Varoluşun bir numaralı kritik başarı faktörü: Değerler!
01 EKİM 2015
Önce Türkiye’nin hızla değişen gündemi içinde büyük olasılıkla pek çoğumuzun gözünden kaçmış olabilecek bir haberi hatırlamaya çalışalım:
Başlık şu: ‘Starbucks, Türkiye'de alkol satmayacak’… Devamında şu okunuyordu:
“ABD merkezli kahve zinciri Starbucks, son beş yıldır gündemde olan içki servis etme programını ABD'de 24 noktada başlatacağını açıkladı. Bu noktada ‘Türkiye'de de alkol servisi yapılacak mı’ sorusu akıllara geldi.
Starbucks Türkiye İş Birim Direktörü Tunç Tunaveli, her pazarın kendi dinamiklerini olduğunu belirterek, Türkiye'de böyle bir uygulamaya başlamayacaklarını ifade etti.”
Sayın Tunaveli’nin ‘her pazarın kendi dinamikleri var’ derken, kastettiği aslında her ülkenin kendine özgü kültür ve değerleridir… Bu konuda gösterilen hassasiyet, her markayı o ülkedeki gelecek tasarımı açısından koruma altına alacak en önemli unsurdur.
Kültür ve değerler dendiğinde Japonya’dan iki ilginç olay geliyor. Geçtiğimiz aylarda medyada 'Japon Onuru' başlığı altında yer almıştı.
Birincisi şöyle: Japonya’nın en büyük şirketlerinden Mitsubishi, 2. Dünya Savaşı’nda çalıştırdığı Amerikalı savaş esirleri için özür dilemişti.
İkinci haber de Japon teknoloji devi Toshiba CEO'su Hisao Tanaka’nın, şirket kazançlarının şişirildiğini ortaya koyan skandal nedeniyle istifa edişiydi. Tanaka basın mensuplarının önünde eğilerek istifasını açıklamıştı.
Mitsubishi şirketi üst yöneticilerinden Hikaru Kimura, Los Angeles kentinde Simon Wiesenthal Merkezi'ne ait Hoşgörü Müzesi'nde düzenlenen törende yaptığı konuşmada 2. Dünya Savaşı sırasında yaklaşık 900 savaş esirinin şirkete ait maden ve sanayi tesisinde güç koşullar altında çalışmaya zorlandığı için büyük üzüntü duyduklarını ve "Geçmişteki bu trajediden derin ahlaki sorumluluk hissettiklerini" vurgulamıştı.
Törende Amerikan savaş esirlerini temsil eden 94 yaşındaki James Murphy, 70 yıldır bu anı beklediğine işaret ederek, "Kimura'nın söylediklerini dikkatle dinledim ve sözlerini son derece samimi, alçakgönüllü ve anlamlı buldum. Umarım geçmişteki bu acılar bir daha asla yaşanmaz" demiş.
Hanawa kenti yakınlarındaki bakır madeninde bir yıl boyunca köle gibi çalıştırıldığını belirten Murphy, duygu dolu konuşmasını şöyle sürdürmüş: "Yaşadıklarımız, dehşet vericiydi. Ne yiyecek bir lokmamız vardı, ne de giyecek bir şeyimiz. İlaç yoktu. Ama en acısı, Mitsubishi'nin Amerikan birliklerine karşı kullanılan savaş uçakları yaptığını bilmekti. Beni esir tutanları affettim ama 70 yıldır bu özrü bekliyordum" dedi.
Törene Japonya'da esir düşen Amerikalı askerlerin yakınları da katılmıştı.
Japon hükümeti, 2009 ve 2010'da iki resmi açıklama yaparak Amerikan savaş esirlerinden özür dilemiş. Ancak Mitsubishi, 2. Dünya Savaşı sırasında yaşananlar nedeniyle özür dileyen ilk Japon şirketi olmuş.
2. Dünya Savaşı sırasında binlerce Amerikan askeri, Güneydoğu Asya ülkelerinde esir düşmüş. Bunların bir kısmı öldürülmüş, yaklaşık 12 bin Amerikan askeri de çalıştırılmak üzere Japonya'ya gönderilmiş. Madenlerle sanayi tesislerinde çalışmaya zorlanan Amerikan esirlerin yüzde 10'u ülkelerine bir daha dönememişti…
Bu davranış biçimi tüm Japonya’yı tüm ABD halkı nezdinde büyütmüştür, sadece Mitsubishi’yi değil… Bu sadece ve sadece bir ‘değerler’ meselesidir…
Benzer bir ‘çıkış noktası’ Toshiba CEO'su için de geçerlidir… Pek çok ört bas edilen örnek yaşadık. Kapitalist sistemin iç dinamiğidir bu örtbaslar genellikle... Oysa Toshiba CEO'sunun davranışı kurumunun tüm itibarını daha da güçlendirmiştir…
Hisao Tanaka, şirket kazançlarının şişirildiğini ortaya koyan skandal nedeniyle istifa etmeye karar vermişti. Tanaka basın mensuplarının önünde tipik Japon selamıyla eğilerek istifasını açıklamıştı.
Şirket muhasebesinde yaşanan sorunlar nedeniyle daha önce de özür dilemiş olan Başkanı Tanaka’nın, bağımsız bir heyetin yaptığı denetimlerde şirketin son altı yıldır kazançlarının abartıldığı (Enron’da olduğu gibi) sonucuna varılması üzerine istifa ettiği iddia edilmişti.
İstifa dalgası, Toshiba’nın Başkan Yardımcısı Norio Sasaki’yi altına almıştı… O da almış yükü üstüne ve Toshiba markasını kurtarmışlardı. Enron ise denetleme firması Arthur Andersen’i de devreye sokarak her şeyi ört bas etmeye çalışmıştı…
O yaklaşım da sadece Enron’u aşağıya çekmemiş, sektörü dünya çapında aşağılamıştı…
Siyasi Partiler’i de iktidara taşıyan işte bu ‘değerler’ meselesidir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü de iktidara ‘değerler’ taşımış orada tutmuştur; DP’yi, ANAP’ı, AK Parti’yi de ‘değerler’ taşımıştır iktidara. Ne zaman o değerlerden uzaklaşan olmuştur, iktidar da o ölçüde ondan uzaklaşmıştır.
Hani önümüz seçim ya… Kulaklara belki küpe olur, dedik...
Başlık şu: ‘Starbucks, Türkiye'de alkol satmayacak’… Devamında şu okunuyordu:
“ABD merkezli kahve zinciri Starbucks, son beş yıldır gündemde olan içki servis etme programını ABD'de 24 noktada başlatacağını açıkladı. Bu noktada ‘Türkiye'de de alkol servisi yapılacak mı’ sorusu akıllara geldi.
Starbucks Türkiye İş Birim Direktörü Tunç Tunaveli, her pazarın kendi dinamiklerini olduğunu belirterek, Türkiye'de böyle bir uygulamaya başlamayacaklarını ifade etti.”
Sayın Tunaveli’nin ‘her pazarın kendi dinamikleri var’ derken, kastettiği aslında her ülkenin kendine özgü kültür ve değerleridir… Bu konuda gösterilen hassasiyet, her markayı o ülkedeki gelecek tasarımı açısından koruma altına alacak en önemli unsurdur.
Kültür ve değerler dendiğinde Japonya’dan iki ilginç olay geliyor. Geçtiğimiz aylarda medyada 'Japon Onuru' başlığı altında yer almıştı.
Birincisi şöyle: Japonya’nın en büyük şirketlerinden Mitsubishi, 2. Dünya Savaşı’nda çalıştırdığı Amerikalı savaş esirleri için özür dilemişti.
İkinci haber de Japon teknoloji devi Toshiba CEO'su Hisao Tanaka’nın, şirket kazançlarının şişirildiğini ortaya koyan skandal nedeniyle istifa edişiydi. Tanaka basın mensuplarının önünde eğilerek istifasını açıklamıştı.
Mitsubishi şirketi üst yöneticilerinden Hikaru Kimura, Los Angeles kentinde Simon Wiesenthal Merkezi'ne ait Hoşgörü Müzesi'nde düzenlenen törende yaptığı konuşmada 2. Dünya Savaşı sırasında yaklaşık 900 savaş esirinin şirkete ait maden ve sanayi tesisinde güç koşullar altında çalışmaya zorlandığı için büyük üzüntü duyduklarını ve "Geçmişteki bu trajediden derin ahlaki sorumluluk hissettiklerini" vurgulamıştı.
Törende Amerikan savaş esirlerini temsil eden 94 yaşındaki James Murphy, 70 yıldır bu anı beklediğine işaret ederek, "Kimura'nın söylediklerini dikkatle dinledim ve sözlerini son derece samimi, alçakgönüllü ve anlamlı buldum. Umarım geçmişteki bu acılar bir daha asla yaşanmaz" demiş.
Hanawa kenti yakınlarındaki bakır madeninde bir yıl boyunca köle gibi çalıştırıldığını belirten Murphy, duygu dolu konuşmasını şöyle sürdürmüş: "Yaşadıklarımız, dehşet vericiydi. Ne yiyecek bir lokmamız vardı, ne de giyecek bir şeyimiz. İlaç yoktu. Ama en acısı, Mitsubishi'nin Amerikan birliklerine karşı kullanılan savaş uçakları yaptığını bilmekti. Beni esir tutanları affettim ama 70 yıldır bu özrü bekliyordum" dedi.
Törene Japonya'da esir düşen Amerikalı askerlerin yakınları da katılmıştı.
Japon hükümeti, 2009 ve 2010'da iki resmi açıklama yaparak Amerikan savaş esirlerinden özür dilemiş. Ancak Mitsubishi, 2. Dünya Savaşı sırasında yaşananlar nedeniyle özür dileyen ilk Japon şirketi olmuş.
2. Dünya Savaşı sırasında binlerce Amerikan askeri, Güneydoğu Asya ülkelerinde esir düşmüş. Bunların bir kısmı öldürülmüş, yaklaşık 12 bin Amerikan askeri de çalıştırılmak üzere Japonya'ya gönderilmiş. Madenlerle sanayi tesislerinde çalışmaya zorlanan Amerikan esirlerin yüzde 10'u ülkelerine bir daha dönememişti…
Bu davranış biçimi tüm Japonya’yı tüm ABD halkı nezdinde büyütmüştür, sadece Mitsubishi’yi değil… Bu sadece ve sadece bir ‘değerler’ meselesidir…
Benzer bir ‘çıkış noktası’ Toshiba CEO'su için de geçerlidir… Pek çok ört bas edilen örnek yaşadık. Kapitalist sistemin iç dinamiğidir bu örtbaslar genellikle... Oysa Toshiba CEO'sunun davranışı kurumunun tüm itibarını daha da güçlendirmiştir…
Hisao Tanaka, şirket kazançlarının şişirildiğini ortaya koyan skandal nedeniyle istifa etmeye karar vermişti. Tanaka basın mensuplarının önünde tipik Japon selamıyla eğilerek istifasını açıklamıştı.
Şirket muhasebesinde yaşanan sorunlar nedeniyle daha önce de özür dilemiş olan Başkanı Tanaka’nın, bağımsız bir heyetin yaptığı denetimlerde şirketin son altı yıldır kazançlarının abartıldığı (Enron’da olduğu gibi) sonucuna varılması üzerine istifa ettiği iddia edilmişti.
İstifa dalgası, Toshiba’nın Başkan Yardımcısı Norio Sasaki’yi altına almıştı… O da almış yükü üstüne ve Toshiba markasını kurtarmışlardı. Enron ise denetleme firması Arthur Andersen’i de devreye sokarak her şeyi ört bas etmeye çalışmıştı…
O yaklaşım da sadece Enron’u aşağıya çekmemiş, sektörü dünya çapında aşağılamıştı…
Siyasi Partiler’i de iktidara taşıyan işte bu ‘değerler’ meselesidir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü de iktidara ‘değerler’ taşımış orada tutmuştur; DP’yi, ANAP’ı, AK Parti’yi de ‘değerler’ taşımıştır iktidara. Ne zaman o değerlerden uzaklaşan olmuştur, iktidar da o ölçüde ondan uzaklaşmıştır.
Hani önümüz seçim ya… Kulaklara belki küpe olur, dedik...