibi sergilemesiyle; ya tıp alemini ve ilmini hiçe saymasıyla... Allah encamını hayreylesin! Amin!...
“Bırakın Alibeyköy kuru kalsın!”
Şu “Bir musibet bin nasihatten iyidir” sözü kim bilir kimlerin yaşam tecrübelerinden yola çıkılarak, hangi acılardan geçilerek halkın diline yerleşmiştir?.. Şu kuraklık ‘musibeti’ de İstanbul’da bir cinayetin ortaya çıkmasını sağladı...
Akşam şöyle vermiş cinayet haberini: “Alibeyköy Barajı’nda su kalmadı... Daha önce baraj sularının altında kalan Mimar Sinan’ın ünlü eseri Maglova Kemeri’nin artık tamamını görmek mümkün...”
Aklıma gelen ilk soru: “O tarihi kemerin sular altına gömülmesine kim karar vermişti?..” Hasankeyf’i, Zeugma’yı kimlerin gömmeye çalıştığını bildiğimiz gibi, bunu da bilmeliyiz...
Sanat tarihi profesörü Semavi Eyice demiş ki: “Bu değerli eserin göl içinde kalmasına Allah da razı olmamış. Bu barajı olduğu gibi kuru bırakmak en doğrusu...”
ABD’de 80-100 yıllık ‘yapılara’ nasıl deli gibi sahip çıktıklarını ve gelene gidene özene bezene “İşte tarihimiz!” diye nasıl paketleyip sunduklarını hatırladım... Sonra da Zeugma ve Hasankeyf cinayetini işleyenleri yıllar sonra nasıl yad edeceğimizi düşündüm...
Hisarcıklıoğlu yönetiminde altın çağını yaşayan TOBB’un -bütün analistler TOBB’un son yıllarda etkililik konusunda TÜSAİD’a fark attığını iddia ediyorlar- kurduğu Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’ni yakından izlemekte yarar var.
İşin bilimsel yanından anlamam. Ama iletişim boyutunda çok doğru işler yapıldığından hiç tereddüdüm yok. İşte son Mütevelli kararı ve uygulama... Karara göre üniversite şehit çocuklarına burs verecekmiş. Yani öğrenim ücreti alınmayacakmış... Hisarcıklıoğlu, diğer üniversiteleri de göreve çağırıyor... Taze suya tirit işlere para yatıracaklarına özel üniversitelerin kamu vicdanında yer etmeleri için bir fırsat, bu girişim. TOBB Üniversitesi’ni kutluyorum...
Allah akıl fikir ihsan eylesin...
Şu Eda Taşpınar Hanım’ın ve de bizim necip magazin medyamızın yatacak yerleri yok vallahi... Bütün tıp dünyası insanları uyarıyor: “Aman ha hiç güneşte kalmayın! Güneşe çıkmasanız bile yansımaları alacağınız için ‘Sun block’ (sıfır geçirgenlik) falan sürün. Ya da en az 30 korunma ile kremlenin.” Yani öncelikle güneşe hiç çıkmamak gerekiyor. Bir de gölgede otursanız bile ışık yansımalarına karşı korunmanız...
Eda Hanım ne yapıyor? Güneşin en azgın saldırılarını sergilediği 4-5 saatlik zaman dilimlerinde kabak gibi yatıyor. Nerede? Beach’in tam da kıyısında. Yani, hem direkt ışınları alıyor hem de yansımaları. Teknede güneşlenmek de böyle bir şeydir... Eda Hanım, kansere dolaylı değil direkt davetiye çıkarıyor...
Medya yaz aylarında sayfalarını genç kızlarımıza örnek teşkil edecek biçimde Eda Hanım’a ayırmasa, umurumda olmaz. Ne hali varsa görsün. Yakınları düşünsünler aklını başına devşirip devşirmediğini...
Ama müthiş bir negatif örnek olarak magazin basını baş köşesinde Eda Hanım, ya başkalarından kopyaladığı tasarımları özgünmüş gibi sergilemesiyle; ya tıp alemini ve ilmini hiçe saymasıyla... Allah encamını hayreylesin! Amin!...
“Bırakın Alibeyköy kuru kalsın!”
Şu “Bir musibet bin nasihatten iyidir” sözü kim bilir kimlerin yaşam tecrübelerinden yola çıkılarak, hangi acılardan geçilerek halkın diline yerleşmiştir?.. Şu kuraklık ‘musibeti’ de İstanbul’da bir cinayetin ortaya çıkmasını sağladı...
Akşam şöyle vermiş cinayet haberini: “Alibeyköy Barajı’nda su kalmadı... Daha önce baraj sularının altında kalan Mimar Sinan’ın ünlü eseri Maglova Kemeri’nin artık tamamını görmek mümkün...”
Aklıma gelen ilk soru: “O tarihi kemerin sular altına gömülmesine kim karar vermişti?..” Hasankeyf’i, Zeugma’yı kimlerin gömmeye çalıştığını bildiğimiz gibi, bunu da bilmeliyiz...
Sanat tarihi profesörü Semavi Eyice demiş ki: “Bu değerli eserin göl içinde kalmasına Allah da razı olmamış. Bu barajı olduğu gibi kuru bırakmak en doğrusu...”
ABD’de 80-100 yıllık ‘yapılara’ nasıl deli gibi sahip çıktıklarını ve gelene gidene özene bezene “İşte tarihimiz!” diye nasıl paketleyip sunduklarını hatırladım... Sonra da Zeugma ve Hasankeyf cinayetini işleyenleri yıllar sonra nasıl yad edeceğimizi düşündüm...