10 maddelik seçim dersi
13 HAZİRAN 2011
Her siyasi partinin önce kendisine sonra da çevresine ne kadar başarılı olduğunu anlatmaya çalışacağı bir seçim daha geride kaldı…
Neler öğrendik?
1. Meydanlar yalan söyler…
2. Siyasi iletişim iktidar olmak için yapılır, olmamak için değil.
3. Halinden ve mevcuttan memnun olmak ve daha büyük başarılara koşmanın yollarını aramamak; “halk bunu istiyor” türünden ‘hüsnü kuruntulara’ kapılmak, mevcudu iyileştirmenin, geliştirmenin, pekiştirmenin yolu değildir…
4. En sinirli, en agresif, en kavgacı değil, en ‘cana yakın’ olan kazanır.
5. Gelecek seçimlerde siyasi iletişim, biçim, içerik ve öz bakımından tamamen farklı olacaktır. Bu kez nasıl TV reklamları öne çıktıysa, gelecek seçimlerde sosyal medya ve STK’ların etkisi çok daha büyük harfle yazılacak, iyice azalmış olan küçük bayrak kirliliği, konvoy kirliliği, meydanlardaki bağırtı çağırtı, ses kirliliği giderek ortadan kalkacaktır.
6. Siyasi iletişim sadece seçim döneminde ele alınmaması gereken bir meseledir… Gelecek seçimin iletişim stratejisi ve uygulamasını bugün başlatanlar, o gün geldiğinde daha güçlü olacaklardır.
7. TV reklamlarının siyasi iletişimdeki ağırlığı keşfedilmiştir. Olay, her şeyi bildiğini sanan siyasetçilere değil işin uzmanlarına bırakılacaktır…
8. Liderlerin konuşmalarını yazılı metin üzerinden yapmaları son derece doğrudur. (Bkz. Obama’nın konuşma metinlerini yazan 29 yaşındaki Jon Favreau ile ilgili dünkü gazetelerde yer alan haber)…
9. Harvard Hukuk mezunu Obama herhalde cahil ve geri zekâlı değildir… Kampanya menajerliğini iki tane genç iletişimciye teslim etmesinin tek nedeni vardır: Uzmanlığa saygı (Bkz. Digiturk’de yayınlanan belgesel: “By the People: The Election of Barack Obama” - Halkın Seçimi Barack Obama)… Gelecek seçimlerdeki kampanyalarda her kafadan ses çıkma, ‘her şeyi bilme ve her şeye maydanoz olma’ durumları azalacaktır.
10. Siyasiler kamuoyu ile kamu vicdanı arasındaki küçük ancak çok etkili farkı bir kez daha algılama şansı bulmuşlardır. Bu şansı kullanmayı bilenler, ileride daha şanslı olacaklardır…
Ajda Pekkan’dan iletişim dersi…
Neredeyse 40 yılı aşkın bir süredir Ajda Pekkan röportajları okumuşumdur…
Dün yayınlanan ve Hakan Gence imzasını taşıyan söyleşi bugüne kadar okuduklarım içinde en iyilerinden biriydi… Popüler kültür, star, seçilmiş davranış, bireysel marka yönetimi (bizde olmayan) gibi konulara biraz merak duyuyorsanız, bulun internetten okuyun…
Başlığa çıkarılmış olmasa da, benim en etkileyici bulduğum cümle şu: “Tek teşhir yapabildiğim yer sahne. Orada bir illüzyon (yanılsama) var. Ses, akıl, kıyafet hepsi bir arada!..”
Sadece bu cümle üzerine saatlerce tartışılabilir… Belki bir de şu cümle: “Süperstar Ajda’yla normal Ajda arasındaki farkı çözemeyenler duvara tosluyor”…
Zaten ancak saatlerce tartıştıktan sonra Ajda Pekkan’ın bu yaşında popüler kültürün dalga boyutlarını mükemmelen yakalayıp, olağanüstü sörfünü hiçbir zaman azalmayan bir hızla sürdürebilmesini anlamak mümkündür. Ajda bu nedenledir ki, bir başka beyanatında Tarkan’ın Kral ödüllerindeki tutumunu da en iyi ‘okuyanlardan’ biri olduğunu göstermiştir: “Tarkan herkes değil… O bir star… Tarkan gerçek bir star. Star olarak doğmuş. Sonradan star olunmaz… Star kapris yapar. Toleranslı olun!”…
Bu mudur? Evet, budur…
Gerek siyasette, gerekse kurumsal ve bireysel iletişim yönetiminde, “olduğun gibi ol, içinden geldiği gibi davran” gibi soyut erdem kavramlarıyla, ‘illüzyon yarat, seçilmiş davranış sergile’ gibi profesyonellik ilkelerini ayrıştıramayan amatörlerin o röportajı okumalarında ve Ajda Pekkan’ı anlamaya, ‘okumaya’ çalışmalarında yarar var…
Neler öğrendik?
1. Meydanlar yalan söyler…
2. Siyasi iletişim iktidar olmak için yapılır, olmamak için değil.
3. Halinden ve mevcuttan memnun olmak ve daha büyük başarılara koşmanın yollarını aramamak; “halk bunu istiyor” türünden ‘hüsnü kuruntulara’ kapılmak, mevcudu iyileştirmenin, geliştirmenin, pekiştirmenin yolu değildir…
4. En sinirli, en agresif, en kavgacı değil, en ‘cana yakın’ olan kazanır.
5. Gelecek seçimlerde siyasi iletişim, biçim, içerik ve öz bakımından tamamen farklı olacaktır. Bu kez nasıl TV reklamları öne çıktıysa, gelecek seçimlerde sosyal medya ve STK’ların etkisi çok daha büyük harfle yazılacak, iyice azalmış olan küçük bayrak kirliliği, konvoy kirliliği, meydanlardaki bağırtı çağırtı, ses kirliliği giderek ortadan kalkacaktır.
6. Siyasi iletişim sadece seçim döneminde ele alınmaması gereken bir meseledir… Gelecek seçimin iletişim stratejisi ve uygulamasını bugün başlatanlar, o gün geldiğinde daha güçlü olacaklardır.
7. TV reklamlarının siyasi iletişimdeki ağırlığı keşfedilmiştir. Olay, her şeyi bildiğini sanan siyasetçilere değil işin uzmanlarına bırakılacaktır…
8. Liderlerin konuşmalarını yazılı metin üzerinden yapmaları son derece doğrudur. (Bkz. Obama’nın konuşma metinlerini yazan 29 yaşındaki Jon Favreau ile ilgili dünkü gazetelerde yer alan haber)…
9. Harvard Hukuk mezunu Obama herhalde cahil ve geri zekâlı değildir… Kampanya menajerliğini iki tane genç iletişimciye teslim etmesinin tek nedeni vardır: Uzmanlığa saygı (Bkz. Digiturk’de yayınlanan belgesel: “By the People: The Election of Barack Obama” - Halkın Seçimi Barack Obama)… Gelecek seçimlerdeki kampanyalarda her kafadan ses çıkma, ‘her şeyi bilme ve her şeye maydanoz olma’ durumları azalacaktır.
10. Siyasiler kamuoyu ile kamu vicdanı arasındaki küçük ancak çok etkili farkı bir kez daha algılama şansı bulmuşlardır. Bu şansı kullanmayı bilenler, ileride daha şanslı olacaklardır…
Ajda Pekkan’dan iletişim dersi…
Neredeyse 40 yılı aşkın bir süredir Ajda Pekkan röportajları okumuşumdur…
Dün yayınlanan ve Hakan Gence imzasını taşıyan söyleşi bugüne kadar okuduklarım içinde en iyilerinden biriydi… Popüler kültür, star, seçilmiş davranış, bireysel marka yönetimi (bizde olmayan) gibi konulara biraz merak duyuyorsanız, bulun internetten okuyun…
Başlığa çıkarılmış olmasa da, benim en etkileyici bulduğum cümle şu: “Tek teşhir yapabildiğim yer sahne. Orada bir illüzyon (yanılsama) var. Ses, akıl, kıyafet hepsi bir arada!..”
Sadece bu cümle üzerine saatlerce tartışılabilir… Belki bir de şu cümle: “Süperstar Ajda’yla normal Ajda arasındaki farkı çözemeyenler duvara tosluyor”…
Zaten ancak saatlerce tartıştıktan sonra Ajda Pekkan’ın bu yaşında popüler kültürün dalga boyutlarını mükemmelen yakalayıp, olağanüstü sörfünü hiçbir zaman azalmayan bir hızla sürdürebilmesini anlamak mümkündür. Ajda bu nedenledir ki, bir başka beyanatında Tarkan’ın Kral ödüllerindeki tutumunu da en iyi ‘okuyanlardan’ biri olduğunu göstermiştir: “Tarkan herkes değil… O bir star… Tarkan gerçek bir star. Star olarak doğmuş. Sonradan star olunmaz… Star kapris yapar. Toleranslı olun!”…
Bu mudur? Evet, budur…
Gerek siyasette, gerekse kurumsal ve bireysel iletişim yönetiminde, “olduğun gibi ol, içinden geldiği gibi davran” gibi soyut erdem kavramlarıyla, ‘illüzyon yarat, seçilmiş davranış sergile’ gibi profesyonellik ilkelerini ayrıştıramayan amatörlerin o röportajı okumalarında ve Ajda Pekkan’ı anlamaya, ‘okumaya’ çalışmalarında yarar var…