"10 Altın Kural"
18 HAZİRAN 2006
Dünyanın (AD-Age` göre 4`üncü sırada) ve ülkemizin en büyük ajanslarından BBDO`dan Behiye Güler Hanım aradı. Ajansın Dünya CEO`su Andrew Robertson iki günlüğüne geliyor. Görüşmek ister misiniz? İki randevumu erteleyip Four Seasons Otelinin yolunu tuttum. Dile kolay; biz ikiüç şirketi yönetirken elimiz ayağımız birbirine dolanır, adam 77 ülkede 297 şirketi 67 bin çalışanı, 1.3 milyar dolarlık geliri yönetiyor. Heyecan verici.
Dünyanın en genç CEO`larından biri olan Robertson ile pekçok şey konuştuk. Anlattıkları arasında BBDO`nun kurumsal kültürünü oluşturan 10 kural var ki, sadece iletişim sektöründe değil her sektörden ciddi firmaya uygulamak mümkün. Robertson bu 10 kuralı Ajansın Berlin`de düzenlenmiş olan son uluslararası toplantısında ilan etmiş. İsterseniz küçük bir oyun oynayabilirsiniz. Her kuralı kendi firmanız için 10 puan üzerinden değerlendirin. Toplamda 100 üzerinden bir puan elde edeceksiniz. Toplamınız 70`in altındaysa durum kritik demektir. 70`in üstündeyse işler yolunda... İşte 10 Kural:
1. İşleri diğerlerinden daha iyi yapacaksın 2. Müşterilerin seni sevecekler 3. Kuruluşunu iyi temsil edeceksin 4. Çevrene enerji vereceksin 5. İşi sürüncemeye bırakmayacak, tadında bitireceksin 6. `Ben` değil `Biz` diyeceksin 7. Elinle kendini gösterecek, başkalarını işaret etmeyeceksin 8. Kriz durumlarında kendini hemen toparlayacaksın 9. Sağlıklı bir paranoya içinde olacaksın 10. Doğru olanı yapacaksın, canının çektiğini değil...
Bana Andrew Robertson`un kurallarının içinde `yaratıcılık`la ilgili tek söz olmaması ilginç geldi... Yoksa iletişimde asıl olanın `yaratıcılık` değil de `yenilikçilik` (inovasyon) olduğuna o da mı katılıyor?..
Tabular yıkılmak içindir
Dünya Kupası`nda sadece maçları izlemiyorum. İletişim çalışmalarındaki renklilik, reklamlardaki tatlı rekabet de çok heyecan verici. İşte bir iki çarpıcı örnek:
Brezilya Hırvatistan maçı sırasında saha kenarındaki Coca-Cola reklamları çok ilginçti. Tam ortada yan yana iki büyük tabela vardı. İkisinde de logo farklı renklerde yazılmıştı. Birinde maviyeşilsarı hakimdi; diğerinde kırmızı beyaz. Hani logoyla kimse oynayamaz; renkler değiştirilemezdi? Lider, tabuları ya da en azından birtabuyu yıkmayı göze alırmış. (Hulusi Derici`nin kulakları çınlasın). Kastedilen tabular değerler alanında değil, tabii ki kültür konusunda olmalı. Yani alışkanlıklarımızda. Coca-Cola tabuların tabusuna dokunmaktan kaçınmamış. Maç aralarında gösterilen reklamı da harika. Hani milli takım odasında çocuk tahtadaki 2006 yazısını silip yerine 2008 yazar ve sonra da takımla birlikte Türk halkının desteğine kulak verir...
Akbank kabuk değiştirirken...
Dünya Kupası ortamını kullanan ve stratejisini bu ortamda sunan Akbank`ın yeni reklamları ders niteliğinde. Ne banka binası, ne şube görüntüsü; ne müşterileri akrabaları gibi ağırlayan görevliler var, ne de para sayma makineleri. Marka vaadi düşüncelerden çok duygulara hitap etme üzerine kurulu. İşte size farklılık.
Akbank bütün ölçümlemelerde şu kavramlara yakın çıkardı: Güven, sağlamlık, tutuculuk, milli ve manevi değerlere saygı vb. Oysa şimdi yaratılmak istenen algı çok farklı: Yenilikçilik...
Bazıları reklam filmlerinde kullanılan konsepti, 19 Mayıs hareketlerini yansıtıyor, küçük canlıların hareketini çağrıştırıyor diye eleştirse de; ben sonunda yarattığı duygu ve bıraktığı tortu itibariyle kampanyanın özellikle de yazılı basındaki uygulamalarıyla da istenilen hedefe eksiksiz ulaştırdığını düşünüyorum. Bir küçük koşulla: Akbank, şubelere gittiğimizde ya da internet şubesine girdiğimizde de aynı duyguyu yaşatmalı; yenilikçiği hizmetinin her alanında hissettirmeli...
Aaaaaaa! Mercedes`e yakışmadı
Mercedes A serisine oldum olası ısınamadım. Mercedes bana lüksün, konforun, hızın, güvenliğin üst sınırı gibi geldi hep. Kullandığım bilgisayarı bana satarken firma yetkilisi bile Ali Bey, bu alet dizüstü bilgisayarların Mercedes`idir demişti. Öğrencilik yıllarımızda Almanya`da otobanlarda en sol şeride Mercedes Streifen (Mercedes Şeridi) denirdi... Mercedes A serisi bana ne hikmettir ki, Ferrari`nin kamyonet çıkarması gibi gelmiştir hep. Evet, önyargılıyım... Fakat A serisinin radyo reklamları için söyleyecek bir çift sözümüz yine de olabilir. Spotta bir erkek sesi öyle bir Aaaaa! Aaaaaa! diye bağırıyor ki; azarlıyor mu, imdat mı çağırıyor, uyarıyor mu anlamak mümkün değil. Öylesine itici yani... Amaç dikkat çekmekse, hiç şüphesiz bunu başarmışlar. Ancak, Mercedes A`sı da olsa B`si de olsa genel marka vaadinden bu kadar uzaklaşmak ne kadar doğrudur? A serisini değiştiremeyeceklerini anlarım, ama hiç değilse radyo spotlarını değiştirebilirler.
Dünyanın (AD-Age` göre 4`üncü sırada) ve ülkemizin en büyük ajanslarından BBDO`dan Behiye Güler Hanım aradı. Ajansın Dünya CEO`su Andrew Robertson iki günlüğüne geliyor. Görüşmek ister misiniz? İki randevumu erteleyip Four Seasons Otelinin yolunu tuttum. Dile kolay; biz ikiüç şirketi yönetirken elimiz ayağımız birbirine dolanır, adam 77 ülkede 297 şirketi 67 bin çalışanı, 1.3 milyar dolarlık geliri yönetiyor. Heyecan verici.
Dünyanın en genç CEO`larından biri olan Robertson ile pekçok şey konuştuk. Anlattıkları arasında BBDO`nun kurumsal kültürünü oluşturan 10 kural var ki, sadece iletişim sektöründe değil her sektörden ciddi firmaya uygulamak mümkün. Robertson bu 10 kuralı Ajansın Berlin`de düzenlenmiş olan son uluslararası toplantısında ilan etmiş. İsterseniz küçük bir oyun oynayabilirsiniz. Her kuralı kendi firmanız için 10 puan üzerinden değerlendirin. Toplamda 100 üzerinden bir puan elde edeceksiniz. Toplamınız 70`in altındaysa durum kritik demektir. 70`in üstündeyse işler yolunda... İşte 10 Kural:
1. İşleri diğerlerinden daha iyi yapacaksın 2. Müşterilerin seni sevecekler 3. Kuruluşunu iyi temsil edeceksin 4. Çevrene enerji vereceksin 5. İşi sürüncemeye bırakmayacak, tadında bitireceksin 6. `Ben` değil `Biz` diyeceksin 7. Elinle kendini gösterecek, başkalarını işaret etmeyeceksin 8. Kriz durumlarında kendini hemen toparlayacaksın 9. Sağlıklı bir paranoya içinde olacaksın 10. Doğru olanı yapacaksın, canının çektiğini değil...
Bana Andrew Robertson`un kurallarının içinde `yaratıcılık`la ilgili tek söz olmaması ilginç geldi... Yoksa iletişimde asıl olanın `yaratıcılık` değil de `yenilikçilik` (inovasyon) olduğuna o da mı katılıyor?..
Tabular yıkılmak içindir
Dünya Kupası`nda sadece maçları izlemiyorum. İletişim çalışmalarındaki renklilik, reklamlardaki tatlı rekabet de çok heyecan verici. İşte bir iki çarpıcı örnek:
Brezilya Hırvatistan maçı sırasında saha kenarındaki Coca-Cola reklamları çok ilginçti. Tam ortada yan yana iki büyük tabela vardı. İkisinde de logo farklı renklerde yazılmıştı. Birinde maviyeşilsarı hakimdi; diğerinde kırmızı beyaz. Hani logoyla kimse oynayamaz; renkler değiştirilemezdi? Lider, tabuları ya da en azından birtabuyu yıkmayı göze alırmış. (Hulusi Derici`nin kulakları çınlasın). Kastedilen tabular değerler alanında değil, tabii ki kültür konusunda olmalı. Yani alışkanlıklarımızda. Coca-Cola tabuların tabusuna dokunmaktan kaçınmamış. Maç aralarında gösterilen reklamı da harika. Hani milli takım odasında çocuk tahtadaki 2006 yazısını silip yerine 2008 yazar ve sonra da takımla birlikte Türk halkının desteğine kulak verir...
Akbank kabuk değiştirirken...
Dünya Kupası ortamını kullanan ve stratejisini bu ortamda sunan Akbank`ın yeni reklamları ders niteliğinde. Ne banka binası, ne şube görüntüsü; ne müşterileri akrabaları gibi ağırlayan görevliler var, ne de para sayma makineleri. Marka vaadi düşüncelerden çok duygulara hitap etme üzerine kurulu. İşte size farklılık.
Akbank bütün ölçümlemelerde şu kavramlara yakın çıkardı: Güven, sağlamlık, tutuculuk, milli ve manevi değerlere saygı vb. Oysa şimdi yaratılmak istenen algı çok farklı: Yenilikçilik...
Bazıları reklam filmlerinde kullanılan konsepti, 19 Mayıs hareketlerini yansıtıyor, küçük canlıların hareketini çağrıştırıyor diye eleştirse de; ben sonunda yarattığı duygu ve bıraktığı tortu itibariyle kampanyanın özellikle de yazılı basındaki uygulamalarıyla da istenilen hedefe eksiksiz ulaştırdığını düşünüyorum. Bir küçük koşulla: Akbank, şubelere gittiğimizde ya da internet şubesine girdiğimizde de aynı duyguyu yaşatmalı; yenilikçiği hizmetinin her alanında hissettirmeli...
Aaaaaaa! Mercedes`e yakışmadı
Mercedes A serisine oldum olası ısınamadım. Mercedes bana lüksün, konforun, hızın, güvenliğin üst sınırı gibi geldi hep. Kullandığım bilgisayarı bana satarken firma yetkilisi bile Ali Bey, bu alet dizüstü bilgisayarların Mercedes`idir demişti. Öğrencilik yıllarımızda Almanya`da otobanlarda en sol şeride Mercedes Streifen (Mercedes Şeridi) denirdi... Mercedes A serisi bana ne hikmettir ki, Ferrari`nin kamyonet çıkarması gibi gelmiştir hep. Evet, önyargılıyım... Fakat A serisinin radyo reklamları için söyleyecek bir çift sözümüz yine de olabilir. Spotta bir erkek sesi öyle bir Aaaaa! Aaaaaa! diye bağırıyor ki; azarlıyor mu, imdat mı çağırıyor, uyarıyor mu anlamak mümkün değil. Öylesine itici yani... Amaç dikkat çekmekse, hiç şüphesiz bunu başarmışlar. Ancak, Mercedes A`sı da olsa B`si de olsa genel marka vaadinden bu kadar uzaklaşmak ne kadar doğrudur? A serisini değiştiremeyeceklerini anlarım, ama hiç değilse radyo spotlarını değiştirebilirler.